Kendini Bilmezlik ( Rol Tutsaklığı )

Murat.Y

Üye
Üye
Katılım
Eyl 9, 2014
Mesajlar
1,998
Tepkime Puanı
0
Puanları
0
İnsanda galiba bir de kendini bilmezlik var. Kendini bilmezlige
"rol tutsaklıgı" da diyebiliriz. Kendini bilmezlik, diger bir
ifadeyle rol tutsaklıgı kısaca su: Rollerimizin büyüsüne
kapılıp kendimizi, ben'imizi geri plana itiyorsak, rollerimiz
olmadan kendimizi tanımlayamıyorsak, rol tutsaklıgı
içindeyiz demektir. Rol tutsaklıgı, kisinin rolleriyle
övünmesi, kendisine ait rolleri, farkında olmadan
kendinden üstün tutmasıdır. Rollerimizi kendimizden
üstün tuttugumuz zaman, bir anlamda rollerimizin altında
eziliriz, kendimizi bir kenara atmıs oluruz.
Bu durumu anlatan bir öyküm var. Söyle kıssadan; hisseli,
hayat atesinde eskitilmis cinsten:

KERVANCI

Bir kervan yola çıkmaya hazırlanıyormus. Sahrada mı desem,
Orta Asya'da mı desem, iste öyle bir yerlerde. Kervanın sahibi,
zenginler zengini Alihan Bey'mis. Alihan Bey telasla son
hazırlıkları denetliyormus. En kıymetli kumaslar, ipekler,
altından, gümüsten, sedeften paha biçilmez kaplar, kaçaklar,
esyalar, biber birer ve özenle denklere, bohçalara, sandıklara
yerlestirilmis. Seyisleri, muhafızları ve nice adamları, develeri,
atları hazırmıs.
Tam yola çıkılacak, ufak tefek çelimsiz bir adam kosarak
gelmis. Alihan Bey'e "Benim adım Veli; beni de alın yanınıza"
demis. Sonra aralarında su konusma geçmis:
Alihan Bey: "Seni de alayım da senin ne hünerin vardır? Silah
kusanmasını bilir misin, seni muhafız yapalım."
Veli: "Ben silah kullanmayı bilmem."
Alihan Bey: "Seni seyis yapalım; attan deveden anlar mısın?"
Veli: "Vallahi hiç anlamam."
Alihan Bey: "Asçı yapalım o zaman; yemekten anlar mısın?"
Veli: "Yemek yemeyi severim de, pisirmeyi bilmem. "
Alihan Bey: "Yıldızlardan anlar mısın? Seni mihmandar
yapalım."
Veli: "Karanlık gecelerde sırtüstü yatıp yıldızları seyretmeyi
pek severim de, hangi yıldız hangi yönü gösterir, iste onu
bilemem."
Alihan Bey kızmıs: "Kardesim, hem elinden hiçbir is gelmez
hem de kervana katılmak istersin; bu nasıl is?" demis.
Veli söyle karsılık vermis: "Ben, seyis degilim, muhafız degilim,
asçı degilim, mihmandar degilim; satıcı veya muhasebeci de
degilim. Ben sadece yiyen, içen, konusan, düsünen, seyreden,
keyif alan bir varlıgım. Ekmeginizi yersem, karsılıgında ufak
tefek isler yaparım. Ama büyük hünerler beklemeyin benden.
Kervana alırsanız pisman olmazsınız."
Alihan Bey'in aklı bu ise pek yatmamıs. Ama tuhaf bir sezgi
gelmis içine. Bu adamı alırsam iyi olacak; kalbini kırmayayım,
ha bir eksik ha bir fazla diye düsünmüs. Katmıs Veli'yi kervana.
Neyse, lafı uzatmayalım, kervan yola çıkmıs. Baslangıçta her
fırtınasına yakalanmıslar çölde. Ardından bir hastalık dadanmıs
hem adamlara hem develere. Bir de eskıya basmaz mı kervanı.
Ne yükten eser kalmıs, ne maldan haber. Adamlar desen, ya
ölmüsler ya çil yavrusu gibi dagılmıslar dört bir yana.
Çölün sonlarına vardıgında, Alihan Bey tek basınaymıs. Bütün
adamlarını, mallarını, develerini, atlarını kaybetmis. Yan baygın
geçirdigi bir gecenin sonunda, bir de gözlerini açmıs ki, Veli
yanı basında oturuyor. Bir tek o gitmemis.
Alihan Bey "Herkes beni terk etti, sen niye gitmedin?" diye
sormus Veli'ye. Veli "Onların her birinin bir isi vardı; kimi
seyisti, kimi muhafızdı.
is bitti, hepsi gitti. Benim bir isim
yoktu; gitmem de gerekmedi."
Alihan Bey: "Sagol da, ben simdi ne yapayım? Malım mülküm
gitti; yasamam gereksiz simdi."
Veli: "Hâlâ yapabilecegin bir sey var."
Alihan Bey: "Artık yapabilecegim hiçbir sey yok. Develerimi
süremem, mallarımı satamam."
Veli: "Yapabilecegin seyler var. Bir süre yanımda kal ve bana
bak. Ben senin varlıgının, görünürde hiçbir ise yaramayan, ama
aslında senin özünü olusturan yanını gösteriyorum sana."
Alihan Bey: "Nasıl yani?"
Veli: "Önce su agaçlardaki hurmalardan yiyelim ve su kuyudan
su içelim. Bugüne kadar hep hasta olmamak için, ayakta kalıp
malına mülküne sahip çıkabilmek için yedin. Bugün yalnız
kendin için yiyeceksin. Bugüne kadar ya bir sonraki menzile
kadar ya su bulamazsan diye düsünüp su içtin. Bugün yalnızca
kendin için içeceksin. Ve gece sırtüstü yatıp yıldızları
seyredecegiz. Sen bugüne kadar, gece yolunu bulabilmek için
baktın yıldızlara. Bu gece yalnızca kendin için bakacaksın
onlara. Bugüne kadar sen, altınlar, sandıklar için yasadın;
kendini sandıklara kapattın. "
Alihan Bey: "Ben, malım mülküm olmadan hiç ise yaramam."
Veli: "
İyi de bu söyleyen, malı mülkü olan Alihan Bey mi, yoksa
sadece Alihan mı? Bütün unvanlarının dısında, konusan,
düsünen, yiyip içen, dinleyen, seyreden bir sen var senin
içinde. O seni, yani kendini unutma. Kendisi ile sahip oldukları
arasındaki farkı unutan, sahip olduklarını kaybettiginde,
kendini boslukta hisseder bu alemde."


Kıssadan hisse:

"Ben" dedigimiz seyi olusturan pek çok rol var. "Acıkan,
yiyen--içen ben" vardır; "konusan, düsünen, algılayan
ben" vardır; bunlar psikolojik rollerimizdir. Bir de sosyal
rollerimiz vardır, mesleki rollerimiz vardır; evlat, anne,
baba, ögrenci, ögretmen, avukat, müdür, alıcı, satıcı...
rollerine bürünürüz.
Sosyal/toplumsal rollerimizi o kadar benimseriz ki,
giderek psikolojik rollerimizi küçümser, hatta unuturuz.
Doktor, mühendis, müdür yanımıza çok önem veririz de,
"yiyen--içen, uyuyan, konusan, düsünen ben"i küçük bir
sey olarak algılarız. Oysa, psikolojik ve sosyal rollerimiz
bir bütündür ve psikolojik rollerimiz "küçük sey" degildir.
Sıcak bir yaz günü buz gibi bir bardak suyu Doktor Ayse
Hanım içmez; Ayse içer. Doktor Ayse Hanım hastalarına bakar.
Soguk bir kıs günü, bir bardak tarçınlı salebi Müdür Bey
içmez, Ahmet içer; Müdüre Hanım içmez, Zeynep içer.
Biz günlük yasamda salebi Ahmet'in degil, Müdür Ahmet
Bey'in içtigini düsünüyoruz. Müdürlügü Ahmetlikten daha
fazla önemsiyoruz. Hatalıdır bu tavrımız. Eger, yiyen,
içen, düsünen, manzarayı seyreden Ahmet olmasaydı,
Müdür Ahmet de olmazdı.
Bir Çinli bilgenin sözü: Dogdugun zaman l'sin, sapsade bir
1. Zamanla l'in sagına sıfırlar eklersin; diplomaların olur,
unvanların, rollerin, rozetlerin olur, evler, arabalar alırsın.
Bunların her biri bir sıfırdır ama 1'in sagına eklendikçe
senin degerin artar. Su hale gelirsin:
10000000000... 0
Bütün bu sıfırların ne zamana kadar degeri vardır? Sen
hayatta oldugun sürece. Sen öldün, 1 gitti,
0000000000... 0
oldu, sıfırların hiçbir anlamı kalmadı. İste "1" bizim
psikolojik rollerimizi, 0'lar ise sosyal rollerimizi sembolize
ediyor. Alihan Bey'in bütün 0'ları gitmistir; ama 1'i hâlâ
elindedir; onun degerini bilmelidir.
1 (bir) küçük bir seydir. Ama sıfırlarınızın basında bu
küçük sey olmasa siz evreni fark edemezdiniz; o 1 olmasa
siz su an bu yazıyı okuyor olmayacaktınız.
Kendini bilmezlik, rol tutsaklıgı, varolusu yasayamamanın
belki de en temel göstergesi. Varolusumuzu
yasayamadıgımız zaman sahip oldugumuz toplumsal
rolleri giderek öz varlıgımızdan üstün tutmaya baslıyoruz.
Pek çok kisiye "Müdür Bey", karısına da "Müdür Bey'in
Hanımı" denir. Ya da "Savcı Bey, Savcı Bey'in Hanımı".
Kisilerin adları çevre için önemli degildir. İsin kötüsü,
müdür bey de kendisini, giderek yalnızca "Müdür Bey"
olarak algılamaya baslar. Peki, ya müdürlügü giderse, iste o zaman felakettir.

Varolusumuzu yasayamadıgımız zaman sahip oldugumuz toplumsal rolleri,
giderek öz varlıgımızdan üstün tutmaya baslıyoruz.


Çevremde emekli olan bazı kisilerin büyük sıkıntıya
düstüklerini gözlemisimdir. Kendilerini sadece "müdür,
mühendis, es, evlat" diye tanımlayanlar, gün gelip de bu
rollerini kaybettiklerinde sudan çıkmıs balıga dönüyorlar.
Örnegin emekli olduklarında kendilerini boslukta hissediyorlar.
Osmanlıda bir veziri padisah azletmis. Rütbesini, tuglarını,
maiyetindeki adamları kaybeden vezir, aksam konagına
tek basına gelmis. "Böyle hayat olmaz olsun" demis,
soyunup yatagına yatmıs. Dokunmaya cesaret
edememisler. Ertesi gün yorganı açmıslar ki, adamcagız
ölmüs. Oysa o vezir, küçük yaslardan beri, sahip oldugu
psikolojik rollerin de farkında olarak yetistirilseydi ölmesi
gerekmezdi. Vezirligi kaybettikten sonra, simdi hayal bile
edemedigimiz, o günün yemyesil İstanbul'unun keyfini
sürebilir, geceleri gökyüzünü keyifle seyredebilirdi.
Muhtemelen bütün parası elinden alınmıyordu; iftar
sofralarında sohbetler edebilir, okuyup düsünebilirdi.
O vezir, vezirlige büyük ihtimalle kırkından sonra eristi.
Peki vezirligi kaybettiginde yasayamayan bu vezir vezir
olmadan önce nasıl yasıyordu? Emekli olur olmaz
hastalanan bazı büyüklerimiz, o meslege girmeden önce nasıl yasıyorlardı?
Bazı rütbeler/makamlar/roller bir ayrıkotu gibi yasam
bahçemizi öylesine kaplıyor ki, onlar sökülüp gittiginde,
artık ekilip biçilemeyen bir bahçe, ise yaramayan bir ömür
kalıyor elimizde.
(ste bunu anlatıyor Alihan Bey'in öyküsü. Alihan Bey'in
malı mülkü önemlidir; sahip oldugu roller önemlidir.
Ancak bütün bu sosyal/mesleki rollerin yanı sıra,
psikolojik rolleri de önemlidir. Yiyen, içen, uyuyan,
konusan, dinleyen, seyreden Alihan da önemlidir.
Psikolojik rollerimiz, sosyal rollerimizden önceliklidir.
Sosyal rollerimiz olmadan da psikolojik rollerimizle
yasayabiliriz. Ama psikolojik rollerimiz olmadan
yasayamayız. Veli, Alihan Bey'in, bu olmazsa olmaz
yanını, psikolojik rollerini sembolize etmektedir.
Hisse: Kendimiz ile sahip olduklarımız arasında ayrım
yapmakta güçlük çekeriz. Oysa her insan, sahip oldugu
esyaların, unvanların, rollerin dısında, yiyip içen, konusup
düsünen, seyredip dinleyen bir ben'e sahiptir, içimizdeki
bu sapsade ben'e sahip çıktıgımızda, o güne kadar
tatmadıgımız bir mutlulugu yakalayabiliriz. Belki o zaman
Aborijinler, bizim de gerçek insan oldugumuzu söylerler.

Her insan, sahip oldugu esyaların, unvanların, rollerin dısında, yiyip içen,
konusup düsünen, seyredip dinleyen bir ben'e sahiptir.



Prof. Dr. Üstün DÖKMEN' in Küçük Şeyler adlı kitabından alıntıdır..
 
Tekerlekli Sandalye
Üst