Gazoz Agacı
Moderator
Bir Garip Aşk Hikayesi (Mesafe İçerir!)
Biraz uzun bir hikaye, başlarsanız bir hamlede okuyup kendinize bir şeyler çıkarırsınız.
Geçen Aralık, üniversite de ilk senem ve ilk dönem bitmek üzere... Boş zamanımı sosyal ağlar, bloglar ve forumlarda fink atarak geçiren bir tipim. Sık takıldığım geyik forumunda tanıştığım bir kızla sebep yokken yakınlaşmaya başladım. Felsefem şudur: "Mesafeli aşk yok, et ete değmese de göz göze değecek." Biliyorum çünkü başa gelecekleri, mesafeler başa bela olur...
2 hafta sonra birbirimize numaralarımızı verip mesajlaşmaya başladık, olacağı var ya bir gece öyle bir duygu patlaması oldu ki içimde, kıza "Biz aşık mı olduk?" mesajı gönderirken buldum kendimi. Kabul etmişti, o da bana karşı boş değildi.
Kendisine felsefemi izah ettim. Mesafeli aşklara karşı olduğumu, bana bir şey ifade etmediğini... Kararlıydı; mesafelerin umrunda olmadığını, tek istediğinin benim olduğumu söyledi. "Uyuyunca geçer, hemen karar verme." dedim. "Geçmesin." diye yazmıştı. Kararlı insanlara zaafım vardır, çok kolay inanırım. Başka bir yerde okuyor olsam da yaşadığımız şehirlerin mesafesi 30 dakika olduğu için pek mesafe sayılmazdı aslında. Felsefemi yıktım geçtim.
Telefonda konuşmayı sevmem, en uzun telefon görüşmen -atmayayım- 10 dakika falandır. Onunla o gece 4 saat boyunca konuştuk. Bana benimle olan hayallerinden bahsetti. "İçinde benim olduğum hayalleri olan bir insan." dedim kendi kendime, belki hayatımdaki en mutlu olduğum an o andı.
Her şey çok hızlı ilerledi, kendimi ona düpedüz aşık buldum. Her gece bana uyuyakalıyor, bana uyanıyordu. En çok hoşuma giden de buydu. Her gece ona, onu kaybetmekten korktuğumu yazar öyle uyurdum. Mesafeli aşktan korkan adamın düştüğü hale bakar mısınız?
Birbirimizi çok seviyorduk, sesisini duymak yanındaymışım hissi veriyordu. O yüzden her an arıyordum.
Finaller başlayıp tatil yaklaşınca ilk planım onun olmaktı. Yani eve gider gitmez ona gidecektim, sorun şu ki o hayatıma girmeden önce planlanmış bir işim vardı. Önce İstanbul'a geçip, oradan annemle birlikte eve dönecektik. Bana sorun olmayacağını söyledi, bekleyeceğini...
İstanbul'dayken buna bir şeyler olmaya başladı. Sabahları sevdiğini söylüyor, geceleri benden vazgeçip ayrılmak istiyordu. Neredeyse her gün böyleydi. Eve döneceğimiz vakitin gecesi bana hayalleriyle uyuşmadığımı, daha fazla bağlanmamız gerektiğini, arkadaş kalabileceğimizden bahsetti.
Şok oldum, zoruma gitti. "Hayalleriyle uyuşmamak..."
Israr etmedim, ama bildiğim tek şey içten içe parçalanıyor olduğumdu.
Sabah oldu. O gece hiç uyumadım, uyuyamadım. Halsiz bir halde onun mesajıyla kendime geldim. Özür diliyordu, çok kararsız olduğunu ve ne olursa olsun beni sevdiğini yazmıştı. Soğuk davrandım, sıkılmıştım sevmeyip tekrar sevmelerinden...
Otobüse bindik, eve gitmenin vakti gelmişti. Planımız şu: "Eve gittiğim günün sonrası birbirimizin olmak."
O gün geldiğinde erkenden uyandım. Tüm gün birbirimizin olacağız güya...
Hazırlanıp, çıktım yola. Yarım saat sonra buluşma noktamıza benden önce gelmişti. Koştum sarıldım, öptüm. Çok güzel bir histi, daha önce hiçbir kıza böyle hissetmemiştim. El ele tutuşup yürümeye başladık, sokakta işlerine yetişmeye çalışan amcalar, okullarına giden liselilerden başka kimseler yoktu.
Bir yere oturduk. Gözlerine bakıp onu çok sevdiğimi, kaybetmekten çok korktuğumu söyledim. Mal mal bakmakla yetindi. Birden doğrulup, ilişkimizin bir adının olmadığı söylerken dudağıma eğilip beni öptü. Geri çekilip ittim, birbirinden ayrılacak olan insanların öpüşmesi ne kadar doğaldı? Doğal olsa bile bana tersti. sanki yanına öpüşmeye gelmişim gibi... Sebebini sordum sesimi yükselterek, korktu "mesafeler" dedi, "yanımda olmadığında bir anlamı yokmuş gibi hissediyorum."
Komik geldi, güldüm. "Hani mesafeler umrunda değil, beklerdin sen?" derken aptalca bir tebessüm oluştu yüzümde. Sustu, sustum. O an s*ktirolup gitmek icap eder ama yapamadım. "Gitmek ya hu, onun yaptığı şey işte bak ne kadar kolay." dedim içimden yine de kalkıp gidemedim.
Birden konuşmaya başladı "Bugün hiç ayrılmayacakmış gibi olalım." dedi. Evet, ters bir durum ama çaresizsiniz ve gerçekten seviyorsunuz...
"Onunla mutluluğumu görür belki vazgeçer." dedim kabul ettim.
Bütün gün birbirimizin olduk, defalarca öpüştük. Bu kez öpüşmelerimiz zoruma gitmedi. (Liseli gibi değil, anlam ifade eden öpüşmeler.) Güzel olan her şey illaki bitecek ya, akşam olurken gitmesi gerektiğini söyledi. Dolmuşuna bırakıp yanına oturdum. Elleriyle yüzümü kavradı, aniden göğsüme yaslanıp ağlamaya başladı. Hani bir suç işlersiniz de anneniz çakınca istemsizce ağlarsınız ya, hah işte aynı öyle.
Teselli ederken sesim titredi, arkadaş kalmanın bana ters olduğunu bu günden sonra bitirmemiz gerektiğini söyledim, birbirimize mesaj falan atmayacaktık yani. Gözyaşlarını silerken kafasını sallayıp onayladı.
İç burukluğuyla dolmuşundan inip mal bir halde eve gittim saatlerce hiç kalkmadan oturdum. Hiç mesaj atmamak, aramamak ne demek yahu.
Erkenden yattım uyuyacakmış gibi... O gece bana uyuyakalmaması o kadar zoruma gitmişti ki...
Sabah oldu, daha iyiydim. Kahvaltıyı yapıp annemin Müge Anlı'yı açık bıraktığı oturma odasına ilerlerken bir mesaj geldi. Ondandı, yine benim olmak istediğini yazmıştı. Düşündüğüm şeyin işe yaradığını sanıp hızla hazırlanıp yine ona gittim. Gün boyunca birbirimizin olduk, aptal gibi mutluydum evet. Gün sonunda fikri hala değişmemişti ve benim düşündüğüm olmamıştı, s*iktirolup gidecekti yine...
Sonraki gün tekrar gittim, sonraki gün tekrar... Bu kez kararlılığımı görür vazgeçer diye düşündüm. Hala seviyorum olm napayım.
Son gün fikri hala değişmemişti, bu kez onun beni yol etmesini ve neler hissettiğimi anlamasını söyledim. Kabul etti, durakta beklerken belime sarılıp omzumdan öpmeye başladı. Dönüp bakmadım, aptal aptal espiriler yapıp anın gerginliğini savurmak istiyordu. Gülmedim, sanki o an orda değildim, yine b*kunu ben çekiyordum.
Dolmuş geldiğinde ismi ile hitap edip daha fazla uzatmamasını söyledim. Durdu, sarılmayacak mısın diye sordu. Bir şey söylemeden dolmuşa bindim.
Nasıl sarılayım, niye sarılayım. Benden giden senken ne diye sarılayım!
Eve gidip yine kalkmadan oturdum saatlerce. Mesafelerden korkan bir adam, mesafelerle sınanıyor...
Bırakmadım, takip ettim Twitter hesabını, Facebook'unu...
Nihayet tatil bitip tekrar okula döneceğim gün gelip çattı. Gitmedim bir daha, mesaj da yazmadım. Yolda olduğum, Twitter hesabını kontrol ettiğim o gece hayatında yeni biri olduğunu öğrendim. Hem de gözüme soka soka yapmıştı bunu. Beynime bir şeyler oldu, bir an otobüsü kaçırıp babamın av tüfeğiyle alnının ortasından vurasım geldi.
Be insafsız bu ne hız!
Bana ulaşabileceği her yerden engelledim, bir açıklama yapacaktı ve ben istemiyordum.
Sonra derin derin nefes alıp Fruit Ninja'da meyve kestim. O başarabiliyorsa ben de başabilirdim, hiç bir şey olmamış gibi yaşamaya...
Biraz uzun bir hikaye, başlarsanız bir hamlede okuyup kendinize bir şeyler çıkarırsınız.
Geçen Aralık, üniversite de ilk senem ve ilk dönem bitmek üzere... Boş zamanımı sosyal ağlar, bloglar ve forumlarda fink atarak geçiren bir tipim. Sık takıldığım geyik forumunda tanıştığım bir kızla sebep yokken yakınlaşmaya başladım. Felsefem şudur: "Mesafeli aşk yok, et ete değmese de göz göze değecek." Biliyorum çünkü başa gelecekleri, mesafeler başa bela olur...
2 hafta sonra birbirimize numaralarımızı verip mesajlaşmaya başladık, olacağı var ya bir gece öyle bir duygu patlaması oldu ki içimde, kıza "Biz aşık mı olduk?" mesajı gönderirken buldum kendimi. Kabul etmişti, o da bana karşı boş değildi.
Kendisine felsefemi izah ettim. Mesafeli aşklara karşı olduğumu, bana bir şey ifade etmediğini... Kararlıydı; mesafelerin umrunda olmadığını, tek istediğinin benim olduğumu söyledi. "Uyuyunca geçer, hemen karar verme." dedim. "Geçmesin." diye yazmıştı. Kararlı insanlara zaafım vardır, çok kolay inanırım. Başka bir yerde okuyor olsam da yaşadığımız şehirlerin mesafesi 30 dakika olduğu için pek mesafe sayılmazdı aslında. Felsefemi yıktım geçtim.
Telefonda konuşmayı sevmem, en uzun telefon görüşmen -atmayayım- 10 dakika falandır. Onunla o gece 4 saat boyunca konuştuk. Bana benimle olan hayallerinden bahsetti. "İçinde benim olduğum hayalleri olan bir insan." dedim kendi kendime, belki hayatımdaki en mutlu olduğum an o andı.
Her şey çok hızlı ilerledi, kendimi ona düpedüz aşık buldum. Her gece bana uyuyakalıyor, bana uyanıyordu. En çok hoşuma giden de buydu. Her gece ona, onu kaybetmekten korktuğumu yazar öyle uyurdum. Mesafeli aşktan korkan adamın düştüğü hale bakar mısınız?
Birbirimizi çok seviyorduk, sesisini duymak yanındaymışım hissi veriyordu. O yüzden her an arıyordum.
Finaller başlayıp tatil yaklaşınca ilk planım onun olmaktı. Yani eve gider gitmez ona gidecektim, sorun şu ki o hayatıma girmeden önce planlanmış bir işim vardı. Önce İstanbul'a geçip, oradan annemle birlikte eve dönecektik. Bana sorun olmayacağını söyledi, bekleyeceğini...
İstanbul'dayken buna bir şeyler olmaya başladı. Sabahları sevdiğini söylüyor, geceleri benden vazgeçip ayrılmak istiyordu. Neredeyse her gün böyleydi. Eve döneceğimiz vakitin gecesi bana hayalleriyle uyuşmadığımı, daha fazla bağlanmamız gerektiğini, arkadaş kalabileceğimizden bahsetti.
Şok oldum, zoruma gitti. "Hayalleriyle uyuşmamak..."
Israr etmedim, ama bildiğim tek şey içten içe parçalanıyor olduğumdu.
Sabah oldu. O gece hiç uyumadım, uyuyamadım. Halsiz bir halde onun mesajıyla kendime geldim. Özür diliyordu, çok kararsız olduğunu ve ne olursa olsun beni sevdiğini yazmıştı. Soğuk davrandım, sıkılmıştım sevmeyip tekrar sevmelerinden...
Otobüse bindik, eve gitmenin vakti gelmişti. Planımız şu: "Eve gittiğim günün sonrası birbirimizin olmak."
O gün geldiğinde erkenden uyandım. Tüm gün birbirimizin olacağız güya...
Hazırlanıp, çıktım yola. Yarım saat sonra buluşma noktamıza benden önce gelmişti. Koştum sarıldım, öptüm. Çok güzel bir histi, daha önce hiçbir kıza böyle hissetmemiştim. El ele tutuşup yürümeye başladık, sokakta işlerine yetişmeye çalışan amcalar, okullarına giden liselilerden başka kimseler yoktu.
Bir yere oturduk. Gözlerine bakıp onu çok sevdiğimi, kaybetmekten çok korktuğumu söyledim. Mal mal bakmakla yetindi. Birden doğrulup, ilişkimizin bir adının olmadığı söylerken dudağıma eğilip beni öptü. Geri çekilip ittim, birbirinden ayrılacak olan insanların öpüşmesi ne kadar doğaldı? Doğal olsa bile bana tersti. sanki yanına öpüşmeye gelmişim gibi... Sebebini sordum sesimi yükselterek, korktu "mesafeler" dedi, "yanımda olmadığında bir anlamı yokmuş gibi hissediyorum."
Komik geldi, güldüm. "Hani mesafeler umrunda değil, beklerdin sen?" derken aptalca bir tebessüm oluştu yüzümde. Sustu, sustum. O an s*ktirolup gitmek icap eder ama yapamadım. "Gitmek ya hu, onun yaptığı şey işte bak ne kadar kolay." dedim içimden yine de kalkıp gidemedim.
Birden konuşmaya başladı "Bugün hiç ayrılmayacakmış gibi olalım." dedi. Evet, ters bir durum ama çaresizsiniz ve gerçekten seviyorsunuz...
"Onunla mutluluğumu görür belki vazgeçer." dedim kabul ettim.
Bütün gün birbirimizin olduk, defalarca öpüştük. Bu kez öpüşmelerimiz zoruma gitmedi. (Liseli gibi değil, anlam ifade eden öpüşmeler.) Güzel olan her şey illaki bitecek ya, akşam olurken gitmesi gerektiğini söyledi. Dolmuşuna bırakıp yanına oturdum. Elleriyle yüzümü kavradı, aniden göğsüme yaslanıp ağlamaya başladı. Hani bir suç işlersiniz de anneniz çakınca istemsizce ağlarsınız ya, hah işte aynı öyle.
Teselli ederken sesim titredi, arkadaş kalmanın bana ters olduğunu bu günden sonra bitirmemiz gerektiğini söyledim, birbirimize mesaj falan atmayacaktık yani. Gözyaşlarını silerken kafasını sallayıp onayladı.
İç burukluğuyla dolmuşundan inip mal bir halde eve gittim saatlerce hiç kalkmadan oturdum. Hiç mesaj atmamak, aramamak ne demek yahu.
Erkenden yattım uyuyacakmış gibi... O gece bana uyuyakalmaması o kadar zoruma gitmişti ki...
Sabah oldu, daha iyiydim. Kahvaltıyı yapıp annemin Müge Anlı'yı açık bıraktığı oturma odasına ilerlerken bir mesaj geldi. Ondandı, yine benim olmak istediğini yazmıştı. Düşündüğüm şeyin işe yaradığını sanıp hızla hazırlanıp yine ona gittim. Gün boyunca birbirimizin olduk, aptal gibi mutluydum evet. Gün sonunda fikri hala değişmemişti ve benim düşündüğüm olmamıştı, s*iktirolup gidecekti yine...
Sonraki gün tekrar gittim, sonraki gün tekrar... Bu kez kararlılığımı görür vazgeçer diye düşündüm. Hala seviyorum olm napayım.
Son gün fikri hala değişmemişti, bu kez onun beni yol etmesini ve neler hissettiğimi anlamasını söyledim. Kabul etti, durakta beklerken belime sarılıp omzumdan öpmeye başladı. Dönüp bakmadım, aptal aptal espiriler yapıp anın gerginliğini savurmak istiyordu. Gülmedim, sanki o an orda değildim, yine b*kunu ben çekiyordum.
Dolmuş geldiğinde ismi ile hitap edip daha fazla uzatmamasını söyledim. Durdu, sarılmayacak mısın diye sordu. Bir şey söylemeden dolmuşa bindim.
Nasıl sarılayım, niye sarılayım. Benden giden senken ne diye sarılayım!
Eve gidip yine kalkmadan oturdum saatlerce. Mesafelerden korkan bir adam, mesafelerle sınanıyor...
Bırakmadım, takip ettim Twitter hesabını, Facebook'unu...
Nihayet tatil bitip tekrar okula döneceğim gün gelip çattı. Gitmedim bir daha, mesaj da yazmadım. Yolda olduğum, Twitter hesabını kontrol ettiğim o gece hayatında yeni biri olduğunu öğrendim. Hem de gözüme soka soka yapmıştı bunu. Beynime bir şeyler oldu, bir an otobüsü kaçırıp babamın av tüfeğiyle alnının ortasından vurasım geldi.
Be insafsız bu ne hız!
Bana ulaşabileceği her yerden engelledim, bir açıklama yapacaktı ve ben istemiyordum.
Sonra derin derin nefes alıp Fruit Ninja'da meyve kestim. O başarabiliyorsa ben de başabilirdim, hiç bir şey olmamış gibi yaşamaya...