Evcil hayvanlarla,uğraşısı olan zihinsel engelli bireylerin kendine olan güveni

magvali

Üye
Katılım
Ağu 28, 2011
Mesajlar
238
Tepkime Puanı
0
Puanları
0
Yapılan araştırmalara göre, evlerinde evcil hayvan beslenen çocuklar daha uyumlu, mutlu ve başarılı oluyorlar. Bunun nedeni hayvan sevgisinin, insanları duygusal ve fiziksel olarak olumlu etkilemesidir.

eeee.jpg

Hayvanlarla yakın temas kuranlar stresle daha iyi baş etmeyi başarıyorlar. Ayrıca hayvanların kendisine ihtiyaç duyduğunu hisseden çocukların özgüveni pekişiyor. Zihinsel engelli çocuklar; okullarında tavşan, köpek, kedi, papağan, balık, muhabbet kuşu, sincap, ördek, kaz, kuzu, kaplumbağa, gibi evcil hayvanlardan oluşan küçük bir hayvanat bahçesi bulunursa; bir evcil hayvanla, “insanlarla nasıl etkileşim kurabileceğini, nasıl sosyalleşeceğini deneyerek öğrenecekler , sevinç ve üzüntülerini paylaşabileceklerdir. Tensel temas, zihinsel engelli bireylerin sakinleşmelerini, rahatlamalarını sağlayacaktır.Evcil hayvanların ihtiyaçlarını karşılayarak, bir varlığın kendisine ihtiyaç duyduğunu hisseden zihinsel engelli bireylerin hiperaktif davranışları belirgin bir şekilde azalacaktır. Evcil hayvanlar, zihinsel engelli bireylere sevme, paylaşma, koruma ve kendine yeterek bağımsız bir kişi olmanın öğretilmesinde de yardımcı olacaktır. Zihinsel engelli bireyler, öfkelerini evcil hayvana bağırarak ve onlarla iletişim kurarak giderebileceklerdir. Bir yavru köpeğin yaramaz yaramaz bakan kahverengi gözleri, ellerimize, yanaklarımıza değdirdiği minik pembe nemli burnu, tırtıklı diliyle biraz yalanması mutluluk hormonumuz olan serotonin’imizi artırmaktadır. Missouri-Columbia Universitesi’nde yapılan araştırmalar insan-hayvan ilişkilerinin özellikle de köpeklerin, kendimizi iyi hissetmemizi sağlayan serotonin, prolaktin ve oksitosin hormon düzeylerimizi artırdığını, stresle baş etmekte, hatta depresyona karşı savaşmakta bu hormonal değişikliklerin son derece yararlı olduğunu bilimsel olarak ortaya koymuştur. Kedi, köpek ve diğer evcil güzel yaratıkların düzenli olarak okşanmasının birincil stres hormonumuz olan kortizolü azalttığı ve böylece şekerli gıdalara aş erer gibi saldırmamızı önlediği de bulgular arasında. Bu hormon aynı zamanda sinirsel bir iletici olduğu için, zihinsel faaliyetlerimiz hızlanıyor, uykumuzun kalitesi artıyor ve ağrıya daha az hassas hale geliyoruz. Depresyondaki kişiye; her zaman yazılan ilaçlara ek olarak; Rx, 1-Boncuğun başı güzelce okşanacak ( ya da koca öküzün sırtı sıvazlanacak gibi ). Kırsal kesimdeki çocukların şehir çocuklarına oranla daha sıcak ve sevecen olmasında hayvanların onların yaşamında daha fazla yer almasının da rolü var. Bakım evlerindeki yaşlılarda, travmaya uğramış çocuklarda, fiziksel terapi görenlerde bedensel ve ruhsal ağrıları azaltmak amacı ile bu sevimli yaratıkların koşulsuz sevgilerinden yararlanılıyor. 1995 yılında Maryland Hastanesi’nden Dr.Erika Friedman 392 kalp krizi geçirmiş kişiyi inceledi, yaşamlarında bir kedi yada köpek gibi evcil hayvan olanların bir yıl sonra diğerlerinden sekiz kez daha fazla canlı ve hayata bağlı olduğunu saptadı. • 1999 yılında bir İsveçli araştırıcı, yaşamlarının ilk yılında evcil hayvanlarla beraber olan çocukların ileriki yıllarda daha az allerji ve astım riski olduğunu gösterdi. • Alzheimerlı hastalar uzun süre dikkatlerini odaklayamadıkları için yeterli beslenip gıdalarını alamamaktadırlar. Ama büyük bir akvaryumun önünde, parlak güzel renkli balıkları izlerken, tabaklarındaki yemekleri bir güzel bitirebildikleri gözlenmiş. Dr. Sue Doescher hayvanların çocukları paylaşımcı ve kooperatif yaptığını; evcil hayvanlarla yakın temas kurmanın çocukların kendilerini hayvanların yerine koymasını sağladığını ve sonuç olarak onlara insanlara empati göstermeyi öğrettiğini belirtti. Anaokulu döneminde yavru köpek sahibi olan, veya yavru köpekle iletişim kurarak bakımını üstlenen çocuklar diğerlerine göre daha sosyal, çok daha popüler, özgüveni gelişmis, ve diğer çocukların duygularını anlayabilir hale geliyorlar. Portland, Oregan,Pacific Lutheran Üniversitesinde çalışan Psikolog Cindee Bailey, 2006 Kasım ayında düzenlenen Delta Society konferansında hayvan ve insan arasındaki ilişkiyi konu alan çalışmasını açıkladı. Konferans, ayrıca konu hakkında bir çok yeni keşfin ve bulguların gündeme gelmesini sağladı. Hayvanların çocukların psikolojik gelişimi üzerindeki etkileri çocukların ev hayatlarının kalitesine bağlıdır. 309 öğrenci arasında yapılan araştırmada, ailesi ile yakın ve kuvvetli ilişkisi olan çocukların kendine olan güveni hayvanlar sayesinde çok daha fazla gelişiyor. Aileleri ile olan ilişkileri ne kadar kuvvetli ise, hayvan sahibi olmanın özgüvenlerini geliştirme konusundaki etkisi de o kadar yüksek . Psikolojik ihtiyaçları ihmal edilmiş çocuklar için hayvanlar farklı bir rol oynuyor;onlar çocukları yalnızlığa karsı koruyorlar. Dr. Yolande Michaels hayvanların çocuklar için geçiçi anne rolünü üstlendiklerini ve bunun sonucunda çocukların hayvanlar ile sırlarını paylaştıkları ve sinirli olduklarında bunun onları rahatlattığını söyledi. Hayvanlar, psikoljik problemleri olan çocukları kendileri hakkında çok daha iyi hissetmelerini sağladıkları için, bu günlerde çok yaygın şekilde terapilerde kullanılmaktadırlar. Colombus, Ohio, Capital University of Colombus’da sosyal klinik görevlisi Barbara Wood tarafından yapılan araştırmada ciddi psikolojik problemleri olan bir çocuk, tedavi programının yarısında grup ile terapilere katildi ve diğer yarısında terapi suresince bir köpek ile oynadı. Diğer bir çocuk ise yalnızca normal grup terapilere katildi ve kopek veya herhangi bir hayvan ile iletişim kurmasına izin verilmedi. Sonuç olarak, hayvanlı terapiye katılan çocuk, kontrol, iletişim ve empati gibi önemli noktalarda büyük ilerlemeler kaydederken, diğer çocuğun durumu kötüye gitti. Hayvanların, çocukların tedavi edilmek üzere kullanıldığı programlar arasında en ilerlemiş ve başarılı olanı Green Chimneys ( Yesil Bacalar) hastanesidir. Hastane de yaşları 6 ila 18 arasında değişen 100 çocuk şehir ortamından uzak bir şekilde yaşamaktadır. ‘Ciftlik hayvanlari ve vahsi hayat’ Yeşil Bacalar’da yasayan şocuklar fiziksel veya psikolojik olarak ileri derece de şiddete maruz kalmış çocuklardır ; diğer problemler arasında , aşırı aktif olmak veya uyuşturucu bağımlısı anne ve babaya sahip olmak vs.

Çocukların hastanede iletişim kurduğu veya bakımını üstlendiği hayvanlar yalnızca kedi ve köpekler değil ayrıca kartallar, şahinler, tavşanlardır.

Bu program çerçevesinde, çocuklar çiftlik hayvanları ile şehre gitti. Burada çocuklar hayvanların eğiticisi ve bakıcısı rolünü üstlendiler, büyük çoğunluğu hayatında çiftlik hayvani görmemiş olan diğer çocuklar onları ziyarete geldi. Yeşil Bacalar hastanesinin çocukları ayrıca, yıl boyunca şehirdeki okullardan kendilerini ziyarete gelen 30,000 öğrenciye çiftliklerinde rehberlik yaparak hayvanları tanıtma görevini üstlendiler. Bir tavşana sarıldığınızda veya ata binerken üzgün kalmak mümkün değil dedi, Dr. Ross. Kendinizi ne kadar kötü hissederseniz edin hayvanlar kabul edicidir. Yeşil Bacalar, 1948 yılında açılmasına rağmen, hayvanların çocukların tedavisi için kullanılmaya başlanması ve bunun büyük faydaları geçtiğimiz 10 yıl içinde oldu. Çocukların hayvanlarla olan günlük iletişimi ve onların bakımının sorumluluğunu üstlenmeleri birey olarak kendi değerlerini anlamalarını sağlıyor dedi, Dr. Ross. Ayrıca, çocukların kendilerine karsı uygulanan şiddeti kendi çocuklarına da uygulayarak gelecek kuşaklar da tekrar etmesi bu şekilde önemli ölçüde azaltılmış oluyor .Hastanede en son geliştirilen programda çocuklar yaralı veya hasta, vahşi hayvanların tedavisine yardim ettiler. Hayvanlar mümkünse iyileştikten sonra vahşi hayata geri bırakıldılar. Dr. Ross, bunun çocuklar için çok önemli ve etkileyici bir tecrübe olduğunu çünkü onlarında bir nevi yaralı olduklarını örneğin, tek bacaklı bir hayvanin yaşamasının çocuklara yasama gücü aşıladığını belirtti. Bu çalışma ayrıca iletişim kurulması zor olan yetişkin hastaların tedavisinde de kullanıldı. Özellikle, yaşlı veya neurological problemi olanlar köpeklerle yapılan tedaviler sayesinde büyük ilerlemeler kaydettiler. Dr. Gary Gerber, hastaların terapisti tedavide kullanılan köpeğe karsı arkadaşça yaklaşması, hasta ve terapist ilişkisini çok olumlu etkilediğini söyledi. Hayvanların çocuklara bir çok değişik faydaları vardır:

Onlar çocukların gizli duygu ve düşüncelerini paylaştığı güvenilir dinleyicilerdir. Çocuklar sıklıkla evcil hayvanları ile, oyuncakları ile konuştukları gibi konuşup paylaşırlar.
Onlar hayatin gerçekleri olan , ölüm, doğum, hastalık, ve kaza gibi konularda çocuklara dersler verirler.
Onlar kendilerine bakan çocukların sorumluluk duygularını geliştirirler.
Onlar çocukların doğa ile iletişim kurmasını sağlarlar.
Onlar çocuklara diğer canlılara da saygı duymayı öğretirler.
Hayvan sahibi olmanın diğer fiziksel ve ruhsal faydaları:
Fiziksel aktivite
Huzur veren iletişim
Sevgi, sadakat, ve şefkat
Evcil hayvanin olumu veya kaybolmasının verdiği kaybetme tecrübesi
Çocuklar genelde hayvanlara karşı yumuşak ve sevgi dolu olsa bile, bazıları hayvanlara karşı kötü davranıp şiddet uygulayabilir. Hayvanlara karşı şiddet uygulamak, ciddi duygusal ve ruhsal problemlerin habercisi olabilir. Hayvanlara işkence eden, öldüren, ve kötü davranan çocukların anne ve babaları geniş kapsamlı medical değerlendirme için çocuklarını psikiyatriste göstermelidirler.

Evde beslenen köpeklerin, ileri düzeyde stresle yaşayan kişilerin kardiyovasküler stres düzeyini azalttığına dair son bulgular ışığında, köpek sahipleri, köpek sahibi olmayanlarla karşılaştırıldığında ve beyin hasarlı eşe destek verdiği zamanki stresli dönemlerinde köpeği olmayanlara göre yüksek tansiyona 1/5 oranında daha az maruz kalmaktadırlar.Yapılan araştırmada köpeği olmayan katılımcılara araştırma süresince beslemeleri için
6 aylığına bir köpek verildi ve düzenli olarak tansiyon ve nabızları ölçüldü.
Stresli dönemlerde bile söz konusu değerlerin köpek sahibi olanların düzeyine indiği
gözlendi. Buffalo Üniversitesi Eczacılık ve Biyomedikal Bilimler Fakültesi,
Klinik Farmakoloji Bölümü araştırma görevlisi Dr. Karen Allen söz konusu araştırma ve daha önce bu konudaki birçok araştırmayı yürütmüş, evde köpek beslemenin kardiyovasküler tepkilere etkilerini incelemiştir. Araştırmasının sonuçlarını bugün, 19 Ekim günü San Diego’da bulunan Psikofizyolojik Araştırmalar Derneğinin yıllık toplantısında açıklamıştır.

Dr. Allen “Bu çalışma, evde beslenen bir köpeğin varlığının strese diğer insanlardan daha az dayanıklı olan hasta bakan ve destek veren kişilerin strese karşı dayanıklılığını arttırdığını göstermektedir.”
“Araştırma, özellikle yoğun sorumluluk ve stres altında yaşayan hipertansiyon hastası insanlar üzerinde evcil köpeklerin tedavi edici rolünü vurgulamaktadır”.

Dr. Allen söz konusu araştırmayı yaklaşık bir sene sürdürmüştür. Araştırma, rasgele seçilmiş eşit sayıda kadın ve erkek ile, deney ve kontrol gruplarından oluşan 60 gönüllüyle gerçekleştirilmiştir. Gönüllüler, travmatik beyin hasarına sahip eşlerine bakan, yüksek tansiyonlarını kontrol altına almakamacıyla tansiyon ilacı (ACE inhibütörleri) kullanan kişilerden seçilmiştir. Dr. Allen, ACE inhibütörlerinin günlük aktiviteler sırasında oluşan yüksek tansiyonu kontrol altına almakta başarılı olurken, stresli
durumlarda başarılı olmadığını kaydetti. Araştırma sırasında tüm katılımcılar köpek beslemeye yönlendirildi.

Araştırmanın başında, tüm katılımcılar tansiyonlarının gözlenmesi için 48 saatliğine monitöre bağlandı ve aktivitelerini kağıda dökmeleri istendi. İlk gün tansiyon ve nabza dair veriler katılımcılar eşlerine bakarken kaydedildi. Bu veriler doğal stres kaynağı adı verilerek etiketlendi. İkinci gün, araştırmacılar tarafından kullanılan ve stres simülasyonu gerçekleştirmek amacıyla iki aktivite sırasında oluşan – engelli olan eşlere bakımda karşılaşılabilecek olası sorunlar konusunda bir konuşma ve bir elin buzlu suya batırılarak iki dakika bekletilmesiyle yapılan soğuk şok testi - kardiyovasküler bilgiler temin edildi.

Deney grubuna beslemeleri için bir köpek verildi ve diğer koşullar aynı kalmak üzere 6 ay boyunca kardiyovasküler değerleri ölçüldü. Bu noktada kontrol grubuna da köpek verildi ve bir 6 ay sonra tekrar ölçüldü.

Sonuçlar göstermektedir ki; köpekler bu tabloya girmeden önce bütün katılımcılar doğal ve simule edilmiş stresli durumlara benzer tepkiyi veriyorlardı. Dr. Allen’a göre ”İlginç olan, konuşma ve soğuk şokun tansiyon ve nabızda büyük yükselmelere yol açmasına rağmen, eşle olan etkileşim sırasında bu değerler çok daha fazla yükselmektedir”.”Köpekler edinilmeden önce konuşma ve soğuk şok uygulandığında sistolik kan basıncı 28mmHg kadar yükselmekte iken, eşle olan etkileşim sırasında ise 52mmHg kadar yükselmektedir”

6 ay sonra köpeği olanların eşlerine destek verirkenki tansiyon seviyelerinde çok küçük bir atış gözlenirken, kontrol grubundakilerin tansiyon düzeyi ortalama 40mmHg ye yükseldi.12 ay sonra araştırmaya katılan tüm katılımcılar köpek sahibi olduğunda yine gruplar arasında çok küçük bir fark olduğu görüldü.

Dr. Allen’a göre “Bu araştırmanın bulguları göstermektedir ki, ev hayvanları, tansiyon ilacı kullanan yüksek tansiyon hastası insanlarda dahi günlük strese olan olumsuz tepkileri hafifletmektedir”. İlaçların tansiyonu düşürmesine rağmen, evde çok sevilen bir hayvan değiştiremeyeceğimiz bir faktör olan stresli bir insana karşı olan tepki ve davranışlarımızı iyi yönde etkilemektedir”

Bu araştırma İngiltere’deki Waltham Evcil Hayvan Beslenme Merkezi tarafından desteklenmektedir. Birçok evcil hayvan sahibi evde hayvan beslemenin faydalarını onaylamıştır. Hiçbir şey bir kedinin tüylerinin bacaklarınızı okşaması veya bir köpeğin size kuyruğunu sallayarak karşılamasına benzemez. Bugüne kadar, hayvan sahibi olmanın faydaları ve rahatlatıcı unsurları hakkında birçok çalışmalar yapılmıştır. Yakin bir zaman da, kalp hastaları üzerinde hayvan yardımı ile gerçekleştirilen terapilerin faydalarına karar vermek için bir araştırma yapıldı. UCLA Tip Merkezi bilim adamları hastanede yatmakta olan 76 hasta üzerinde yaptıkları çalışmalarda, 12 dakika köpek ile ziyaret edilen hastaların,yalnız başına köpeksiz ziyaret edilenlerin veya hiç ziyaretçi kabul etmeyen hastaların verdikleri tepkileri karşılaştırdi. Sonuç hiç de şaşırtıcı değil, çünkü insan-köpekten oluşan takımın ziyaret ettiği hastaların endişeleri %24 oranın da düşüş gösterdi. Sadece insanlar tarafından ziyaret edilen grup yalnızca %10 bir düşüş gösterdi ve hiç ziyaret edilmeyenlerde bir değişme olmadı. Velma’nın Hayvanı terapi programı 90’lı yılların sonlarına doğru Avustralya’nın başkenti Sydney’de başladı. Bu fikir tamamen kendine aitti.Velma Harris’in tecrübeleri ve inançları ; yalnız olanların veya fiziksel, ruhsal, beyinsel rahatsızlığı olanların hayatında hayvanların büyük farklılıklar yarattığı yönündeydi. Bundan on yıl önce Velma “ Chronic Fatigue Syndrome” hastalığına yakalandı ve üç yıl boyunca yataktan çıkamadı. Bu süreç içerisinde küçük beyaz Kaniş cinsi köpeği Honey, sürekli onun yanındaydı ve moralini yüksek tutmasını sağladı. Velma iyileşmeye başladığı zaman, köpeği Honey’in yeniden sağlığına kavuşmasında ne kadar çok yardim ettiğini anladı. Honey onun ruh sağlığını korumasında ve zor günleri atlatmasındaki en büyük destekti. Velma evcil hayvanlara ulaşamayan hastaların düzenli ziyaretlerden yararlanabileceğini anlamıştı. Arkadaşının küçük arkadaş canlısı, dışa donuk köpeği ile yaşlıların yattığı bakım evlerini ziyaret etmeye başladı. Bu küçük ve sürekli meşgul Maltese Terrier Max evde herkesin neşesi olmustu. Kısa bir sure sonra bu terapi ziyaretleri duyuldu ve yaslilarin yattigi diger bakim evlerini de artan bir sıklıkla ziyaret etmeye başladılar. İnsanların hasta oldukları, hastaneye yattıkları veya yaşlanıp bakim evine kabul edildikleri zaman evcil hayvanlarını bırakmak zorunda olmaları acı bir gerçek. Velma özellikle bu konuya dikkat çekiyor. ”Bizler, hayvanlarından ayrılmak zorunda olan insanlardan bir çok üzücü reaksiyonlar alıyoruz. Çoğunlukla ayni gönüllü ve hayvan, aynı hastayı ziyaret ediyorlar böylece hayvanla aralarında kuvvetli bir iletişim sağlanıyor. Hastalar çoğunlukla kendilerini ziyaret eden hayvanların resimlerini saklamak için istiyorlar çünkü hasta ve hayvan arasında bir bağ oluşuyor” dedi Velma. Kopekler çoğunlukla iletişim ve acı gibi engelleri aşıp depresyonda olan insanlara yardim ediyorlar. “Ben genelde insanlara karşı duyarlı olmayan bir çok hastanın, hayvanlar tarafından ziyaret edildiklerin de ne kadar eğlendiklerine şahit oldum” dedi Velma. Geçmiş yıllar da, Velma tahminen 600 gönüllüyü programa yardım etmeleri için eğitmiş. Şuanda, Southern Highlands bölgesinde 50 gönüllü aktif bir şekilde programlara katılıyor. Velma her zaman daha fazla gönüllülere ihtiyaçları olduğunu ve programın özel eğitim gerektirdiğini soyluyor. Bu program yalnızca komutları dinleyen ve eğitimli bir şekilde yürüyen köpeği bakım evine göturmek değil. “Terapi gibi Hayvanlar” kursu sağlik ve güvenlik konularını icermektedir bu nedenle de becerikli insanlara ihtiyacımız var dedi. Bu bizim en yuksek derecedeki gönüllülerimiz ayrica diger gönüllülere de ihtiyacimiz var. Bu kisiler bize maddi kaynak sağlamak ve program hakkında farkındalik yaratmak amaciyla duzenledigimiz aktivitelerde yardım edebilirler diye sözlerine devam ediyor Velma. “Terapi gibi hayvanlar” programı köpekler dışında ki diğer hayvanları da kullanıyor. Örnek vermek gerekirse, tavşan ve fareler de bu program dahilinde kullanılmışlar. Velma kullandiklari hayvanin arkadas canlisi ve degisik insanlarla bulusmaktan zevk aliyor olmasinin yeterli oldugunu soyluyor. Velma programi icin devletten hic bir yardim almiyor bu nedenle masarflarini karsilamak icin bagis toplama aktivitelerine guveniyor. Bir kaç tane sponsorları var, bircok veteriner kendilerine yardım ediyor ayrıca Supercoat kısa bir sure once programın ana sponsoru oldu. Onlar bizleri daha cok Hayvan Terapileri uygulayacağımız kuruluşlara sokmakla yükümlüler. Hayvanlar insanlar için en büyük teselli ve kısa bir görüşmenin dahi hastalar üzerinde bir çok pozitif yan etkileri var. İnsanlar daha çok sevildiğini hissediyor, daha mutlu ve sakin oluyorlar. İnsanların korktuğu, kendilerini iyi hissetmediği veya depresyonda olduğu dönemlerde bütün bu Hayvan Terapileri son derece faydalıdır.

Evcil hayvanlar, zihinsel engelli bireylerin sorumluluk duygusunun gelişmesine de yardımcı olacaktır. Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Psikiyatrisi Anabilim Dalı öğretim üyesi Doç. Dr. Selahattin Şenol’un yaptığı bir araştırmaya göre çocuk, hayvanın beslenmesi, gezdirilmesi gibi işleri üstlendiğinde, karşılığında hayvanın ilgi ve sevgisini de kazanacaktır. Bu işler aksadığında hayvan huzursuzlaşacak veya sağlığı bozulacaktır. Bir varlığın kendisine ihtiyacı olduğunu bilmek, zihinsel engelli çocuğun kendine güvenini pekiştiren bir durumdur. Ona bakarak bir şeyler vermenin, yardım etmenin zevkini tadacak; onu sahiplenerek bağlılık duygusunun farkına varacaktır. Hayvanların da zaman zaman hastalanarak aşı olmalarının gerekmesi, zihinsel engelli bireylerin yaşadığı deneyimlerle ilgili olarak ona destek olacak ve bu tür olumsuz durumlarla daha etkin şekilde başa çıkmasına yardım edecektir. Böylece zihinsel engelli birey, insan ilişkilerinin temelini oluşturan sevmeyi, paylaşmayı, korumayı ve kendine yeterek bağımsız bir kişi olmayı öğrenecektir. “Ruhsal gelişimin işlem öncesi döneminde, bireyin olaylar ve yaşadıklarıyla ilgili neden-sonuç ilişkisini belirlemeye yönelik becerisi yoktur. 5-6 yaşlarında işlem dönemi başlar.Ancak, soyut kavramları anlama yeteneği gelişmemiştir. Soyut kavramlar, ancak 10-11 yaşlarından sonra anlaşılabilecektir. Soyut işlem öncesi dönemde, çocuklar; doğumu, ölümü ve başkalarının duygularını anlamaya yönelik sorular sorarlar ve bunların somut kavramlarla açıklanmasını isterler. Anne ve babalar, çoğu zaman bu tür sorulardan kaçarlar veya karşılarında bir yetişkin varmış gibi açıklamalar yaparlar. Bu açıklamalar ya çocuğun kaygısını artıracak ya da onun için anlamsız kalacaktır” dedi.

Böyle durumlarda, evcil hayvanlar önemli bir rol oynayacaktır. Özellikle doğum ve ölüm gibi kavramları bir hayvanla öğrenmek, çocuğun bu farklı bilgilere uyumunu sağlayacaktır.


Zihinsel ve bedensel engelli çocuklar Türkiye’de, dünyada çok az yerde uygulanan bir yöntemle rehabilite edilebilmektedir: Hipoterapi. Yani “atla tedavi.” Zihinsel ve bedensel engelli çocuklar atlarla kurdukları iletişim sayesinde vücut yapılarını dengeleyip yürümeyi başarmaktadır.
“Genç ve zengin kadının sevimli kızı at binmeyi çok sevmektedir. Ne var ki bu sevgi, bir gün atıyla kaza geçirmesine yol açar ve kızın bir bacağı kesilir. Kız dünyaya küser. Anne, yavrusunu tekrar hayatla barıştırmak için denemedik yol bırakmaz. Sonunda çözümün yanı başında olduğunu farkeder: At iyileşirse çocuk da iyileşecektir. Kadın, atlarla konuşarak, onlara dokunarak “sağlık yayan” bir adamın varlığından haberdar olunca umutlar iyice yeşerir. Yeşeren umutlar boş çıkmaz, ata dokunan, onun yürek çarpışını ve yaşama azmini kendi yüreğinde de hisseden küçük kız yaşama tekrar bağlanır… “ Bu, Amerikalı yazar Nicholas Evans’ın geçen yıl Türkçe’de de yayımlanan “Atlara Fısıldayan Adam” adlı romanının konusu. Robert Redford ve Nathalie Portman’ın oyunculuğuyla filme de çekilen bu hikâye aslında iki yüzyıllık bir geçmişe sahip. Tam iki yüzyıldır atlar, hasta, engelli çocukların tedavisinde kullanılıyor ve bu yönteme “hipoterapi” adı veriliyor. Türkiye’deki bedensel ve zihinsel engelli çocukların hipoterapi ile tanışması ise ancak 1996 yılına rast geliyor…
Bedensel ve zihinsel engelli çocukların atlarla buluşmasını ve bu yöntemle engellilerin tedavisini Türkiye’de ilk uygulayan isim bir genetik uzmanı; Ayşe Saylı. Saylı, engelli çocuklarla ilgili tıp literatürünü tararken tedavide kullanılan ilginç bir metod keşfetmiş. “Hipoterapi” adı verilen bu yöntem zihinsel ve bedensel engelli çocukların, at sevgisi ile tedavisini sağlamak amacıyla yaklaşık iki yüzyıldır deneniyormuş. 7.6 milyon engellinin bulunduğu Türkiye’de bugüne kadar bu yöntemin yaygın bir şekilde uygulanmaması ise üzücü. Bu yöntem denenmeye karar verildiğinde işler kolay yürümemiş: Atla tedavi konusunda bir iki çeviri kitap dışında bir şey yoktu. Anadolu Country Club yardım elini uzatmış. Kulüp engelli çocuklara kapılarını kaçmış. Kuş sesinden bile ürkebilecek kadar hassas olan bu atlar, seslerini ve hareketlerini kontrol edemeyen engelliler karşısında tepki vermemeleri için özel olarak eğitilmiş. Şimdi, engelli çocuklardan “şanslı” bir grup bu atların sıcaklığı ve yaşama sevinciyle tedavi oluyor.


Prof. Nathanson insanlardaki fiziksel limitasyon ve engellerin yunus balığının doğal sonar sistemi ile algılandığını, özellikle şişe burunlu yunusların otistik özellikleri olan çocuklarla birlikte terapide kullanılması ile olumlu sonuçlar alındığını belirtmektedir.

Yunus balıkları ile yüzme tek başına otistik özellikleri olan çocukların iletişim kurmalarını kolaylaştırdığı gibi, formal bir eğitim sistemine paralel olarak motivasyon amaçlı da kullanılabilmektedir. Bireysel eğitim alan çocuk bu eğitimde kazandığı başarılar için yunusla yüzme ile motive edilir. Evet, netice olarak evcil hayvan terapisinin verimli bir şekilde uygulanması ile engelli çocuklarda olağanüstü gelişmeler sağlamak mümkündür.
 
Tekerlekli Sandalye
Üst