Bu Öykü "Birinci Engelliler Konulu Öykü Yarışmasında" İkincilik Ödülü Almıştır...
ÖYKÜNÜN ADI: EVLAT
YAZAN: FUAT SEVİMAY
Evlat Adlı Öykü PDF Formatında Okumak İçin buraya tıklayınız
KONU: Evlat’ta akraba evliliği yapan, doğum sırasında ölen karısının arkada bıraktığı “zeka ve bedensel engelli” kızını kabullenemeyen bir babayla, babasının “ sakat” olduğu için yüzüne dahi bakmadığı, bir kere bile bağrına basıp saçlarını okşamadığı, yok saydığı, görmezden geldiği “zeka engelli” bir genç kızın yaşamından kesitler sunulmaktadır.
Öyküde, toplumumuzdaki akraba evliliğinin sonuçları, sakatlık olgusu, sakatlığı bireyin tercih etmediği, bizzat “nedenin” akraba evliliği olduğu, ancak ebeveynlerin sorumluluğu kendilerinden atarak “sakatlığı” sakat kişiye yükledikleri, sakatlık/yoksulluk, sakatlık/bilinç eksikliği arasındaki paralelliği, sakatların ilkin ailelerince kabul edilmediği, yok sayıldığı, faydasız olmakla ilişkilendirildiği, sakatlık olgusuyla karşılaşan ebeveynlerin bu sorunla nasıl başa çıkılacağını bilmediği, toplumun sakatla/ailelerine karşı kimi kez acıma, kimi kez teselli verme veya yardım etme bazen de yadırgama yoluyla tutumları, erkek egemen toplumun “sözde” erkeklerinin ne çocukluğunu ne de kadınlığını bilen bir zeka engelli genç kıza tecavüz ederek arzularını doyurmaları ve ölümü dramatik bir biçimde konu edilmektedir.
Anadolu’da özellikle bir köyde “zeka engelli” bir çocuğa sahip olmak zordur. Köydeki yaşama ve çalışma koşulları gerekse parasızlık ailelerin belini bükmektedir. Öykü, bu nesnel gerçekliği yansıtırken hiçbir gereksinmesini tek başına karşılayamayan zeka-bedensel engelli bir çocuğa sahip olmanın verdiği ruhsal çöküntü, matem, çaresizlik, kızgınlık ve öfke duyguları en sonunda babanın kızını inkar etmesine, yok saymasına kadar varmaktadır. Bu da, ülkemizde bu tür çocukların sorumluluğunun yalnızca ailelere verildiği ve sosyal devlet ilkesinin göz ardı edildiğini gerçeğini yansıtmaktadır.
Öyküde bir babanın çaresizliği ve yoksulluğuyla birlikte içine düştüğü durum anlatılırken kendi öz evladına yabancılaşması öykünün en dramatik noktasıdır. Bu trajik gerginlik, öyküde zeka engelli genç kızın “kadavra” olması ve belli görüngülerin anlatılmasıyla doruk noktasına ulaşmaktadır. Böylece, kusurlu olan genç kızla, çocuğu engelli olduktan sonra duyarsızlaşan, ilgisiz ve sevgisiz olan bir babanın ve akli melekeleri yerinde olan köy halkının tutumları, gerekse savunmasız bir genç kıza tecavüz ederek onu ölüme sürükleyenlerin eylemleri öyküde karşılaştırmalı olarak verilmektedir. Her iki görüngüden çıkarılan sonuç ise, hangi durumun/eylemin kusurlu olduğudur.
ÖYKÜNÜN TEKNİK OLARAK İNCELENMESİ:
DİL VE ANLATIM: Öykü tekil örgeyle başlamış olup ikinci tekil kişiyle yazılmıştır. Dil akıcı ve durudur.
KURGU: Öyküde zaman sürekli ileriye doğru akıp gitmez. Öykü geçmişten başlar. Çeşitli durumlar aracılığıyla şimdiki zamana gelir. Zaman ve mekan döngüseldir.
ÇATIŞKI: Nesnel ve öznel çatışkı fazladır. Öyküdeki baba karakterinin engelli bir çocuğa sahip olmasıyla birlikte yaşamı ters düz olur. Bu nedenden dolayı kendi dünyasında içsel çatışma yaşadığı gibi kızıyla ve toplumla da bir çatışır. Çocuğunu kabullenemeyen baba, kızına öfke duyar, ona gereken sevgi ve ilgiyi göstermez. Engelli bir çocuğu kendine yük olarak gören ebeveyne, toplum bazen teselli verir. Bazen onu ayıplar. Bu arada akli melekeleri yerinde olmayan bir genç kızın masum dünyasıyla, kendini akıllı(!) zannedenlerin insani değerlerinden yoksun dünyası birbiriyle çatışmaktadır.
İZLEK: İnsanı insan eden ne elinin kolunun sağlam olması ne de akli melekelerinin yerinde olmasıdır. İnsanı insan eden en büyük edinim, en büyük ahlak sevgidir.
ÖYKÜNÜN ADI: EVLAT
YAZAN: FUAT SEVİMAY

Evlat Adlı Öykü PDF Formatında Okumak İçin buraya tıklayınız
KONU: Evlat’ta akraba evliliği yapan, doğum sırasında ölen karısının arkada bıraktığı “zeka ve bedensel engelli” kızını kabullenemeyen bir babayla, babasının “ sakat” olduğu için yüzüne dahi bakmadığı, bir kere bile bağrına basıp saçlarını okşamadığı, yok saydığı, görmezden geldiği “zeka engelli” bir genç kızın yaşamından kesitler sunulmaktadır.
Öyküde, toplumumuzdaki akraba evliliğinin sonuçları, sakatlık olgusu, sakatlığı bireyin tercih etmediği, bizzat “nedenin” akraba evliliği olduğu, ancak ebeveynlerin sorumluluğu kendilerinden atarak “sakatlığı” sakat kişiye yükledikleri, sakatlık/yoksulluk, sakatlık/bilinç eksikliği arasındaki paralelliği, sakatların ilkin ailelerince kabul edilmediği, yok sayıldığı, faydasız olmakla ilişkilendirildiği, sakatlık olgusuyla karşılaşan ebeveynlerin bu sorunla nasıl başa çıkılacağını bilmediği, toplumun sakatla/ailelerine karşı kimi kez acıma, kimi kez teselli verme veya yardım etme bazen de yadırgama yoluyla tutumları, erkek egemen toplumun “sözde” erkeklerinin ne çocukluğunu ne de kadınlığını bilen bir zeka engelli genç kıza tecavüz ederek arzularını doyurmaları ve ölümü dramatik bir biçimde konu edilmektedir.
Anadolu’da özellikle bir köyde “zeka engelli” bir çocuğa sahip olmak zordur. Köydeki yaşama ve çalışma koşulları gerekse parasızlık ailelerin belini bükmektedir. Öykü, bu nesnel gerçekliği yansıtırken hiçbir gereksinmesini tek başına karşılayamayan zeka-bedensel engelli bir çocuğa sahip olmanın verdiği ruhsal çöküntü, matem, çaresizlik, kızgınlık ve öfke duyguları en sonunda babanın kızını inkar etmesine, yok saymasına kadar varmaktadır. Bu da, ülkemizde bu tür çocukların sorumluluğunun yalnızca ailelere verildiği ve sosyal devlet ilkesinin göz ardı edildiğini gerçeğini yansıtmaktadır.
Öyküde bir babanın çaresizliği ve yoksulluğuyla birlikte içine düştüğü durum anlatılırken kendi öz evladına yabancılaşması öykünün en dramatik noktasıdır. Bu trajik gerginlik, öyküde zeka engelli genç kızın “kadavra” olması ve belli görüngülerin anlatılmasıyla doruk noktasına ulaşmaktadır. Böylece, kusurlu olan genç kızla, çocuğu engelli olduktan sonra duyarsızlaşan, ilgisiz ve sevgisiz olan bir babanın ve akli melekeleri yerinde olan köy halkının tutumları, gerekse savunmasız bir genç kıza tecavüz ederek onu ölüme sürükleyenlerin eylemleri öyküde karşılaştırmalı olarak verilmektedir. Her iki görüngüden çıkarılan sonuç ise, hangi durumun/eylemin kusurlu olduğudur.
ÖYKÜNÜN TEKNİK OLARAK İNCELENMESİ:
DİL VE ANLATIM: Öykü tekil örgeyle başlamış olup ikinci tekil kişiyle yazılmıştır. Dil akıcı ve durudur.
KURGU: Öyküde zaman sürekli ileriye doğru akıp gitmez. Öykü geçmişten başlar. Çeşitli durumlar aracılığıyla şimdiki zamana gelir. Zaman ve mekan döngüseldir.
ÇATIŞKI: Nesnel ve öznel çatışkı fazladır. Öyküdeki baba karakterinin engelli bir çocuğa sahip olmasıyla birlikte yaşamı ters düz olur. Bu nedenden dolayı kendi dünyasında içsel çatışma yaşadığı gibi kızıyla ve toplumla da bir çatışır. Çocuğunu kabullenemeyen baba, kızına öfke duyar, ona gereken sevgi ve ilgiyi göstermez. Engelli bir çocuğu kendine yük olarak gören ebeveyne, toplum bazen teselli verir. Bazen onu ayıplar. Bu arada akli melekeleri yerinde olmayan bir genç kızın masum dünyasıyla, kendini akıllı(!) zannedenlerin insani değerlerinden yoksun dünyası birbiriyle çatışmaktadır.
İZLEK: İnsanı insan eden ne elinin kolunun sağlam olması ne de akli melekelerinin yerinde olmasıdır. İnsanı insan eden en büyük edinim, en büyük ahlak sevgidir.