MS Hastalarına Uygulanacak Kök Hücre Tedavisinin İlk Büyük Denemesine Başlanıyor

güneyli

Üye
Üye
Katılım
Kas 19, 2010
Mesajlar
42
Tepkime Puanı
0
Puanları
0
MS hastalarına kök hücre tedavisi

29/07/2011 16:39

Avrupa'daki araştırmacılar, multipl skleroz (multiple sclerosis - MS) hastalarına uygulanacak kök hücre tedavisinin ilk büyük denemesine başlıyor.

Araştırmacılar, "hastanın kendi iliğinden alınan hücrelerin enjekte edilmesi hastalığın beyin ve omuriliğe verdiği zararı yavaşlatabilir ve hatta geri döndürebilir mi?" sorusunun cevabını arıyor. Deneme sürecine, Avrupa'nın çeşitli ülkelerinden 150 MS hastası katılacak.

Hastaların kemik iliğinden alınacak kök hücreler, laboratuvar ortamında büyütülecek ve hastanın kanına yeniden enjekte edilecek. Kök hücrelerin beyne ilerleyeceği ve MS'in verdiği zararı tamir edeceği umuluyor.

Londra'daki Imperial College Üniversitesi'nden doktor Paolo Muraro, "Kök hücrenin etkin bir tedavi olabileceğine ilişkin oldukça güçlü laboratuvar kanıtları bulunuyor." dedi.

Araştırmanın fon sağlayanları arasında olan İngiltere MS Derneği ise henüz işe yaradığı kanıtlanmamış kök hücre tedavisinin erişime sunulmasına ilişkin kaygılarını da ifade etti.

Deneme başarılı olursa bile, etkin bir tedavinin geliştirilmesi yıllar sürebilir. Dünyada üç milyon, İngiltere'de ise 100 bin MS hastası olduğu düşünülüyor.

Hastalığa bağışıklık sisteminin vücuda saldırması ve beyin ve sinir hücrelerinde bulunan miyelin isimli maddeye zarar vermeleri yol açıyor.

(bbc Türkçe)


MS hastalarına kök hücre tedavisi / Sağlık / Radikal İnternet
 
F

Fırtına

Guest
çok sevindirici bir haber.. hastalarımıza uygulanacak kök hücre tedavisi, inşaallah çok güzel sonuçlar verir.. hastalarımıza şifa, doktorlarımıza başarılar diliyorum..
 

güneyli

Üye
Üye
Katılım
Kas 19, 2010
Mesajlar
42
Tepkime Puanı
0
Puanları
0
Evet Fırtına,çok sevindirici ve çok önemli bir gelişme bu,yanlız MS için değil bir çok hastalığın kök hücre ile tedavisinin yolu açılacak.İnşallah başarılı olur da hem şifa bulunur hemde kök hücre karşıtları bi daha düşünürler...
 
F

Fırtına

Guest
güneyli, dediğin gibi; yanlız MS için değil, bir çok hastalığın kök hücre ile tedavisinin yolu açılacak.. elbette.. inşaallah.. birçok hastalığın tedavisi için kök hücre şart.. birçok insanımız kök hücre tedavisine onay verilmesini bekliyor.. bence; herşey göze alınarak kök hücre tedavisi başlanmalı.. bir an evvel.!!!
 

bukettt

Üye
Üye
Katılım
Ara 22, 2012
Mesajlar
2
Tepkime Puanı
0
Puanları
0
merhaba bn 6 senedir ms hastasıyım ek tedavi olarak gümüş suyu kullandım çok fayydasını gördüm.kullanmadan önce yürüyemiyordum ALLAHa şükür artık... gümüş suyu ne mi?

“Gümüş Suyu” çok özel yöntemler kullanılarak saf gümüşün suyla karıştırılmasından oluşan; tedavi edici özellikler taşıyan, bağışıklık sistemini kuvvetlendirme etkisine sahip bir terkiptir. “Gümüş Suyu”; karışımdaki gümüş
yoğunluğuna (ppm) bağlı olarak değişik etkiler gösterir. Farklı hastalıklar ve farklı hastalık şiddetleri göz önüne alınarak özel karışımlar hazırlanır. Kullanım miktarı
ve süresi de bu esasa göre belirlenir.
Gümüş Suyunun Hazırlanışı
“Gümüş Suyu”, Pyramed Bio Enerji Merkezi bünyesinde de üretilen, yan etkiden tamamen uzak; antibiyotik etkiye sahip bir terkiptir. İnsanoğlunun yaklaşık yüz senedir bildiği ve terapi maksatlı kullandığı gümüş suyu; 1939’lu yıllarda antibiyotik ilaçları üreten firmaların baskısı yüzünden yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalmış; hatta çeşitli ülkelerde birtakım yasaklamalarla hak etmediği bir değerlendirmeye maruz bırakılmıştır. Oysa insanlık öteden beri; sularını gümüş kaplarda saklamayı ve yemeklerini gümüş kaplardan
yemeyi tercih ederek, gümüşü özellikle takı olarak üzerinde taşımayı seçmiştir. Bu, tesadüfi bir uygulama olmayıp insanlığın binlerce yılda ortaya çıkardığı
hakikatlere dayanmaktadır. KOLLOİDAL
Gümüş Suyu
Gümüş suyu, Amerikan FDA, Avrupa İlaç Birliği EPA, Rusya,
Almanya gibi ileri düzeyde ülkeler tarafından da onaylanmış bir
üründür.

TIP TARİHİNDE GÜMÜŞÜN YERİ
Gümüş, metal olarak eski çağlardan bu yana bilinmekte... En eski gümüş buluntular MÖ 4. yüzyıla kadar dayanmakta- dır. Gümüşün tıbbi amaçlarla ilk olarak Mısır’da kullanıldığı tahmin edilmektedir. Gümüş birbirinden bağımsız olarak Yunanlar, Romalılar, Persler ile Hintler ve Çinliler tarafından da tıp alanında kullanılmış, ancak eski Maya, Aztek veya İnka kültüründe ise gümüş kullanımına rastlanmamıştır.
Orta çağlardaki gümüş kullanımı geniş kapsamlı olarak antik ve Arap simyacıların etkisinde kalmıştır. 14. yüzyıl- da Konrad von Megenberg, Doğanın Kitabı adlı yapıtında gümüş hakkında ayrıntılı ve eğitici bilgiler vermiştir. Bu kitabında Kontrad von Megenber, özellikle metabolizmanın güçlendirilmesi, kaşıntı ve hemoroit şikâyetleri karşısında gümüş suyunun gösterdiği olumlu etkilerden söz etmiştir. Bu bilgiler Samuel Hahnemanns tarafından da kuşkuya hiç yer bırakmaksızın kesinlikle onaylanmıştır.
Sentetik antibiyotiklerin bakterilere karşı başarısız kalma- sı, bakterilerin sentetik antibiyotiklere karşı direnç geliştir- meleri ve sentetik antibiyotiklerin yan etkilerinin neredeyse Kolloidal gümüş 1940’lı yıllara kadar dünyada oldukça yaygın bir şekilde antibiyotik olarak kullanılıyordu. Fakat sentetik antibiyotiklerin daha ucuza üretilebilmesi ve kâr
payının daha yüksek olması nedeniyle, gümüş unutulma-
ya ve unutturulmaya başladı. Bugüne kadar pek çok insan gümüşün bu özelliklerinden haberdar bile değildi.
Gümüşün antibiyotik özellikleri aslında çok eskiden beri biliniyor. Gümüşü günlük hayatlarında, mutfak gereçleri, süs eşyası, saklama kabı olarak insanların sürekli kullandık- larını biliyoruz.
İngiltere’de ağzında gümüş kaşıkla doğmak diye bir deyim vardır. Bu deyim doğuştan şanslı insanlar için kullanılır. Eskiden zenginler yeni doğan çocuklarına emmesi için gümüş kaşık verirlerdi. Böylece çocuk, hastalıklara karşı korunmuş oluyordu. Kolloidal gümüş geniş spektrumlu bir antibiyotik şeklinde etkide bulunur ve tüm tek hücreli parazitleri, yani
bakterileri, virüsleri ve mantarları kısa süre içinde öldürür.
Yaklaşık 650 farklı hastalık tetikleyiciye karşı etkili olduğu
bilinmektedir.
yararlarından daha fazla olması sonucunda alternatif anti-
biyotik arayışları başladığında, 1940’lı yıllardan sonra adeta
unutturulmaya çalışılan kolloidal gümüş, tekrar
Gümüş suyunun başka bir avantajı da hastalık tetikleyicilerin
gümüş suyuna karşı direnç gösterememeleri ve bağışıklık kazanamamalarıdır. Kolloidal, tek hücrelileri muhtemelen DNS ve/veya RNA gümüş kompleksleri ile
öldürüyor veya nüklein asitleri ile tahrip ediyor... Tek
hücrelileri, plazmoitleri ve –sporlar dahil– mantarları
öldürüyor, kurtlara saldırıyor ve hücre membranlarının
geçirgenliğini değiştirerek hücre-
hatırlandı. Günümüzde Amerika Birleşik Devletleri’nde
halen gümüş suyu antibiyotik olarak oldukça revaçta.
Nano gümüş moleküller, tek hücreli bakterilerin içine girer ve orada oksijen kazanımından sorumlu olan enzimi
bloke ederler. Parazitlerin metabolizması bozulur ve ölmeye
başlarlar. Gümüş suyu ile elde edilen tecrübelere göre, in-
takt cilt hücreleri, sağlığa yararlı bakteriler gümüşten zarar
görmüyor.
lere girişi önlüyor.
Gümüş cerrahi alanda kullanım açısından da önemli bir yere sahiptir. Örneğin beyin damarlarının kapatılmasında veya kafatasında oluşan sorunlarda gümüş büyük bir önem taşır (Haidenhein-Plastik). Öncelikle içinde bulunduğumuz yüzyılın başlarında sayısız bilim adamı, gümüşün tıp alanın- da etkileri ile ilgili sayısız ve yoğun araştırmalar yapmış, bu araştırmaların sonuçları dünya çapında saygın tıp dergile- rinde –örn. Lancet, Journal of the American Medical Association ve British Medical Journal gibi– yayımlanmıştır.
Bilimsel olarak bir koloit sistemden bahsetmek için, üç önemli unsurun yerine getirilmiş olması gerekir:
–Farklı bileşenlerin mevcut olması gerekir, örn. gümüş ve su gibi...
–Bileşenlerin farklı hallerde olması gerekir, örn. sıvı/katı veya gaz halinde/sıvı gibi.
–Parçacıkların çözünür olmaması gerekir. Buna göre, ko-
loitler heterojen olup çoklu şekilli ve çözünemez olmalıdır. Avustralyalı Courtenay bu etkileyici çalışmaları bir araya
toplamış ve bir kitap haline getirmiştir (The hidden Truth,
Sydney 1997). Bu kitabın içinde güncel araştırmalar yer al-
makta olup bu araştırmalar, gümüş ve etkileri konusunda,
günümüzde bilimin ne kadar yoğun bir araştırma içinde olduğunu ve yine aynı şekilde tıp alanında
kolloidal gümüş suyunun ne kadar geniş bir kullanım
alanına sahip olduğunu ortaya koymuştur.
 

bukettt

Üye
Üye
Katılım
Ara 22, 2012
Mesajlar
2
Tepkime Puanı
0
Puanları
0
şuan da altın suyunu kullanmaya başlıcam. bunun %100 iyi geleceğine eminim çünkü altın suyu direk beyinle ilgili hastalıklara iyi geliyormuş.

Tek Atomlu (kolodiyal) Altın
“Tek Atomlu Altın” beyaz bir toz şeklindedir ve iki bo- yutlu bir atom yapısına sahipken (bir veya iki atom birbirine tepki verir ), normal altın üç boyutlu bir yapıya sahiptir (on veya daha fazla atom birbirine tepki verir). Eğer bir kişi tek atomlu altını oral yollardan veya enjeksiyon yoluyla alırsa, sinir sisteminin çalışma kapasitesi on bin kat artar. Bu sizi tıpkı bir bilgisayar gibi inanılmaz miktarda bilgileri işleye- bilecek konuma getirir ve yeterli bilgi emildiğinde bilinçli olarak başka boyutlara geçilebilir ve biçim değiştirilebilir, çünkü beyin günümüz insanlarının hiçbir şekilde başarma imkânı olmayan sınırsız birikim, olgu ve yetiyi mükemmel düzeyde kullanma imkânına sahip olacaktır. Beyin hücreleri öyle düzenlenir ki, bunlar tekrar kendi aralarında iletişi- me geçebilir. Ve eğer bu iletişim yetisi tek atomlu altından Kullanım süresi: Kolloidal gümüş suyunun öncelikle daha yaşlı hastalarda ve sistematik olarak yerleşik rahatsızlıklarda
kullanım süresi çok önemli bir etkendir. Bu tür rahatsızlıklarda ve hastalarda kesinlikle öngörülen süreden
önce kullanımın bırakılmaması gerekir.
alındığı takdirde vücut “ışıldamaya” bile başlayabilir. Bu, eski tarihlerden kalan kimi raporlarda ve yazılarda yer alan “güneş gibi parlayan” tanrı ve tanrı çocuklarının bir yönde açıklamasıdır.
Tek atomlu altın, normal altından veya belirli madenlerden elde edilebilir (örn. Arizona’da olduğu gibi). Bu muhtemelen altın ve altın kazanımı ile ilgili Sümer tabletleri üzerinde yer alan açıklamaların da gerçek anlamını ve açıklamasını içermektedir. Tek atomlu altın bunun yanında inanılmaz bir iyileştirme gücüne sahiptir, zira hücreli düzenler ve bizim hastalık olarak tanımladığımız blokajları ve denge sorun- larını gideren aşırı miktarda ışık enerjisini taşır. Bu sadece büyük sırlardan bir tanesidir; bu, gizem okullarında korunur ve modern gizli topluluklarda d sadece üst düzeyde olan kişilere aktarılırdı. (bkz.: David Icke, En Büyük Sır)
Tek atomlu (kolodiyal) altından ALTIN SUYU
Günümüzün ana sorunlarından biri enerji eksikliğidir. Buna bağlı olarak da asabiyet, depresyon, insan ilişkileri- ni kurarken yaşanan güçlükler, geniş bir alanda fiziksel ve psikolojik sorunlar genellikle enerji eksikliğine bağlı olarak oluşmaktadır. Araştırmacılar her gün biraz daha enerjetik derinliğin insanlar üzerindeki etkisi hakkında tartışıyor ve durumun insanların iş ve sosyal yaşamları üzerinde ne kadar etkili olduğu konusunda hemfikir oluyorlar. Bu sorunun aşılması için ise yeni katkı maddeleri araştırmasına girerek insanların enerji seviyelerini artırmak için yardımcı olmaya gitgide daha yoğun çalışmaktadırlar. Elde edilen bilgiler arasında, altının belirli bir türünün organizmayı daha etkili ve yoğun metal enerji ile besleme imkânının olduğu yönün-
deki bulguların keşfedilmesi çabaları da yer almakdadır. Bu konuda en büyük katkıyı Avusturyalı, İsviçreli ve ABD’li araştırmacılar sağlamıştır.
Altın, beyin epifizini aktive ediyor
[bizim “Üçüncü gözümüz”]
İnsan bedeninde çok özel adenolar (bezeler ) bulunur, bunlar merkezde beyin epifizi ile iletişim halindedir. Üs- telik bu adeno, başın tam olarak orta merkezinde bulunur ve bilincimiz açısından çok önemli bir faktördür. Enerjiyi beyin epifizi içinden aktarmak, kurumsallığımızı iyileştir- mek, çevremizdeki elektromanyetik alanları bilinçli şekilde kabul etmek yerine, pek çok insan, bu beyin alanından yeterli oranda enerji akışı sağlamaktan uzaktır, zira bunlar bloke edilmiştir (ölçümlerden alınan sonuçlara göre). Bunun so- nucu ise bizim gerçekleri sadece sınırlı şekilde algılayabilme- mizdir. Kolodiyal altın, enerji akışında olumlu bir iyileşme sağlar, özellikle de beyin epifizinde... Bu ise az önce konu olan blokajların azaltılması ve hatta tamamen kaldırılması sonucunu doğurur.
Eğer biz vücuttaki bilgi akışının özellikle elektron akışı ile yapıldığını göz önünde bulundurursak, belki de bu elementin elektrik kalitesinin ne kadar etkili olduğunu da anlayabiliriz. Altın, vücudun elektrikli ve bununla beraber manyetik özel- liklerini etkileyebilir. Altın, bozulmuş bir potansiyeli tekrar normalleştirebilir. Altın koloitlerinin araştırma sonuçlarının ve raporlarının elde edilmesinden sonra Avusturya enstitü laboratuvarında görevli bilim adamları insanın mental ge- lişiminde kolodiyal altının günümüzde ne kadar büyük bir rol oynadığı konusunda ikna olmuşlardır. Altın, yaşamın
vital güçleri ile doğrudan bağlantı kurabilecek bir maddedir. “Vücudumuzun ağır elementleri (örn. altın ve gümüş), bizim dünyamızda oluşmamıştır. Güneşimiz fiziksel olarak
bakıldığında demirden daha ağır elementleri eritecek kadar
sıcak değildir. Fizikçilerin bu konuda son kararı mutlaka
değerlendirilmelidir: Vücudumuzun tüm ağır elementleri
bir süpernovadan gelmektedir ki, bunlar DNS ve protein
moleküllerinin oluşumu için de gereklidir. Yani bizler yıldız-
ların çocuklarıyız da diyebiliriz!“ (Michio Kaku, Kuantum
Fizikçisi)
“Üçüncü Göz”
Tüm manevi çabalarımızın başarısı büyük ölçüde üçüncü gözümüzün gelişim derecesi ile açıklanır. Böylece, “bilin- çaltı odası” ve “iç dünya“ kapısı anlaşılabilir. Üçüncü gözü doğru tasvir edebilmek için, her ne kadar bu doğal olarak beyin epifizi ile bağlantılı olsa da, bunun fiziksel bir organ olmadığının belirtilmesi gerekir. Bu, daha çok, bir tür “enerji tüpüdür”, bu tüp, kaşlarımızla medulla oblongata (başımızın arkasındaki çarka) arasında yer alır. Bu tüpün fonksiyonu aktive edildiğinde algılama merkezimizi öyle değiştirebiliriz ki, görme, işitme, koklama, tat alma ve dokunma duyuları dünyanın dışında üçüncü boyutlara ulaşır ve dördüncünün gerçekliği, dahası beşinci boyut bilinçaltında uyanır ve bu durum mantık ile bir nebze de olsa açıklanabilir.
Üçüncü gözle görme, insan bilincinin azami yeteneklerin- den biridir. Görmenin farklı kademeleri, farklı oluşumları görmemizi sağlar, düşük astral kademelerden daha yüksek ruhani boyutlara kadar algılarımız açılır. Kültürel karakte- rimizin en büyük zaafı olan mantıklı düşünme aşırı ölçüde dikkat gerektiğini ileri sürmektedir. Ancak bilinçsizliğe,
gerçekte “algılama birimi”ne genellikle pek güvenilmez. (Bran O. Hodapp, Sihirli Ayna)
Kolodiyal altın aktive eder ve uyum sağlar
Dalgalanma güçlerinde bir denge sağlar, bunlar beze enerji merkezlerinin çalışmasını ve reaksiyonunu etkiler. Enerjiyi çok iyi yalıtabildiği için altın içsel enerjilerin akışını iyileştirir. Bu nedenle kolodiyal altın iç enerjinin artışında kullanılan bir katalizör olmayıp, aynı zamanda enerji akım- larını aktaran bir unsur!..
Basel Üniversitesi fizik enstitüsü araştırmacıları ilk ola- rak 1999 yılında DNS-moleküllerinin yalıtkanlık özelliğini ölçebilmiş ve bu şekilde de ispatlayabilmişlerdir. Bu araş- tırmalarla DNS’nin yalıtkanlığının ve bununla birlikte bilgi aktarımının kolodiyal altın ile 10.000 kata kadar daha iyi olabileceğini göstermişlerdir!
Bu son altı çizili cümlenin biz insanlar için anlamı ger- çekten hayret vericidir! Bunun anlamı (Desoxyribu Nuclein Säure, bkz.: foto), tüm kalıtsal bilgilerin belirlendiği DNS, kolodiyal altın ile bağlantılı olarak 10.000 kat artırılmış ya- lıtkanlığı sağlayarak yenilenmektedir. Bozukluklar köprü- lenir, dengelenir ve arızalı vücut bölümleri temel “sağlıklı” konumlarına geri kazanılır.
Altın suyunu lütfen buzdolabında saklamayın. Altın su- yunu güneş ışınlarına maruz bırakmayın, kapalı bir dolap içinde muhafaza edin.
Vardığımız sonuç şu ki, kolodiyal altın ve gümüş alımı tehlikeli değildir.
DNS’nin farklı bireysel yalıtım kabiliyeti olmadığından
ve sadece DNS’nin sahip olduğu “tek” yalıtım özelliği oldu- ğundan, dozaj belirlenirken, genel olarak tek tipte kullanım önerilebilir. Altın suyunun da değersiz maden üzerinde 40 saniyeden fazla bulunmaması gerektiği için mutlaka plastik bir tatlı kaşığı kullanın! DAHA AZ, DAHA ÇOKTUR – bu nedenle lütfen kaşığı taşacak kadar doldurmayın, sadece tatlı kaşığının ½ mm altında kalacak şekilde dökün. Dökülen her damlaya yazık olacaktır! Eğer 65 gün yetiyorsa, sorun da yoktur! 200 ml bir şişe genel olarak tam 60 gün yetmelidir.
Kullanım şekli:
Her gün bir tatlı kaşığı altın suyu 2 ppm, azami 60 gün süreyle, yani 2 ay...
Sonra 120 gün kadar, uzunca bir ara verilir, yani 4 ay... Sonra tekrar her gün bir tatlı kaşığı altın suyu 2 ppm,
azami 60 gün süreyle...
Sonra yeniden 120 gün süreyle ara verilir...
Kolodiyal altın hangi sorunlarda veya şikâyetlerde kul-
lanılabilir?
Araştırmacılar tarafından ispatlanan ve yukarıda da açıklanan iki etkisinin yanında, “resmi“ olarak başka bilgi bulunmamaktadır. Ancak kolodiyal altın, DNS’nin ispatla- nan geniş kapsamlı iletkenlik artışı nedeniyle, DNS içindeki bozuklukları dahi giderebilecek, yenileyebilecek yetkinlik düzeyindedir. Bu sayede düzeltilebilir olmayan “bedensel arızalar”ın dengeli olarak azaltıldığı ve hatta ilgili unsurların yenilenebildiği görülmüştür –Burada arızanın türü bireysel olarak değişkenlik gösterdiği için, DNS’nin de etki süresi farklı sonuçlar vermiştir.
“Bedensel arızalar”ın kaynağı “hatalı veya kusurlu bilgi aktarımı”ndan kaynaklanıyorsa, “DNS’nin iletkenliğinin arızası”ndan bahsetmek mümkün müdür?
Bu bilgiler, “DNS’nin yenilenme süresi“ sonunda tekrar sorunsuz ve aksamadan ilgili vücut bölgelerine akabiliyorsa
– bu durumda TELOMER de DNS’nin bağımsız parçaları, yaşlanma süreci içinde “yaşlılık arızaları”nın giderilmesin- de kullanılabilir. Bu şartlar altında işlevini yerine getiren DNS, Tüm Bedensel Arızalara karşı yeniden üretme ve bölme yoluyla organizmayı harekete geçirebilir ve bu hücrelerin canlanması sağlanır.
Parantez içinde DNS yenilenme süreleri aylık olarak veril- miştir, yani buna göre en erken “bedensel arızanın yenilen- me süresi“ hesaplanabilir. 3 aylık mola süreleri burada her zaman uygulanmalıdır! Ancak ben hiçbir şekilde araştırma sonuçlarının ve hekim bilgilerinin dışına çıkmıyorum, ta- nıyı koyuyorum ve iyileşmesiyle ilgili de hiçbir şekilde söz vermiyorum. Kendimiz bu kolodiyal altın suyunu denersek eğer, gelecek bize nelerin mümkün olacağını gösterecektir.
Kolodiyal altın suyunun alınması, yani doğru dozaj her zaman kişisin kendi sorumluluğundadır.
Obezite (24), akne (12), alerjiler (2), alzheimer (24), arter kireçlenmeleri (24), eklem iltihabı (36), kireçlenme (36), astım (24), omurga disk kayması (12), pankreas yenilenmesi (24), Behçet hastalığı (24), yatak ıslatma (12),idrar zoru (12), tansi- yon sorunları (15), kronik enfeksiyonlar (24), kronik ağrılar (24), depresyon (12), kan dolaşımı bozuklukları (12), çıban (12), denge bozuklukları (24), katarakt (24), saç dökülmesi (24), kalp krizi yenilenme (24), beyin hücreleri yenilenme (24), işitme kaybı (12), hiper kinetik (24), inkontinans (24), siyatik (12), kanser (24), görme bozukluğu (24), siroz (36), legasteni (12), lösemi (24), lipodistrofie sendromu (12), migren (24), hareket etmede motorik bozukluklar (6), mukoviskidoz (12), [COLOR=""]Multiple Sklerose MS [/COLOR](24), nöralji (24), egzama (12),
böbreklerin yenilenmesi (24), açık bacaklar (12), osteoporoz (24), parkinson (24), parodontose (12), Phantomschmerz (24), Phobien (24), Polyneuropathie (24), potens arızaları (9), pso- riasis (24), yenilenebilir felç (6), idrar kesesi (6), bağırsaklar (6), romatizma (24), tiroid bozuklukları (12), beyin kanaması (24), şizofreni (24), ağır işitme (12), metabolizma bozukluğu (12), ışın hasarları (12), Tinnitus (3), vegetatif distoniler (24), sindirim sorunları (12), hemoroit (12), prostat büyümesi (3), eklem aşınmaları (12), susuzluk (12), uzak görme (12), diş minelerinin yenilenmesi (24)...
Altın suyunun kullanımı asla tıbbi bir bakımın veya tıb- bi ilaçların yerini almamalıdır, tersine, bu tedavilere eşlik etmelidir.
Böylece başka maddelere veya ilaçlara karşı bir yan etki oluşmaz. DNS’nin yenilenme süresinden sonra “bedensel yenilenme” ancak gerçekleşir.
İyonik gümüş veya altın çözeltilerinde temel olarak 3 etken vardır: Zaman, ışık ve oksijen. Bunlar suyun içinde yüzen atomları/iyonları tekrar boşaltır ve büyük parçacıklar olarak birleştirir. Bu şekilde “altın suyu”nda 3-5 hafta sonra minik, kesinlikle tehlikesiz koyu renkli altın parçacıkları olu- şur. Bunlar ağırdır ve şişenin dibinde bir tortu oluşturur...
Altın suyu çok normal şekilde günlük olarak kullanılabi- lir ve askorbin asidi testi ve tindal testinin ispatladığı şekilde sorunsuz etkide bulunur. Eğer bu minik parçacıklar vücuda girecek olursa, tıpkı kum tanecikleri veya tanınmış “Danzig altın suyu”nda olduğu gibi yine vücuttan sindirim sistemi ile çok doğal şekilde atılırlar.
DNS’nin yalıtkanlığının artırılması ile olay bitmiş sayıl- mıyor. DNS’nin önce kendini yenilemesi gerekir, bu şekilde
doğru sinyalleri arızalı vücut alanlarına gönderebilir, bu alanlarda da doğru=sağlıklı hücreler üretilerek ilgili vücut parçasının veya organlarının aynı şekilde yenilenmesi müm- kün olur. Her şeyin zamana ihtiyacı vardır
 
Tekerlekli Sandalye
Üst