Obsesif-Kompulsif Bozukluk (Takıntı Hastalığı)

gülümse_hayata

Üye
Üye
Katılım
Kas 9, 2010
Mesajlar
16,299
Tepkime Puanı
13
Puanları
0
Yaş
49
Obsesif kompulsif bozukluk (OKB) nedir?

Kişide sıkıntı ya da rahatsızlık durumu ortaya çıkaran zorlayıcı düşünce, dürtü ya da imgelemler ve/veya bu durumu ortadan kaldırmaya yönelik düşünce ve davranışların görüldüğü hastalıktır.

Bu düşünce, dürtü, imgelem ve davranışlar yineleyici olduğu için TAKINTI HASTALIĞI olarak da isimlendirmek doğru olur.

OKB’nin belirtileri nelerdir?

Temel belirtileri OBSESYON VE KOMPULSİYONLARDIR.


Obsesyon, kaygı ve sıkıntıya yol açan, inatçı ve zorlayıcı düşünce, dürtü ve imgelemlerdir (Örneğin kişi, aslında öyle olmadığını bildiği ya da aşırı bulduğu halde ellerinin kirli ya da mikroplarla bulaşık olduğu düşüncesinden kendini alamaz).

Kompulsiyon ise çoğu kez obsesyonları kovmak veya obsesyonların verdiği sıkıntıyı azaltmak amacıyla yapılan davranışlardır (Örneğin ellerinin kirli olduğu düşüncesinden kendini alamayan kişi, çoğu kez hoşlanmasa ya da istemese bile sürekli, tekrar tekrar ellerini yıkama ihtiyacı hisseder).

Obsesyon ve kompulsiyonlar, çoğu zaman kişi tarafından saçma, anlamsız ya da aşırı bulunur. İnatçı, zorlayıcı ve yineleyicidirler.

Obsesyon ve kompulsiyonlar oldukça geniş aralıkta ve çeşitliliktedir. Aşağıda bunlara bazı örnekler verilmiştir, ancak liste sınırsız oranda uzatılabilir.

OBSESYONLAR:

*Kendine ve/veya başkalarına zarar vereceğinden korkma

*utanılacak birşey yapmaktan korkma

*olan kötü olaylardan kendinin sorumlu olacağı korkusu

*kir veya mikroplardan, aşırı kaygılanmak

*bulaşma nedeniyle hastalanacağı ve/veya başkalarına hastalık bulaştıracağı kaygısı

*yasaklanmış ya da sapıklık derecesinde cinsel düşünce, görüntü veya dürtüler

*dinle ilgili ya da kutsal şeylere karşı hürmetsizlik veya günahla ilgili düşünce, görüntü veya dürtüler

*Eşyaların kesin bir düzen ve/veya simetri içinde bulunmasıyla ilgili düşünceler

*herhangi bir hastalıkla ilgili aşırı uğraşılar (örn. AIDS olup olmadığıyla ilgili yoğun düşünceler)

KOMPULSİYONLAR:

*aşırı veya törensel el yıkama

*eşyalarının ya da bulunduğu mekanın temizliğiyle ilgili aşırı uğraşılar

*Kapıları kilitleyip kilitlemediğiyle ya da ocağı kapatıp kapatmadığıyla ilgili kontroller

*hata yapıp yapmadığını kontrol etmek (tekrar tekrar)

*kalıplaşmış hareketleri tekrarlama gereksinimi (örn. Kapıdan girme çıkma, sandalyeye oturma kalkma gibi)

*saymayla ilgili takıntılar (örn. her yaptığı şeyi mutlaka belirli sayılarda yapma gereksinimi)

*kendisi için maddi ya da manevi değeri olmayan eşyaları atamama, biriktirme

OKB ne sıklıkta görülmektedir?

Yaklaşık her 50 kişiden birinde OKB bulunmaktadır. Ancak birçok kişi, belirtilerinin hafif olması, hastalıklarını gizlemeleri, kimseye belli etmek istememeleri ya da yıllarca süren hastalıklarını artık benimsemeleri nedeniyle hekime başvurmaktan kaçınır.

Oluşumunda ve ortaya çıkmasında rol oynayan etkenler nelerdir?

OKB’nin oluşumunda hem biyolojik hem de psikolojik etkenler bulunmaktadır. OKB belirtilerine eşlik eden özgül beyin anormallikleri belirlenmiştir. İlaç tedavisi ya da psikoterapi ile başarılı bir şekilde tedavi edilen kişilerde bu beyin anormallikleri düzelmektedir.

Çoğu zaman OKB belirtilerinin ortaya çıkmasından önce stresli bir yaşam olayı belirlenmiştir. Ancak böyle bir olay olmadan da başlayabilir.

Nasıl tedavi edilir?

OKB uzun süreli ve zamanla iyileşme dönemleri gösterebilen bir hastalıktır. Tedavide ilaç ve/veya psikoterapi kullanılmaktadır. İlaç tedavisi ve davranışçı-bilişsel psikoterapinin birlikte uygulandığı durumlarda oldukça iyi sonuçlar alınabilmektedir.

OKB’li kişi deli midir?

Hayır. Çoğu OKB’li insan, obsesyon ve kompulsiyonlarının aşırı ya da mantık dışı olduğunun farkındadır. OKB’li insanlar deli değildir.

OKB ile ilişkili başka bir hastalık var mıdır?

Torette hastalığının (daha çok çocuk ve ergenlerde görülen tik hastalığı) OKB ile güçlü bir ilişkisi vardır. Birçok kişide her ikisi birlikte görülür. OKB ile benzerlikleri bulunan diğer bazı hastalıklar: Beden dismorfik bozukluğu, trikotilomani (saç yolma hastalığı), hipokondriyazis (hastalık hastalığı) ve dürtü kontrol bozuklukları.

Doğumsal bir hastalık mıdır?

Kesin kanıtları olmamakla birlikte, bilimsel yayınlarda doğuştan OKB yatkınlığı durumundan söz edilmektedir. Ancak bu yatkınlık, hastalığın günün birinde mutlaka ortaya çıkacağı anlamına gelmez.

OKB ve depresyon ilişkisi nasıldır?

Yaklaşık olarak OKB’si olan kişilerin %60-90’ı yaşamlarının bir döneminde en az bir defa majör depresif epizod (en az 2 hafta süreyle hemen hergün depresyon belirtilerinin bulunduğu hastalık) yaşamaktadırlar.

OKB tedavi ile tümüyle ortadan kaldırılabilir mi?

Hayır, ancak genellikle kontrol edilebilir.

OKB tedavisinde karşılaşılan en büyük sorun nelerdir?

OKB’li kişinin hastalığı hakkında yetersiz bilgilerinin olması, doktorunun önerdiği tedavi planına uymaması ve tedavi uyumunun bozulmasıdır.

Tedavi ile OKB’nin seyri nasıl olmaktadır?

Çok iyi olabilmektedir. Özellikle davranış terapisi ve ilaç tedavisinin birlikte uygulandığı OKB’lilerin %80’inde anlamlı düzelmeler olmaktadır. Tedavi uygun süre devam ettirildiğinde hastalığın alevlenmesi ya da tekrarı önlenebilmektedir.

OKB tedavisinde kullanılan bazı yöntemler?

OKB tedavisinde kullanılan en etkin iki yöntem; ilaç tedavisi ve davranış terapisidir. Genellikle bu iki yöntemin birlikte kullanılması en etkili sonucu vermektedir.

Stres OKB’yi etkiler mi?

Evet. Tipik olarak stresli bir yaşam olayı OKB belirtilerinin kötüleşmesine yol açabilir. Stres OKB nedeni değildir. Ancak, stres veren yaşam olayları (sevilen bir yakının kaybı, doğum, boşanma vb.) hastalığın başlamasını tetikleyebilir ya da belirtileri alevlendirebilir.

OKB tedavisi hastane yatışını gerektirir mi?

Çoğu zaman gerektirmez. Ancak günlük işlevselliği önemli derecede kısıtlanmış olan hastalarda önemli bir seçenek olabilir.

OKB bulaşıcı mıdır?

Hayır, OKB bulaşıcı bir hastalık değildir.
 

obsesif

Üye
Üye
Katılım
Ocak 6, 2012
Mesajlar
1
Tepkime Puanı
0
Puanları
0
Obsesif Takıntılar

Obsesif kompulsif davranış bozukluğu tedavisi konusunda teorik şeyler söylemek mümkün ancak, maalesef ilaç tedavisi ile bu rahatsızlığın semptomik ve kısıtlı tedavisi yapılabilmektedir. Verdiği güzel ve ayrıntılı bilgiler için arkadaşımıza teşekkür ediyorum. Bilgi olmadan hastalık çözülemez. Engelliler için uğraşan herkese teşekkürler.
 
Moderatörün son düzenlenenleri:

gülümse_hayata

Üye
Üye
Katılım
Kas 9, 2010
Mesajlar
16,299
Tepkime Puanı
13
Puanları
0
Yaş
49
Faydalı olabiliyorsam ne mutlu bana ben teşekkür ederim.
 

gülümse_hayata

Üye
Üye
Katılım
Kas 9, 2010
Mesajlar
16,299
Tepkime Puanı
13
Puanları
0
Yaş
49
Takıntı Hastalığı'na dikkat!Obsesif Kompulsif Bozukluk (OKB)

Bakırköy Prof. Dr. Mazhar Osman Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi (BRSHH) Başhekimi Doç. Dr. Erhan Kurt, Obsesif Kompulsif Bozukluk (OKB) hastalığının az tanınan ve bilinen bir hastalık olduğunu söyledi.

Kurt, Türkçe'ye "Saplantı Zorlantı Bozukluğu" diye tercüme edilen hastalığın halk arasında "takıntı hastalığı" "titizlik hastalığı" veya "evham hastalığı" terimleri ile adlandırıldığını belirtti.

Obsesif Kompulsif Bozukluğu'nun (OKB) en iyi tedavisinin genel olarak bilişsel davranışçı terapi olduğunu belirten BRSHH Başhekimi Doç. Dr. Erhan Kurt, "Antidepresanlar da zaman zaman terapi ile birlikte kullanılır, ancak ilaçlar, OKB belirtilerini azaltmada tek başına çok etkili değildir" dedi.

Az tanınan ve tedavi başvurusu düşük bir hastalıktan söz ettiklerini belirten Kurt, şöyle devam eti: "Çünkü hafif derecede belirtileri olan hastaların çoğu doktora başvurmamakta ve bir kısmı da hastalığını gizlemektedir. Ayrıca toplumumuzda bu davranışlar, 'ne kadar titiz kadın', 'evini bal dök yala' 'ne kadar düzenli ve tertipli çocuk' 'ne kadar dikkatli adam' diye desteklenmekte ve onaylanmaktadır. Halbuki evine bal döküp yalamaya niyetlendiği kadının hemen her gün bütün gününü evini temizlemekle geçirdiğini, daha insanlar kapıdan girmeden alarma geçtiğini, çocuklarını her gün baştan ayağa temizlediğini, ellerini saatlerce sabunla yıkadığını bilmemekte; ızdıraplı hayatından haberdar olmamaktadır.

Tipik başlama yaşının ergenlik ya da genç erişkinlik olduğunu hatırlatan Kurt, "Ancak çocukluk dahil her yaşta başlayabilir. Fakat hastalığın tanınmasına ve psikiyatriste başvurusuna kadar geçen süre bayağı uzun olmakta, ortalama 7 yılı bulmaktadır. Hastalık cinsiyet ayırmamakta, kadın ve erkeklerde hemen hemen eşit oranda görülmektedir" dedi.

Hastalığın ortaya çıkışı ile ilgili psikolojik ve biyolojik kuramlar olduğunu ifade eden Kurt, "Bunlara kuram diyoruz çünkü henüz kesin bir tek neden ya da nedenler bulunamamıştır. Psikolojik olanlar psikanalitik kuram ve öğrenme kuramlarıdır. Beyinde hücreler arası iletiyi sağlayan serotonin ve dopamin gibi maddeler ve bunlardan oluşan sistemler de sorumlu tutulmaktadır. Ayrıca OKB hastalarının birinci derece akrabalarında yüzde 20-25 sıklığında hastalığın görülmesi biyolojik nedenin etkin olduğunu düşündürmektedir" diye konuştu.

Doç. Dr. Erhan Kurt, hastalığın klinik özelliklerini ise obsesyonlar, yani takıntılı düşünceler; kompulsiyonlar yani obsesyonları ortadan kaldırmak için yapılan eylemler ve kaçma/kaçınmalar olarak açıkladı.

Tedavisi

Hastalığın tedavisinde ilaç ve bilişsel davranışçı terapi seçeneklerinin hastanın durumuna ve tercihe göre uygulanabildiğini belirten Kurt, şunları kaydetti: "Tek başına ilaç, tek başına terapi ya da ikisinin kombinasyonu… Terapide üç unsur üzerinde durulmaktadır. Bilişsel terapi ile düşünce sistematiği ve bilgi işleme sürecine müdahale edilmekte (obsesyonlar), davranışçı terapi ile hastanın aşırı biçimde yaptığı davranışlar (kompulsiyonlar) azaltılmakta ve kaçma/kaçınma davranışı önlenerek hastanın kısıtladığı fonksiyonlar artırılmaya çalışılmaktadır. Unutulmaması gereken bu işlemlerin hastanın aktif katılımı ile yapıldığıdır. Yani terapi hastaya uygulanan değil hastayla birlikte uygulanan bir işlemdir."

Dünya
 
G

güz gülleri

Guest
bendede simetri takıntısı var tabloların kıtafetlerin bulunduğum ortamdaki mevcut eşyaların düzgün durması gibi:) aksi halde sebepsiz geriliyorum:)
 

Gazoz Agacı

Moderatör
Moderatör
Katılım
Nis 23, 2012
Mesajlar
9,302
Tepkime Puanı
64
Puanları
48
Yaş
54
Obsesif kompulsif kişilik bozukluğu

Obsesif kompulsif kişilik bozukluğu (OKKB); genç erişkinlik döneminde başlayan ve değişik koşullar altında ortaya çıkan esneklik, açıklık ve verimlilik pahasına düzenlilik, mükemmeliyetçilik, zihinsel ve kişilerarası kontrol koyma üzerine aşırı kafa yormanın olduğu sürekli bir örüntü. Obsesif-kompulsif bozukluk diğer adıyla saplantı-zorlantı bozukluğudur. Hastalığa yol açan etkenin beyindeki sinir iletimine katkıda bulunan serotonin maddesinin salınımının dengesizliğinden kaynaklandığı düşünülmektedir. Obsesif-kompulsif bozuklukta kişi aslında davranışının/davranışlarının anlamsız, gereksiz ya da saçma olduğunun farkındadır ancak kendini bu davranışı sergilemekten alıkoyamaz.

Tanı

DSM IV Tanı Kriterlerine göre aşağıdaki 8 belirtiden en az 4'üne sahip kişiler obsesif kompulsif kişilik bozukluğuna sahiptir.

1- Yapılan etkinliğin asıl amacını unutturacak derecede ayrıntılar, kurallar, listeler, sıralama, organize etme ya da program yapma ile uğraşır durur.
2- İşin bitirilmesini zorlaştıran bir mükemmelliyetçilik gösterir (örn. kendisine özgü aşırı katı ölçütler karşılanamadığı için bir tasarıyı tamamlayamaz.)
3- Boş zamanlarını değerlendirme etkinliklerinden ve arkadaslıklarından yoksun kalacak derecede kendisini iş ya da üretkenliğe adar (ekonomik gereksinmeleri ile açıklanamaz)
4- Ahlak, doğruluk ya da değerler gibi konularda vicdanının sesini aşırı dinler ve esneklik göstermez (kültürel ya da dinsel özdeşimi ile açıklanamaz)
5- Özel bir değeri olmasa bile eskimiş ya da değersiz şeyleri elden çıkartamaz
6- Başkaları, tam olarak kendisinin yaptığı gibi yapmayı kabul etmedikçe görev dağılımı yapmak ya da başkalarıyla birlikte çalışmak istemez.
7- Para harcama konusunda hem kendisine, hem de başkalarına karşı cimri davranır; para, gelecekte ortaya çıkabilecek felaketler için biriktirilmesi gereken bir şey olarak görülür.
8- Katı ve inatçıdır.
 

gülümse_hayata

Üye
Üye
Katılım
Kas 9, 2010
Mesajlar
16,299
Tepkime Puanı
13
Puanları
0
Yaş
49
OBSESİF-KOMPULSİF Niye Zihnimiz Bazı Şeylere Takılmadan Duramıyor

Yukarıda bu hastalık hakkında bir çok bilgiden bahsedilmiştir gelin birde bu hastalıkta neden zihnimiz belirli şeylere takılmadan duramıyor bunu inceleyelim. Etrafımızda belkide çok yakınımızda ailemizden birinde bu hastalık teşhisi konulmuş ise nedenleri ve nasıl davranmamız konusunda bilgi sahibi olmamız bu hastalığı yaşayan kişiye daha fazla yardımcı olabilmemiz anlamına gelecektir.


Takıntılardan nasıl kurtuluruz sorusu ile ilgili bahsetmeden önce “Obsesif-kompulsif bozuklukta niye zihnimiz belirli konulara takılmadan duramıyor?” sorusuna bakmakta fayda var. Evet neden takıntılar kendi kendine geçmiyor ya da kendime mantıklı açıklamalar getirmeme rağmen geçmiyor.

Bunu şöyle açıklayabiliriz. Obsesif-kompulsif bozukluk kaygı bozuklukları sınıflandırması içinde yer alıyor. ÇÜnkü temelinde yoğun bir kaygı hali var. Kişi bu yoğun kaygı halini kontrol edemediğinden kendine kontrol edebileceği takıntılar geliştiriyor, bu, kişi farkında olmadan beynin kullandığı bir düzenek. Diğer bir deyişle bu durum, beynin, kontrol edilemeyen genel kaygı halini kontrol etmeye çalışmasının otomatik bir yolu; takılacak konular bulmak. Ancak bu yol da işe yaramıyor ve kişi takıntısına takılarak genel ve yoğun bir kaygı hali yaşamaktan belki kurtuluyor ancak belirli konulara takılma ve bunlarla ilgili kaygılar yaşamaya başlıyor. Takıntı gelişiminde süreç hep böyle işler. Dolayısıyla sorun kişinin kaygı fazlalığı sorunudur, çözüm de bu kaygı fazlalığı sorununu çözmektir. Böylece yerine koyması gereken bir takıntı gerekliliği de kalmaz ve takıntı sorunu çözümlenir. Takıntısı olan bir danışan ile psikoterapi çalışması yaparken, kişi hep takıntılarından, bunlardan kurtulmak için neler yaptığından bahseder ve ne yaparsa bu takıntılardan ya da kompulsif davranışlardan kurtulacağını terapiste sorar, pratik çözümler ve öneriler ister. Hiçbir zaman öneri ve telkin yolu izlenerek yapılan bir psikoterapi çalışması takıntıdan kurtulmayı sağlamaz. Kişi belirli bir duruma kafası takıldığı ve takıldığı durumun gereğini(yani kompulsif davranışı), yapamadığı için yoğun bir kaygı yaşıyor değildir. Burası önemli. Tekrar edeceğim. Kişi belirli bir duruma kafası takıldığı ve takıldığıdurumun gereğini yapamadığı için kaygı yaşıyor değildir.

Peki neden kişi yoğun bir kaygı halinde takıntılı düşünce ile haşır neşir oluyor? Bunun açıklaması birikimsel kaygı ve beynin birikmiş kaygı duygusunu düzenleyememesinde gizli. Niye düzenleyemiyor? Çünkü normalin ötesinde bir kaygı birikmesi var. Peki neden normalin ötesinde bir kaygı birikmesi var? Cevap şu: Hayatında yaşadığı uzak ya da yakın dönem travmatik olaylar sonucunda orta beyindeki limbik sistem bölgesindeki bazı alanlarda kaygı duygusu depolanmakta. Bu son dönem araştırmaların bize gösterdiği bir durum. Kişi kaygı birikmesinden dolayı zaten kaygılı bir yapıdadır ve belirli konulara zaten var olan bu kaygı fazlalığı nedeniyle takılır. Yani, örneğin, 10 kere kapıyı kontrol etmediğinde aşırı kaygı yaşayan bir insan, kapıyı yeterince kontrol etmeyip evden ayrıldığı için kaygı yaşamaz. Zaten bünyesinde, yani limbik sisteminde, var olan kaygı fazlalığı nedeniyle kapıyı kontrol etmeye kendini zorunlu hisseder, kapının kapalı olduğunu bilse de. Ancak, yoğun kaygı hali, kapıyı yeterince kontrol etmeme durumu ile aynı anda yaşandığından sıkıntısını ve kaygısını, kapıyı yeterince kontrol etmemesine bağlar. onlarca kere kontrol ettikten sonra kısmen rahatladığı için de kapıyı yeterince kontrol etmemesinin onda şiddetli bir kaygı yarattığına iyice inanır. Bu süreç hep böyledir. Takıntının konusu ne olursa olsun; temizlik, kontrol, cinsellik, din, yakınlara zarar verme olsun, bu süreç hep böyle işler. Yani aslında asıl sorun takıldığımız konunun kendisi değil, kaygı fazlalığımızdır. Kaygılı olduğumuzdan o konuya takılırız, yoksa o konu kaygı verici bir konu olduğundan değil. Bu süreci anlamak son derece önemlidir çünkü, anlamazsak psikoterapiden beklentimiz de farklı olur. Söylemiş olduğum gibi psikoterapi takıntılarla ilgili mantıklı açıklamalar yapmak, bunların mantık dışı şeyler olduğunu söylemek değildir.

Bir konuda takıntı geliştirmemize sebep olan kaygı fazlalığını psikoterapide çalışmak gerekir.

Bu nedenden dolayı davranışçı terapiler birçok takıntı türünde pek etkili olamaz. Kişi bir takıntıdan kurtulsa da başka bir şeye takılmaya başlar. Çünkü zemindeki kaygı fazlalığı duruyordur. Terapide sadece rasyonel olmayan düşünce kalıpları ile çalışmak oldukça yarar sağlayabilmekle birlikte yeterince tatmin edici sonuç vermez. Bu tür bir terapide, kişi takıntılar geldiğinde bu takıntılara nasıl yaklaşacağını öğrenebilir ama nihai hedefe yeterince ulaşılamaz. Nihai hedef “takıntılı düşünce gelse de ve zorlantılı davranış yapılmasa da rahatsız olmama halidir; başka bir deyişle psikoterapideki nihai hedef kişide daha önce yoğun kaygı uyandıran düşünceler gelse de ve bu düşüncelerden kurtulmak için zorlantılı davranışlar defalarca yapılmasa da kişinin kaygı hali yaşayamamasıdır.

Teknolojik ilerlemelerle birlikte psikoterapi yöntemleri ile ilgili de bir çok yenilik ve gelişme oluyor. Artık, onlarca yıllık birikimlerin de sonucu olarak travma olmadan psikolojik sorun olmaz fikrini benimsemeye doğru adım adım gidiyoruz. Klinik tecrübelerimiz bu görüşü büyük bir tutarlılıkla onaylıyor. Beynin biyokimyası durduk yere bozulmuyor. Travmatik yaşantılar ve bunların etkileri genellikle beynin biyokimyasını bozan unsurlardır. Belirli psikiyatrik sorunlarda genetik faktör rol oynayabiliyor ama çoğunlukta faktör çevresel, yani tarvmatik yaşantılardır. Travmatik yaşantıların limbik sistemdeki etkileri yıllar sonra dahi olsa çeşitli psikolojik sorunlar ortaya çıkarma potansiyeline sahiptir. Bu nedenle bu sorunların mantıklı düşünme kapasitesi ile ilgisi yoktur. Ancak şunu da söylemek lazım; kişiler olumsuz duygu hallerinde seneler boyunca kaldıklarında rasyonel olmayan bazı düşünce kalıpları da geliştiriyorlar. Bunları aşmada bilişsel yöntemler çok önemlidir.

Travmatik yaşantılar, hatırlayalım ya da hatırlamayalım, önemseyelim ya da önemsemeyelim, farkında olalım ya da olmayalım, psikolojik sorun oluşmasında başlıca etkendir.

“Ya takacak ne var, genç adamsın”, “Okulda derece aldın ama böyle anlamsız şeylere kafanı takmanı anlayamıyorum”, "Sende hiç mantık yok mu” gibi çevresel söylemler takıntı yaşayan kişide anlaşılmamışlık duygusu, öfke, niye bunları aşamıyorum diye suçluluk duyma şeklinde ekstra zor haller yaşatır. Takıntı hastalığı mantıklı açıklamalarla veya yol göstermelerle aşılamaz. Çünklü problem takıntı hastasının mantıksız olması değildir. İçinde bulunduğu kaygı halinden dolayı belirli konulara takmadan edememesidir sorun. Takıntısı olanların çoğu takıldıkları şeyin kendileri için de anlamsız ve saçma olduğunu zaten bilir ve bunu söyler. Ne terapistin ne de kişinin çevresindeki insanların ne de kişinin kendisinin takıntıların anlamsız saçma vs. olduğunu kişiye açıklaması hiçbir değişiklik yaratmaz. Hatta biraz önce de söylediğim gibi öfke, suçluluık ve bu sorundan kurtulamayacağına dair umutsuzluk duyguları yaratır.

Kaygı fazlalığına yol açan, danışanın bile belki çoktan unuttuğu travmatik deneyimlerin çalışılması bir çok kaygı bozukluğu rahatsızlığında olduğu gibi takıntılarda da oldukça önemlidir. Travmatik duyguların çalışılması ve aynı zamanda bozuk kognisyonların ya da düşünce kalıplarının çalışılması bir arada yapıldığında en iyi sonuç alınıyor. Günümüzde etkinliği klinik çalışmalarımızda kendini açık bir şekilde göstermiş bazı yöntemler, birçok psikoterapi yaklaşımındaki yöntemsel birikimleri bir araya getirerek takıntı sorununu “ancak bir yere kadar iyileşme olur” önyargısından kurtarıyor.

. Yrd. Doç. Dr.Ercüment DOĞAN
 
Tekerlekli Sandalye
Üst