Para mutluluk getirir mi?
Yapılan araştırmalarda, dünyanın en mutlu insanlarının Nijeryalılar olduğu ortaya çıkmış.
Bu cümle sanırım zihinlerimizde parayla saadet olur mu ya da para mutluluk getirir mi sorusunu çağrıştırdı. Çünkü Nijerya yoksul insanlarıyla tanıdığımız bir ülke ve burada yaşayan insanlar bunca yoksunluğa rağmen mutlu olabiliyorlar ... Oysa diğer taraftan, maddi olarak her türlü lüks ve konfora sahip batılı ülkelerde intiharlar, psikolojik rahatsızlıklar, anlam boşluğu, yalnızlık, mutsuzluk hat safhaya ulaşıyor ve uzmanlar konuyla ilgili çeşitli araştırmalar yapıyorlar. Bütün bunlar, mutluluğun kişinin algısıyla yakından ilgili olduğunu gösteriyor. Tamahkarlık mutluluk getirirken, doyumsuzluk, aç gözlülük mutsuzluğu ve umutsuzluğu tetikliyor... Batılı zihniyet, insanlarını, doyumsuzluğa ve rekabete odaklıyor. Bu kimseler maddi olarak her türlü imkanlara sahip olmalarına rağmen, sürekli ihtiyaç ortaya çıkarıyorlar ve bir iyisini, bir üst modelini, bir yükseğini derken ihtiyaçlar hiç bitmiyor, beklentiler hiç tükenmiyor. Ve sonu gelmeyen beklentiler bu insanları mutsuz kılıyor.
Bu konuyla ilgili ,Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi Ruh sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Şükrü Uğuz, beklentiler yükseldikçe mutsuz olasılığının arttığını ifade etmiş. Fakültenin Mesleki Gelişim Etkinleri kapsamında Hipokrat Konferans Salonu'nda düzenlenen Mutluluk konulu konferansta yaptığı konuşmasında mutluluğun ve mutsuzluğun nedenleri hakkında bilgi vermiş ve beklentilerin yükseldikçe insanların mutsuzluğunun da arttığını buna karşın, çevresiyle iyi ilişkiler kuran, kendine saygılı ve hayata olumlu bakan kimselerin mutlu olma olasılığının daha fazla olduğunu ifade etmiş. Günümüz insanı, tamahkarlığını, kanaatkarlığını, sabrını ve tevekkülünü yitirmiş ve hayata maddi beklentileriyle tutunmaya çalışıyor. Bu insanlar, ihtiyaçlarının ne olduğunu fark edemeden, sürekli yeni alışverişler yeni harcamalar peşinde koşuyorlar.
Beklentiler maddiyata olan eğilimi körüklüyor. Ve isteklere, taleplere, maddi beklentilere her gün bir yenisi ekleniyor. İnsanlar, daha iyi bir hayata ulaşabilmek için, evlerini, arabalarını, işlerini, yaşam tarzlarını değiştirmeye ve her dönem bir yenisini elde etmeye çalışıyorlar. Bütün bunlar insanları sonu gelmeyen hayallere ve bitmeyen ihtiraslara sürüklüyor. Doyumsuz insanın ne sorunları bitiyor ne de elde ettiği şeyler onu mutlu ediyor. Bu insanlarda şu sorunlar ortaya çıkıyor:
Beklentiler maddiyatla bağlantılı olduğundan, sonu gelmeyen bir yarış içinde oluyorlar.
İnsanlar, mutluluğu sahip oldukları şeylerle belirlediklerinden beklentilerin sonu gelmiyor ve onlara hiçbir şey mutluluk getirmiyor.
İnsanlar birbirleriyle ilişkilerini maddiyatla ölçtüklerinden, aralarında sevgi, saygı ve dayanışma ruhu kırılıyor ve yalnızlaşıyorlar.
İnsanlar, yaşamlarını lüks ve şaşalı bir hayat peşinde harcamaya adadıklarından, kendilerini gerçek huzura taşıyacak manevi değerlerden uzak yaşıyorlar.
- Bu kimselerin yaşadıkları toplumda, değerleri maddiyatla ölçüldüğünden sürekli kaybetme korkusuyla yaşıyorlar. Sahip oldukları şeyleri kaybettiklerinde insanların kendilerine değer vermeyeceğini düşündüklerinden endişeye kapılıyorlar.
- Bu kimseler, sabır, tahammül, iman, değer, paylaşım... gibi üstün değerlerden uzak bir hayat yaşadıklarından, manevi bir açlık çekiyorlar.
Oysa, kişi, nerede ve nasıl yaşarsa yaşasın, Yaratıcıya teslim olup, hedef ve beklentilerini Allah'ın rızasına uygun olarak belirlediğinde gerçek mutluluğa ulaşmaması için bir neden yok.
Aile içi eğitim
Gençlik geri gelir mi?
Gençlerle ilgili sorunlar, uzmanların ve ebeveynlerin gündeminden düşmüyor. Çocuklarının maneviyattan uzak kaldığını, arkadaş kurbanı olduğunu, bilinmeyen karanlıklarda kaybolduğunu, kendileriyle sürekli çatışma halinde olduğunu ifade eden ebeveynler, bu konuda yoğun bir belirsizlik yaşıyorlar. Televizyon, internet ve değişen dünya değerlerinin çocuklarını kendilerinden alıp götürdüğünü düşünüyorlar ve bu konuda nasıl bir yol takip etmeleri gerektiği konusunda çareler arıyorlar. Her fırsatta sorunlarını ifade eden ebeveynler, öncelikle gençle iyi ilişkiler kurmalı ve çatışmaya zemin hazırlayacak tutum ve davranışlardan uzak durmaladırlar. Ailelerimiz şunu unutmamalıdırlar ki, kendisini seven ve kendisine değer veren bir aileye sahip olduğunu düşünen genç için bu tür risklerden söz edilemez.
Gençlerin büyük bir boşluk içinde yaşadıklarını ve nerede ne yapacaklarını bilmeden boş boş gezdiklerini görüyoruz. Onlar, hayatlarının en dinamik ve en verimli çağını yaşıyorlar. Ancak bu yoğun enerjilerini ve bu zihinsel potansiyellerini boş şeyler peşinde tüketiliyorlar. Aileler, çocuklarını ilim öğrenmeye ya da faydalı işlerle meşgul olmaya teşvik edebilirler. Ancak burada okulda öğrenilen bilgilerden bahsetmiyoruz. Maneviyatla ilgili bilgilerden bahsediyoruz. Bunun için ebeveynlerimiz, çeşitli kurumlarla işbirliği yapmalı ve çocukların gelişim dönemlerine uygun olarak ilim halkaları oluşturmalı ve gençler burada kendilerini yetiştirme fırsatı bulmalıdırlar.
Efendimiz "Gençliğinde ilim öğrenen taştaki damga gibi, yaşlılığında öğrenen ise su üzerine yazı yazan gibidir" buyurarak gençlikte öğrenilen ilmin daha kalıcı olduğunu ifade ediyor. Gençlik insana verilmiş önemli bir fırsattır ama nedense kıymeti pek bilinmez. Yaşlılarımızdan, eyvah gitti gençliğim, zamanı boşuna harcadım" türünden yakınmalar işitiriz... Oysa kişi, fiziksel ve zihinsel olarak hayatının en aktif ve en verimli dönemini yaşamaktadır ve bu süreci verimli hale getirebilir...
Bu dönem gençlerin zihinleri daha açıktır ve öğrenme kapasiteleri oldukça yüksektir. Dolayısıyla, aklını iradesini ve vaktini ilimle geçiren gençler gelecek yıllar için iyi bir yatırım yapabilirler. Zira gençlik bir ürün devşirme sürecidir ve bu süreçte ne biriktirirseniz ileriki yaşlarda onu tüketirsiniz. Eğer ilimle meşgul olursanız gelecekte saygın bir insan olursunuz, boş avuntular peşinde koşarsanız boş bir hayat sürersiniz. Ailenizle ve çevrenizdeki insanlarla iyi ilişkiler kuran ve onların rızkı için çalışan biriyseniz olgun yaşa geldiğinizde çevrenizdeki insanların takdir ve saygılarına ulaşırsınız. Gençlik gelecekte ne yapmak istediğiniz, ve neye karar vereceğiniz konusunda karara vardığınız ve yapacağınız işin seyrini belirlediğiniz bir süreçtir.
Gençler, zihinsel ve fiziksel olarak dinamik oldukları bir süreçte ilimle meşgul olabilirler, bu gelecekleri için iyi bir yatırım olabilir. Efendimiz konuda gençliği şöyle teşvik ediyor:
"Bir genç, ilim ve ibadet içinde yetişir olgunlaşırsa Allah kıyamet günü ona yetmiş iki sıddıkın sevabı kadar sevap verir" İnsan meşgul olduğu şeyin bir parçası haline gelir. Atalarımız "Kişinin zikri ne ise fikri de o olur" demişler. Bu nedenle ilimle meşgul olan ve vaktini ilimle geçiren kimselerin kendileriyle ve hayatla ilgili algıları hakikat ekseninde biçimlenecektir. Ve bu kimselerin hayatlarında boş şeylere yer yoktur...
Dinimiz ilimle meşgul olan kimselere ayrıcalık tanımış ve onlardan övgüyle bahsetmiştir. Ancak bunun için, sadece bilmek ya da öğrenmek yetmez aynı zamanda kişinin bildiğini hayatına taşıması ve tatbik etmesi de gerekir. İlim o vakit daha verimli ve daha bereketli olacaktır. Zira ilmin nihai hedefi insanı iyileştirmek ve insan hayatında varolmaktır. İnsanda hayat bulmayan ilim, zihnin havzasına hapsolmuştur ve bunun kişiye bir faydası olmayacaktır... Efendimiz, "İnsanlar helak oldu, alimler müstesna, alimler de helak oldu ilmini uygulayanlar müstesna. Onlar da helak oldu, ihlaslı olanlar müstesna ihlaslı olanlar da büyük bir tehlikenin üzerindedirler" buyurdu.
Alimlerin değerini ise şu hadisiyle ifade eder: "Alimler peygamberlerin varisleridir. Göktekiler onları sever öldüklerinde, ta kıyamete kadar denizdeki balıklar kendilerine Allah'tan mağfiret dilerler" Hangi çağda olursa olsun, ilim insanın yolunu aydınlatan lambalardır. Ancak bunun için efendimizin "Allah'tan faydalı ilim isteyiniz, faydasız ilimden de Allah'a sığının" sözünü dikkate almalıyız.
Birkaç söz
Kıskanç insan mutsuzdur
Kıskanç insanın iç dünyasında sinsi bir kurt vardır ve her gün onu yiyip bitirmektedir. O yüzden bu insanların mutlu olmaları çok zordur. Çünkü onlar, kıskançlık hastalığına yakalanmışlardır ama ne yazık ki kurtulmayı da istememektedirler... Bu hastalığa yakalananların durumlarını Sadi şu sözleriyle ifade eder..
"Sakın kıskanç insana beddua etme. O zaten belanın içinde yaşıyor. Peşinde hased gibi bir düşmanı varken senin ona düşman olmana gerek var mı? (Sadi Şirazi)
Milli Gazete / Aile Hayat
Yapılan araştırmalarda, dünyanın en mutlu insanlarının Nijeryalılar olduğu ortaya çıkmış.
Bu cümle sanırım zihinlerimizde parayla saadet olur mu ya da para mutluluk getirir mi sorusunu çağrıştırdı. Çünkü Nijerya yoksul insanlarıyla tanıdığımız bir ülke ve burada yaşayan insanlar bunca yoksunluğa rağmen mutlu olabiliyorlar ... Oysa diğer taraftan, maddi olarak her türlü lüks ve konfora sahip batılı ülkelerde intiharlar, psikolojik rahatsızlıklar, anlam boşluğu, yalnızlık, mutsuzluk hat safhaya ulaşıyor ve uzmanlar konuyla ilgili çeşitli araştırmalar yapıyorlar. Bütün bunlar, mutluluğun kişinin algısıyla yakından ilgili olduğunu gösteriyor. Tamahkarlık mutluluk getirirken, doyumsuzluk, aç gözlülük mutsuzluğu ve umutsuzluğu tetikliyor... Batılı zihniyet, insanlarını, doyumsuzluğa ve rekabete odaklıyor. Bu kimseler maddi olarak her türlü imkanlara sahip olmalarına rağmen, sürekli ihtiyaç ortaya çıkarıyorlar ve bir iyisini, bir üst modelini, bir yükseğini derken ihtiyaçlar hiç bitmiyor, beklentiler hiç tükenmiyor. Ve sonu gelmeyen beklentiler bu insanları mutsuz kılıyor.
Bu konuyla ilgili ,Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi Ruh sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Şükrü Uğuz, beklentiler yükseldikçe mutsuz olasılığının arttığını ifade etmiş. Fakültenin Mesleki Gelişim Etkinleri kapsamında Hipokrat Konferans Salonu'nda düzenlenen Mutluluk konulu konferansta yaptığı konuşmasında mutluluğun ve mutsuzluğun nedenleri hakkında bilgi vermiş ve beklentilerin yükseldikçe insanların mutsuzluğunun da arttığını buna karşın, çevresiyle iyi ilişkiler kuran, kendine saygılı ve hayata olumlu bakan kimselerin mutlu olma olasılığının daha fazla olduğunu ifade etmiş. Günümüz insanı, tamahkarlığını, kanaatkarlığını, sabrını ve tevekkülünü yitirmiş ve hayata maddi beklentileriyle tutunmaya çalışıyor. Bu insanlar, ihtiyaçlarının ne olduğunu fark edemeden, sürekli yeni alışverişler yeni harcamalar peşinde koşuyorlar.
Beklentiler maddiyata olan eğilimi körüklüyor. Ve isteklere, taleplere, maddi beklentilere her gün bir yenisi ekleniyor. İnsanlar, daha iyi bir hayata ulaşabilmek için, evlerini, arabalarını, işlerini, yaşam tarzlarını değiştirmeye ve her dönem bir yenisini elde etmeye çalışıyorlar. Bütün bunlar insanları sonu gelmeyen hayallere ve bitmeyen ihtiraslara sürüklüyor. Doyumsuz insanın ne sorunları bitiyor ne de elde ettiği şeyler onu mutlu ediyor. Bu insanlarda şu sorunlar ortaya çıkıyor:
Beklentiler maddiyatla bağlantılı olduğundan, sonu gelmeyen bir yarış içinde oluyorlar.
İnsanlar, mutluluğu sahip oldukları şeylerle belirlediklerinden beklentilerin sonu gelmiyor ve onlara hiçbir şey mutluluk getirmiyor.
İnsanlar birbirleriyle ilişkilerini maddiyatla ölçtüklerinden, aralarında sevgi, saygı ve dayanışma ruhu kırılıyor ve yalnızlaşıyorlar.
İnsanlar, yaşamlarını lüks ve şaşalı bir hayat peşinde harcamaya adadıklarından, kendilerini gerçek huzura taşıyacak manevi değerlerden uzak yaşıyorlar.
- Bu kimselerin yaşadıkları toplumda, değerleri maddiyatla ölçüldüğünden sürekli kaybetme korkusuyla yaşıyorlar. Sahip oldukları şeyleri kaybettiklerinde insanların kendilerine değer vermeyeceğini düşündüklerinden endişeye kapılıyorlar.
- Bu kimseler, sabır, tahammül, iman, değer, paylaşım... gibi üstün değerlerden uzak bir hayat yaşadıklarından, manevi bir açlık çekiyorlar.
Oysa, kişi, nerede ve nasıl yaşarsa yaşasın, Yaratıcıya teslim olup, hedef ve beklentilerini Allah'ın rızasına uygun olarak belirlediğinde gerçek mutluluğa ulaşmaması için bir neden yok.
Aile içi eğitim
Gençlik geri gelir mi?
Gençlerle ilgili sorunlar, uzmanların ve ebeveynlerin gündeminden düşmüyor. Çocuklarının maneviyattan uzak kaldığını, arkadaş kurbanı olduğunu, bilinmeyen karanlıklarda kaybolduğunu, kendileriyle sürekli çatışma halinde olduğunu ifade eden ebeveynler, bu konuda yoğun bir belirsizlik yaşıyorlar. Televizyon, internet ve değişen dünya değerlerinin çocuklarını kendilerinden alıp götürdüğünü düşünüyorlar ve bu konuda nasıl bir yol takip etmeleri gerektiği konusunda çareler arıyorlar. Her fırsatta sorunlarını ifade eden ebeveynler, öncelikle gençle iyi ilişkiler kurmalı ve çatışmaya zemin hazırlayacak tutum ve davranışlardan uzak durmaladırlar. Ailelerimiz şunu unutmamalıdırlar ki, kendisini seven ve kendisine değer veren bir aileye sahip olduğunu düşünen genç için bu tür risklerden söz edilemez.
Gençlerin büyük bir boşluk içinde yaşadıklarını ve nerede ne yapacaklarını bilmeden boş boş gezdiklerini görüyoruz. Onlar, hayatlarının en dinamik ve en verimli çağını yaşıyorlar. Ancak bu yoğun enerjilerini ve bu zihinsel potansiyellerini boş şeyler peşinde tüketiliyorlar. Aileler, çocuklarını ilim öğrenmeye ya da faydalı işlerle meşgul olmaya teşvik edebilirler. Ancak burada okulda öğrenilen bilgilerden bahsetmiyoruz. Maneviyatla ilgili bilgilerden bahsediyoruz. Bunun için ebeveynlerimiz, çeşitli kurumlarla işbirliği yapmalı ve çocukların gelişim dönemlerine uygun olarak ilim halkaları oluşturmalı ve gençler burada kendilerini yetiştirme fırsatı bulmalıdırlar.
Efendimiz "Gençliğinde ilim öğrenen taştaki damga gibi, yaşlılığında öğrenen ise su üzerine yazı yazan gibidir" buyurarak gençlikte öğrenilen ilmin daha kalıcı olduğunu ifade ediyor. Gençlik insana verilmiş önemli bir fırsattır ama nedense kıymeti pek bilinmez. Yaşlılarımızdan, eyvah gitti gençliğim, zamanı boşuna harcadım" türünden yakınmalar işitiriz... Oysa kişi, fiziksel ve zihinsel olarak hayatının en aktif ve en verimli dönemini yaşamaktadır ve bu süreci verimli hale getirebilir...
Bu dönem gençlerin zihinleri daha açıktır ve öğrenme kapasiteleri oldukça yüksektir. Dolayısıyla, aklını iradesini ve vaktini ilimle geçiren gençler gelecek yıllar için iyi bir yatırım yapabilirler. Zira gençlik bir ürün devşirme sürecidir ve bu süreçte ne biriktirirseniz ileriki yaşlarda onu tüketirsiniz. Eğer ilimle meşgul olursanız gelecekte saygın bir insan olursunuz, boş avuntular peşinde koşarsanız boş bir hayat sürersiniz. Ailenizle ve çevrenizdeki insanlarla iyi ilişkiler kuran ve onların rızkı için çalışan biriyseniz olgun yaşa geldiğinizde çevrenizdeki insanların takdir ve saygılarına ulaşırsınız. Gençlik gelecekte ne yapmak istediğiniz, ve neye karar vereceğiniz konusunda karara vardığınız ve yapacağınız işin seyrini belirlediğiniz bir süreçtir.
Gençler, zihinsel ve fiziksel olarak dinamik oldukları bir süreçte ilimle meşgul olabilirler, bu gelecekleri için iyi bir yatırım olabilir. Efendimiz konuda gençliği şöyle teşvik ediyor:
"Bir genç, ilim ve ibadet içinde yetişir olgunlaşırsa Allah kıyamet günü ona yetmiş iki sıddıkın sevabı kadar sevap verir" İnsan meşgul olduğu şeyin bir parçası haline gelir. Atalarımız "Kişinin zikri ne ise fikri de o olur" demişler. Bu nedenle ilimle meşgul olan ve vaktini ilimle geçiren kimselerin kendileriyle ve hayatla ilgili algıları hakikat ekseninde biçimlenecektir. Ve bu kimselerin hayatlarında boş şeylere yer yoktur...
Dinimiz ilimle meşgul olan kimselere ayrıcalık tanımış ve onlardan övgüyle bahsetmiştir. Ancak bunun için, sadece bilmek ya da öğrenmek yetmez aynı zamanda kişinin bildiğini hayatına taşıması ve tatbik etmesi de gerekir. İlim o vakit daha verimli ve daha bereketli olacaktır. Zira ilmin nihai hedefi insanı iyileştirmek ve insan hayatında varolmaktır. İnsanda hayat bulmayan ilim, zihnin havzasına hapsolmuştur ve bunun kişiye bir faydası olmayacaktır... Efendimiz, "İnsanlar helak oldu, alimler müstesna, alimler de helak oldu ilmini uygulayanlar müstesna. Onlar da helak oldu, ihlaslı olanlar müstesna ihlaslı olanlar da büyük bir tehlikenin üzerindedirler" buyurdu.
Alimlerin değerini ise şu hadisiyle ifade eder: "Alimler peygamberlerin varisleridir. Göktekiler onları sever öldüklerinde, ta kıyamete kadar denizdeki balıklar kendilerine Allah'tan mağfiret dilerler" Hangi çağda olursa olsun, ilim insanın yolunu aydınlatan lambalardır. Ancak bunun için efendimizin "Allah'tan faydalı ilim isteyiniz, faydasız ilimden de Allah'a sığının" sözünü dikkate almalıyız.
Birkaç söz
Kıskanç insan mutsuzdur
Kıskanç insanın iç dünyasında sinsi bir kurt vardır ve her gün onu yiyip bitirmektedir. O yüzden bu insanların mutlu olmaları çok zordur. Çünkü onlar, kıskançlık hastalığına yakalanmışlardır ama ne yazık ki kurtulmayı da istememektedirler... Bu hastalığa yakalananların durumlarını Sadi şu sözleriyle ifade eder..
"Sakın kıskanç insana beddua etme. O zaten belanın içinde yaşıyor. Peşinde hased gibi bir düşmanı varken senin ona düşman olmana gerek var mı? (Sadi Şirazi)
Milli Gazete / Aile Hayat