Engelsiz Yollar

Halil Yılmaz

Admin
Yönetici
Katılım
May 19, 2010
Mesajlar
14,506
Tepkime Puanı
189
Puanları
63
Yaş
50
Yeditepe’dir bu şehir. Âşıklar diyarıdır bu şehir. Boğazı hayret veren bir tablodur ve birçok meziyete sahiptir bu şehir. Bu bilgilerin kimisini kitaplardan, kabartma yazılardan, kimisini de arkadaşlarından öğrenmişti. Fakat ruhun dünyaya açılan penceresinden bu manzaraya bakmak nasip olmamıştı Ahmet Cemil Bey’e. Çamlıdaki bir tepede otururken sükûnetle bunları düşünmüştü aniden. Çok fazla düşünmek istemiyordu bu konuları ve kabullenmekten başka çare gelmiyordu elinden. Hep şair olmak istemişti o bu şehirde. Onun için ölçüt gönülden bakan gözler olmalıydı. Elindeki bastonunu salıverdi ve hüzün iklimine doğru yürüdü. Bulunduğu yere uzaktan bir ses geliyordu. Kulak verdi bu sese, dikkat kesildi inceden inceye. Hoş bir sesti. En sevdiği güftelerdendi. Tamburi Cemil Bey çalıyordu. Kalbine ve sıkıntılı bu haline bir su serpecek, onu ferahlatacak bir besteydi bu. Biraz daha yoğunlaştı ve parçayı tam manasıyla çıkardı. Tesadüfünde bu kadarıydı ‘’ Ferâh-fezâsı’’çalıyordu Tamburi Cemil Bey’in. Yüzünü bir gülümseme kapladı.
Hiç belli etmezdi Ahmet Cemil görme özürlü olduğunu. Her işini kendi yapardı. Çok nazik kibar bir insandı. Kılık kıyafetine çok dikkat ederdi. Tek hayali şair olmaktı. Ama gözlerini bu iş için engel sayıyordu. Dışarıdan öğrendikleri bir yere kadardı. Sürekli bu çıkmaza giriyordu istemeden. Bir nefes çekti derinden. Sonra sigarasını ağzına götürdü. Bitmek üzereydi. Onun için de gitme vakti gelmişti. Evi Çamlıca’da bulunmaktaydı. Şehrin tepesindeydi. Dedelerinden miras kalmıştı bu arazi. Bastonunu el yardımıyla aradı. Oturduğu banktan destek alarak kaldı. Yavaş yavaş yola koyuldu. Bu muhitte büyümüştü. Mahalleri avucunun içi gibi bilirdi. Çocukluğundan beri soru sormayı seven biriydi. Annesiyle gezerken nereye gittiklerini hep sorardı. Mahallede hemen herkes onu tanırdı. Yaşadığı bu yeri aklında bir haritaya çevirmişti. Değişen her yeri ufak tefek eklentilerle hafızasına kaydediyordu. Hayatının büyük kısmı hep bu mahallede, hep bu mahallede geçmişti. Yıllar akıp geçmişti. Artık oda bir yetişkin bir birey olmuştu. Ama annesinin gözünde hala bir çocuktu. Her evden çıkışında hep aynı sorular yankılanıyordu: ''Evladım bende seninle geleyim mi? Dışarıya beraber çıksak olmaz mı?’’ Bıkmıştı artık bu sorulardan. Bazen tartışıyordu. Evden bir sinir küpü halinde çıkıyordu. Sonra bu sinir, yüce tepede bir damla gözyaşı ve acizliğe dönüşüyordu. Annesinin bu soruları şefkatinin bir göstergesiydi ama artık o bunları duymak istemiyor, gözündeki siyah perdelerin onu hayattan alıkoymasını istemiyordu. Günler onun için hep bu şekilde devam ediyordu. Yalnız tek farkı olan ve her geçen günün yıkıcılığına rağmen içinde taptaze kalan ‘’şair olmak’’ isteğiydi. Sevmek istiyordu. Gülmek istiyordu. Bunun için çapa gösteriyordu. Bir kıvılcım bekliyordu. Görme engelli olan birinin gören gözlerle dünyaya sathi bakanlara karşı başarısını göstermek istiyordu. Çünkü hayat Ahmet Bey’e menfaatperestliği en acı şekliyle göstermişti. Çocukluğundan bu yana duygusal bir mizacı olan Ahmet Bey, âmâlığından dolayı birçok kırıcı hadise yaşamıştı. DEVAMINI OKUMAK İÇİN TIKLAYIN
 
Tekerlekli Sandalye
Üst