- Katılım
- May 19, 2010
- Mesajlar
- 14,522
- Tepkime Puanı
- 193
- Puanları
- 63
- Yaş
- 50
Bu öykü II. Engelliler Konulu Öykü Yarışmasında Birincilik Ödülü Almıştır.
Öykünün kısa özeti ve değerlendirmesi...
Öyküde yapışık ikiz olarak doğan, yaşamları boyunca tek bedeni paylaşan siyam ikizlerinden birinin kalp krizi geçirmesi sırasında yaşadıkları öteki ikizin gözünden anlatılıyor.
Karakterimiz, kardeşinin ölümle pençeleştiğini gördükçe içi ezilmekte, ölümü de birlikte yaşacaklarının korkusunu duymaktadır sürekli. Ölümle yaşamın iç içe geçtiği böyle bir anda yaşamlarının muhasebesini yapar, durur. Kuşkusuz, kendi bedenini kontrol edememek ve buna alışmak zordur. Günlük basit ihtiyaçlarını bile giderirken birbirlerine muhtaçtırlar.
Günün her anını, her dakikasını yapışık ikiziyle geçirmek güç olsa da, sevgi ve fedakarlıkla tüm bunları aşarlar. İkiziyle aynı bedeni, aynı yazgıyı paylaşan karakterimiz, ölümü de birlikte mi paylaşacaktır yoksa? Bunu bir türlü aklına getirmek istemez. Sürekli gel-gitler yaşar. İyi mi yaşamışlardır? Kötü mü? Her ne kadar kardeşiyle zıt özellikleri, sürekli didişmeleri varsa da, onu sever karakterimiz… Ölmesini istemez. Acil yardım istemek için telefona ulaşmaları gereklidir ama kardeşinin adım atacak hali yoktur. İkiziyle birlikte pisi pisine öleceğini düşündükçe, karakterimiz bencilleşir ve saldırganlaşır.
Öykü, ölümün yok edişine karşın yaşama arzusunu, ölüm korkusu endişesini, bu korkuyla baş etmek için bilincinde olmadan çeşitli savunma mekanizmaları arasında çatışkılarla ilerler. Öykünün sonunda kardeşlerden biri, kalp krizinden diğeri korkudan ölür.
Yazar, bu öyküde çok ender görülen yapışık ikiz olma olgusunu mercek altına alırken, öte yandan tek bedende yaşamanın zorlukları olsa da, var olmamanın tehdidi karşısında duyulan endişeyi tüm gerçekliğiyle dile getiriyor. Engellileri tarih boyunca çeşitli önyargılarla öldüren, insan ırkını ıslah etmek amacıyla katleden, hatta anne karnında bile öldürülmesini öğütleyenlere “benim canım kardeşim” in verdiği yanıt apaçıktır. İnsan mutlak olarak bir değere sahiptir. Bu değeri başkaları değil, insan kendi verdiğinde yaşam güzelleşir. İnsan ne olursa olsun, yaşamalı, var olmalıdır. Çünkü, yaşama dürtüsü insanın en duru ve saf duygusudur.
İpek, yaratıcılığıyla birlikte canlılarda doğuştan gelen ve yok edilemeyen yaşama dürtüsünü izlek olarak seçtiği için birinciliğe layık görülmüştür.
Öykünün Adı: BENİM CANIM KARDEŞİM
Öyküyü PDF formatında okumak için tıklayınız
Eser Sahibinin Adı Soyadı: Sinan İpek
Özgeçmiş:
1971 Yılında, İkinci Dünya Savaşından 26 yıl sonra, Körfez Savaşından 19 yıl önce doğdu. 3 yaşındayken onkoloji hastanesi civarında babasını kaybetti, bir daha da bulamadı. Gazi Makine ve ODTÜ Jeoloji Mühendisliği bölümlerini bıraktı. “Benden öğretmenden başka bir şey olmaz, bari sevdiğim dal olsun” diyerek ODTÜ Matematik Bölümü’nü bitirdi. Bir çingene kadar özgürlüğüne düşkündü, yine de evlendi. 12 yıldır kaçış planları yapmaktadır. Bu arada iki kızı oldu. Matematik okurken “çocuklarım olursa birine epsilon, diğerine delta adını koyacağım” demişti, bu hedefine ulaşamadı. Onun böyle dediğini bilen arkadaşlarına mahcup olmamak için, “bari alfayla beta olsun” dedi ve bir kızına Elif, diğerine Bilge isimlerini koydu; ancak Bilge’nin Beta olduğunu kimse anlamadı.
Spastik felçli yeğeniyle aynı yaştaydı, onunla birlikte büyüdü. Bütün çocukluğu boyunca kendisine “d’siz dayı” diyen özürlü yeğeniyle girip çıkmadığı delik, yemediği halt kalmadı. Bütün bu süre zarfında yeğeninin gerçekte özürlü olmadığı, numara yaptığı şüphesiyle yaşadı. Fakat daha sonra onunla hastaneye gidip gelmeye başlayınca, onun gerçekten özürlü olduğuna ikna oldu. Bunun üzerine yeğenini yürütebilecek giyilebilir bir robot elbise tasarımı yapmaya başladı. Bu elbiseyi yapamadı ama daha sonra yeğeniyle annesinin mücadelesini anlatan “AĞ” adlı bir belgesel yaptı ve bununla 44. Antalya Altın Portakal Film Festivalinde finale kaldı.
İnsanoğlu mazoşist olmalı, yeğeninin özürlü olmasıyla yetinmedi, kardeşi otistik ve spastik olan bir kız bulup evlenme teklif etti. Kızcağız “ben evlenirsem kardeşime kim bakar?” dedi. Buna karşılık “Ya boş ver, alıştık nasıl olsa özürlülere, ailede bir tane daha oluversin, ne olacak!” diyerek kızcağızı evlenmeye ikna etti.
Bu arada çektiği “YOLCU” adlı kısa film, 2010 yılında 5. Osmaniye Özgür Film Festivalinde birinci oldu.
“Proxima’ya Son Yolcu” adlı öyküsüyle de Bilişim Dergisi 12. Bilim-Kurgu Öykü Yarışmasında birinci oldu. Ayrıca, 3. Mimarlık Öyküleri Yarışmasına yolladığı “Sıfır Mimarinin Öncüsü” adlı öyküsü de yayınlanmaya değer bulundu.
Yazar, f klavye kullanmaktadır.
Öykünün kısa özeti ve değerlendirmesi...
Öyküde yapışık ikiz olarak doğan, yaşamları boyunca tek bedeni paylaşan siyam ikizlerinden birinin kalp krizi geçirmesi sırasında yaşadıkları öteki ikizin gözünden anlatılıyor.
Karakterimiz, kardeşinin ölümle pençeleştiğini gördükçe içi ezilmekte, ölümü de birlikte yaşacaklarının korkusunu duymaktadır sürekli. Ölümle yaşamın iç içe geçtiği böyle bir anda yaşamlarının muhasebesini yapar, durur. Kuşkusuz, kendi bedenini kontrol edememek ve buna alışmak zordur. Günlük basit ihtiyaçlarını bile giderirken birbirlerine muhtaçtırlar.
Günün her anını, her dakikasını yapışık ikiziyle geçirmek güç olsa da, sevgi ve fedakarlıkla tüm bunları aşarlar. İkiziyle aynı bedeni, aynı yazgıyı paylaşan karakterimiz, ölümü de birlikte mi paylaşacaktır yoksa? Bunu bir türlü aklına getirmek istemez. Sürekli gel-gitler yaşar. İyi mi yaşamışlardır? Kötü mü? Her ne kadar kardeşiyle zıt özellikleri, sürekli didişmeleri varsa da, onu sever karakterimiz… Ölmesini istemez. Acil yardım istemek için telefona ulaşmaları gereklidir ama kardeşinin adım atacak hali yoktur. İkiziyle birlikte pisi pisine öleceğini düşündükçe, karakterimiz bencilleşir ve saldırganlaşır.
Öykü, ölümün yok edişine karşın yaşama arzusunu, ölüm korkusu endişesini, bu korkuyla baş etmek için bilincinde olmadan çeşitli savunma mekanizmaları arasında çatışkılarla ilerler. Öykünün sonunda kardeşlerden biri, kalp krizinden diğeri korkudan ölür.
Yazar, bu öyküde çok ender görülen yapışık ikiz olma olgusunu mercek altına alırken, öte yandan tek bedende yaşamanın zorlukları olsa da, var olmamanın tehdidi karşısında duyulan endişeyi tüm gerçekliğiyle dile getiriyor. Engellileri tarih boyunca çeşitli önyargılarla öldüren, insan ırkını ıslah etmek amacıyla katleden, hatta anne karnında bile öldürülmesini öğütleyenlere “benim canım kardeşim” in verdiği yanıt apaçıktır. İnsan mutlak olarak bir değere sahiptir. Bu değeri başkaları değil, insan kendi verdiğinde yaşam güzelleşir. İnsan ne olursa olsun, yaşamalı, var olmalıdır. Çünkü, yaşama dürtüsü insanın en duru ve saf duygusudur.
İpek, yaratıcılığıyla birlikte canlılarda doğuştan gelen ve yok edilemeyen yaşama dürtüsünü izlek olarak seçtiği için birinciliğe layık görülmüştür.
Öykünün Adı: BENİM CANIM KARDEŞİM
Öyküyü PDF formatında okumak için tıklayınız
Eser Sahibinin Adı Soyadı: Sinan İpek
Özgeçmiş:
1971 Yılında, İkinci Dünya Savaşından 26 yıl sonra, Körfez Savaşından 19 yıl önce doğdu. 3 yaşındayken onkoloji hastanesi civarında babasını kaybetti, bir daha da bulamadı. Gazi Makine ve ODTÜ Jeoloji Mühendisliği bölümlerini bıraktı. “Benden öğretmenden başka bir şey olmaz, bari sevdiğim dal olsun” diyerek ODTÜ Matematik Bölümü’nü bitirdi. Bir çingene kadar özgürlüğüne düşkündü, yine de evlendi. 12 yıldır kaçış planları yapmaktadır. Bu arada iki kızı oldu. Matematik okurken “çocuklarım olursa birine epsilon, diğerine delta adını koyacağım” demişti, bu hedefine ulaşamadı. Onun böyle dediğini bilen arkadaşlarına mahcup olmamak için, “bari alfayla beta olsun” dedi ve bir kızına Elif, diğerine Bilge isimlerini koydu; ancak Bilge’nin Beta olduğunu kimse anlamadı.
Spastik felçli yeğeniyle aynı yaştaydı, onunla birlikte büyüdü. Bütün çocukluğu boyunca kendisine “d’siz dayı” diyen özürlü yeğeniyle girip çıkmadığı delik, yemediği halt kalmadı. Bütün bu süre zarfında yeğeninin gerçekte özürlü olmadığı, numara yaptığı şüphesiyle yaşadı. Fakat daha sonra onunla hastaneye gidip gelmeye başlayınca, onun gerçekten özürlü olduğuna ikna oldu. Bunun üzerine yeğenini yürütebilecek giyilebilir bir robot elbise tasarımı yapmaya başladı. Bu elbiseyi yapamadı ama daha sonra yeğeniyle annesinin mücadelesini anlatan “AĞ” adlı bir belgesel yaptı ve bununla 44. Antalya Altın Portakal Film Festivalinde finale kaldı.
İnsanoğlu mazoşist olmalı, yeğeninin özürlü olmasıyla yetinmedi, kardeşi otistik ve spastik olan bir kız bulup evlenme teklif etti. Kızcağız “ben evlenirsem kardeşime kim bakar?” dedi. Buna karşılık “Ya boş ver, alıştık nasıl olsa özürlülere, ailede bir tane daha oluversin, ne olacak!” diyerek kızcağızı evlenmeye ikna etti.
Bu arada çektiği “YOLCU” adlı kısa film, 2010 yılında 5. Osmaniye Özgür Film Festivalinde birinci oldu.
“Proxima’ya Son Yolcu” adlı öyküsüyle de Bilişim Dergisi 12. Bilim-Kurgu Öykü Yarışmasında birinci oldu. Ayrıca, 3. Mimarlık Öyküleri Yarışmasına yolladığı “Sıfır Mimarinin Öncüsü” adlı öyküsü de yayınlanmaya değer bulundu.
Yazar, f klavye kullanmaktadır.
Son düzenleme: