Engelya

Halil Yılmaz

Admin
Yönetici
Katılım
May 19, 2010
Mesajlar
14,506
Tepkime Puanı
189
Puanları
63
Yaş
50
“Evet, sayın seyirciler. Ölü sayısı milyarları buldu ve bu sayının her geçen gün artacağı da söyleniyor. Dünya nüfusunun yarısı ölümle savaşıyor, diğer yarısı ise korkunun pençesinde kendilerine illetin geleceği zamanı bekliyorlar. Dünya Başkanı hastalık yüzünden insanların içine çıkamıyor, bu yüzden istifa etmesi için herkes protesto yürüyüşleri düzenlemekte. İnsan neslinin soyu, Dünya üzerinde bir yıl içinde tükenebilir. Dünya insanları hiç bu kadar aciz ve çaresiz olmamıştı. Şimdi durum ile ilgili ayrıntılı bilgiyi profesör dok…”
Daha fazla dinleyemedim ve engelvizyonu kapattım. Üzülmüş müydüm? Galiba. En azından sevindiğim söylenemezdi. Dünya ve insanları yok oluyordu. Benimse elimden gelen sadece engelvizyondan olanları izlemekti. Anlamsız sayılacak bir bağlılık hissediyordum. Büyük ihtimal bu duyguyu sadece ben hissediyorumdur, kendi gezegenimde. Sonuçta, atalarım uzun yıllar Dünya’da yaşamıştı. Oranın havasını çekmiş, suyunu içmişlerdi. Oysaki ben, daha çocuktum Dünya’dan ayrıldığımda. Zaten ne olduğunu bile anlamamıştım. 8 yaşındaydım. O günden sadece; annemin gözyaşlarını ve babamın onu teselli edişini hatırlıyorum. Ne çabuk geçmiş zaman, dile kolay tam 88 yıl önceydi. Tatil zannetmiştim ilk önce. Çünkü yaz okulu dönemlerinde kampa giderken de evimden ayrılır, annemin gözyaşlarına tanık olurdum. Sağ olsun, çok düşkündü bana annem. Döktüğü her gözyaşı inci tanesine benzerdi, bu yüzdendir ki her damlasını yakalayıp boynuma asmak isterdim. Çocuk aklı işte, o zamanlar ne bilsin. Babamsa, annemden farklıydı. Benim için değil ağlamak, başımı okşadığını bile hatırlamam. Hani bazı babalar, taş fırın erkeği olup çocuklarına karşı sevgilerini gösteremez ama geceleri onlar uyurken yanına gelip başını okşar ya, hee işte benimkisi öyle de değildi. Kaç gece uykusuz kaldığımı hatırlamıyorum. Ne gelen vardı, ne giden. Yine gelen biri varsa o annemdi. Babamın gelmediği karanlık gecelerde, gecemi aydınlatmak için bana incilerini getirirdi. Gerçekten bir ara babama karşı görünmez olduğumu zannetmiştim. Ayna ile dolaşıyordum. Baba bak görünüyorum derdim. Oysa o beni yine hiç görmezdi. Artık daha iyi anlıyorum, görmek istemedikten sonra Everest bile karşında olsa nafile. Şimdi diyorum da; keşke son bir kez yanımda olsa da ben onu görsem, o yine beni görmese. O görünmeyen Everest’e baksa ben de onun gözlerinden öpsem. İnsanlar yaşlanınca daha duygusal oluyor sanırım. Zaten babama artık kızmıyorum, aslında hiç kızmadım da. Onun bir suçu yoktu, ama benimde yoktu. Ben daha kendimi yeni tanıyordum, belki de bu yüzden babamla iyi tanışamamıştım. Galiba durum ne olursa olsun, onu bir yerde haklı çıkarmak için bahaneler arıyorum. Çünkü Dünya’dan ayrılırken geride bıraktığım annemden sonra ikinci sevdiğim kişiydi o. Bu yüzdendir ki onu kötü hatırlamak istemiyorum. Dedim ya yaşlanınca daha bir sulu göz oluyor insan… DEVAMINI OKUMAK İÇİN TIKLAYIN
 
Tekerlekli Sandalye
Üst