Benim Canım Kardeşim

Halil Yılmaz

Yönetici
Yönetici
Bu öykü II. Engelliler Konulu Öykü Yarışmasında Birincilik Ödülü Almıştır.

Öykünün kısa özeti ve değerlendirmesi...

Öyküde yapışık ikiz olarak doğan, yaşamları boyunca tek bedeni paylaşan siyam ikizlerinden birinin kalp krizi geçirmesi sırasında yaşadıkları öteki ikizin gözünden anlatılıyor.
Karakterimiz, kardeşinin ölümle pençeleştiğini gördükçe içi ezilmekte, ölümü de birlikte yaşacaklarının korkusunu duymaktadır sürekli. Ölümle yaşamın iç içe geçtiği böyle bir anda yaşamlarının muhasebesini yapar, durur. Kuşkusuz, kendi bedenini kontrol edememek ve buna alışmak zordur. Günlük basit ihtiyaçlarını bile giderirken birbirlerine muhtaçtırlar.

Günün her anını, her dakikasını yapışık ikiziyle geçirmek güç olsa da, sevgi ve fedakarlıkla tüm bunları aşarlar. İkiziyle aynı bedeni, aynı yazgıyı paylaşan karakterimiz, ölümü de birlikte mi paylaşacaktır yoksa? Bunu bir türlü aklına getirmek istemez. Sürekli gel-gitler yaşar. İyi mi yaşamışlardır? Kötü mü? Her ne kadar kardeşiyle zıt özellikleri, sürekli didişmeleri varsa da, onu sever karakterimiz… Ölmesini istemez. Acil yardım istemek için telefona ulaşmaları gereklidir ama kardeşinin adım atacak hali yoktur. İkiziyle birlikte pisi pisine öleceğini düşündükçe, karakterimiz bencilleşir ve saldırganlaşır.

Öykü, ölümün yok edişine karşın yaşama arzusunu, ölüm korkusu endişesini, bu korkuyla baş etmek için bilincinde olmadan çeşitli savunma mekanizmaları arasında çatışkılarla ilerler. Öykünün sonunda kardeşlerden biri, kalp krizinden diğeri korkudan ölür.

Yazar, bu öyküde çok ender görülen yapışık ikiz olma olgusunu mercek altına alırken, öte yandan tek bedende yaşamanın zorlukları olsa da, var olmamanın tehdidi karşısında duyulan endişeyi tüm gerçekliğiyle dile getiriyor. Engellileri tarih boyunca çeşitli önyargılarla öldüren, insan ırkını ıslah etmek amacıyla katleden, hatta anne karnında bile öldürülmesini öğütleyenlere “benim canım kardeşim” in verdiği yanıt apaçıktır. İnsan mutlak olarak bir değere sahiptir. Bu değeri başkaları değil, insan kendi verdiğinde yaşam güzelleşir. İnsan ne olursa olsun, yaşamalı, var olmalıdır. Çünkü, yaşama dürtüsü insanın en duru ve saf duygusudur.

İpek, yaratıcılığıyla birlikte canlılarda doğuştan gelen ve yok edilemeyen yaşama dürtüsünü izlek olarak seçtiği için birinciliğe layık görülmüştür.

Öykünün Adı: BENİM CANIM KARDEŞİM

Öyküyü PDF formatında okumak için tıklayınız


Eser Sahibinin Adı Soyadı: Sinan İpek

Özgeçmiş:

1971 Yılında, İkinci Dünya Savaşından 26 yıl sonra, Körfez Savaşından 19 yıl önce doğdu. 3 yaşındayken onkoloji hastanesi civarında babasını kaybetti, bir daha da bulamadı. Gazi Makine ve ODTÜ Jeoloji Mühendisliği bölümlerini bıraktı. “Benden öğretmenden başka bir şey olmaz, bari sevdiğim dal olsun” diyerek ODTÜ Matematik Bölümü’nü bitirdi. Bir çingene kadar özgürlüğüne düşkündü, yine de evlendi. 12 yıldır kaçış planları yapmaktadır. Bu arada iki kızı oldu. Matematik okurken “çocuklarım olursa birine epsilon, diğerine delta adını koyacağım” demişti, bu hedefine ulaşamadı. Onun böyle dediğini bilen arkadaşlarına mahcup olmamak için, “bari alfayla beta olsun” dedi ve bir kızına Elif, diğerine Bilge isimlerini koydu; ancak Bilge’nin Beta olduğunu kimse anlamadı.

Spastik felçli yeğeniyle aynı yaştaydı, onunla birlikte büyüdü. Bütün çocukluğu boyunca kendisine “d’siz dayı” diyen özürlü yeğeniyle girip çıkmadığı delik, yemediği halt kalmadı. Bütün bu süre zarfında yeğeninin gerçekte özürlü olmadığı, numara yaptığı şüphesiyle yaşadı. Fakat daha sonra onunla hastaneye gidip gelmeye başlayınca, onun gerçekten özürlü olduğuna ikna oldu. Bunun üzerine yeğenini yürütebilecek giyilebilir bir robot elbise tasarımı yapmaya başladı. Bu elbiseyi yapamadı ama daha sonra yeğeniyle annesinin mücadelesini anlatan “AĞ” adlı bir belgesel yaptı ve bununla 44. Antalya Altın Portakal Film Festivalinde finale kaldı.
İnsanoğlu mazoşist olmalı, yeğeninin özürlü olmasıyla yetinmedi, kardeşi otistik ve spastik olan bir kız bulup evlenme teklif etti. Kızcağız “ben evlenirsem kardeşime kim bakar?” dedi. Buna karşılık “Ya boş ver, alıştık nasıl olsa özürlülere, ailede bir tane daha oluversin, ne olacak!” diyerek kızcağızı evlenmeye ikna etti.
Bu arada çektiği “YOLCU” adlı kısa film, 2010 yılında 5. Osmaniye Özgür Film Festivalinde birinci oldu.

“Proxima’ya Son Yolcu” adlı öyküsüyle de Bilişim Dergisi 12. Bilim-Kurgu Öykü Yarışmasında birinci oldu. Ayrıca, 3. Mimarlık Öyküleri Yarışmasına yolladığı “Sıfır Mimarinin Öncüsü” adlı öyküsü de yayınlanmaya değer bulundu.

Yazar, f klavye kullanmaktadır.
 
Son düzenleme:
Merhaba Sinan İpek,

Hayatım boyunca okuduğum en ilginç özgeçmişlerden biri :) Bir hayli renkli cümlelerle bezenmiş böylesine marjinal bir özgeçmişin ardından beni gözyaşlarına boğan öykünüzü dayanamayıp iki kere okudum hatta şu an 3. kez okumamak için kendimi zor tutuyorum. Bana göre gerçekten inanılmaz derecede başarılısınız ve bir hayli edebiyat yeteneğiniz ilginç olduğu kadar , yaratıcı, hoş eminim yazacağınız her yazı merakla okunuyordur düşüncesine yolaçtı bende.

Belki de öykünün dramından buğulanmış gözlerimle yazmaya çalıştığım için saçmalamaya başladım ama çok çok tebrik ederim. Yok dayanamadım bir kere daha okumaya karar verdim :)

Emeğinize sağlık öykünüzü, yazım üslubunuzu , edebiyata olan yatkınlığınıza hayran kaldım evet hayran kaldım doğru cümle bu :))))


İnsanlar güçsüz olanın da yaşamasını isterlerdi. Belki içimizdeki ölüm korkusunun
dışavurumuydu, bencillikti bu. Bilinçaltımızda kendimize yardım ediyorduk belki de, ama biz
buna ‘insanlık’ diyorduk. Bu yüzden mi karar verememişlerdi bizi ayırmaya—ne annem, ne
doktorlar, ne de aklı başında akrabalarımızdan herhangi biri? Tanrının yapıştırdığını doktorlar
neden ayıramamıştı?
 
Ne diyeceğimi bilemedim, teşekkür ediyorum sadece... Engelli yeğenim ve onun muhteşem annesi (ablam) sayesinde bir nebze olsun onların dünyasına girmeyi başarmış olabilirim. Sağlam olduğum halde, bir çok kereler yaşamda kendimi "engelli" hissettim. Sanırım bu hepimizin sorunu: yaşam düğümünü çözmek için tutan iki el, yürüyen iki ayak, gören iki göz yetmiyor... Engellilerin bize öğrettiği en büyük ders, her şeye rağmen yaşamak güzeldir, güzeldir, güzeldir. İşte bu. Ben onlardan bunu öğrendim.
 
Merhaba Sinan İpek,

Yorumuma verdiğiniz yanıt için asıl ben teşekkür ederim.

'' Sanırım bu hepimizin sorunu: yaşam düğümünü çözmek için tutan iki el, yürüyen iki ayak, gören iki göz yetmiyor... Engellilerin bize öğrettiği en büyük ders, her şeye rağmen yaşamak güzeldir, güzeldir, güzeldir. İşte bu. Ben onlardan bunu öğrendim. ''

İşte bu cümle her şeyi yeterince özetliyor zaten :) Bunu farkettiğinize göre yaşamın düğümünü çözdünüz demektir. Sizi tekrar kutlarım.

Edebiyattan hiç kopmamanız dileklerimle. Sizin yazmaktan vazgeçmeniz eminim ki Edebiyat Dünyamız için çok büyük bir kayıp olacaktır. Bu kadar güçlü bir kalemin yazmaması tüm okuyuculara haksızlık olur düşüncesindeyim. Başarılarınızın devamını dilerim.

Her şey gönlünüzce olsun,
 
Bu öykünün en büyük özelliklerinden biride şimdiye kadar hiç değinilmeyen bir konuya yapışık ikizler konusuna değinmesiydi. Tabiki tek başına bir öykünün "hiç değinilmeyen yada az değinilen" bir konuya eğilmesi birincilik için yeterli sebep değildir. Ancak öyküye bütün halinde bakıldığında kusursuz ve okuru içine alan bir öykü olduğu bariz bir şekilde kendini göstermekte. Sayın Sinan İpek i bu güzel öyküsü için tebrik eder başarılarının devamını dilerim...
 
Sinan İpek'i kutluyor, başarılarının devamını diliyorum. Öyküyü okurken, "ben böyle bir durumda olsaydım nasıl tepki verirdim "diye düşündüm. Öykünüzde diyalektiği iyi kullanmışsınız... Kurgunuz düz bir çizgide ilerlemiyor... Klasik müzik misali, sözcüklerin notaları doruğa çıkıyor çıkıyor, sonra da birdenbire saydamlaşıyor... Bu da insanı çepeçevre kuşatıyor... Çıplak bir gerçeklik var... Bu gerçeklik insanı zaman zaman soluksuz bırakıyor... Bu konuda iyi bir araştırma yapmış olduğunuzu düşündüm okurken. Hareketsizliğin içindeki devinimi iyi yakalamışsınız... Yeniden tebrikler...
 
Sinan Bey, tebrik ediyorum. Yüreğinize sağlık, kaleminize sağlık. Çok güçlü bir kaleminiz var. "Öyküm ikinci olmuş, çok mutluyum; ama birinci kim?" diye merakla okudum öykünüzü ve kesinlikle birinciliği hak ettiğinizi görüyorum. Daha çok okumak isterim sizi.
Selamlar.
Reyhan Hacıeyüpoğlu Yüksel
 
hani çok güzel bir roman okursunuz ya da çok güzel bir film izlersiniz ya .Ve hep sonunu olacakları merak ederek kimi yerlerde boğazınız düğümlenerek okursunuz romanı kimi yerinde hissderek yaşarsınız filmi...
kend kendinize yakınırsınız ve heyacanla arka sayfaları çeviririsiniz bir an önce çabucak okumalıyım dersiniz... bittiğinde içinizde o tarif edilemez duygu yoğunluğu olur...

Çok güzel bir film izledim .. çok güzel bir kitap okudum...
Ama çok kısa geldi...

Gerçekten çok beğendim... İnsanların boşluk yerleri vardırya kendilerinin de tanımlayamadıkları ... işte o yere çok okkalı bir şekilde dokundunuz.
içinizdeki yüreğinizde benimde yüreğim kaldı ....

Başarılarınızın devamını dilerim... yürekten tebrikler...
 
Çok teşekkürler arkadaşlar, elbette öyküyü yazmadan önce çok araştırdım. Yapışık ikizler olgusu, her zaman bana ilginç gelmişti... Genel olarak birbiriyle çelişir gibi görünen ama birbirini tamamlayan insanlık durumları, açmazları her zaman ilgimi çekiyordu. Lacan'ın sözünü ettiği "ayna evresi" yani insanın kendi benliğini tanımasına karşılık gelen evre, yapışık ikizlerde nasıl vuku bulurdu? Doğumları bir yana, ölümleri nasıl gerçekleşirdi? Birbirine zıt iki karakter, aynı bedende nasıl yaşardı? vs. gibi bir çok soruyu bir tek öykü içinde çözümleyebileceğimi (daha doğrusu çözümlemeye çalışabileceğimi) farkettim. Bütün bunlara ek olarak beraber büyüdüğüm özürlü yeğenimle olan ilişkim, çatışmalarım ve dostluklarım aklımın bir köşesindeydi... Öyküyü bir oturuşta yazdım, ama tabi hiç beğenmedim. Sonra yaklaşık olarak bir 8 ay kadar üzerinde çalıştım, yeniden, yeniden yazdım, son ana kadar düzelttim de düzelttim. Fazlalıkları çıkarıp attım, kulağa mantıklı gelmeyen yerlerin üzerini çizdim. Sonuç olarak bu öyküye büyük emek verdim. Onun için de çok mutluyum. İşin garibi, böyle bir yarışma olduğunu bilmeme rağmen kendi öykümü bu yarışmaya göndermek de çok sonradan aklıma geldi, demek yarışmaya, ya da sonuca değil de öyküye odaklanmışım... Diğer öyküler arasından bir çoğu benim de hoşuma gitti. Hatta bir kaç tanesini kendime rakip olarak bile görmüştüm. Çok insan öyküler bunlar, gerçek yaşamdan alınma, sonuçta engelliler yaşadıklarını en iyi kendileri bilir, bir de onlarla birlikte yaşayan ailesi ve yakın arkadaşları... Bizlerin görevi, bu ülkeyi engelliler için "engelsiz" bir hale getirmek olmalı, her zaman bunun için uğraşmalıyız diyor, hepinize çok teşekkür ediyorum.
 
Son düzenleme:
Sevgili Sinan İPEK,

Acıları yaşama tutkusuna dönüştürmek, ayrı meziyet ister. Aynı sıkıntıyı yaşanan iki bedenden birisi bunu kolaylıkla atlatırken diğeri kendini boşluğa savurur ve yok olur. Kazananın mücadelesine azim der geçeriz, insanın kendiyle savaşı, verebileceği en büyük savaştır sonunda kazanmak da vardır, kaybetmek de. Kazanmanın en büyük ödülü yaşama geri dönüştür. Eğer kayıplarımızda bizlere ders oluyorsa ve öz eleştiri yapabiliyor'sak yine kazançlıyız dır.

Siz, yakınlarınızla gerçekten yakınmışsınız ki, onların yaşamları ilham kaynağı olmuş yazılarınıza. Bir nevi aynı yaşamı birçok farklı bedende aynı şekilde yaşarken öykü yarışmasından daha öncelerde de kazanmışsınız. Öyle bir öykü yazmışsınız ki, siyam ikizlerin yaşam kavgasında, ben, sizin ve yeğeninizin mücadelesine umutlarına, kaygılarına şahit oldum ya da öyle tasavvur ettim. Bir insanı tarafsız olarak ve tüm yönleriyle tanıyarak, gönül gözünüzü açtığınız aşikar. O nedenle yazılarınızın devamı geleceğine inancım tam. Tüm kazanmışlıklarınız adına sizi kutluyorum, başarılarınızın daimi olması temennilerimle...
 
Bu özgeçmişi okuyup da hikayeyi okumamak mümkün değil, sizi öncelikle özgeçmiş notu için tebrik ediyorum... :) Ayrıca f klavye kullanmanız ne güzel bende f klavyeciyimdir fakat dizüstü (laptop) bilgisayarın geneli Q


Fakat ben bir türlü bu hikayeyi okuyamadım çünkü açılmıyor, yok yani diğer hikayeleri açabildim şuan ama bunu açamıyorum acaba bir sorun mu var ?
 
Geri
Üst