Kirpinin Sesi

Halil Yılmaz

Admin
Yönetici
Katılım
May 19, 2010
Mesajlar
14,506
Tepkime Puanı
189
Puanları
63
Yaş
50
Gülüşüp duruyorlar öyle. Sehpayı kenara alıp yer açmışlar, halının üstünde oynuyorlar. Annem kardeşime sımsıkı sarılmış. kafesinde pır pır edip öten kuşumuz Ceviz gibi, hatta daha güzel bir sesle bıcır bıcır konuşup duruyor. Babaannemin tespihinin sesinden sonra duyduğum en güzel ses Leyla’nın sesi. Bu kara kızı ne de çok seviyorlar. Sevilmeyecek gibi değil ki…
Leyla’nın kocaman simsiyah gözleri var, burnu fındık kadar. Hele dişleri annemin inci kolyesine benziyor. Saçları keçi bağlanmış. Eskiden yani küçükken palmiye ağacı gibi bağlıyorlardı, şimdi uzadı saçları artık keçi bağlıyorlar. İki kulağının üzerinde keçilerin boynuzu gibi duruyor. Bir de kırmızı kurdeleli tokasını takınca bayram şekerine benziyor. Sevilmeyecek gibi değil ki…
Babaannem olsaydı yeleğinin altına sokulurdum, beni severdi, kucağına alıp semsert kısacık saçlarımı okşar, “Kirpim benim…” derdi. Ben bir tek babaannemin kirpisiyim. O öldükten sonra kimse kirpim demedi bana. Ben de kimsenin kirpisi olmaya hiç heveslenmedim. Annem ve babam babaannemin kirpisi olduğumu çoktan unuttular. Sadece öğretmenim biliyor, resim dersinde fark etmeseydi ona da söylemeyecektim. Bana verdiği ansiklopediden bütün özelliklerini okudum, tıpkı ben. Babaannem çok şey biliyormuş. Kirpilerin en çok yaşadığı yerleri öğrendim. İlerde çok param olursa gidip göreceğim, belki Leyla’yı da götürürüm.
Yine Leyla’nın çizgi filmi başladı. Hiç sıkılmıyor aynı şeyleri izlemekten. Ben de atlası alıp Yeni Zelanda ve Avrupa neredeymiş bakacağım. Annem mutfağa geçti, yemek yapacak. Bakıcıya söylene söylene pirinç ayıklıyor. Küçükken benim de bakıcım varmış, ben hatırlamıyorum. Beni düşürdüğü için bakıcıyı işten çıkarıp babaannemi çağırmışlar, bana o bakmış. Bu halimin o düşme sonucu olabileceğini söylüyorlardı eskiden. Babam gazetelerin içine gömülmüş. Spor haberlerini hiç aksatmaz. Üstüme çok düşmelerini sevmiyorum, ama böyle ben hiç yokmuşum gibi davranmaları da canımı acıtıyor, cam kırığı batmış gibi oluyor. Ağlamak istiyorum, gözlerim kocaman yağmur yüklü bir bulut gibi, yağdı yağacak. Ağlayınca babam ayıplıyor, erkekler ağlamazmış. Koca adammışım artık. Oysa babaannem öldüğünde babam çok ağlamıştı, canım yanıyor demişti.
Küçükken canım sıkıldığında ellerimi yüzüme kapatırdım, o zamanlar Leyla yoktu. Babaannem ellerimi tutup çekerdi yüzümden “Benim güzel oğlum, tatlılar tatlısı kirpim, çek ellerini de nurunu göreyim. Senin yüzüne bakmayınca gözlerim iyi görmüyor.” derdi, çekerdim. Bana masal okurken gözlüğünü takardı, kitaptan başını kaldırınca gözlüğünü burnunun üstüne indirirdi. Bana baktığında gözlüğe ihtiyacı olmazmış. Sıkılınca Legolarla şekiller yapardık. Annem legolarla bir tek araba ve ev yapmayı öğrenmiş, illa ev ve araba olacak.
Bir keresinde annem yaptığım şekilleri bir şeye benzetemeyip ağlamıştı, babaannem de “Belki farklı bir şey yapmıştır kendisine soralım.” dediğinde annem yeni bir umut halesiyle aydınlanan gözlerini bana çevirip bir mucize bekler gibi hangi şekli yaptığımı göstermemi beklemişti. Memnun olmayacaktı biliyordum yine ağlayacaktı. Göstermedim. Israrlarına rağmen göstermedim. Annem fırlatıp attı Legoları “Var işte var, kafasında da sorun var, diyorum anlamıyorsunuz!” diye ağlayarak odasına giderken babaannem arkasından yetişti. Kapı açıktı, babaannem fısıltıya yakın titrek sesiyle “Konuşamıyor diye sağır belleme çocuğu, her bir şeyi duyuyor. Kafasında sorun morun yok. Üzülüyor bak, sabret kızım.” dedi.
Babaannem beni anlıyordu. Annem işe gittiğinde boyama kitabımdaki atı ve horozu açtım, legoları birleştirip ikisini yan yana koydum. Babaannemi çekiştirdim, namazını bitirince gelip baktı “Aferin kirpim, çok akıllı olduğunu biliyordum.” dedi. Atın yelesini, kuyruğunu; horozun kanadını, ibiğini yapabileceğim lego parçası yoktu ki yapayım. Zavallı annem de ne bilsin yelesiz at, ibiksiz horoz olmayacağını. Annem işten dönünce olanları gizlice anlattı mutfakta, ben duydum. Annem sevinçle koştu, doğrulatmak için çok uğraştı, bağıra bağıra şekilleri sordu ama boşuna. Göstermedim. İnanmayacaktı ki yine. O, ibiksiz horoz, kuyruksuz at olabileceğinden habersizdi. Çizgi film izleyemiyordu, masalları babaannem okuduğu için o biliyordu uçan atları, konuşan balıkları, uçağa binen kirpileri… Zavallı annem bilmiyordu. DEVAMINI OKUMAK İÇİN TIKLAYIN
 
Tekerlekli Sandalye
Üst