Özürlüler ve Yaşlılar İçin Ulaşılabilir ve Özgürleştirici Şehirler

Halil Yılmaz

Admin
Yönetici
Katılım
May 19, 2010
Mesajlar
14,506
Tepkime Puanı
189
Puanları
63
Yaş
50
ŞÜKRÜ SÜRMEN (Mimar)

ŞEHİRLERİMİZ KADERLERİMİZDİR.

İnsanın seçim hakkı çok sınırlı : Bir ya da birkaç şehir. İnsan ; güven içinde, faal ve üretken kalarak, sağlıklı bir bedenle, mutluluk ve haz duyarak yaşamak için şehirlerdeki arayışını hep sürdürdü. Mutsuz olduğu şehirlerden mutlu olabileceğini düşündüğü başka şehirlere kaçtı. Ama şehirden hiç vazgeçmedi. Gerçek anlamda bir şehirden sınırlı sayıda köşe, meydan, sokak, bina, yeşil alan parçası ve evle tablomuz tamamlanıyor... İnsan bunlardan fazlasına sahip olamadı ve olamaz da. Hayat oyununu bu kadar sahnede oynayabiliyoruz. İşte böylece şehirlerimiz kaderlerimiz oluyoruz. Öyleyse şehirlerin üzerimizdeki bu etkinliğinin ve gücünün bilincine daha çok varmamız gerekiyor.

Çağın akışı olarak ortaya çıkmış bulunan şehirleşme, binalaşma ve yapılaşma sürecinde çevrenin makul sayılamayacak bir ölçüde baskı altına alınması, tabiatın şehirsel çevre ile bütünleşmesinin engellenmesi ve yeryüzünün dev inşaatlarla kirletilmesi söz konusu olabilmektedir. Bilimsel bilginin, yöntemlerin ve yaklaşımların çok daha sistemli bir şekilde yeryüzündeki insan topluluklarının hayatına hakim olmaya başladığını kabul etmemiz gereken bir ortamda ; rasyonel olmayan yerleşim kurma, şehirleştirme, inşa edilmiş çevre oluşturma ve binalaştırma süreçleri şüpheye mahal bırakmayacak şekilde “Mutlu etmeyen şehirler” olarak karşımıza çıkabilmektedir.

Tarih boyunca insanlar yeryüzünün kendilerine en çekici gelen köşelerini seçtiler ; belli uygun iklim kuşaklarında, belli güzel sahil bantlarında, belli rahat hareket güzergâhlarında, belli tabiat zenginliği noktalarında yerleştiler ve mutlu olmaya çalıştılar. İnsan topluluklarının paylaşmakta güçlük çektikleri bu dünya parçalarında devletler ve uygarlıklar kuruldu ; yerleşim yerleri ve şehirler tesis edildi. Buralarda parlak günler geçirildi. Ama sonra da bunların bir kısmı yıkıldı, kayboldu, terk edildi. Çünkü belki o noktalarda insanlar yeryüzünü fazla sömürdüler, kirlettiler ve güçlerini birbirlerine kabul ettirmek için de çatıştılar. Yani nesiller, neticede sınırlı imkânlar ve kaynaklar sunan bir yeryüzünü tam bir sorumluluk içinde kullanmadılar. Dünya da beklenenden daha hızlı şekilde eskitilerek günümüze gelmiş oldu.

İnsanın bencilliği çağımızda da durdurulamıyor. Hayatı ve yaşama zeminlerini teşkil eden bünyelere hızla aktarılan kısa vadeli çıkarlar, ilk bakışta çekici ve kolay gözüken zararlı bireysel çözümler ve sahte bir refah uyuşukluğu hayatlara hakim olabiliyor ; şehirlerimize, yerleşimlerimize kötü ve tehlikeli çizgiler eklenmesine devam ediliyor. Kaderlerimiz bizi mutlu etmeyen, ama bizi mutlu etmesi için fazla çaba da göstermediğimiz şehirlerde şekillendiriliyor.

ŞEHİRLERİMİZ KARAKTERLERİMİZDİR.

Uygarlıkları şehirlerde yaşıyoruz. Şehirler çağdaş hayatın ulaştığı düzeyin sunulduğu bir ortam. Bu bakımdan her şehir evrenselin bir parçası. Ama öte yandan her şehrin kendisine özgü, tarihin derinliklerine uzanan bir ruhu var. Toplumun sosyal dokusu, dayanışma duygusu, kültürü, geçmiş ve gelecek bağlantıları şehirde kendisini temsil ortamına çıkarıyor. Şehirlerimiz kendileri içinden davrandığımız karakterlerimizdir. Şehirler, semtler, meydanlar, caddeler, parklar, binalar simgelerdir ; insan topluluklarının tarihteki izleridir. Ama acaba yaşadığımız şehrimizin bizi hakkıyla temsil ettiğine inanıyor muyuz ? Büyük ihtimalle hayır. Çünkü kendimizi onda yaşarken mutlu hissetmeyebiliyoruz. Özlemlerimizde başka diyarların başka şehirleri yer alabiliyor. Halbuki şehrimizin çizgileri, olağan dışı büyük tabiî felaketler dışında, bizim irademizin eseri. Demek ki, bir bakıma kendimizi aldatmaktayız. Üstelik çok da masum değiliz. Şehirliler olarak yaşarken, hareket ederken, tüketirken küçük küçük ihanetlerde bulunuyoruz. Ama bunları önemsemiyoruz ve unutmaya, unutturmaya çalışıyoruz.

Herkes için yaşanabilir, ulaşılabilir ve özgürleştirici şehirleri elde etmek için hem bir irade, hem bir çaba, hem de fedakârlık gerekiyor. Ödül oldukça uzakta gibi gözüktüğünden ; aldanıp kolayı ve nefsimize hoş görüneni seçersek tabiata, tarihe ve topluma yozlaştırıcı bir etki bırakmış oluyoruz. Üstelik o anki hazzımızın bozulmaması için bencilce davranmakla elde ettiğimiz bir şey de olmuyor ; sonunda şartlar ve tablo daha da kötüleşerek hayatımızın ilerideki bir durağında karşımıza daha ağır bir baskı olarak çıkabiliyorlar.

Kendimizi derinlemesine tanımaya çalışalım, karakterimizi iyi tahlil edelim. Sonra da bizi tamamen temsil edebilecek bir şehir yaratmak için irade gösterelim. Hint bilgelerinin tespiti her zaman doğrudur : Acıların anahtarıyla açılır sevincin kapıları. Şehrimiz için çekeceğimiz her zahmet hayatlarımıza güzellik olarak dönecektir.

Sabah evinizden çıktınız ve yürüdüğünüz kaldırımda çalışmakta olan bir işçinin yeni ve gerekli birtakım düzenlemeleri ihtimamla ve şevkle yapmakta olduğunu gördünüz... Demek ki düşünülüyorsunuz, birbirimizden umut kesmiş değiliz, barış sürüyor ve hayatların daha iyi yaşanması için bir çaba var... Islıkla güzel bir melodi tutturdunuz ve yürüdünüz. Siz de işinizi sevinçle ve iyi bir şekilde yapmaya hazırsınız...

ŞEHİRLERDEKİ BÜYÜK YATIRIMLAR HEP İYİYE GİDİŞ ANLAMINA GELMEZ.

Günümüzün şehirlerindeki bitmek tükenmek bilmeyen, hatta zaman zaman bıktırıcı olan inşaat çalışmalarının bir çağdaşlık gereği gibi takdim edildiğini biliyoruz. İnsanlığın birikimi neredeyse şehri oluşturan sistemlerin çalışmaya devam edebilmesi için kullanılıyor. Şehirler insanlığa pahalıya patlıyor. Ama öte yandan, birtakım sosyal grupların şehirdeki hakları ve özgürlükleri konusunda harekete geçilmesinde gecikmeler yaşanıyor.

Şehirsel çevreyi de bu bakış açısı içinde incelememiz ve irdelememiz gerekiyor. Özürlüler, yaşlılar, hasta bünyeli insanlar, küçük yapılı kişiler, çocuk arabası süren anneler, kadınlar ve çocuklar için de ulaşılabilir ; rahat şekilde, huzur ve mutluluk içinde yararlanılabilir bir şehirsel çevreyi kurarken hayatın ve insanların tamamı için başka bir yaşama düzlemi düşünemeyiz. Özürlüler ve yaşlılar için şehirsel ve inşa edilmiş çevrede gereken fiziksel yapılaşma ya da fiziksel duruş biçimleri aslında bütün insanları da özgürleştirici çizgiler taşıyorlar. Tersi de büyük ölçüde doğru : Makul olan, bilimsel bilgiye dayalı olan, toplumsal ölçeği ve dayanışmayı esas alan, sevgi ve iyi niyetle yola çıkılarak elde edilen her tasarım ve her gerçekleştirme özürlüler ve yaşlılar için de istenir olanı, ya da en azından kabul edilebilir olanı içeriyor.

ÇİRKİN VE YANLIŞ İNŞALAR BEDENİ ÖRSELİYOR , BİLİNCİ KİLİTLİYOR.

İnsan bedenlerini zorlayan, hareket özgürlüğünü ve yaşama sevincini daraltan inşalar mümkün güzel geometrilerle ilgili bilincin gelişmesine de set çekiyor. Şu tehlike de dikkatten uzak tutulmamalı : İnsan ilk çocukluk yıllarından itibaren çevresindeki özensizliğe alışabilir ve yaratılıştan hazırlıklı olduğu ahenkli biçim ve geometri arayışlarına uzak kalabilir. Güzel şehirlerin kurulmaları ve korunmaları büyük çabaları gerektirir. Şehir sosyal ve fiziksel olarak kirlendikçe şehirli çirkinlikleri fark etmez ya da bunları umursamaz oluyor. İşte bunun içindir ki, şehir kültürüne yapacağımız olumlu katkılar bizi bekleyen sorumluluklardır. Şehirsel çevredeki küçük özenler bile hayatımızda zincirleme etkilerle yeni enerjiler ve yeni yaşama sevinçleri yaratabilirler.

Özürlülerin ve yaşlıların şehirsel çevrede özgür ve bağımsız yaşayabilmeleri için yapılan çalışmalar, ortaya konan standartlar ve uygulamalar şehir plancılarına, mimarlara ve tasarımcılara yeni ufuklar açıyor. Şimdi hangi insanlık durumlarında bulunurlarsa bulunsunlar, bütün insanlar için ulaşılabilir ve yararlanılabilir olan elde edilmeye çalışılırken yeni doğruların bilincine varılıyor. Özürlüler ve yaşlılar da düşünülerek çizilen yeni bakış açıları ve saptanan yeni gerçekler şehirsel çevrede herkes için daha doğru olanı kurmamıza yardım ediyorlar.

BİR ŞEHİRSEL ÇEVRE ELEMANINDA HANGİ AYRINTILARA GİREBİLİRİZ ?
ÖZGÜRLEŞTİRİCİ ŞEHİRLER İÇİN YAYA GEÇİDİ ÇOK ÖNEMLİ.

Özen gösterilen şehirleri anlatırken, ulaşılabilir ve özgürleştirici şehirlere nasıl yöneleceğimize ilişkin bir örnek yaya geçitleri olabilir. Günümüzün şehirlerindeki yoğun araç ve insan hareketliliği, karşımıza giderek artan şekilde trafik sorunları çıkarmaktadır. Ulaşım araçlarının hızlı ve yoğun akışı ise şehirdeki yaya hareketliliği ve özgürlüğünün önünde büyük bir engel oluşturmaktadır. Bu durumda yayaların cadde ve yolları geçip karşıya ulaşmaları adeta yeni bir dünya alanına ayak basmaları mahiyetini almaktadır. Caddeler, yollar ve sokaklar bu hızlı, yoğun ve tehlikeli araç trafiği yüzünden belki insanları birbirlerine kavuşturmaktan çok birbirlerinden koparmaktadır.

Caddelerden karşıya geçmek neredeyse bir ülkeden başka bir ülkeye seyahat etmek gibi olmuştur. Yayaların şehirdeki kesintisiz özgürlüğü için elimizdeki esas düzenleme ise yaya geçitleridir. Yaya geçitlerine ne kadar özen gösterilse azdır. Çünkü çeşitli insanlık durumlarında bulunan bireyler bir caddedeki yaya geçidinden karşıya geçerlerken en kısıtlanmış ve en tehlikeye maruz anlarındadırlar. Bu geçişin belli kısa bir sürede ve dar bir alanda yapılması gerekmektedir. Dikkatler yoğunlaştırılmalıdır. İnsan için kaçınılmaz olan zaaf aralıkları ortadan kaldırılmalıdır.

Yaya hareketliliği ve özgürlüğü için bu kadar önemli olan yaya geçitlerinin şehirlerimizdeki durumu nedir ? Bu ifadede bir mübalâğa bulunduğu iddia edilebilirse de, kanımızca şehirlerimizde dört başı mamur, tamamen düzgün bir geometriye sahip, bütün insanlık durumları dikkate alınarak düzenlenmiş, gerekli teknik donanıma sahip, modern yaya geçitlerine rastlamak çok zordur.

Sürücülerin birbirlerine karşı adaletli davranmadıkları ; yaya haklarına ve trafik yasalarına birçok kere aldırış etmedikleri büyük şehirlerde yaya geçitlerinin düzenine özen gösterilmesinin büyük önemi olduğunu düşünüyoruz. Şehirlerdeki yaya özgürlüğüne elimizden gelen katkıyı yapmamız gerekir. Yaya geçitlerinde ; ağır yürüyebilen ya da yürüteç kullanan yaşlılar, tekerlekli sandalyedeki sakatlar, çocuk arabası süren anneler ve görme özürlüler için de düzenlemeler yapılmalıdır. Kaldırım yüksekliği 14 cm’yi aşmamalı, bu yükseklik yaya geçidi noktasında % 6 - 8 eğimle sıfıra yaklaşmalı, trafik ışıkları görme özürlüler için sesli sinyallerle de desteklenmelidir. Bu konudaki çalışmalar gelişmiş ülkelerde de tamamen sonuçlanmış sayılmaz. Bazı noktalardaki araştırma ve tartışmalar devam etmektedir. Ama belirginleşmiş bazı düzenlemeleri şimdi uygulamaya koyabiliriz. Ülkeler arasında bazı farklı uygulamaların bulunması da normal karşılanmalıdır. Uygarlık ve şehir kültürü farklılıkları inşaî üslûplara kısmen yansıyabilir.

Yaya geçidinde görme özürlüler için hissedilebilir yüzeyler hazırlanmıştır. İngiliz standardına göre bu yüzeyler 40 x 40 cm lik karolardan meydana gelmektedir. Renk pembemsi kırmızıdır. Karonun yüzeyinde 0,5 cm uzunlukta noktasal çıkıntılar bulunmaktadır. Hissedilebilir yüzey yaya geçidi genişliğince uzanır. Derinlik 80 cm’ dir. Buna dik olarak da kaldırımda 120 cm derinliğinde aynı malzemeden bir yüzey bulunmaktadır. Bu da kaldırımda yürümekte olan görme özürlüyü durdurup yaya geçidine yöneltmek içindir.

Direkte görme özürlüler için sesli sinyal sistemi bulunmaktadır. Almanya’da trafik işaret direği yaya geçidinin tam ortasına konulmaktadır. Görme özürlüler için düzenlenen hissedilebilir yüzeylerin rengi de Almanya’da beyazdır. İstanbul Büyük Şehir Belediyesi Ulaşım Dairesi Trafik Müdürlüğü ise yayalar için işaret direğini sağa, araçlar için sola koyuyor. Bizim şeklimiz de buna göre. Almanya’da yaya geçidinin kaldırımla sınır olduğu noktada üç santimlik bir kot farkına yer verilmesi isteniyor. Bu uygulama körler için. Bu üç santimetrelik çıkıntı tekerlekli sandalye, yürüteç ve çocuk arabası için bir engel oluşturuyor. Ama Berlin’de böyle bir yükseklik farkında karar kılınmış. Başka ülkelerde farklı uygulamalar olabilir. Körlerin eğitim sürecinde hissedilebilir yüzeylerin etkinliğine göre bu üç santimetrelik fark olmadan da caddenin karşısına geçildiğine ilişkin bir algılama elde edilmesi sağlanmış olabilir.

Bir görme özürlü eğitildiği belli güzergâhlar boyunca gelişmiş özgürlükler yaşayabilir. Meselâ, geometrisini tamamen kavradığı bir yaya geçidinden gören bir insan kadar hızla karşıya geçebilir. Rasyonel eğitim süreçleri, bilimsel bilgiye dayalı malzeme seçimi, özenli uygulama ve kolay kavranır ve mantıklı geometriler muazzam sonuçlar sağlayabilir. Önünü açtığınızda insan mücadele etmesini bilir.
 
Tekerlekli Sandalye
Üst