Ötekinin Öteki Hâli
Her siyasal iktidar kendi azınlığını yaratır. Bu politik bir tavırdan öte, kitlesel bir silahtır. Ben bir matematik dehası ya da analist değilim; size sayılar ve çeşitli verilerle anlatamam derdimi. Bu nedenledir ki; yazımda, her engellinin, her yurttaşın üstesinden gelebileceği şeylerden bahsedeceğim. Kalan diğer notlar, aritmetik değerler, yasalar sitemizde esaslı bir şekilde paylaşılmış ve tartışılmıştır. Ben işin daha çok sosyolojik ve basit yanıyla ilgiliyim.
2000 senesinde liberal ve demokrat partiler halk tarafından(!) halı altına süpürülünce, bu dönemde revaçta olan muhafazakâr ve aşırı sağcı partiler geçmişin kaymağını kazıyarak yeni atılımlar gerçekleştirdi. Malumunuz olduğu üzere AKP iktidarı da bu dönemin ürünüdür. Erbakan sonrası dönemin meyvası olarak tanımlanabilecek AKP iktidarının nasıl kurulduğu, arka bahçede ne tür planlar yapıldığı hepimizin fihristinde yer eder. Elbette yakın tarihi ele alıp, siyasal bir analiz yapacak değilim. Bu notları düşmemdeki asıl amaç; kuruluş aşamasından bu yana AKP iktidarının başarılı olduğu tek alandan söz etmek: Algı yönetimi.
Algı yönetimi, psikolojik anlamda felsefik bir yapıya sahip olsa da, siyasal zeminde oldukça tehlikeli bir silahtır. Türkiye’de örneklerine ekseriyetle rastladığımız bu türden değişimler, kitleler üzerinde olduğu kadar, benim gibi, sizin gibi, birçok “öteki” gibi, azınlıklar üzerinde de önemli etkilere neden olur. Toplumsal anlamda ele almak gerekirse: Yakın zamanda ortaya çıkan yolsuzluklar, çekilen peşkeşler ve ses kayıtları, toplum nezdinde yer eden “çalıyor ama çalışıyor,” algısını kırmaya yetmedi. Temelde yatan şey elbette bu coğrafyanın kanına işlemiş olan “refahı bozmama dürtüsü”nden kaynaklansa da, içten içe kimse sesini yükseltmek, kimliğini ifşa etmek istemiyordu. Toplum nezdinden uzaklaşıp, biraz daha kendi içimize eğildiğimizde, yani azınlıkların özelinden baktığımızda, bu algının çok daha geniş bir zemine oturduğunu görebiliriz. Nedir bunlar?
İnsanları eylemlerinizle değiştiremeyebilirsiniz, ama onların akıl odalarına küçük fikirler sokarak birbirlerine düşmelerini sağlayabilirsiniz. Bu da algı yönetiminin en basit ve temel kuralıdır. Bu platformda yer etmeye başlayan ve başkalarına da zarar verdiğini düşündüğüm tepkilerden biri de bu tartışmaların temelinde yatan ikinci bir “ötekileştirme” akımı; tıpkı sistem gibi: Bizden değilsen menzile gitmelisin, bizden olmalısın, bizden olmazsan oyunu kaybedersin.
Takdir edersiniz ki; bu platformda sahip olduğum yetkiler, beraberinde çeşitli sorumluluklar getiriyor. Bu sorumlulukların başında gelen “takip etme” ve “konuya el atma” görevi, bazen üzücü şekilde sonuçlanabiliyor. Birçok kez meramımı ve düşüncelerimi farklı başlıklar altında dile getirdim. Fikirlerin çeşitliliğini, bunların sürdürülmesi gerektiğini, bu fikirlerden doğan görüş ayrılıklarının kişiler arasındaki iletişimi kuvvetlendireceğini savundum. İşbu nedenle konuyu tekrar-tekrar kendi fikirlerimce yoğurup, önünüze getirmek yerine, sorulması gereken temel soruların bir kez daha üzerinden geçip, mantıklı cevaplar aramanın daha sağlıklı olduğuna karar verdim:
Sorularımın yer ettiği bu listeyi uzatmayı, hatta mümkün olduğunca kendi meşrebimce kendi ağıtımı yakmak isterdim size. Fakat hepimiz yorgun, üzgün ve hayattan beklentileri olan insanlarız. İşte bu yüzden; bizi kendi içimizde ötekileştiren bu tartışmalarda bizim göremediğimiz, sizin gördüğünüz o büyüleyici yanı, o karşı konulmaz incelikleri bize göstermenizi istiyoruz sizden. Sorularıma yanıt ararken sormak istediğim en önemli soruyu sona bırakıyorum:
Bizi toplumdan menzile itmekle yetinmeyip, kendi içimizde de ötekileştiren bir iktidarın masum ve düşünceli olduğuna bizi nasıl inandıracaksınız?
Her siyasal iktidar kendi azınlığını yaratır. Bu politik bir tavırdan öte, kitlesel bir silahtır. Ben bir matematik dehası ya da analist değilim; size sayılar ve çeşitli verilerle anlatamam derdimi. Bu nedenledir ki; yazımda, her engellinin, her yurttaşın üstesinden gelebileceği şeylerden bahsedeceğim. Kalan diğer notlar, aritmetik değerler, yasalar sitemizde esaslı bir şekilde paylaşılmış ve tartışılmıştır. Ben işin daha çok sosyolojik ve basit yanıyla ilgiliyim.
2000 senesinde liberal ve demokrat partiler halk tarafından(!) halı altına süpürülünce, bu dönemde revaçta olan muhafazakâr ve aşırı sağcı partiler geçmişin kaymağını kazıyarak yeni atılımlar gerçekleştirdi. Malumunuz olduğu üzere AKP iktidarı da bu dönemin ürünüdür. Erbakan sonrası dönemin meyvası olarak tanımlanabilecek AKP iktidarının nasıl kurulduğu, arka bahçede ne tür planlar yapıldığı hepimizin fihristinde yer eder. Elbette yakın tarihi ele alıp, siyasal bir analiz yapacak değilim. Bu notları düşmemdeki asıl amaç; kuruluş aşamasından bu yana AKP iktidarının başarılı olduğu tek alandan söz etmek: Algı yönetimi.
Algı yönetimi, psikolojik anlamda felsefik bir yapıya sahip olsa da, siyasal zeminde oldukça tehlikeli bir silahtır. Türkiye’de örneklerine ekseriyetle rastladığımız bu türden değişimler, kitleler üzerinde olduğu kadar, benim gibi, sizin gibi, birçok “öteki” gibi, azınlıklar üzerinde de önemli etkilere neden olur. Toplumsal anlamda ele almak gerekirse: Yakın zamanda ortaya çıkan yolsuzluklar, çekilen peşkeşler ve ses kayıtları, toplum nezdinde yer eden “çalıyor ama çalışıyor,” algısını kırmaya yetmedi. Temelde yatan şey elbette bu coğrafyanın kanına işlemiş olan “refahı bozmama dürtüsü”nden kaynaklansa da, içten içe kimse sesini yükseltmek, kimliğini ifşa etmek istemiyordu. Toplum nezdinden uzaklaşıp, biraz daha kendi içimize eğildiğimizde, yani azınlıkların özelinden baktığımızda, bu algının çok daha geniş bir zemine oturduğunu görebiliriz. Nedir bunlar?
- a) AKP iktidarının engelliler başta olmak üzere azınlıklar için devrim yaptığı düşüncesi.
- b) Yapılan “iyileştirmelerin”, “düzenlemelerin” ve daha birçok “atılımın”, siyasal zeminden “sosyal devlet” zeminine kaydırıldığı, bunun bir “görev” hâline getirildiği algısı.
- c) Yaşam alanlarının ve haklarının toplumsal ve “normal” bireylere göre şekillendiği kadar, “öteki” yurttaşlar için de eşit mesafede şekillendiği yanılgısı.
İnsanları eylemlerinizle değiştiremeyebilirsiniz, ama onların akıl odalarına küçük fikirler sokarak birbirlerine düşmelerini sağlayabilirsiniz. Bu da algı yönetiminin en basit ve temel kuralıdır. Bu platformda yer etmeye başlayan ve başkalarına da zarar verdiğini düşündüğüm tepkilerden biri de bu tartışmaların temelinde yatan ikinci bir “ötekileştirme” akımı; tıpkı sistem gibi: Bizden değilsen menzile gitmelisin, bizden olmalısın, bizden olmazsan oyunu kaybedersin.
Takdir edersiniz ki; bu platformda sahip olduğum yetkiler, beraberinde çeşitli sorumluluklar getiriyor. Bu sorumlulukların başında gelen “takip etme” ve “konuya el atma” görevi, bazen üzücü şekilde sonuçlanabiliyor. Birçok kez meramımı ve düşüncelerimi farklı başlıklar altında dile getirdim. Fikirlerin çeşitliliğini, bunların sürdürülmesi gerektiğini, bu fikirlerden doğan görüş ayrılıklarının kişiler arasındaki iletişimi kuvvetlendireceğini savundum. İşbu nedenle konuyu tekrar-tekrar kendi fikirlerimce yoğurup, önünüze getirmek yerine, sorulması gereken temel soruların bir kez daha üzerinden geçip, mantıklı cevaplar aramanın daha sağlıklı olduğuna karar verdim:
- Bana halk için yapılan bir yasada, insanların menfaatini gözeten bir incelik, onları besleyen bir yanı hanginiz gösterebilirsiniz? (2022 maaşları ile ilgili tablo tam anlamıyla açığa çıktığında bu sorum önemini daha net kazanacak. http://engelliler.gen.tr/f92/maasima-dokunma-24828/ )
- Ekseriyetle AKP iktidarının engelliler başta olmak üzere “öteki” yurttaşlar için bir devrim yarattığını iddia edenlerin, en temel insan ihtiyaçları olan sosyalleşmek, sevişebilmek, sahafçıdan kitap alabilmek, bir muhallebicide güzel bir tatlı yiyebilmek, beklendiğinde bir türlü gelmeyen otobüsü durakta keyfince beklemek ve ona aynı rahatlıkla binebilmek, sevdiği kadını/erkeği kimseden çekinmeden öpebilmek, ona sarılabilmek gibi haklarını nasıl bir rahatlıkla yapabildiklerini anlatmalarını istiyorum. (Dilerseniz bu listeyi çok daha romantik bir şekilde uzatabilirim.)
- AKP iktidarının biz engellilerin hakkı olan birçok maddî ve manevî konulara hiç utanmadan el uzatmaları konusunda fikirlerini beyan etmelerini özellikle rica ederken, bu konuda yürüttüğümüz anti-çalışmalarımıza ne gibi destekler verdiklerini öğrenmek istiyorum.
- Devrimin ve bireysel özgürlüğün –yoksa insanî haklar mı demeliydim?- siyasal yollarla geleceğine inanan arkadaşların savunmaktan usanmadıkları AKP iktidarının kendilerine biz engelliler özelinde ne gibi değişimler yaşattıklarını madde-madde ve esaslı gerekçeler sunarak yazmalarını önemli rica ediyorum.
- Ve merakıma neden olan bu soruların gölgesinde, söylemenizi istiyorum: Hangi fikir, hangi değişim, sizi evlerinize hapseden bir iktidarın “iyi insanlar”, evet, sadece “iyi insanlar” olabileceğine sizi inandırıyor?
Sorularımın yer ettiği bu listeyi uzatmayı, hatta mümkün olduğunca kendi meşrebimce kendi ağıtımı yakmak isterdim size. Fakat hepimiz yorgun, üzgün ve hayattan beklentileri olan insanlarız. İşte bu yüzden; bizi kendi içimizde ötekileştiren bu tartışmalarda bizim göremediğimiz, sizin gördüğünüz o büyüleyici yanı, o karşı konulmaz incelikleri bize göstermenizi istiyoruz sizden. Sorularıma yanıt ararken sormak istediğim en önemli soruyu sona bırakıyorum:
Bizi toplumdan menzile itmekle yetinmeyip, kendi içimizde de ötekileştiren bir iktidarın masum ve düşünceli olduğuna bizi nasıl inandıracaksınız?
Son düzenleme: