Empati kurmayı bilmek, yaşamın sadece bizim için değil; başkaları için de zor olabileceğini anlamamızı sağlar. Bu sayede, bir başkası için iyi ve gerekli olanın ne olduğunu bilebilir, tahmin edebilir ve yapabiliriz. Kendimizi bir başkasının yerine koyarak, hayatı tekrar gözden geçirdiğimizde karşılaşılan zorluklar, bizim gerçek biz olduğumuzda karşılaştığımız zorluklarla karşılaştırıldığında hangisi daha ağır basıyor?
Hangisinin daha ağır bastığına, basacağına kim karar veriyor?
- Vicdanımız!
Böylesi bir karşılaştırma yapacak düzeyde empati yeteneğimiz varsa, bu verileri doğru şekilde analiz edecek vicdanımızın da olması gerekir. Eğer, vicdanımız körelmişse; istediğimiz kadar empati yapalım, gelen sonuçlar doğru analiz edilemeyecektir..
Körelmiş bir vicdan, hep en mağdur olanın biz olduğumuzu, bizim aslında yardıma ve ilgiye muhtaç olduğumuzu savunacaktır. Ve her zaman birşeylere ihtiyaç duyan insanoğlunun bitmek tükenmek bilmeyen doyumsuz isteme gücünü bencilliğiyle doyurmaya çalışırken, vicdan "torpilin en büyüğünü" kendisine yapacaktır.
Peki gerçekten empati yapabiliyorsak, gerçekleri neden göremiyoruz? Kamu alanlarının engelli vatandaşların kullanımı için düzenlenmesini, engelli vatandaşların sosyal hayat içerisinde kimseden destek almadan, kimseye değil sadece devlete teşekkür ederek yaşamasını neden sağlayamıyoruz? Neden insanlar bu konuda yeteri kadar duyarlı olmuyorlar? - Olamıyorlar?
Kendimizi engelli birinin yerine koyalım, hergün birilerine muhtaç olarak özel ihtiaçlarımızı giderdiğimizi düşünelim.. Ve bu mücadeleyi verirken biz, bir başkalarının hayatlarını idame ettirmede kimseye muhtaç olmadığını düşünelim.. Ne hissediyoruz?
Gerçekten empati kurabiliyor muyuz?
Kurabiliyorsak neden bilinçli bir şekilde engelli vatandaşların haklarını savunamıyoruz? Genel seçimlerde, miting meydanlarında hiç bir parti lideri engelli vatandaşlar hakkında yapmayı planladığı projelerinden bahsetmiyor?
Yoksa engellileri, yalandan bile olsa seçim vaadleri vermeye değer görmüyorlar mı?
Bu eksikliği neden kimse göremiyor? Neden kimse çıkıp bir mitingde'de demiyor: Hani senin engelli vatandaşların? Hani senin onlar için yapmak istediğin projelerin? Türkiye'de sanki engelli sorunları yokmuş gibi davranarak seçim kazanamazsın!
Ama hayır, vatandaş duyarlı olmadıkça; onları yönetmeye talip olanların bu konuya ilgi göstermesi beklenemiyor. Aslında ülkenin ileri gelenlerinin daha atılgan, toplumu yönlendirici davranışlar projeler içerisinde olması gerekir. Malesef içe kapalı bir ekonomi olduğumuz gibi aynı şekilde içe kapalı bir toplumuz. Ve bizleri yönetmeye niyetlenenler, bizlere sadece bizlerin hayal edebildiklerini vaad ediyorlar.. Peki ya hayal edemediklerimiz?
Bir söz vardır, ağır olabilir biraz ama tam yeri geldiği için yazmadan geçmek olmaz. ''Öküzün hayali sürdüğü tarla kadardır''
Bizler hayallarimizi geniş tutmak zorundayız. İnsan olmanın, vicdan sahibi olmanın gereklerini yerine getirmeliyiz. İnsanlarda vicdan yanlış çalışıyorsa bu vicdanı doğru çalışır hale getirmek zorundayız. Eğitim sistemimizle, gençlerimizle insanları doğru noktalarda tepki vermeye ve çözüm istemeye istekli hale getirmeliyiz. Engelli sorunları başta olmak üzere, daha ne kadar üstü örtülmüş çözülmeyi bekleyen sorunlar varsa, hepsi için gerekli mücadeleyi verebiliyor olmamız gerekir.
Milletler hak ettikleri gibi yönetilirler. Türk milleti, engellisine, köylüsüne, gencine, yaşlısına, çocuklarına sahip çıkamayan bir millet olmamalı...
Engelli haklarını arayış da daha disipline, daha amaca uygun ve kararlı bir şekilde hareket etmenin zamanı geldi!
Hangisinin daha ağır bastığına, basacağına kim karar veriyor?
- Vicdanımız!
Böylesi bir karşılaştırma yapacak düzeyde empati yeteneğimiz varsa, bu verileri doğru şekilde analiz edecek vicdanımızın da olması gerekir. Eğer, vicdanımız körelmişse; istediğimiz kadar empati yapalım, gelen sonuçlar doğru analiz edilemeyecektir..
Körelmiş bir vicdan, hep en mağdur olanın biz olduğumuzu, bizim aslında yardıma ve ilgiye muhtaç olduğumuzu savunacaktır. Ve her zaman birşeylere ihtiyaç duyan insanoğlunun bitmek tükenmek bilmeyen doyumsuz isteme gücünü bencilliğiyle doyurmaya çalışırken, vicdan "torpilin en büyüğünü" kendisine yapacaktır.
Peki gerçekten empati yapabiliyorsak, gerçekleri neden göremiyoruz? Kamu alanlarının engelli vatandaşların kullanımı için düzenlenmesini, engelli vatandaşların sosyal hayat içerisinde kimseden destek almadan, kimseye değil sadece devlete teşekkür ederek yaşamasını neden sağlayamıyoruz? Neden insanlar bu konuda yeteri kadar duyarlı olmuyorlar? - Olamıyorlar?
Kendimizi engelli birinin yerine koyalım, hergün birilerine muhtaç olarak özel ihtiaçlarımızı giderdiğimizi düşünelim.. Ve bu mücadeleyi verirken biz, bir başkalarının hayatlarını idame ettirmede kimseye muhtaç olmadığını düşünelim.. Ne hissediyoruz?
Gerçekten empati kurabiliyor muyuz?
Kurabiliyorsak neden bilinçli bir şekilde engelli vatandaşların haklarını savunamıyoruz? Genel seçimlerde, miting meydanlarında hiç bir parti lideri engelli vatandaşlar hakkında yapmayı planladığı projelerinden bahsetmiyor?
Yoksa engellileri, yalandan bile olsa seçim vaadleri vermeye değer görmüyorlar mı?
Bu eksikliği neden kimse göremiyor? Neden kimse çıkıp bir mitingde'de demiyor: Hani senin engelli vatandaşların? Hani senin onlar için yapmak istediğin projelerin? Türkiye'de sanki engelli sorunları yokmuş gibi davranarak seçim kazanamazsın!
Ama hayır, vatandaş duyarlı olmadıkça; onları yönetmeye talip olanların bu konuya ilgi göstermesi beklenemiyor. Aslında ülkenin ileri gelenlerinin daha atılgan, toplumu yönlendirici davranışlar projeler içerisinde olması gerekir. Malesef içe kapalı bir ekonomi olduğumuz gibi aynı şekilde içe kapalı bir toplumuz. Ve bizleri yönetmeye niyetlenenler, bizlere sadece bizlerin hayal edebildiklerini vaad ediyorlar.. Peki ya hayal edemediklerimiz?
Bir söz vardır, ağır olabilir biraz ama tam yeri geldiği için yazmadan geçmek olmaz. ''Öküzün hayali sürdüğü tarla kadardır''
Bizler hayallarimizi geniş tutmak zorundayız. İnsan olmanın, vicdan sahibi olmanın gereklerini yerine getirmeliyiz. İnsanlarda vicdan yanlış çalışıyorsa bu vicdanı doğru çalışır hale getirmek zorundayız. Eğitim sistemimizle, gençlerimizle insanları doğru noktalarda tepki vermeye ve çözüm istemeye istekli hale getirmeliyiz. Engelli sorunları başta olmak üzere, daha ne kadar üstü örtülmüş çözülmeyi bekleyen sorunlar varsa, hepsi için gerekli mücadeleyi verebiliyor olmamız gerekir.
Milletler hak ettikleri gibi yönetilirler. Türk milleti, engellisine, köylüsüne, gencine, yaşlısına, çocuklarına sahip çıkamayan bir millet olmamalı...
Engelli haklarını arayış da daha disipline, daha amaca uygun ve kararlı bir şekilde hareket etmenin zamanı geldi!