Kadına yönelik şiddetin nedenleri

Gazoz Agacı

Moderatör
Moderatör
Katılım
Nis 23, 2012
Mesajlar
9,302
Tepkime Puanı
64
Puanları
48
Yaş
54
Her geçen gün yeni bir kadına karşı şiddet vakası ile karşılaşmaktayız. Bu rakamlar son 10 yılda ürkütücü şekilde çoğaldı. Uzmanlar, modern yaşam biçimine uyum sağlamakta zorluk çeken erkeğin kadına yönelik şiddet uyguladığını belirtiyor…

Kadına yönelik şiddetin nerede ve nasıl patlama yaptığı, şiddetin psikolojisi ve şiddetten bağımsız bir toplum için ebeveynlere düşen rolleri Ota Tıp Merkezi’nden Psikiyatrist Dr. Ayşe Zuhal Dolay anlattı.

Kadına yönelik şiddetin sinyallerini nasıl anlayabiliriz?

Şiddete eğilimli kişiler kadına değil herkese karşı tepkilidir ve bunu gizleyemezler. Genelde aşırı kontrolcü yapıda, kuşkucu, tahammülsüz, basit olaylarda bile sert tepkiler gösteren, acımasızlıkları dikkat çeken, hatta bununla övünen kişilerdir (örneğin kendisi ile ilgisi olmayan bazı güncel olaylardaki yorumlarına, hayvanlarla ilgili tavırlarına, aile yapısı ile ilgili anlattıklarına dikkat etmek biraz fikir verebilir).

Şiddete uğrayan ve şiddet uygulayanın psikolojisi nedir? Nasıl bir ruh hali şiddete sebep olur, şiddet uygulayan kişi şiddetin ardından neler düşünür?

Şiddet uygulayan kişinin psikolojisinde genelde yetersizlik duygusu hâkimdir, ancak şiddet uygulayarak kişiliğini ortaya koyabilecektir. Komplekslidir, ancak bu kişilik özelliği değişmeyeceğinden şiddet uygulamaya devam edecektir. Genellikle pişman olmalar, özür dilemeler inandırıcı olmamalıdır. Şiddete uğrayan kişide ise özgüven kaybı oluşur ve gitgide kendini koruma adına eyleme geçme cesareti de kalmaz.

Kadına yönelik şiddete erkekler ne gerekçe gösteriyor ve bu şiddet nasıl başlıyor?

Bilindiği gibi kıskançlık ve reddedilme, toplumda kabul görmediğini düşünme en sık rastlanan nedenler. Bunu dile getirmeyenler çok basit nedenlerle şiddet uygularlar. Örneğin yemeğin beğenilmemesi, çamaşır, temizlik, ütü gibi ev işlerinde kusur bulunması gibi. Burada daha ziyade ev dışında erkeğin yaşadığı kişiliğine yönelik yaralanmaların öfkesini evdeki kadına, bazen de çocuklara yöneltmesi söz konusudur.

Kadınların iş hayatına ve sosyal hayatına katılması şiddetin niteliğinde ve niceliğinde bir fark yaratıyor mu?

Kadınların iş hayatına daha fazla katılması, ekonomik özgürlük kazanmasının erkeğin yüzyıllardır toplumda kendine biçilen rolde karmaşa yarattığı bilinen bir gerçek. Ekonomik olarak ya da kariyer olarak eskisinden daha güçlü durumda olan kadın, yetersizlik duyguları zaten var olan bir erkek tipi için şiddete yönelme nedeni oluyor. Burada yalnızca fiziksel şiddetten değil sözel, psikolojik şiddetten de söz ediyoruz.

Eğitimli ve biraz daha kontrollü erkek daha çok psikolojik şiddet uyguluyor. Toplum içinde küçük düşürme, giyim ya da saç modeliyle ilgili eleştiriler, çok kilolu olduğu gerekçesiyle eleştirilip başka kadınlarla kıyaslamalar, ev sorumluluklarının yerine getirilmeme eleştirileri, kadının işi gereği katılmak zorunda olduğu mesai dışı toplantı ya da yemekler konusunda engellemeler en sık rastlanan nedenler oluyor.

Kadının üretim sürecine giderek daha fazla katılımı ve eşit bireyler olarak yer almasını istiyorsak bu konuda erkeklerin de geleneksel konumlarından ve akıl yürütmelerinden sıyrılması, kendini dönüştürmesi, işine gelince kadının çalışıp kazandığı parayı kabul edip işine gelmeyince ev işlerini paylaşmayıp ayrımcılık yapmaması gerek. Kadınların da benzer şekilde kendilerine saygı gösterecek ve uyum içinde yaşayacakları eşlerden ziyade çok para kazanıp rahat ettirecek eşler aramaları uyumsuzluk ve mutsuzluk getiriyor.

Şiddette eğitim, kırsal/kentsel bölge farkından söz edebilir miyiz?

Aslında en fazla şiddet, kırsal kesimde, köylerde değil, köy ve kasabasından kente göçmüş ama bu modern hayata kadın kadar adapte olamamış erkeklerden geliyor. Kırsal kesimde kadın geleneksel yapının dışına çıkamadığından haksızlığa uğrasa tepkilerini gösteremiyor. Bu gibi çevrelerde aileden ve toplumdan dışlanma korkusu da erkeği şiddetten alıkoyuyor.

Kırsal kesimin kadın ya da erkek üzerinde kent yaşamı kadar baskı ve stres yaratmadığını da düşünürsek burada şiddetin görece daha az olmasını anlayabiliriz.

Kente göçmüş kesimde ise kadın kent yaşamına daha iyi uyum sağladığından ve kentli kadın davranışlarını gözlemleyip haklı olarak tepkilerini gösterebildiğinden şiddete uğrama riski artıyor. Ben kentli kadının da eğitimli erkekler tarafından neredeyse aynı oranda şiddete uğradığını ancak sosyal yapısı nedeniyle bunu gizlediğini düşünüyorum. Bu daha çok psikolojik şiddet olarak ortaya çıkar.

Psikolojik ya da fiziki şiddeti dillendirmek kırsalda ayıp değildir, kentte eğitimli çalışan bir kadın kolay kolay şiddet gördüğünü açıklamaz, kendine yakıştıramaz, ailesinden ve arkadaşlarından gizler. Bu sebeple erkeklere iyice cesaret gelir ve medyaya da sonuçları yansıyan okumuş yazmış modern görünüşlü adamların kıskançlık ya da eski eşinin reddetmesi cinayetlerine şaşırırız.

Şiddetin yaşanmayacağı aileler ve okullar oluşturmak için kadınlara nasıl bir rol düşüyor?

Şiddetin önlemesinde tabii ki aileye düşen rol çok önemli. Anne babalar erkek çocuklarını toplumda erkeklere biçilen klasik role göre değil eşitlikçi bir eğitim biçimi geliştirmeli. Psikologlar ve sosyologlar annelerin eğitiminde rol oynayabilirler. Böylece bilinçlenen anneler şiddete eğilimi fark ettiklerinde erken önlem alıp, psikolog ve pedagoglardan da yardım alarak daha sağlıklı çocuklar yetiştirmeye çalışabilirler.

Şiddete eğimli bir çocuğu nasıl normalleştirebiliriz?

Çocuklarda şiddet eğilimini azaltabilmemiz için onların kişisel özelliklerini tanımalı, farklı beklentiler içine girmemeli, ilgi ve ihtiyaçlarının farkında olmalıyız. Disiplin anlayışımızda asla şiddete yer vermemeliyiz.

Eğitim ve öğretim süreci içine girdiklerinde, başarıya ve iyi bir toplumsallaşmaya ulaşmaları için de okul-aile işbirliği içinde olmalı, rehberlik servislerini ilköğretimde de yaygınlaştırmalıyız. Sokaklarda büyüyen, yetiştirme yurtlarında kalan, çalışan çocuklara sevgiyle yardım eli uzatmalıyız. Unutmayın ki sakin, barışçıl bir ortamda sevgiyle yetişen, şiddeti görmeyen bir çocuk şiddet göstermez.
 

Gazoz Agacı

Moderatör
Moderatör
Katılım
Nis 23, 2012
Mesajlar
9,302
Tepkime Puanı
64
Puanları
48
Yaş
54
Şiddetin nedenleri

Şiddetin arkasında yatan nedenlerle ilgili pek çok farklı bakış açısı bulunmaktadır:

Biyolojik nedenler

Erkekliğin doğası: Saldırgan yani şiddeti uygulayan aile bireylerinin büyük oranlarda erkek oluşu erkeklik hormonlarının şiddet davranışında etkili olduğunu düşündürmektedir. Artan yaşla birlikte erkeklerde saldırganlığın azaldığı saptaması bunu desteklemekle birlikte, bu görüşün kesin doğruluğunu kanıtlayan veriler bulunmamaktadır.

Patoloji: Şiddet uygulayanların dengesiz veya ruhsal bozukluğu olan kişiler olduğu düşünülür. Kabul görmeyen bu yaklaşıma göre şiddet olayları sadece "normal" olmayan bireyler arasında ortaya çıkmaktadır. Oysa şiddet kullananların sadece %10'unda ruhsal bozukluğa rastlanmaktadır.

Uyuşturucu ve alkol kullanımı: Alkol ve madde bağımlılığı olan kişiler kullandıkları maddelerin neden olduğu ruhsal etkiler sonucunda şiddet uygulamaya daha yatkındırlar. Ancak alkol şiddetin esas nedeni olarak değerlendirilmemektedir.

Kendini kaybetme Şiddeti, davranışların kontrolünün kaybedilmesi ile açıklayan yaklaşım kabul görmemektedir. Saldırgan kişilerin sadece belli yerlerde ve belli kişilere karşı şiddet kullandığı görülür. Örneğin bu kişiler evde eşlerini döverken, ne kadar kızgın olurlarsa olsunlar patronlarına veya bir polise saldırmaya kalkışmazlar. Ayrıca ailede şiddet kullananların şiddet taktiklerini taktiklerini de dikkatlice seçtiklerierler. görülmektedir. Eşlerini sıklıkla etrafta başkaları yokken belirgin bir iz veya önemli zarar bırakmayacak şekilde dövme gibi tutumlartaktikler şiddet kullananların aslında davranışlarını kontrol edebildiklerini göstermektedir.

Öğrenme ile ilgili nedenler

Ailede şiddet görme: Kişinin çocukluk ve gençlik dönemlerinde, aile içi şiddetin uygulandığı var olduğu bir ortamda yetişmesi veya şiddete maruz kalması sonraki yaşamda ,yetişkinlikte ailede ve toplumsal alanda bir şiddete başvurma uygulayıcısı olma şansını,olasılığını artırmaktadır. İstismara uğrayan çocukların % 30'u yetişkinliğinde şiddet kullanırkenuygularken, uğramayanlarda bu risk sadece % 2-4'tür (Gelles,1995). Öte yandan ailede istismara uğradığı veya şiddete şahit tanık olduğu halde yetişkinliğinde şiddete başvurmayan pek çok kişi bulunmaktadır.

Şiddet kullanmayı öğrenme Sosyal öğrenme kuramına göre, şiddet taklit yoluyla öğrenilen bir davranıştır. En önemli öğrenme kaynağı ise, şiddeti uygulayan kişinin kendi ailesidir. Çocuk istediklerini elde etmek için şiddetin etkin bir araç olduğu öğrenir.

Bazı ailelerde yetişkinler davranışları ile sadece çocuğa model olmakla kalmaz, özellikle erkek çocuğun kız kardeşlerine hatta annesine şiddet kullanması hoş görülür hatta kimi durumlarda ödüllendirilir. Erkek çocuklar ayrıca kahve, sokak gibi ev dışındaki ortamlarda da kadının kontrol edilebilmesi için erkeğin şiddete başvurabileceği bilgisini edinir.

Her ne kadar yapılan araştırmalar babasının annesini dövdüğünü gören erkek çocukların kendi eşlerini dövme ihtimalinin yedi kat arttığına işaret etse de (Schecter , 1982) şiddeti gören kızların ileride de şiddet uygulayacağı veya şiddete uğramayı kabul edeceğine dair ile ilgili istatistiksel olarak anlamlı bir sonuç bulunamamıştır.

Araştırmalar ayrıca basında ve televizyonda yayınlanan saldırgan davranış örneklerinin çocuklar üzerinde yaptıkları etkiye de dikkat çekmektedir.

Şiddetin bir eğitim aracı olarak kullanımı : Şiddetin öğrenilmiş bir davranış olduğunu savunan bakış açısı şiddetin aynı zamanda bir öğretme tekniği olarak kullanıldığına da dikkat çeker. Etkin çocuk eğitimi tekniklerinin bilinmemesi nedeni ile dDayak kimi ailelerde çocuğu eğitme aracı olarak görülmektedir. Evde ve okulda disiplini sağlamak üzere şiddet kullanımına tanık olan çocuk, yetişkinliğinde bunu sorun çözmede doğal bir seçenek olarak görmektedir.

Kadının da "terbiye edilmesi" gerektiği inancının yaygın olduğu ve erkeğe de kadını terbiye etme görevinin verildiği toplumlarda dayak, çocuğun yanı sıra kadını da terbiye etme aracı olarak kullanılmaktadır.

Toplumsal nedenler

Toplumda şiddetin hoş görülmesi ve paylaşılan bir değer olması: Bu bakışa göre, Aile içi şiddetin " nasıl algılandığını ve tanımlandığını toplumun ve bireylerin kültürel değerleri üzerinde şekillenmektedirbelirler. Kültürel nedenlere göre, Şşiddetinin toplumda kimi belli durumlarda ve ve belli kişilere karşı kullanımının kabul gördüğü görür ve kuşaktan kuşağa aktarıldığı aktarılır savunulmaktadır. Örneğin, erkeğin sert, kaba ve kadına karşı üzerinde baskıcı kurduğu davranışlarını temsil eden "maçoluk" ne zamançoğu zaman ciddi olarak ele alınmaz, espri konusu olur. Bu da söz konusu edilse sorgulamadan uzak bir ciddiyetsizlikle, şakayla karışık olarak ele alınmaktadır. Bu yaklaşım maçoluğun yaratabileceği sorunları olağanlaştırmaktadır ve "taş fırın erkeği"ni erkekler için bir model haline getirir.

Toplumun şiddeti bir sorun çözme yöntemi olarak benimsemesinin de aile içi şiddetin artmasında önemli rol oynadığı düşünülmektedir. Ayrıca toplumun ailede şiddete verdiği tepki yakın ilişkilerde de şiddetin kabul edilip edilmeyeceğini belirler. Bazı toplumlar bu olguya konuya aile içi özel mesele gözüyle bakar. ve koruyucu toplumsal örgütlerin çabası da sınırlıdır.

Cinsiyet rolleri: Kadına yönelik şiddetin kadın toplumda geleneksel olarak benimsenen kadın rolüyle yerinin ne olduğu ile bağlantısı vardır. Feminist bakış açısına göre kadına yönelik şiddet; kadını mal, köle, terbiye edilmesi gereken yaratık gibi gören toplumların erkek egemen yapısından kaynaklanmaktadır.

Bu modele göre erkekler, kadınlar üzerindeki haklarının tehdit altında olduğunu düşündüklerinde ya da kadınların evdeki sorumluluklarını yerine getirmemeleri durumunda şiddete başvurmaktadırlar. Kadınlar gerek fiziksel, gerekse ekonomik açıdan yetersiz olduklarından buna karşı koyamazlar.

Kadın-erkek eşitliğinin olmadığı, kadının daha edilgen olduğunun kabul edildiği toplumlarda erkek şiddeti kültürel kurumlar, siyasi ve ekonomik düzen tarafından pekiştirilir ve hoş görülür.

Erkeğin korku, çaresizlik, üzüntü gibi duygularını belli etmesini yetersizlik olarak gören, kızgınlığın şiddet yolu ile ifade edilmesini erkeğe daha fazla yakıştıranan bir davranış olarak benimseyen kü kültürlerde erkek saldırganlığı özendirilir. Saldırganlığın erkeklerde cesaret , güçlü olma, enerji, ataklık anlamına geldiği, erkeğe başarı ve üstünlük sağladığına inanılır. Öte yandan toplum kadın saldırganlığını olumsuz karşılamakta;, saldırgan kadınlar düşmanca duygulara sahipiçinde ve kavgacı kişiler olarak değerlendirilmektedir.

Yaşam sıkıntıları : Hayat karşısında şanssız olmak, beklentilerin ve kazanılmış niteliklerin yoksunluğu gibi sosyo-ekonomik baskı unsurları da gerginlik ve kaygı yaratabilir. İşsizlik veya düşük gelir düzeyi ile beraberinde yaşanan stres ve imkanların kısıtlılığı şiddet uygulama riskini arttırabilir.

Kişiler arası etkileşim ile ilgili nedenler

Şiddetin getirdiği kazanç: Bu yaklaşım, kişilerin şiddet sonucunda elde edeceklerinin kâr ve zarar hesabını yaparak, bu tür davranışlara yöneldiklerini öne sürmektedir. Erkekler için eşlerini dövmenin kazançları arasında, yoğun duygular için bir çıkış yolu bulmak ve kendi isteklerinin gerçekleşmesini garanti altına almak sayılabilir. Şiddete başvurani uygulayan kişinin karşılaşabileceği en ciddi yüksek maliyet , eşini boşanma yoluyla kaybetmesidir ki, bu da çoğu kez, şiddetin uygulanmasının arttırılması yolu ile kontrol altına alınır.

Güç ve Kontrol Sağlama: Şiddet güçlüden güçsüze doğru uygulanmaktadır. Eşler arasındaki ya da ebeveynler ve çocuklar arasındaki güç ilişkisi genel toplumsal güç ilişkilerinin bir yansıması olarak görülebilir ve böyle bakıldığında da kocaların kadınlardan, ebeveynlerin de çocuklardan daha güçlü olduğu varsayılabilir. Şiddetin amacı bir başka kişi üzerinde denetim sağlamaktır. Şiddet uygulayan kişi beklentileri karşılanmadığında bilinçli olarak kurbanının kendisine boyun eğmesini sağlayacak taktikler kullanır.

Bağımlı/ Muhtaç olma : Aile içi şiddetin kurbanı olan kişilerin çoğu, şiddet kullanan kişiye özellikle ekonomik açıdan bağımlıdır. Araştırmacılar şiddete maruz kalan kadınların büyük bir bölümünün yaşamının tamamen erkeğin isteklerini yerine getirecek şekilde kontrol edildiğine işaret etmektedirler. Fiziksel şiddet, ekonomik bağımlılık, tehditler, yapayalnızlaştırılma gibi davranış denetimi taktikleri ile kadının bağımlılığı pekiştirilir.

Aile sistemi yaklaşımı: Aile sistemi yaklaşımı şiddetin anlaşılabilmesi için özellikle aile içi güç dengelerinin araştırılması gerekliliğini vurgular. Şiddetin ve saldırganlığın belirli durumlarda oluştuğunu, saldırgan ve kurban olarak nitelediğimiz tarafları karşı karşıya getirdiğini, bunların saldırı ve şiddet olaylarında oynadıkları "kurban ve saldırgan" rolleri ile birbirlerini karşılıklı olarak koşullandırdıklarını öne sürer. Böylece şiddet bir dizi tahriksel edici davranış ve sözler sonucunda ortaya çıkabilir.

Aile kimi durumlarda şiddete yataklık edebilecek özellikleri olan bir sosyal ilişki sistemidir. Örneğin aile üyeleri zamanlarının önemli bir bölümünü birlikte geçirirler, birbirleri ile etkileşimleri yoğundur, dolayısıyla ile birbirlerine yönelik kızgınlıkları da yoğun yaşayabilirlernabilir,; bir aile üyesinin yaşamında oluşan bir değişiklik diğer aile üyelerini de doğrudan etkiler;, birbirlerinin zayıf yanlarını, kırılganlık noktalarını iyi bilirler;, aile meseleleri özel kabul edildiği için dışarıdan bir müdahale veya destek sağlanması kolay değildir., Aaynı zamanda aile içindeki yoğun sevgi, karşılıklı bağımlılık bırakıp gitmeyi zorlaştırır. Ayrıca kimi zaman şiddete ailenin varlığını sürdürmesi, bir arada tutulması ya da ailenin onurunun korunması adına başvurulur.işlenir.

Ayrıca, polis dahil dışarıdan kişiler şiddeti bir aile meselesi olarak görmekte ve müdahale etmemeyi tercih etmektedirler. Benzer bir şekilde ailenin akrabaları ya da komşular mağduru korumak için yapılacak girişimlerin veya yasal korunma içinyollara başvurmanın manın ailenin yıkılmasına neden olabileceğinden endişelenirler. Oysa aile içi dayanışma ve akrabalarla biraraya gelip yardımlaşma oranları oranları azaldıkça aile içi şiddetin yükseldiği görülmektedir.

Bir başka önemli olgu da, ailedeki karar alma süreçlerine katılımdır. Ailede karar alma süreçlerinin ortaklaşması ile sonucunda eşlerin duygu ve düşüncelerinin paylaşımı ve uyumlu ilişki olasılığı da artmakta; aynı şekilde eşler arasındaki şiddet de gerilemektedir.ye uğramaktadır. Ailedeki karar alma süreçlerinin ortaklaşması evde çocukların dövülmesini de azaltmaktadır.

İletişim Ve Çatışma Çözme Becerileri: İnsanlar anlaşmazlıklarını konuşarak çözme yeteneğinden yoksun oldukları için şiddete yönelmektedirler. Kişilerin, insanlar arası ilişkiler, etkin iletişim becerileri, kızgınlık kontrolü ile kızgınlığın etkin ifadesi ve çatışma çözme becerileri konusunda eğitilmesi aile içi şiddetin önlenmesine katkıda bulunabilir.
 
Tekerlekli Sandalye
Üst