Edebiyatta Ötelenen Ötekiler

AsiDost

Üye
Üye
Katılım
Haz 9, 2013
Mesajlar
6
Tepkime Puanı
0
Puanları
0
Edebiyatın onarıcı bir yanı olduğuna, ben gibi ona kenarından köşesinden tutunmak isteyenlerin tutkuyla bağlandığı bir yaşam kaynağı olduğuna inanırım. Her ne kadar “yazıyorum”, “edebiyatçıyım” diyecek kadar tecrübeli ve cesur biri olmasam da, “öyle bir şeyler karalıyorum işte,” diyecek kadar aklı başında bir adamımdır. En azından bir metnin edebi niteliğini, onun çağrıştırdığı renkleri, sesleri ve kokuları çözümleyebilecek kadar edebi birikimim vardır. Ama bu yazımda bir Turgenyev kahramanı gibi kibirli bir tavır takınmak yerine, aynadaki hikâyeyi anlatmak istiyorum.

Edebiyatın sanatın içinde daha başka ve daha tılsımlı bir yeri olduğuna inanırım. Bu gizemli ışıktan bir parça da olsa payına düşeni alan, yüzyıllar boyu göçüp giden bazı şanslı yolculardan biri, -hiç yoksa bir okuyucu olarak- tıpkı sizler gibi, ben de biraz kendi mükemmeliyetçi arayışımı aynadaki hikâyeye çevirmeye, görmek istemediğim ya da hikâyeme koymak istemediğim şeylere dikkatimi verdim. Her ne kadar dürüst olmaya çalışsam da, içimdeki o mutsuz, yalnız ve biraz da kırgın olan yazar, istemsiz de olsa bazı gerçekleri yalnızca sizden değil, kendinden de saklamak istiyor. Belki kimseye göstermek istemediğim, bitirmediğim ya da tamamlamadığım bir hikâyenin gün yüzüne çıkmasından korkuyor, belki de bu hikâyenin hiç anlatılmamasını istiyorumdur. Ama tüm bu korku dolu saklambaç mesailerimi bir köşeye bırakıp, bu kez kendi aynamla yüzleşmeye, bu aynada kurgulamaya çalıştığım hikâyemdeki mükemmeliyetçi detaylara göz gezdirmek istedim. Kendi aynamdaki hikâyemden yola çıkarak çözümlemeye çalıştığım bu garip arayış takıntısında dikkatimi çeken ilk şey, sizin de tahmin edeceğiniz üzere edebiyatta kendine yer bulamamış ve yalnızca bu âlemde değil, hayal kubbesinde de “öteki” olarak yer eden şeyler oldu. Bu “işin” de bir parça demir ustalığı olduğunu, bu ustanın dövdüğü demirin de yine kendisi olduğu gerçeği, uzun yıllardır aklımın bir köşesinde yer eder. Ama demirci ustasından büyükçe bir farkımız olması ve işimizin kelimelerle olması nedeniyle yalnızca katı malzemelere değil, renk renk, desen desen hikâyelere, seslere ve kokulara sahibiz. İşin mükemmeliyetçi takıntısı, kurgudaki bencilliği ve tek taraflı aynanın görüntüsü de bu noktada gün yüzüne çıkıyor: Elimizde bu kadar çok imkân olmasına karşın neden başkalarının, farklılıkların, ötekilerin, azınlıkların hikâyesini anlatmadığımızı sordum aynadaki surete. İnsanın kendiyle yüzleşmesi, gerçekleri kabullenmesi kendisi için bir devrimdir. Ve hiçbir devrim kolay kolay tamamlanmaz. Devrimini henüz tamamlayamamış aciz bir “yazar” olarak baktığım aynada gördüğüm şeyler beni her ne kadar rahatsız etmişse de, bunlarla yüzleşecek kadar birikimim vardı.

Anlatacağım bu şeyleri aynadaki hikâyemin orta yerine dikilen bir utanç anıtı olarak mı, yoksa kendi ses tonunuza uygun bir suretin size hakiki itirafları olarak mı görürsünüz, bilmiyorum. Ama ben edebiyat okyanusunun en karanlık, en gerçekçi, en ücra sularında gezinen basit bir su damlası olarak size bu dünyayla ilgili kendi gerçeklerimizden bahsedeceğim. Bu cesareti göstermeme neden olan şeyin ne olduğunu bilmemekle birlikte, itiraf edeceğim bu şeylerin sizin için ne anlam ifade edeceği ise yazımın bundan sonraki kısmında önemli bir rol oynayacak.

Biz hikâyeciler, anlatıcılar, meddahlar, yazarlar, yani tüm yalnızların tek övünç kaynağı kimsenin görmediği ya da bakıp da göremediği şeyleri anlatmaktır. Fakat bu noktada kendimizle çeliştiğimiz anlar, tıpkı diğerleri gibi düştüğümüz aptallıklar, çoğu zaman aymazlıklar bu uğraşlarımızın bir parçasıdır. Bir şeyden bahsetmeyi severken, onu unutup gideceğimizi de aklımızın bir köşesiyle kestiririz, ama bunu değil size, kendimize bile itiraf edemeyiz. Bir hikâyenin kusursuz olmasını isterken, bu kusursuzluğa gölge düşürecek herhangi bir “öteki”, hikâyemizin utanç kaynağı olabilir. Bazıları için “yalnızca bir cümle de geçecek olan” şey, bizim için hikâyenin bel kemiklerinden biri olur. Bu yüzden ona “öteki” olarak görüneni katmaktan kaçınır, sonunda ortaya koyduğumuz bu kusursuz “sıradanlıktan” gurur duyarız. Oysa mesela, yalnızca “gerçek” olanla örülmüş bir hikâyede duymak istediğimiz şeyler baştan ayağa “farklı” ve “dikkat çekici” olmalıdır. Ama biz ikiyüzlü olanlarsa, bu “dikkat çekiciliği”, “sıradan” olan da arar, sonunda kurguladığımız bu “sıradan farklılıktan” garip bir övünç duygusu yaratırız. “Evet, gerçekten ilginç bir hikâye, ilginç bir karakter,” diye bahsettiğimiz şeyler, bu “gerçek” hikâyede “sıradan” birer detay olarak yer eder okuyucunun aklında. Buna zemin hazırlayan yazar ve dizgici bunu bildiği için ötekiyi, farklıyı, azınlığı yalnızca tılsımlı bir detay olarak görmekten herhangi bir utanç duymaz. Üstelik bu ikiyüzlülükten de gizli bir zevk duyar. Çünkü “kusursuz” olduğuna inandığı hikâyesine öteki ya da diğer tüm farklılıklar herhangi bir gölge düşürmemiş ve hikâyesi “sıradan kusursuzluk” mertebesine erişmiştir.

İnsanoğlunun sanat tarihi boyunca gerçek ya da hayal, mimari ya da estetik, her alanda yaratmak istediği kusursuzluk ilkesi, “farklı” olana duyduğu garip meraktan doğmasına karşın, bu merak sonunda “farklı bir sıradanlık” yaratmaktan öteye geçmez. Çünkü yazar-okur ilişkisindeki en önemli etken, hikâyede geçen karakterlerin sayfalarda değil, ona tanıklık eden okurun yanı başında olduğu hissi uyandırmasıdır. Bunu başarabildiği oranda “başarılı bir yazar” olduğuna inanan “yazar”, ıskaladığı diğer “gerçekleri” görmezlikten geldiği için hiçbir utanç duymaz. Hikâyesi yalnızca “normal” ve “sıradan” olanları ilgilendirdiği ve onlarda herhangi bir rahatsızlık yaratmayacak kadar “normal” olduğu için aklında hiçbir endişe kalmamıştır. Hayatımızın her alanında olduğu gibi, sanat ve onun merkezinde olduğuna inandığım edebiyatta da bu “kusursuzluk” arayışı; biz aptal, ikiyüzlü ve umursamaz anlatıcıların, hikâyecilerin, yazarların ne yazık ki “başarılı” olamadığı bir alandır. Elindeki sihirli değneği kullanamayan bir insanoğlu ne kadar gülünçse, biz de o kadar gülüncüz. Tüm bu itiraflara neden olan aynadaki hikâyeye bir üçüncü gözle değil, bu ayıbın mimarı olan kişi olarak bakmak istedim. Şayet bu umursamazlığa sizler gibi “bir üçüncü kişi” olarak sitem ediyor olsaydım, içten içe benim de hikâyede anlatılan ikiyüzlülerden farkın olmadığını düşünecektiniz. Oysa o ikiyüzlülerden biri de elbette bu satırların sahibidir.
 

DÜŞ GEZGİNİ

Üye
Üye
Katılım
May 19, 2010
Mesajlar
240
Tepkime Puanı
0
Puanları
0
Toplumun vicdanı olan edebiyatcı için hikayesinde yer verdiği "öteki" ona göre hikayesinin utanç kaynağı sayılıyorsa benim nezdimde o değil edebiyatcı kimliğini, evrimini tamamlayamamış bir insandır.
Edebiyat düşünce ve duyguları güzel ve etkili bir biçimde anlatma sanatı olarak tanımlanır. Ancak bir edebiyatcı için edebiyat sadece bir biri ardına sıralanmış etkili cümlelerden ibaret olmamalı. Eğer edebiyatcı yapıtında içinde yaşadığı toplumun yani "ötekinin" sorunlarına eğilmiyor okuruyla paylaşmıyorsa veballerin en büyüğünü işliyor demektir.
 

Halil Yılmaz

Admin
Yönetici
Katılım
May 19, 2010
Mesajlar
14,506
Tepkime Puanı
189
Puanları
63
Yaş
50
Sadece edebiyat değil. Aynı durum sinema içinde geçerli Sinema için bunun tek istisnası belki "içimdeki deniz" sayılabilir.

Sinema, edebiyat kısaca sanatın tüm dalları toplumdaki ön yargıları yıkmak için vardır. Oysa her iki alanda da toplumda engellilik adına ne kadar olumsuz algı varsa onları tekrar etmenin ötesine geçemiyor. Edebiyatta sinemada topluma önderlik etmeli duymaktan, okumaktan, izlemekten gına gelen şeyleri ısıtıp ısıtıp önümüze konmasından bıktık artık. Hele hele bir kaç türk dizisinde öyle karekterler var ki insan izledikce kusası geliyor.

Notre Dame'ın Kamburundaki Quasimodo'da bana göre edebiyatta "ötekiler" özelde ise engelli karekter konusu açılmışken üzerinde çokca tartışılması gereken bir karekterdir.
 

Gazoz Agacı

Moderatör
Moderatör
Katılım
Nis 23, 2012
Mesajlar
9,302
Tepkime Puanı
64
Puanları
48
Yaş
54
Selam Arkadaşlar,

Edebiyatta ötelenmek ? Hem de ötekilerin yani bizlerin engellilerin ötelenmesi ?

Konu başlığı gerçekten her zaman ki gibi çarpıcı ama bir o kadar da düşündürücü. Bu konuda belki de ilk defa size katılmıyorum. Edebiyat en güzel sanat dallarından benim için vazgeçilmeyecek güzellikte olan en değerli sanattır ve ben edebi sanatlar içinde ötekilerin ötelendiğini asla düşünmüyorum. Tam aksine edebiyat dünyası için engelliler konusu yada engelli yaşamlar her zaman için ilham kaynağı olmuştur.

Özellikle roman ve hikaye yazarlarının engelli yaşamları kaleme alma merakı onları bir çok otobiyografi yazmaya teşvik etmiştir. Belki sizlerin de okumasanız bile mutlaka duymuşluğunuz vardır engellilerle yani ötekilerle ilgili gerçek yaşam öykülerini anlatan edebi eserler satış rekorları kırmış bu konuyla ilgili çevrilen sinema filmleri bile oscara aday olmuştur.

İnsan doğası gereği farklı olana bu kadar ilgi ve merak duyarken edebiyat gibi bir sanatın içinde ötekilerin ötekilenmesi diye bir yaklaşım sözkonusu bile olamaz. Ben bir yazar değilim , bir şair de değilim ama gerçek anlamda edebiyatla uğraşan biri olsaydım yada edebiyat mesleğim olsaydı inanın ötekilerin ötekilenmesi diye bir şey olamazdı eserlerimde bilakis belki de tek işleyeceğim konu ötekilerin ötekilerce ötelenmesi olurdu :(
 

Halil Yılmaz

Admin
Yönetici
Katılım
May 19, 2010
Mesajlar
14,506
Tepkime Puanı
189
Puanları
63
Yaş
50
Ceylancım bana konusu, baş karekteri engelli olan satış rekoru kıran bir kitap yada oscar'a aday olan bir film adı söylermisin lütfen? :)
Hoş bir edebi eserin, filmin kalitesi tek başına oscar'a aday olması yada çok satmasıyla ölcülemez ama o şekilde dediğin için bu soruyu sorma ihtiyacı duydum.
 

Gazoz Agacı

Moderatör
Moderatör
Katılım
Nis 23, 2012
Mesajlar
9,302
Tepkime Puanı
64
Puanları
48
Yaş
54
:) Selam abicim,

Aslında inan bu kadar yorgun olmasam sana yüzlerce kitap ve film sayabilirim ama şu an ilk aklıma gelen '' Sol Ayağım '' film dersen Akıl Oyunları, Dokunulmazlar, Zoraki Kral, Lorenzo ' nun Yağı, İçimdeki Deniz...bak inan çok yorgunum ama sana söz konusu engelliler olan kitap, roman, ve oscar ödüllü hemde 7 dalda oscar almış filmleri buraya yazarım...

Bir de şu var ki konusu engelliler olan filmlerin özelliği aslında oscar almasından çok izleyenler tarafından hafızalardan silinmeyecek türden olmasıdır. Yani inan Oscar bile tek başına bir başarı ölçüsü değildir aslında...

Bak sana en çarpıcı örnek gel sitemizden olsun. Bu siteye sadece ve sadece kendi sorununu ilgilendiren konuları okumak ve sadece kendini ilgilendiren konulara meraklı üyelerimiz bile düzenlenen konusu engelliler olan öykü yarışması sayesinde yüzlerce öykü okudular ve okumayı sevmeyen bir toplum ve site üyeleri için bu edebiyatta aslında ötekilerin ötelenmediğinin en güçlü kanıtı değil miydi ????
 

Halil Yılmaz

Admin
Yönetici
Katılım
May 19, 2010
Mesajlar
14,506
Tepkime Puanı
189
Puanları
63
Yaş
50
İyi ama Ceylan milyonlarca film içinde elbette 5-10 tane sayılabilir. Üstelik bu sayılan filmlerin çoğu bir mesaj vermenin ötesinde kişisel başarı, yada kişisel bir sorunu ön plana çıkaran filmler. Lorenzonun yağında amansız bir hastalığa yakalan çocuklarını kurtarmak için ailenin verdiği mücadele, İçimdeki deniz'de bir insanın ötenazi isteğinin insan hakkı olup olmadığı anlatılıyor gibi gibi.

Bu filmleri izleyen ve engelliler hakkında hiç bir bilgisi olmayan, onların ne istediği, nelerin özlemini duyduğunu, toplumdan ne beklediklerini yine bilmeyecek yine ona öğretilen dayatılan ezberlerle bakacak bizlere. Edebiyatcı, sanatcı dediğimiz kişiler doğru bilinen yanlışları toplumun suratına bir tokat gibi çarpan kişilerdir.
Yakın bir zamanda Ayfer Gürdal Ünal’ın yaptığı ‘Türk Çocuk Edebiyatında Engellilerin Temsili, 1969-2009’ isimli tez çalışmasında, öykü, roman ve masal türünde 40 anlatı incelenmiş ve incelemenin sonunda kitaplarda ilk kalıp tip, engellinin acıklı ve acınacak biri olarak temsil edildiği anlatılar. Engellinin kötücül olarak çizildiği, yük olarak görülen, tecrit edilmiş olarak gösterilen eserler mevcut olduğuna, çocuk edebiyatında, engelli karakteriyle alay edildiği tesbitine varılmış.

Yani mesele engelliğin konulu alındığı kitapların, filmlerin sayılarından ziyade ne kadar doğru anlatıldığı meselesidir.

Ve bir dip not:

İki yıldır düzenlediğimiz "engelliler konulu öykü yarışmasına" gelen tüm öyküleri hatmetmiş biri olarak şu eleştiriyi/tespiti yapmakta da fayda görüyorum. Yarışmaya gelen 600'e yakın öykünün neredeyse %80'i belden aşağı vurmayı amaçlayan ajitasyona dayalı eserlerden oluşmakta.
 

Gazoz Agacı

Moderatör
Moderatör
Katılım
Nis 23, 2012
Mesajlar
9,302
Tepkime Puanı
64
Puanları
48
Yaş
54
:) Bak bu konuda kolay kolay pes etmem ama bir bakıma da haklısın sen de kendine göre sorun burada ne biliyor musun ki sen asla bunun doğru olmadığını savunacaksın buna adım gibi eminim :)

İki hayatı da tam da hayatın içinde yaşadım ve ilk yaşamımda son derece sağlıklıyken ( hastane, doktor, ilaç nedir bilmedim bile ) ikinci yaşamımda ki hala sağlık sorunlarıyla uğraşan , engellenmiş bir okuyucu yada edebiyat sever olarak diyelim bence sorunun ana merkezi engellileri anlatmaya çalışanların yazar ya da senaristlerin diyelim bir çeşit empati kurmaya çalışmakla ortaya çıkardığı eserleri yaratmalarıdır. Edebiyatla içiçe olan kişilerin gerçek hayatlarında bir parça olsun engellenmiş olmaları onların eserlerinde ki başarıyı arttırır. Bak bunun en güzel örneği sitedeki öykü yarışmamızda 1. gelen yada dereceye giren eser sahibi kişilerin çok başarılı birer gözlemci olmasından hatta yakın akrabası olan engelli kişiyle aynı evde yaşaması, aynı ortamı paylaşmasıdır.

Anlatmak istediğimi ne derece aktarabiliyorum bilemiyorum ama sayın yöneticim, sevgili abicim inan bana empati kurmak başka bir şey o duyguyu bizzat yaşamak çok farklı bir şey. Edebiyat dünyasında ötekilerin ötekilenmemesi aslında edebiyatçıların engellilere karşı duyduğu empatik yaklaşım ya da senin dediğin gibi maalesef ajitasyon yaklaşımlarla değil gerçekliğin ötesinde yaşanılanı birebir anlatmasıyla mümkün olacaktır. Bu da onların işi tabii ki. Her işin uzmanı olduğu gibi ama bak bu konuda bizlerde çok da haklı sayılmayız aslında.

Bu ülkede kendisiyle röportaj yapılmasını kabul edecek yada kendi hayat hikayesinin film haline getirilmesini isteyecek kaç tane engelli arkadaşımız çıkar ki ??? Olaya farklı bir bakış açısı da biz engellilerin aslında ötekilenmemize karşı duyarsız ve tepkisiz kalışımız da gizli olmasın ??? ya da kendimizi ifade edişimiz de bu kadar çekingen davranışımızda saklı olmasın ???

Bak sana isim vermeden bir örnek vereyim :) Şizofreni hastalığının hakkında yeterli bilgiyi sadece kitaplardan okuyarak ya da şizofren hastası 3,5 kişiyi gözlemleyerek bir roman yazan kişinin başarısıyla şizofrenle bir yaşamı paylaşan kişinin yazdığı edebi eser sence aynı oranda başarılı olabilir mi ????
 
Tekerlekli Sandalye
Üst