Mavi

Halil Yılmaz

Admin
Yönetici
Katılım
May 19, 2010
Mesajlar
14,506
Tepkime Puanı
189
Puanları
63
Yaş
50
“Bütün renkler aynı hızla kirleniyordu, birinciliği beyaza verdiler.”
Özdemir ASAF

-Nasıl gidebilirim ki?
Bu soruyu defalarca kez kendine soran bir yüreğin, atışlarıydı yine dışarı çıkaran onu. Cevabını hiç bulamamıştı; ümidi sonsuz olsa da, belki de hiçbir vakit bulamayacaktı.
O pazar, Ankara’ya, bu bulutları her daim gri olan şehre, bahar düştüğünde de, yine içi içini yiyip bitirecekti bu soruyla. Cevabı düşünecek fakat yine bulamayacaktı. Son çare, baharı yaşamaktaydı.
Nasıl ve nereye gidebileceğini bilemeyen bir adamın, sokakta attığı adımlardı duyulan. Ve sonbahardan kalmış mazgallara takılan değnekler. Onları duyardı binlerce ses arasından en çok. Çünkü kendini en çok onlara yakın hissederdi. Bir anda onlar olur, bir anda onlarla yürürdü. Yeryüzü diyarında, onunki gibi daha nice yürek olduğunu ancak o zamanlar anlardı. Ve günlerce, hatta senelerce içini kemiren o soruyu, belki de hiç fark etmeden, o gün otobüs durağında bekleyen, sesi yaşlı adama da soracaktı.
-Nasıl gidebilirim ki?
-…
-Kuğulu’ya diyorum hani. Nasıl gidebilirim ki?
Sesi yaşlı adam şaşırmış gözlerle bakacak, elinde tuttuğu postmodern bardaktaki kahvesinden bir yudum daha alacaktı. Ardından cevaplayacaktı hayattan beklentisizce:
-112’ye yada 114’e bineceksin işte. Hiç mi gitmedin Tunalı’ya?
Bilmezdi sesi yaşlı adam. O günden sonra da zaten, bir daha öğrenemeyecekti de. Oysaki evet, gitmemişti uzun zamandır Tunalı’ya. Bestekar’da yürümemiş, Karum’da alışveriş yapmamıştı Özgür. Kuğulu’da güvercinlere yem vermemişti, bakakalmamıştı köpeklerini gezdiren çiftlerin arkasından. Kavaklıdere’yi yalnızca cümlelerden bilirdi artık. Görmemişti Alman konsolosluğunun sarıya çalan duvarlarını… Evet, yıllardır gitmemişti bir bahar günü Tunalı’ya. Ne 112’yi bilirdi bu sebepten, ne de yılların Ankara’sını.
-Onlar da ne?
diye soruverdi bir anda, sorduğuna birazdan pişman olacağını bilmeden. Sesi yaşlı adam, koca bir kahkaha patlattı ardından. Etrafındaki daha nice insana gösteriş yapabilmek adına verdiği cevap Özgür’ün yüreğinin en ince noktalarından birine dokunacaktı:
-Otobüs! Hani şu mavi olanlarından!
-…
Ardından, yıllarmış gibi geçen bir zaman diliminden sonra yani, Özgür, mazgallara takılan değneğini kaldıracaktı havaya. O an belki de, Musa’nın deldiği gibi Kızıldeniz’i, o da delebilirdi kendi mavileriyle gökyüzünü… Kaldıracaktı elindekini göğe ve ardından büyük bir ümitsizlik bulutu çökecekti üzerine. Onu da bir yıkılış takip edecekti. Etraftakilerin ona baktığı, ama onun bundan bihaber olduğu o anda, sesi yaşlı adamın, karşısında olduğunu bilerek söyleyecekti delip geçen gözleriyle kelimelerini. Ve o birkaç kelime, ve o tek cümle; yetecekti susmaya:
-Ben artık bilmem ki maviyi! DEVAMINI OKUMAK İÇİN TIKLAYIN
 
Tekerlekli Sandalye
Üst