Kumrunun Umudu

Halil Yılmaz

Admin
Yönetici
Katılım
May 19, 2010
Mesajlar
14,491
Tepkime Puanı
189
Puanları
63
Yaş
50
Gözlerime çöreklenmiş yağmur bulutlarının akmasına izin verdim. Yanaklarımdan yol yol süzülen Gözyaşlarım ilk kez içeme akmamanın özgürlüğü ile çağladı. Aslında avazım çıktığı kadar haykırmak , hayat’ın bana sunduklarına öfkeyle karşı çıkmak istiyordum.Gözlerimin önünde yanıp harabeye dönen evim gibi içimde sinsice bekleyen sönmüş yanardağını harekete geçirip, yanıp kül olmak istiyordum. Ama yapa-mazdım... Şimdi ölemezdim... Mutlululuğun hiç çalmadığı evimin kapısına doğru ilerlerken derin bir nefesi zorla içime çektim. Beyaz gelinliğimle bu eşikten ilk adımımı attığımda, görücü usulü ile evlendirildiğim kocamı zamanla sevebileceğimi , dünyaya gelecek olan çocuklarımızın mutluluğumuza mutluluk kataca-ğını ümit ettiğim anı düşündüm. Oysaki ben, tüm saflığımla hayata isteklerimi sunarken bambaşka bir se-naryonun oyuncusu olduğumdan habersiz yaşamıştım. Aslında bu senaryo, orta halli bir ailenin ilk çocuğu olarak dünyaya geldiğimde yazılmış. Kuşları çok seven babam ,adı "Kumru" olsun demiş. Benden sonra kısa aralıklarla dünyaya gelen üç erkek kardeşim'e bakmakta zorlanan annem'in yükünü sırtladığımda ilk-okulu henüz bitirmiş bir çocuk, annnelik ve ev kadınlığı konusundaki stajımı tamamladığım da ise ondo-kuz'unda bir genç kızdım. Çoğu insana göre evliliğe adım atabilecek kıvama gelmiş dişi bir Kumruydum artık... Görücü usulü ile evlendirildiğim kocam'ın yüzünü düğün günü ikinci kez görmüştüm. Kocam diye-ceğim bu kişinin sonrasında hayatımı cehenneme çevirecek "koca" bir felakete dönüşeceğini hiç düşüne-memiştim bile. Evlendik... Kısa süren mutlu günlerin ardından yıllarca en yakın arkadaşım gibi kolkola do-laşacağım hüzün çıkageldi. Alkol bağımlısı olan kocam'ın yakınları " evlenince düzelir. " söylemleri ile bu gerçeği benden ve ailemden saklamışlar. Alkole olan düşkünlüğünü farketmem hiçte uzun sürmedi. Hemen her gece alkollü gelmeye başladı. Onu bu alışkanlığından vazgeçirmek için sarfettiğim çabanın umrunda bile değildi… Çünkü o, bu dünya evinin reisiydi ben ise onun her haline katlanmak zorunda olan elemanıydım. Alkol aldığında bambaşka bir adama dönüşen kocam’a hamile olduğumu söylediğimde ertesi gün söyledik-lerimi hatırlayamayacak kadar sarhoştu. İlerleyen hamileğim boyunca şiddete maruz kalmaya başladım. İçinde bulunduğum durumu anlayacak ne bir yürek, başımı dayayacağım ne bir omuz ne de beni bu kuyu-dan çekip çıkarak bir el vardı. Geriye baktığımda görebildiğm tek şey bana uzaktan el sallayan çocukluğum-du. İçimde büyüyen tek umudum olan bebeğimi hep korumaya çalışsamda aldığım darbelerin acısını onun da hissettiğini biliyordum.O, benim yalnızlığımı, tekil kişiliğimi çoğul hale dönüştürecek ,yaşama karşı direncimi arttıracak tek varlıktı. Bir gece komşuların yardımı ile hastaneye götürüldüm. Dünyaya gelmek için gecenin karanlığını seçen bebeğimi zor bir doğumla dünyaya getirdim. İlk kez kucağıma aldığımda bana bakan bakışlarının ne kadar donuk olduğunu farkettim. Geldiğine sevinmemiş gibiydi.Doğumumu gerçek-leştiren doktor odaya girdiğinde, "eşiniz burada mı?" diye sordu. Ne anlamsız bir soruydu. Eş diye arandığı kişi şu an evinin eşiğini farke-meyecek kadar sarhoş olabilirdi. " Kocam henüz gelmedi. Bana herşeyi söyleyebilirsiniz." dedim Doktor'un şeffatle omuzuma dokunan ellinin soğukluğunu hissettim. Dudaklarından dökülen her kelime kulağımın içinde yankılanıp beynimi şiddetle sarsıyordu sanki. Doktor , "Özel bakım gerektiren bir erkek çocuğu dünyaya getirdin. Bebeğinin tıp dilinde down sendromlu oarak bilinen bir rahatsızlığı var. Sen bunun ne anlama geldiğini biliyor musun ? diye sordu. “Bilmiyorum.” dedim şaşkınlıkla. Doktor bu konuda hiç bir fikrim olmadığını anlayınca bana down send-rom hakkında bilgiler vermeye başladı. "İyi bir bakım ve düzenli bir eğitimle bebeğinde var olan yüzde seksen down sendromlu durumun iyiye git-mesi mümkün." dedi doktor. Doktor'un anlattıklarını çaresizlik içinde dinlerken down sendromlu çocuğu olan ilk anne olmadığım gibi son anne de olmayacağımı anladım .Ne gariptir ki, bebeğimi diğer sağlıklı bebeklerden ayıran eksikliği değil aksine bir kromozom'un fazlalığıydı. Bir fazlalık birçok eksikliğin oluş-masına sebep olmuştu.Adını bile koyamadığım bebeğime tıp dilinde bir isim takılmıştı bile...O, down send-romluydu.. Doğum haberini komşulardan olan kocam hastane odasına soluk soluğa girdi. Benim nasıl oldu-ğumu sormadan karnımdayken umrunda bile olmadığı çocuğunu soruyordu. "Oğlum nerede ?" "Sakin ol çocuğumuz yaşıyor ama..." dedim ve sonrasını anlatamadım. "ama ne?" "diye soruyordu sürekli. Emzirmek için odaya getirilen bebeğimi kucağıma veren hemşire yüzü-me biraz acıma biraz sevgi duygularıyla baktı. O an anladım ki yalnızca çocuğum değil ben de özel ilgiye ihtiyacı olan biriydim artık. Kocam heyecanla bebeğimi kollarımın arasından çekip aldı.Yüzüne uzun uzun baktı. İlk söylediği şey "bize hiç benzemiyor." oldu. Evet o bize benzemiyordu. O, down sendromlu çocuk-larla ortak özelliğe sahip down sendromlu sülalenin en güzel bireyden biriydi...Henüz ailemden ve kocamın ailesinden gelen hiç kimse yoktu.Bebeğim'in durumu hakkında tüm bilgiyi herkes biraraya geldiğinde ver-mek istiyordum. Akşam saatlerinde evde toplanan aile büyükleri ve yakınlarımız bebeğimi görmek için sıraya girmişlerdi. Her bakan kişinin yüzünde oluşan şaşkın ifade canımı sıkmaya başlamıştı. Sesimin to-nunu herkesin duyabileceği tonda yükseltip konuşmaya başladım. Titreyen sesimi kontrol etmekte zorlan-samda "benim bebeğim "diye başladım anlatmaya. “Benim bebeğim diğer normal çocuklar gibi değil. Doktor down sendrom adıyla bilinen bir rahatsızlığı ol-duğunu söyledi.İyi bir bakım ve iyi bir eğitimle durumu biraz daha iyi olabilirmiş ama o yaşadığı süre bo-yunca hep down sendromlu olarak kalacak. “ dedim ve diğer odada tüm olup bitenden haberi olmayan ma-sum çocuğum’un o hiç kirlenmemiş limanına sığındım. İçeriden yükselen sesler öfke ve suçlama içeriyor-du. Bana biçtikleri kaderi kabullenmiyor , olanların tüm suçlusu olarak beni görüyorlardı. Artık daha da zor günler bekliyordu beni ve çocuğumu…O günden sonra herkes sessizce köşelerine çekildi.Oğluma adını ben verdim.O, herşeye rağmen benim umudumdu. Adını Umut koydum. Kocam down sendromlu bir çocu-ğu olduğunu asla kabul etmedi. Hatta ondan utandı onu saklamaya çalıştı. Ama o, bu hayatın içinde nefes alan biri olarak vardı. Herkesten daha çok şefkate ve sevgiye muhtaçtı. Aylar sonra kapımı daha önce hiç görmediğim bir kadın çaldı.Bu kadın hayatımı değiştirmemde dönüm noktası oldu. Kocamın bir akrabasının eşiymiş.O da dört yıl önce down sendromlu bir kız çocuğu dünyaya getirmiş. Benim durumumu öğrenince ken-disinin yaşadığı tüm olumsuzlukları yaşadığımı bilerek bana yardım etmeye gelmiş. Biz onunla bir ömür boyu sürecek aynı kaderin yolcularıydık. Yol buyunca çocuklarımız ve kendi ruhsal sağlığımız için kenetlendik.Bana Umut için yapılacak herşeyi anlattı yol gösterdi. Kocamın tüm engellemelerine ve uygu-ladığı şiddetine rağmen çocuğumun sağlığı ve gelişimi için olanaksızlıklarıma rağmen direndim. Ben en-gelli , sakat ya da özürlü diye adlandırılan Umut’un annesi Kumruydum… Aslında bende eli ayağı kocası tarafından bağlanmış bir engelliydim. Çocuğu normal değil diye iş’e alınmayan bir engelliydim. Yakınları ve ailesi tarafından yok sayılan bir engelliydim.Çocuğumla yolda yürürken bir çok insanın acıyan gözlerle baktığı bir engelliydim. Yardım almak için çaldığım her devlet dairesinde ikinci sınıf muamelesi gören bir engelliydim.Oyun parklarında sağlıklı çocuklarının çocuğumla oynaması istemeyen ailelerin ürktüğü bir engelliydim. Kısacası birçok engele takılan sağlıklı biriydim. Ben hiç kimsenin kabullenemediği down sen-dromlu Umut’un annesi Kumruydum. Hiç bir zaman kumrular gibi kendi kanatlarımla özgürce uçamasamda Umut için ayaklarımı yere sağlam basmaya çalışan Kumruydum …Nitekim yaklaşık bir saat önce evine kendini bilemeyecek kadar sarhoş gelen kocam , içinde bulunduğumuz eve benzin dökerek yakmak ve hepimizi öldürmek istemişti. Komşuların yardımıyla ben ve Umut kurtarıldık ama kocam kurtarılamadı ve her zaman olduğu gibi sarhoş öldü. Yangından harabeye dönen evin kapısında durdum. Dünya evine gir-diğim bu evde yaşadığım her anın yangın yeri gibi olduğunu hatırlamak beni korkuttu .İçeriye adım ata-madım. Ve o günden sonra çocuğum için hayat senaryomu kendim yazmaya kara verdim….

Nurcihan Gürbey

1968 İstanbul doğumluyum. İnsani değerlerini yitirmeden yaşamaya çalışan ,sanatın her dalına seven biriyim.
 

Gazoz Agacı

Moderatör
Moderatör
Katılım
Nis 23, 2012
Mesajlar
9,302
Tepkime Puanı
64
Puanları
48
Yaş
54
Bu ne acı bir öykü ya ama her cümlesi gerçek bence ve bu ülkede binlerce kumru var.. Kumrular var, uçmalarına izin vermeyen beyin engellilerin engeline takılmış durumda. Bugün ben bittim başka bi şey yazamayacak durumdayım ,elim kolum düştü ,yüreğim yangınlarda, gözlerimden akan yaşlara engel olamıyorum. Maalesef bi daha öykülerden okumayacağım sözümü tutamadım ama duyduğum acıyı paylaşmadan da duramadım. Birileri bu dünyaya dur demeli, birileri bi şeyler yapmalı!

Down sendromlu gibi çok özel bi çocuğa sahip olan annelere ve tabii diğer özel çocuk annelerine de ey devletim! Babalığını göstersen artık!!!
Bu kadınlar, bu anneler, bu çocuklar senin, benim, bizim, hepimizin ortak yarası ve bu yarayı iyileştirmek için bir şeyler yapmalı...
Ben vatandaşlık görevimi yerine getiriyorum ya da biz ve getirmezsek cezamızı çekiyoruz ama ey Devletim! Ya sen ! Sen Nerdesin!...
 
Tekerlekli Sandalye
Üst