Zihinsel özürlüler ve evlilik

  • Konuyu başlatan Fırtına
  • Başlangıç tarihi
F

Fırtına

Guest
ilişkiler çerçevesinde cinsler arasında sevgi ve muhabbet derecesinde meydana gelen arkadaşlıklar ve dostluklar sayesinde evlilikler ve dolayısıyla cinsel hayat da söz konusu olmaktadır.

İnsan hayatının vazgeçilmez bir unsuru olan cinsellik; özürlü olsun veya olmasın her insanın hayatında önemli bir yer tutmaktadır. Ne var ki cinsel ihtiyaçların dile getirilmesinde zihinsel özürlüler bazı engellerle karşı karşıya gelmektedir.

Zihinsel özürlüler, çoğu zaman sevgilerini ve hislerini uygun bir tarzda sözlü olarak ifade edemezler ve bundan dolayı da çoğu zaman beden dillerini kullanmak zorunda kalırlar.

Zihinsel özürlü olmayan insanlar, sevgi ve evlilik gibi meselelerini ve cinsel duygularını sosyal şartların bir gereği olarak karşı tarafın gönlünü kazanma niyetiyle daha dikkatli bir biçimde dile getirme becerisini gösterebilmektedirler.

Zihinsel özürlüler ise duygularını, bedensel dilin yardımıyla, çoğu zaman açıkça ve dolaysız bir şekilde ancak sergileyebilmektedirler. Zihinsel özürlüler, zorluklarına rağmen bu anlamda bir iletişime ve(ya) ilişkiye geçme girişiminde bulunmak istediğinde genelde sosyal çevrenin tepkisine yol açmaktadırlar.

Özürlü olmayanlar, bu beden dilinin içeriğini tam olarak kavrayamadıkları için, zihinsel özürlülerin bu davranışlarını yadırgamakta veya bunu saldırgan cinsellik olarak algılamaktadırlar.

Sevgi, şefkat ve bununla birlikte cinsellik, her insan için önemli bir ihtiyaç olduğu halde, zihinsel özürlülerin cinselliği ve evliliği konusunda sosyal çevre her nedense gerektiği kadar anlayış göstermemektedir. Zihinsel özürlülerin cinsel talepleri veya davranış biçimleri karşısında sosyal çevre sadece duyarsız kalmamakta, aynı zamanda zihinsel özürlülerin evlenme taleplerini de görmezlikten gelmektedir.

Bilgisizlikten veya beslenen korkudan dolayı bazen önyargılar hâkimdir. Bazen de konu tedirginliğe yol açtığı gibi zihinsel özürlülerin cinsel haklarını yok sayan yasakçı bir anlayış sergilenmektedir. Dolayısıyla zihinsel özürlülerin cinsel sorununun niteliğinde aslında sosyal çevreden kaynaklanan bir engellilik bulunmaktadır.

Toplumun, velilerin ve hatta eğitimcilerin bu konuya karşı takındıkları genelde olumsuz tavır, sorunun önemli bir parçasını oluşturmaktadır.

Halbuki zihinsel özürlü bir insanın da cinsel bir varlık olduğu unutulmaktadır.

Bu doğal özelliği gereği zihinsel özürlüler de cinselliği yaşamak isteyen – yaşaması gereken insanlarımızdır.

Kadın veya erkek olarak karşı cinslerle meşru bir zeminde cinselliklerini yaşayabilmeleri için, zihinsel özürlülerin desteklenmesi gerekmektedir. Cinsel ihtiyaçların karşılanması yöntemleri arasında başvurulacak en ideal yol şüphesiz evliliktir.

Her ne kadar sosyal çevrenin bazı kesimleri zihinsel özürlülerin evlenmesine kuşku ile bakıyorsa da cinsel sağlık ve mutluluk açısından evliliğin bir alternatifi bulunmamaktadır. Nitekim, evlenme imkanı bulan zihinsel özürlülerin evlilikleri hakkında verdikleri bilgiler ve yaşadıkları tecrübeler, bunun en doğru yol olduğunu göstermektedir.

İsviçre’de yaşayan zihinsel özürlü bir vatandaşımızın “Insieme Dergisi”ne verdiği ifadeler, bize bu konuda ışık tutmaktadır (Insieme 1998: 23)

“Bazen iki kez engelli olduğumu düşünüyorum. Yabancı olmanın yanında bir de özürlüyüm. Ebeveynim iş bulmak maksadıyla zamanında İsviçre’ye gelmiş. Ben de özel eğitim aldıktan sonra korumalı bir işyerinde çalışmaktayım. 20 yaşına geldiğimde ebeveynim bundan böyle kendi hayatımı kendim kurmam gerektiğini söyledi ve bana Türkiye’den uygun bir kız aradılar.

Tanıştırıldığım Hatice’nin konuşma problemi vardı. Ben de kendisine kendi durumumu açıkça söyledim ‘Ben, bildiğin gibi tam sağlam değilim, kafa yapım farklı. Buna rağmen benimle evlenmek ister misin’ dedim “Ben seni bu şekilde beğendim” dedi ve o sene hemen nişanlandık. Bir yıl sonra evlenir evlenmez Hatice’yi İsviçre’ye getirdik. İlk yıllar annem ve babamda kaldık. Bu durum bizim hayatımızı epeyce kolaylaştırdı. Bütün gün çalıştığım için, Hatice de yabancı dili henüz bilmediği için, annem ona yardımcı oldu. İki yıl sonra Abdullah dünyaya geldi. Sadece eşim ve ben değil bütün aile fertleri çok mutlu oldu. Hamilelik döneminde iş arkadaşlarıma hanımımın yakında çocuk doğuracağını söylediğimde çocuğun özürlü olarak dünyaya gelmesi karşısında korkup korkmadığımı söylediler.

Bugün her yönüyle sağlam görünen oğlum altı yaşında ve yakında okula başlayacak, kardeşi Kübra ise üç yaşındadır. Okula alınmadan önce oğlum yeterlilik tespit sınavına girdi. Çok başarılı olarak geçti. Bana, çocuğumun her şeyi çabuk kavradığını söylediler. Buna çok memnun oldum, çünkü oğlumun benim gibi zeka özürlü olabilir diye ara sıra içimde endişeler taşıyordum. Ne var ki oğlumuza ne annesi, ne de ben özellikle ev ödevlerinde yardımcı olabileceğiz. Buna da çok üzülüyoruz. Ben kafamdan dolayı, eşim de dilden dolayı yetersiziz. Abdullah, kreşte kendisine birçok arkadaş edindi. Birisi ile çok samimi. Bir gün bizim evde televizyon seyrederlerken Abdullah’ın arkadaşı birden bana benim neden öyle tuhaf konuştuğumu sordu. Bunun üzerine ben onları yanıma aldım ve benim bu şekilde dünyaya geldiğimi söyledim ve aslında onlar gibi olmayı çok arzuladığımı ama bunun mümkün olamayacağını söyledim. Bu acı itirafım üzerine onlar bana ‘ne olur, öyle hüzünlü bakma’ dediler.

Abdullah, bir taraftan yüzümü okşadı, arkadaşı da kolunu omzumun üzerine attı. Ağlamamak elimde değildi, ancak üzüntüden dolayı değil, duygulandığım için. Birkaç gün sonra Abdullah’ın arkadaşının evine davet edildik ve orada babası ile özürlülük hakkında sohbet ettik. Abdullah’a bir gün kendisine ev ödevlerine yardımcı olamayacağımızı söylediğimde bana aynen şöyle dedi 'Ne fark eder ki baba, bir şey anlamadığımda arkadaşımın babasına sorarım ve bir gün okuma yazmayı çok iyi bilirsem, o zaman ben de bunları sana öğretirim’ Bu sözler, beni çok rahatlattı”

Yukarıdaki samimi açıklamalardan da anlaşılacağı gibi, zihinsel özürlülerin kurdukları yuvalarda, her ne kadar aile içi ilişkiler açısından iletişim ve öğretim gibi bazı psiko-sosyal sorunlar ve engeller ortaya çıkıyor ise de sosyal çevrenin hoşgörü anlayışı çerçevesinde sorunlar ve engellerin çözümü de kolaylaşmaktadır. Zihinsel özürlülerin de mutlu ve başarılı bir şekilde aile sorunlarının üstesinden gelebileceğini gösteren bu ifadelerin daha da geçerli olabilmesi için, gerek topluma, gerekse sosyal politikadan sorumlu kurum ve kuruluşlara da büyük görevler düşmektedir.


Aktuelpsikoloji
 
Tekerlekli Sandalye
Üst