SEFİLLER
Dünyanın en ünlü romanlarından bir tanesi olan Fransız yazar Victor Hugo’nun ilk olarak 1862 yılında yayınlanan kitap halen mükemmeliyetini korumaya devam etmektedir. Edebiyat dünyasında Rönesans etkisi yapan herkesi derinden etkileyen kitap dünyada mutlaka okunması gereken eserlerden bir tanesidir.
Sefiller 1862 yılında Fransızca olarak yayınlanmıştır. Eser birden fazla ciltten ve birçok kitaptan oluşmaktadır. Toplam sayfa sayısı 1900 olan eser yıllar içinde kısaltılmış ve tek kitap haline getirilmiştir. Halen orijinal haliyle birden fazla kitap şeklinde de bulunabilmektedir.
Sefiller kitabının en önemli yanı içinde gerek dönemin gerek ise günümüzün birçok duygusunu içinde barındırmasıdır. Victor Hugo insan hayatındaki sefilliğin etkisin anlatırken insan hayatında hissedebildiği tüm duyguları kitaba yansıtmıştır. Bunun yanında günlük hayatımızı etkileyen ve özellikle kitabın yazıldığı dönemde insan hayatına yön veren din, siyaset, adalet, aşk ve birçok öğeyi de kitabına yansıtabilmiştir. Tüm bu detay ve bütünlük sonrası da kusursuz bir roman ortaya çıkmıştır.
Victor Hugo Sefiller kitabını yazarken kendi yaşadığı hikayelerden de esinlenmiş ve bazılarını kitaba bire bir aktarmıştır. Kitabın baş karakteri olan Jean Valjean karakterini yazarken kendisine yardımcı olan eski bir mahkum fakat o zamanlar yardımsever bir iş adamı olan arkadaşından etkilenmiştir. Romanda geçtiği gibi bir hayat kadınını tutuklanmaktan kurtarmış ve ayaklanma hikayesinde olduğu gibi eşyalardan barikatlar yaparak direnen gençlere bizzat tanıklık etmiştir.
Sefiller romanının konusu 1815 yılında başlar ve 1832 yılına kadar devam eder. Kitabın ana karakteri olan Jean Valjean kız kardeşinin çocuğunu açlıktan kurtarmak için ekmek çalar fakat bu sırada yakalanır. Hırsızlık suçundan bey yıl mahkum olur. Fakat mahkumiyet sırasında tekrar kaçmaya çalıştığı için cezasını tamamlaması tam 19 yıl alır.
Cezası bitip yeniden özgürlüğüne kavuştuğunda artık Jean Valjean çok farklı biridir. Yeniden hayata tutunmaya çalışır fakat eski bir mahkum olduğu için toplum tarafından dışlanır. Ne açlığını giderebilecek ekmek ne de soğuk günlerde ısınabilecek bir yer bulabilir. Sonunda yolu bir piskopos ile kesişir ve piskopos ona yemek ve yatacak yer sunar. Fakat gerek hapishane döneminde gerekse sonrasında yaşadıkları Jean Vajean’ın tüm duygularını yitirmesine neden olur ve piskoposa ait tüm gümüşleri çalarak kaçar. Fakat bu kadar yük ile yakalanması uzun sürmez ve suçunu onaylaması için piskoposun karşısına getirilir. Piskopos durumu görünce gümüşleri kendisinin verdiğini, hırsızlığın söz konusu olmadığını söyleyerek onun serbest bırakılmasını sağlar. Dahası ona iki gümüş şamdan daha verir ve karşılığında tek bir şey ister. Tüm bu gümüşleri iyi bir insan olma yolunda kullanmasını ister. Bu olay Jean Valjean’ın yok olan duygularını yeniden kazanmasını sağlar.
Yıllar geçer ve Jean Valjean sahte bir kişilik ile iş hayatına atılır ve çok başarılı olur. O artık zengindir ve kasabanın en yardımsever ve sevilen kişilerinden birisidir. Fakat geçmişi onu takip etmeye devam eder ve onun gerçek kişiliğinden sadece polis şefi Javert şüphelenir. Fakat Jean Valjean’ın unvanı nedeni ile elinden bir şey gelmez. Bu zaman diliminde Jean Vajean’ın gelecek hayatını etkileyen bir kadın hayatına girer.
Fantine ufak bir kızı olan fakir bir işçidir. Dönemin ahlak anlayışı babası belli olmayan bir çocuğa pek sıcak değildir ve bu yüzden işi kaybetmek zorunda kalır. Çocuğuna yemek sunabilmek için her şeye yapmaya hazırdır ve ahlak anlayışı nedeni ile dışlanan kadın yine ahlak anlayışı nedeni ile hayat kadınlığına sürüklenir. Günün birinde tutuklanma tehlikesine karşı onu Jean Valjean kurtarır ve hastaneye yatırır. Fakat Fantine yaşadıklarına daha fazla dayanamaz ve ölür. Jean Valjean’dan kızına sahip çıkmasını ister.
Jean Valjean’ın hayatı temiz kalbi nedeni ile bir kez daha değişir. Kendisine benzeyen ve Jean Valjean olduğu iddiası ile masum biri tutuklanır. Kendi yerine başkasının tutuklanmasını vicdanına sığdıramaz ve gerçek kimliğini açıklar. Fakat Fantine verdiği sözü yerine getirebilmek için bir kez daha kaçar ve Cosette’yi himayesi altına alarak yeni bir hayata başlar.
Yıllar tekrar ileri sarar ve Cosette artık büyümüş ve güzel bir kız olmuştur. Jean Valjean kaçak hayatına bir şekilde devam eder fakat polis şefi Javert peşini bırakmaz. Cosette Marius adındaki gence aşık olur. Fakat Javert Jean Valjean’ın izini bulunca birbirlerinden ayrılmak zorunda kalırlar. Bu sırada ihtilal başlar ve Marius ayaklananların arasında yer alır.
Ayaklanma sırasında Javert yakalanır ve esir düşer. İdam edileceği zaman Jean Valjean ortaya çıkar ve idam etme görevi ona verilir. Fakat Jean Valjean Javert’in kaçmasına izin verir. Bu sırada ihtilal sert bir şekilde bastırılır ve Marius yaralanır. Onu ölümden ise yie Jean Valjean kurtarır. Marius’un tüm arkadaşları öldürülür ve Jean Valjean yaralı Marius’u hastaneye götürürken Javert’e yakalanır. Fakat Jean Valjean ölümü göze alarak Marius’u hastaneye götürür ve Javert hiç bir şey yapamaz. Bunun üzerine görevini yerine getiremediği ve duygularını işine karıştırdığı için intihar eder.
Marius iyileşir ve Cosette ile evlenir. Jean Valjean, Javert’e verdiği sözü tutarak teslim olmaya gider fakat Javert’in öldüğünü öğrenir. Bir süre sonra kendisi de hayata veda eder. Bir zamanlar piskoposun ona hediye ettiği iki şamdanı yanından hiç ayırmamıştır ve öldükten sonra da şamdanlar mezarının başucuna konulur.
Sefiller kitap okumayı seven ya da sevmeyen herkesin okuması gereken tam bir klasik. Duygusal yoğunluğu nedeni ile yediden yetmişe herkesi etkilemeyi başarıyor. Bu yüzden olsa gerek yıllar içinde hiç unutulmadı ve bir çok film, dizi, tiyatro ve esere dönüştürülerek tekrar tekrar karşımıza çıkmaya devam ediyor.
*******************************
Sefiller bir dünya klasiği olmanın çok ötesinde bugüne kadar okumamış olmaktan duyduğum pişmanlık bir yana
maalesef bir o kadar ağır bir o kadar acınaklı yaşam öyküsü. Hayatımın hayli sefil dönemine denk geldiği için mi bilinmez dünya klasikleri okumanın bu denli yorucu olduğunu düşünmemiştim. Filmin izlemek çok daha kolay ve keyifli yine de okumuş olmaktan duyduğum gönül rahatlığını paylaşmak istedim.
Ne romanlar var ki insan okumadan ölmemeli ve henüz onları okumaya zamanım varken hepsini okumalıyım diye düşünürken hooop kaçıyorum en sevdiğim roman türüne. Okuması akıcı, sürükleyici, beyaz dizi tadında, pespembe, aşk dolu romantik romanlara ...Affet beni Victor Hugo fazla kasvetli geldin bana