Gazoz Agacı
Moderator
Arkadaşlar Türkiye ' de çağrı merkezlerinin sayısı her geçen gün katlanarak artıyor ve bu sektörde inanılmaz bir istihdam var. Özellikle engelli kadrolarını ( işverenin çalıştırmak zorunda olduğu engelli personel istihdam sayısı ) asla boş tutmayan firmaların çoğunda hatta en kurumsal olanlarında bile inanılmaz gerçekler var ve ben aslında madolyonun öbür yüzünü sizlerle paylaşmak istiyorum. Bu konuyla ilgili nette inanılmaz bir yazı buldum ve bu yazıyı sizlerle paylaşmadan rahat edemiyorum
okudukça hayrete düşüyorum ve çağrı merkezlerinde yaşanılan cehennem ancak bu kadar başarılı anlatılabilir.
******************************************************
Çağrı Merkezlerinde Cehennem yönetimi
Ağır çalışma koşulları, uzayan iş saatleri, fiziksel ve ruhsal yıpranma, düşük ücret ve tümünün basıncının daha da arttıran performans-verimlilik dayatmaları çağrı merkezlerini cehenneme çeviriyor. Ancak, patronlar azami kar ve etkin işçi yönetimi için, işyerlerinin cehennem olmadığını hissettirmek zorundalar. Çağrı merkezi işçisini somut gerçeklerden koparmak adına bir dizi motivasyon unsuru patronlarca pompalanıyor. Sonuç, çağrı merkezi işçilerinin mutluluğu ve sınıflar uzlaşısı mı? Elbette hayır. Temeli çürük sistemleri, çağrı merkezi işçilerini anlık-dönemlik oyalayan, uzun erimde ise gerilim, patlama dinamiklerini yeni bir evreden biriktiren bir dizi parçalama-yönetme unsurundan başka bir anlam taşımıyor.
Cehennemde yaşamanın birinci ayağı doğrudan mevcut üretim ilişkileri ile ilgilidir. Genç ve mezun işsizliğinin yüksek olduğu, işgücünün değersizleştiği, geniş kitlelerin iş güvencesinden yoksun çalıştığı gün durumunda, çağrı merkezleri zorunlu uğraklardır. İşçi, yaşamak için cehenneme girmek zorundadır. İşyerleri ya da iş bulunabilecek işkolları arasında değişiklikler yapılsa dahi şartlar pek değişmeyecektir. Çalışma ve yaşam koşulları, tüm işçi sınıfını kapsayan bir dibe bastırılmanın ifadesidir. İşçi sınıfının bilinçli eylemi dışında parçalanması mümkün olmayan bu tablo, çağrı merkezi işçilerine tüm iç gerilimlerine karşı kulaklıklarını taktıracak, kapitalist vampir gibi canlı emeği emmeye devam edecektir. Fakat tüm bu tablo gelişimin sadece bir yönünün ifadesidir. Tüm bu toplam dibe bastırılmışlık, birleşik emek, ortak talep ve mücadele birliğinin de yaratıcısıdır.
Burjuvaların, işçiliğin ileri toplumsallaşması ile derinleşen karşıtlıkları, her ileri adımlarının, katlarca büyüğü çürümeyi de beraberinde getirdiğinin habercisidir. Öte yandan, sömüren, yıpratan, öldüren çalışma koşulları, işçi sınıfı açısından “zorunlu çalışma” kavramının sorgulanmasının zeminini yaramaktadır. Kapitalist iş, kendini üreten her haliyle işçilere hasardan başka bir şey getirmemeye başlamakta, sınıf karşıtlığı, işçilerin tüm zorunluluk ilişkilerine karşı tepki birikimini arttıran bir evreye yürümektedir.
Kariyer narkozu
Patronların, çalışma koşullarına uyumu sağlamak ve insanüstü performans kriterlerini hayata geçirmek için başvurduğu bir diğer yöntem, kariyer propagandasıdır. Bir çok işyeri, işi pazarlama sürecinde kariyer imkanını vitrine çıkartmaktadır. Kariyer için kendinizi cehenneme adapte edin, performans-verimlilik baskısına boyun eğin, rakamların belirlediği sınırlara uyun, işyeri arkadaşınızın gerekiyorsa üzerine basın, insanlıktan çıkın ama verimliliğinizi patronun bile beklemediği düzeylere çıkarın, tuvalete gidemiyorsanız dahi tepki göstermeyin, hasta olun yine de çalışın, mesaiye kalın, yarın herşey farklı olacak… Kariyer adı altında işçilere dayatılan sahte umut dünyası, hiç bir gerçek iyileşmeyle sonuçlanmayacaktır. Tümünün temel nedenini, motivasyon kaynağı bulmanın hayli zor olduğu sektörde, işçinin dayanma gücünü arttırmak oluşturur. Kariyer hayali, yeni işçi bölüklerinin, yeni tür afyonudur.
Kariyer ile anlatılanın çalışma ve yaşam koşullarında büyük değişiklikler olduğu sanılmasın. Vaad edilen, takım lideri olmak, şubeye geçmek ya da idari kadrolardır. Kariyer yalanı, çağrı merkezi işçisinin ağırlığı için dönemlik bir uyutucu görevi görse de altı iki yönden oyuktur. Birincisi, kariyer vaadlerinin işçilerin çok büyük kısmı için karşılığı yoktur. Bahsi geçen görev değişiklikleri, yüzlerce işçi arasından bir elin parmakları kadarında gerçekleşebilmektedir. Bu küçük gruba dahil olmak için ise yıllar boyunca insan onurunu ayaklar altına alan bir çok uygulamaya boyun eğmek, diğer işçilerle düşmanlaşmak, çoğunluğun aleyhine hareket etmek vs. gereklidir. Bazen bunları yapmak dahi yetmez. Kariyer yalanı ile pompalanan bireysel kurtuluş hikayesi defalarca kez patlamaya mahkum kalır.
Umutlar kısa süre sonra tükenir, performans-verimlilik üzerine kurulu sistem, işçilerin geneline yetersizlik duygusu aşılamaya başlar, özgüvenler kırılır. Narkozun etkisinden kurtulunca, çalışma şartlarının sonuçları daha da yakıcı duyumsanır. İkincisi, patronların vaadettiği cennet pek de cennete benzememektedir. Takım lideri açısından da aynı performans baskısı, yıpratıcı çalışma koşulları geçerlidir. Kısmi bir ücret iyileşmesi dışında ele pek bir şey geçmeyecek, sömürünün şiddeti azalmayacaktır. Üstelik patron çıkarlarının, kendi somut çıkarlarıyla doğrudan çelişen uygulamaların öznesi olunacak, yabancılaşma ve ruhsal yıpranma derinleşecektir.
Bankacılık alanındaki çağrı merkezi işçilerine vaadedilen, şubeye geçme terfisinin, ne kadar kurtuluş olduğunu en iyi anlatacak olansa, benzeşen emek üretimini gerçekleştiren, verimlilik oranlarıyla boğuşan, fazla mesaiden kurtulamayan, yeni bir kariyer masalıyla kendini aynı döngünün içerisinde bulan finans işçisidir.
Performans-kariyer ikilisinin ürettiği rekabet, parçalanma, atomizasyon, bireyselleşme işçi sınıfının bağrında taşıdığı kolektif üretkenlik gücünü ilk planda silikleştirir, farkındalığı azaltır. Bununla birlikte her hamlenin sonucu, sektörün tüm parçalarının ortak düzlemini, birlik zorunluluğunu yeniden dayatır. Parçalanan yaşamlar, sermayenin meşruiyetinin ortadan kalkmaya başladığı anlarda, yakıcı, yıpratıcı patron dayatmalarının birleştirdiği düzlemlerde bahsi geçen çok yönlü sistemi kökünden sarsacak gücü içerirler. Patronların, her parçalama, bireyselleştirme hamlesi, sınıf çelişkilerini yeni bir düzlemden üretmekte, işçiler cephesinden daha üst bir birliktelik zemininin nesnel dinamiklerini yaratmaktadır.
Çağrı merkezi işçilerinin mücadelesi, kariyer yalanının, sınıf içi rekabetin karşısına işçilerin birliğini koymalıdır. Kariyer yalanının teşhirinin ve işçilere yaşattığı sonuçların üzerinden sınıf dayanışmasını yükseltmeliyiz. Rekabet ve bireysel kurtuluş hayalinin karşısına kolektif gücü, sınıfsal kurtuluşu çıkartmalıyız. Bunun yanında, tüm bu patron propagandasının ve çalışma koşullarının yarattığı sosyal yabancılaşmanın ürünü atomizasyona karşı işçi mücadelesi, bir çok sosyal aracı kullanmayı da gündemine almalıdır. Çeşitli şekillerde üretilebilecek dayanışma etkinlikleri, kültür, sanat faaliyetleri ile çok yönlü parçalama saldırısına karşı, çok yönlü dayanışma, birlik kanalları üretmeyi önümüze koymalıyız.
Çağrı merkezi işçisi, emek-sermaye karşıtlığının tam ortasındadır
Yazı boyunca “çağrı merkezi işçisi” kavramını kullandık. İşçi kavramını, üretim organizasyonu içerisinden tuttuğu yerden, emek-sermaye çelişkisi konumuna, yaşam koşullarından, çalışma sonucu yıpranmaya kadar bir dizi somut yaşamsal görüngüyle birlikte ele aldık. Çağrı merkezi patronları ise işçi kavramını kullanmamaya özenle dikkat eder. İşyerindeki dil ve kültürden, sermayenin eğitim, denetim görevlilerine kadar heryere işçi dışındaki tanımlamalar sirayet etmiştir. Bunlar bir yönüyle işçinin, hizmet döngüsünde tuttuğu yeri temsil ediyor ve işbölümüne göre değişiyorsa da, temelde sınıf bilincinin ilk basamağını, işçi olunduğunun farkında olunmasını, flulaştırmanın, yoksayılmasının araçlarına dönüşmüştür.
İşçi kavramı geçtiğinde, işyerindeki patron temsilcilerinin sınıf damarları depreşir, müdahale refleks haline getirilmiştir. “Siz işçi değilsiniz”, personel, müşteri temsilcisi, hizmet yetkilisi… bir dizi sıfat işçi kavramının önüne geçirilmeye çalışılır.
Nedeni açıktır, sınıf bilincinin ilk adımı dahi patronları tedirgin etmekte, işçiler hem birbirlerinden hem de bileşiğine dönüştükleri bütün bir dünya işçi sınıfından önce dilde koparılmak istenmektedir.
Sınıf mücadelesinde dil, kullanılan kavramlar basit detaylar değildir. Çoğu, uzun bir tarihsel birikimin ürünüdürler ve göründüğünden çok daha fazla şey anlatırlar. Her sınıf kendi yaşamının, kendi kurtuluşunun dilini üretir. Bundandır ki burjuvalar, üzerine oturdukları tüm toplumsal değer üretiminin öznesi, sermaye birikiminin tek kaynağı işçiden, ismi geçtiğinde dahi korkmakta, onu öldürmek istemektedirler. Bu dayatımı reddetmek zorundayız. Kültürümüzde, sohbetimizde, yazınımızda kendi dilimizi kullanmalıyız. Çağrı merkezi işçisi, mülksüzdür.
Çağrı merkezi işçisi, toplumsal değer üretiminin dolayımsız parçasıdır. Çağrı merkezi işçisi, emek-sermaye çelişkisinin tam ortasındadır. Cehennem zebanilerine karşı tek güç sınıf eylemidir. Sınıf bilinci, dilden bağımsız düşünülemez. Sınıfsal kimliğimiz tartışma konusu değildir.
Çağrı merkezi işçilerinin oluşum halinde bir işçi bölüğünü oluşturması, yeni işçileşmiş bireylerin fazlalığı, önemli bir kısmının üniversite mezunu olmasına karşın yaşanılan beklenti ve konum kaybı, işçi kavramının kullanılmasının da bir parçası olduğu, işçi düşünüşü, hayat tarzı ve gelecek beklentisinin hızlıca oluşmamasına neden olmaktadır. Bahsettiğimiz sermaye politikalarının da bir diğer kaldıracı oluşturmasıyla, bilinç açısından bulanık, sınıf bilincinden şimdilik daha uzak bir genel görünüm yaygındır.
Genç ve farklı gelecek beklentilerini de taşıyan bu işçi kesiti, tüm bu bulanıklık unsurlarına karşın, işçileşmenin izlerini yaşamının her köşesinde yaşamaya başlamakta, geçiş-oluşum aşamasının bulanık karakteri her geçen gün dağılmaktadır. Çözülmenin yönü, fiilen işçileşmeye doğrudur. Bu somut durum, bilinç dönüşümü açısından da rotanın işçi bilincine doğru akabilmesinin imkanlarını olgunlaştırmaktadır.
Sınıf bilinci, çağrı merkezi işçilerinin yaşamsal karşıtlıklarından, emeğini, fiili varlığını sermaye saldırılarına karşı koruma mücadelesinden, kapitalist sistemin işçileri ezerek eriştiği sınıra dayanmışlıktan, işçiler için yeni bir yaşam ihtiyacının kendini dayatmasından çıkışını alacak, çağrı merkezi işçilerinin savaşımının kaynağını oluşturacaktır. Taleplerden, yaşamsal, kültürel etkinliklere, sosyal ilişkilere bir çok alanda, sınıf bilincinin bir parçası, işçi kavramının kullanımını önemsemeliyiz.
Patronların ideolojik-kültürel saldırılarına karşı, örgütlülük ve eylemi öne çıkardığımız gibi, işçi dilinden, renkli, bir örgütlenme aracı işlevi de gören, işçi sınıfını, bulunduğu düzlemi, çağrı merkezi işçisinin kapitalizm ile yaşadığı doğrudan çelişkileri yine çağrı merkezi işçisinin kendi özgün koşullarından çıkışını alarak anlatan yazılı, sesli, görsel materyallerin üretimini, etkin dağıtımını, yaygınlaştırılmasını önümüze koymalıyız.
******************************************************
Çağrı Merkezlerinde Cehennem yönetimi
Ağır çalışma koşulları, uzayan iş saatleri, fiziksel ve ruhsal yıpranma, düşük ücret ve tümünün basıncının daha da arttıran performans-verimlilik dayatmaları çağrı merkezlerini cehenneme çeviriyor. Ancak, patronlar azami kar ve etkin işçi yönetimi için, işyerlerinin cehennem olmadığını hissettirmek zorundalar. Çağrı merkezi işçisini somut gerçeklerden koparmak adına bir dizi motivasyon unsuru patronlarca pompalanıyor. Sonuç, çağrı merkezi işçilerinin mutluluğu ve sınıflar uzlaşısı mı? Elbette hayır. Temeli çürük sistemleri, çağrı merkezi işçilerini anlık-dönemlik oyalayan, uzun erimde ise gerilim, patlama dinamiklerini yeni bir evreden biriktiren bir dizi parçalama-yönetme unsurundan başka bir anlam taşımıyor.
Cehennemde yaşamanın birinci ayağı doğrudan mevcut üretim ilişkileri ile ilgilidir. Genç ve mezun işsizliğinin yüksek olduğu, işgücünün değersizleştiği, geniş kitlelerin iş güvencesinden yoksun çalıştığı gün durumunda, çağrı merkezleri zorunlu uğraklardır. İşçi, yaşamak için cehenneme girmek zorundadır. İşyerleri ya da iş bulunabilecek işkolları arasında değişiklikler yapılsa dahi şartlar pek değişmeyecektir. Çalışma ve yaşam koşulları, tüm işçi sınıfını kapsayan bir dibe bastırılmanın ifadesidir. İşçi sınıfının bilinçli eylemi dışında parçalanması mümkün olmayan bu tablo, çağrı merkezi işçilerine tüm iç gerilimlerine karşı kulaklıklarını taktıracak, kapitalist vampir gibi canlı emeği emmeye devam edecektir. Fakat tüm bu tablo gelişimin sadece bir yönünün ifadesidir. Tüm bu toplam dibe bastırılmışlık, birleşik emek, ortak talep ve mücadele birliğinin de yaratıcısıdır.
Burjuvaların, işçiliğin ileri toplumsallaşması ile derinleşen karşıtlıkları, her ileri adımlarının, katlarca büyüğü çürümeyi de beraberinde getirdiğinin habercisidir. Öte yandan, sömüren, yıpratan, öldüren çalışma koşulları, işçi sınıfı açısından “zorunlu çalışma” kavramının sorgulanmasının zeminini yaramaktadır. Kapitalist iş, kendini üreten her haliyle işçilere hasardan başka bir şey getirmemeye başlamakta, sınıf karşıtlığı, işçilerin tüm zorunluluk ilişkilerine karşı tepki birikimini arttıran bir evreye yürümektedir.
Kariyer narkozu
Patronların, çalışma koşullarına uyumu sağlamak ve insanüstü performans kriterlerini hayata geçirmek için başvurduğu bir diğer yöntem, kariyer propagandasıdır. Bir çok işyeri, işi pazarlama sürecinde kariyer imkanını vitrine çıkartmaktadır. Kariyer için kendinizi cehenneme adapte edin, performans-verimlilik baskısına boyun eğin, rakamların belirlediği sınırlara uyun, işyeri arkadaşınızın gerekiyorsa üzerine basın, insanlıktan çıkın ama verimliliğinizi patronun bile beklemediği düzeylere çıkarın, tuvalete gidemiyorsanız dahi tepki göstermeyin, hasta olun yine de çalışın, mesaiye kalın, yarın herşey farklı olacak… Kariyer adı altında işçilere dayatılan sahte umut dünyası, hiç bir gerçek iyileşmeyle sonuçlanmayacaktır. Tümünün temel nedenini, motivasyon kaynağı bulmanın hayli zor olduğu sektörde, işçinin dayanma gücünü arttırmak oluşturur. Kariyer hayali, yeni işçi bölüklerinin, yeni tür afyonudur.
Kariyer ile anlatılanın çalışma ve yaşam koşullarında büyük değişiklikler olduğu sanılmasın. Vaad edilen, takım lideri olmak, şubeye geçmek ya da idari kadrolardır. Kariyer yalanı, çağrı merkezi işçisinin ağırlığı için dönemlik bir uyutucu görevi görse de altı iki yönden oyuktur. Birincisi, kariyer vaadlerinin işçilerin çok büyük kısmı için karşılığı yoktur. Bahsi geçen görev değişiklikleri, yüzlerce işçi arasından bir elin parmakları kadarında gerçekleşebilmektedir. Bu küçük gruba dahil olmak için ise yıllar boyunca insan onurunu ayaklar altına alan bir çok uygulamaya boyun eğmek, diğer işçilerle düşmanlaşmak, çoğunluğun aleyhine hareket etmek vs. gereklidir. Bazen bunları yapmak dahi yetmez. Kariyer yalanı ile pompalanan bireysel kurtuluş hikayesi defalarca kez patlamaya mahkum kalır.
Umutlar kısa süre sonra tükenir, performans-verimlilik üzerine kurulu sistem, işçilerin geneline yetersizlik duygusu aşılamaya başlar, özgüvenler kırılır. Narkozun etkisinden kurtulunca, çalışma şartlarının sonuçları daha da yakıcı duyumsanır. İkincisi, patronların vaadettiği cennet pek de cennete benzememektedir. Takım lideri açısından da aynı performans baskısı, yıpratıcı çalışma koşulları geçerlidir. Kısmi bir ücret iyileşmesi dışında ele pek bir şey geçmeyecek, sömürünün şiddeti azalmayacaktır. Üstelik patron çıkarlarının, kendi somut çıkarlarıyla doğrudan çelişen uygulamaların öznesi olunacak, yabancılaşma ve ruhsal yıpranma derinleşecektir.
Bankacılık alanındaki çağrı merkezi işçilerine vaadedilen, şubeye geçme terfisinin, ne kadar kurtuluş olduğunu en iyi anlatacak olansa, benzeşen emek üretimini gerçekleştiren, verimlilik oranlarıyla boğuşan, fazla mesaiden kurtulamayan, yeni bir kariyer masalıyla kendini aynı döngünün içerisinde bulan finans işçisidir.
Performans-kariyer ikilisinin ürettiği rekabet, parçalanma, atomizasyon, bireyselleşme işçi sınıfının bağrında taşıdığı kolektif üretkenlik gücünü ilk planda silikleştirir, farkındalığı azaltır. Bununla birlikte her hamlenin sonucu, sektörün tüm parçalarının ortak düzlemini, birlik zorunluluğunu yeniden dayatır. Parçalanan yaşamlar, sermayenin meşruiyetinin ortadan kalkmaya başladığı anlarda, yakıcı, yıpratıcı patron dayatmalarının birleştirdiği düzlemlerde bahsi geçen çok yönlü sistemi kökünden sarsacak gücü içerirler. Patronların, her parçalama, bireyselleştirme hamlesi, sınıf çelişkilerini yeni bir düzlemden üretmekte, işçiler cephesinden daha üst bir birliktelik zemininin nesnel dinamiklerini yaratmaktadır.
Çağrı merkezi işçilerinin mücadelesi, kariyer yalanının, sınıf içi rekabetin karşısına işçilerin birliğini koymalıdır. Kariyer yalanının teşhirinin ve işçilere yaşattığı sonuçların üzerinden sınıf dayanışmasını yükseltmeliyiz. Rekabet ve bireysel kurtuluş hayalinin karşısına kolektif gücü, sınıfsal kurtuluşu çıkartmalıyız. Bunun yanında, tüm bu patron propagandasının ve çalışma koşullarının yarattığı sosyal yabancılaşmanın ürünü atomizasyona karşı işçi mücadelesi, bir çok sosyal aracı kullanmayı da gündemine almalıdır. Çeşitli şekillerde üretilebilecek dayanışma etkinlikleri, kültür, sanat faaliyetleri ile çok yönlü parçalama saldırısına karşı, çok yönlü dayanışma, birlik kanalları üretmeyi önümüze koymalıyız.

Çağrı merkezi işçisi, emek-sermaye karşıtlığının tam ortasındadır
Yazı boyunca “çağrı merkezi işçisi” kavramını kullandık. İşçi kavramını, üretim organizasyonu içerisinden tuttuğu yerden, emek-sermaye çelişkisi konumuna, yaşam koşullarından, çalışma sonucu yıpranmaya kadar bir dizi somut yaşamsal görüngüyle birlikte ele aldık. Çağrı merkezi patronları ise işçi kavramını kullanmamaya özenle dikkat eder. İşyerindeki dil ve kültürden, sermayenin eğitim, denetim görevlilerine kadar heryere işçi dışındaki tanımlamalar sirayet etmiştir. Bunlar bir yönüyle işçinin, hizmet döngüsünde tuttuğu yeri temsil ediyor ve işbölümüne göre değişiyorsa da, temelde sınıf bilincinin ilk basamağını, işçi olunduğunun farkında olunmasını, flulaştırmanın, yoksayılmasının araçlarına dönüşmüştür.
İşçi kavramı geçtiğinde, işyerindeki patron temsilcilerinin sınıf damarları depreşir, müdahale refleks haline getirilmiştir. “Siz işçi değilsiniz”, personel, müşteri temsilcisi, hizmet yetkilisi… bir dizi sıfat işçi kavramının önüne geçirilmeye çalışılır.
Nedeni açıktır, sınıf bilincinin ilk adımı dahi patronları tedirgin etmekte, işçiler hem birbirlerinden hem de bileşiğine dönüştükleri bütün bir dünya işçi sınıfından önce dilde koparılmak istenmektedir.
Sınıf mücadelesinde dil, kullanılan kavramlar basit detaylar değildir. Çoğu, uzun bir tarihsel birikimin ürünüdürler ve göründüğünden çok daha fazla şey anlatırlar. Her sınıf kendi yaşamının, kendi kurtuluşunun dilini üretir. Bundandır ki burjuvalar, üzerine oturdukları tüm toplumsal değer üretiminin öznesi, sermaye birikiminin tek kaynağı işçiden, ismi geçtiğinde dahi korkmakta, onu öldürmek istemektedirler. Bu dayatımı reddetmek zorundayız. Kültürümüzde, sohbetimizde, yazınımızda kendi dilimizi kullanmalıyız. Çağrı merkezi işçisi, mülksüzdür.
Çağrı merkezi işçisi, toplumsal değer üretiminin dolayımsız parçasıdır. Çağrı merkezi işçisi, emek-sermaye çelişkisinin tam ortasındadır. Cehennem zebanilerine karşı tek güç sınıf eylemidir. Sınıf bilinci, dilden bağımsız düşünülemez. Sınıfsal kimliğimiz tartışma konusu değildir.
Çağrı merkezi işçilerinin oluşum halinde bir işçi bölüğünü oluşturması, yeni işçileşmiş bireylerin fazlalığı, önemli bir kısmının üniversite mezunu olmasına karşın yaşanılan beklenti ve konum kaybı, işçi kavramının kullanılmasının da bir parçası olduğu, işçi düşünüşü, hayat tarzı ve gelecek beklentisinin hızlıca oluşmamasına neden olmaktadır. Bahsettiğimiz sermaye politikalarının da bir diğer kaldıracı oluşturmasıyla, bilinç açısından bulanık, sınıf bilincinden şimdilik daha uzak bir genel görünüm yaygındır.
Genç ve farklı gelecek beklentilerini de taşıyan bu işçi kesiti, tüm bu bulanıklık unsurlarına karşın, işçileşmenin izlerini yaşamının her köşesinde yaşamaya başlamakta, geçiş-oluşum aşamasının bulanık karakteri her geçen gün dağılmaktadır. Çözülmenin yönü, fiilen işçileşmeye doğrudur. Bu somut durum, bilinç dönüşümü açısından da rotanın işçi bilincine doğru akabilmesinin imkanlarını olgunlaştırmaktadır.
Sınıf bilinci, çağrı merkezi işçilerinin yaşamsal karşıtlıklarından, emeğini, fiili varlığını sermaye saldırılarına karşı koruma mücadelesinden, kapitalist sistemin işçileri ezerek eriştiği sınıra dayanmışlıktan, işçiler için yeni bir yaşam ihtiyacının kendini dayatmasından çıkışını alacak, çağrı merkezi işçilerinin savaşımının kaynağını oluşturacaktır. Taleplerden, yaşamsal, kültürel etkinliklere, sosyal ilişkilere bir çok alanda, sınıf bilincinin bir parçası, işçi kavramının kullanımını önemsemeliyiz.
Patronların ideolojik-kültürel saldırılarına karşı, örgütlülük ve eylemi öne çıkardığımız gibi, işçi dilinden, renkli, bir örgütlenme aracı işlevi de gören, işçi sınıfını, bulunduğu düzlemi, çağrı merkezi işçisinin kapitalizm ile yaşadığı doğrudan çelişkileri yine çağrı merkezi işçisinin kendi özgün koşullarından çıkışını alarak anlatan yazılı, sesli, görsel materyallerin üretimini, etkin dağıtımını, yaygınlaştırılmasını önümüze koymalıyız.