Can Dündar

  • Konuyu başlatan Fırtına
  • Başlangıç tarihi
F

Fırtına

Guest
Sen ki en cilvelisisin mevsimlerin, afrodizyakların en etkilisi, sevdanın suç ortağısın.. yapma bunu bana! ..



Bahar, yalvarırım çek git işine! ..

Salma üstüme çiçeklerini, aklımı çelme! ..

Her sabah çimenlerin çiyden ürpererek uyanıyor bahçemde; sonra güneşle oynaşıp tütsülenmiş gibi buğulanıyor..

Ne zaman sokağa çıksam badem ağaçları salkım saçak çiçek..

Kavaklar kıpır kıpır, ıslık ıslığa meltem..

Kırda dayanılmaz bir kekik kokusu, toprakta türlü çeşit börtü böcek..

Yapma bunu bana bahar,

Böyle üstüme gelme! ..



Zaten damarlarıma zor zaptediyorum kanımı..

Çoktan cemreler düşmüş beynime, yüreğime..

Kalbimin buzları erimiş..

Göğüs kafesimde ne i-düğü belirsiz bir kıpırtıyla geziyorum nicedir.. bir de sen çıldırtma beni..

Krizdeyim ben.. tembelliğin sırası değil, uyamam sana..

Al git serçelerini sabahlarımdan, çağlalarına, kokularına hakim ol..

Meltemlerine söyle, deli gibi ıslık çalıp sokağa çağırmasınlar beni..

Bulutların üşüşmesin başıma..

Girme kanıma benim.. yoldan çıkarma! ..



Sen ki en cilvelisisin mevsimlerin, afrodizyakların en etkilisi,

Sevdanın suç ortağısın..

Kıyma bana! ..

Biliyorum çünkü, yine kandırıp yeşillendireceksin aşka; gövdemi azdırıp sonra birden çekip gideceksin..

Tam kanım kaynamışken sana, toplayıp allarını morlarını, beni bir kuraklığın ortasında terk edeceksin..

O iple çektiğim ışığın, dayanılmaz olacak o zaman..

Ne o delişmen sabahlar kalacak, ne günaha çağıran çapkın eteklerin uçuştuğu gün-batımları..

Tembel kuşların şakımaktan bitap, ebruli çiçeklerin kokmaktan..

Buselerin nemi kuruyacak çöl rüzgarlarında..

Yeşerttiğin çiçekler yürekler solacak; damar damar çatlayacak ruhumuz..

Hayat, bir ezik otlar diyarına dönüşecek yeniden.. yüreğim viraneye..

Her bahar sarhoşluğu gibi, geçecek bu sonuncusu da..

Ebedi bahar, bir başka bahara kalacak..

İyisi mi, hiç azdırma ruhumu bahar..

İş açma başıma..

Git işine!

Yoldan çıkarma beni! ..



Can Dündar
 
F

Fırtına

Guest
Hayat ve Ben

Otuzbeşime bastım geçen hafta..

İlk Yarı bitti; Hayat; 1 ... Ben; 0 ..

Ama belliydi böyle olacağı... Nicedir başlamıştı belirtiler; Yolda çocuklar "Amca şu topu atıversene" seslendiklerinde kuşkulanmışdım ilkin... Sonra saçlarımdaki beyaz teller tescilledi yarı yolun ufukda göründüğünü..

Baktım lise fotoğrafları sararmış, sınıf arkadaşlarım yaşlanmış. Eş dost sohbetlerinde sağlık ve çocuk konuşulur olmuş... Seyahat ve aşk yerine... Gök gibi gürlemeye alışkın müzik setimin ses düğmesini kısar olmuşum, içerideki uçurtmanın ipini çekercesine..

"Bizim zamanımızda" diye başlayan nutuklar atmaya başlamışım mezuniyet törenlerinde -Hayret! Daha dün değilmiydi benimkisi?- Yıllar yılı dudak büktüğüm "Ölümden sonra hayat masalları"na kulak kabartmaya başlamışım gizliden gizliye..

İple çektiğim haziranlara sırt çevirmişim... Yaşamın orta sahasına girmişim... İrkilmişim..



Ruhumun ikizleri yine çekiştiriyorlar kollarımdan... Biri "Daha ne gördün ki" diyor yüzünde papatyalarla "asıl şimdi başlıyor hayat!... Bundan sonrası rahat!" Lakin, "Buydu işte görüp göreceğin" diye efkarlanıyor öteki... "2. yarı geçer hızla / yaşlanırsın zamanla."

Yaşı genç olanlar 35'e uzak durduklarını sanarak, "Sahi oldu mu o kadar! Hiç göstermiyorsun" tesellisindeler... 35'le çoktan tanış olanlarsa "Hayata hoş geldin" pankartıyla karşılamadalar..

İlk yarı sadece bir ısınmaymış meğer; Ancak ikinci yarıda anlaşılırmış tadı; hayatın... Kavganın... Aşkın... Bense şaşkın..

Devre arası bilançolarındayım; Son dönemde, kimbilir kaç eski anıyı yaralı ele geçirdim, belleğimin derinliklerinde?... Kimbilir kaç kez kendime yakalandım, kendimden kaçarken... Ve sustum vicdan sorgularında... Aksisedamla bile dertleşmedim. Meğer ne yaman serüvenmiş hayat? Bazen yediveren gülleri gibi bereketli... Sanki hayat değil, Körfez krizi mübarek; Bir koyup, beş alıyorsun..

Yaşıyor, seviyor ve seviliyorsun... Bazense kıtlıkdan kırılıyor ortalık... Şaşırıp kalıyorsun... Oysa -herkes bilmezden gelsede- skoru belli oyunun... 30'larında dedeni ve neneni kaybediyorsun, 40'larında anneni ve babanı... Ve 70'inde kendini..



Şimdi devre arası / yolun yarısı... Bu güne dek ancak tanıştık hayatla... Ben O'na kendimi tanıttım... O bana kendini... Göğsüme madalya gibi dizdim hatıralarımı... (Zaferlerim onlar benim... Olgunluğumun yapı taşları...) Ve derin bir yara gibi sakladım başarılarımı... Asansör çıkarken yukarı, dönüp bakmadım aşağı... Dönmesin diye başım... Ben istikballe arkadaşım..



Ne var ki yarım herşey... Hayat da yarım, sevdalar da... Daha diyeti ödenmedi sevinçlerin... İhanetlerin hesabı sorulmadı... Nazım'ın dediği gibi "kopardım portakalı dalından/ama kabuğu soyulamadı/sevdalara doyulamadı..." "Doydum" diyen görmedim ki zaten ben... Hiç doyulmaz ki zaten... Lakin gelde zamana anlat bunu... Sahi nedir bu telaş, bu kin? Sanki ölüye can yetiştireceksin..



Baktım ki ikinci yarı kapıda... Ve hayatın ceza sahası yakın... Doldurdum bir kara kutuya 35 yılın hesabını... Acılar, sancılar bir çekmecede, sevdalar diğerinde... Bir yerde hüzünler ve korkular, bir üstte sevinçler ve kederler... Kat kat, dizi dizi dizdim kullanılmış takvimlerimi... Sabırla kapattım kutuyu, sevgiyle mühürledim ağzını... İlk yarı bilançom o benim; Yangında ilk kurtarılacak... Kazada ilk açılacak... Yarımlar tam olduğunda kara kutuyu açıp bakanlar teşhis koyacaklar halime... "Çok mutlu olmuş, fazla yüksekten uçmuş zavallı" diyecekler, ya da "Sebepsiz alçalmış... Bile bile vurmuş kendini dağlara... " Fakat kara kutu ancak bir kısmını söyleyecek hikayenin... Kalanı benimle gelecek... Dağların yamaçlarına savuracağım en mahrem hatıralarımı... Reyhanlar saklayacak sırlarımı... Skoru bir tek Ege'nin suları bilecek... Denize kavuşabilirse eğer içimdeki nehir..

Hayat; 0 ... Ben; 1 ..



Can Dündar
 
F

Fırtına

Guest
Bavulları Hep Toplu Durmalı İnsanın..

Bavulları hep toplu durmalı insanın...
Bir gün telefonların hiç çalmayabileceği hesaplanmalı...
Tül perde arkasından misafir yolu gözlemekten vazgeçmeli...
İhanetlere, terkedilmelere, bir başına bırakılmalara hazırlıklı olmalı...

Yalnızlığa alışmalı...

Çünkü �omuz omuza� günlerin vakti geçti.
Dayanışma, günümüzün borsasının değer kaybeden hisse senetlerinden biri artık...
Bireyin keşif çağı, geride kırık dökük yalnızlıklar bıraktı.
Terörün bile bireyselleştiği çağdayız.
Zaman, birlikten kuvvet doğurma zamanı değil;
Zaman, tek başına dimdik ayakta kalabilmeyi becerme zamanıdır...
İşte o yüzden alışmalı yalnızlığa...
Sokaklar dolusu ıssızlıkla başbaşa yaşamayı göze almalı insan...
Güvendiği dağlardaki karlara bakıp ders çıkarmalı...
Hüzünlü bir şarkıyla paylaşılan gecelerde başını dayayacak bir omuz arama huylarından vazgeçmeli...
Sofrada tek tabağa, tabakta az yemeğe alışmalı...
Romanlardan, yalnızlığı yücelten paragraflar asmalı evin en görünür duvarlarına...
Yalnızlık paylaşılmaz/Paylaşılsa yalnızlık olmaz�,
Dizeleriyle başlamalı güne...
Telesekretere �Şu anda size cevap verebilecek kimse yok! � denmeli,
�Belkide hiç olmayacak...� cevapsızlığa, sessizliğe ısınmalı...
Oysa sessizlik haksızlığa alkıştır.
Haklılığın onuru yaşatır insanı...
Susmanın utancı öldürür...
O yüzden en sessiz gecelerde �Doğruydu, yaptım� la teselli bulmalı insan.
Feryada komşuların yetişmemesine,
Soğuk duvar diplerinde sessizce ağlaşmaya alışmalı...
Kendiyle hesaplaşmaya çalışmalı...
Gece yastıkla ağlaşmaya, sabah aynayla gülüşmeye,
Kendiyle hüzünlenip, kendiyle keyiflenmeye hazır olmalı...
Hep başını alıp gidebilecek kadar cesur,
Ama hep kalıp savaşacak kadar gözüpek olabilmeli...
Sessizliği, sese dönüştürebilmeli...
Ve sırt çantasını her daim hazır tutmalı insan...

Yollarla barışmalı...
Yalnızlığa alışmalı...


Can Dündar
 
Tekerlekli Sandalye
Üst