Sezai Karakoç Şiirleri

Halil Yılmaz

Admin
Yönetici
Katılım
May 19, 2010
Mesajlar
14,505
Tepkime Puanı
189
Puanları
63
Yaş
50
MONA ROZA


Mona Roza, siyah güller, ak güller
Geyvenin gülleri ve beyaz yatak
Kanadı kırık kuş merhamet ister
Ah, senin yüzünden kana batacak
Mona Roza siyah güller, ak güller

Ulur aya karşı kirli çakallar
Ürkek ürkek bakar tavşanlar dağa
Mona Roza, bugün bende bir hal var
Yağmur iğri iğri düşer toprağa

Ulur aya karşı kirli çakallar
Açma pencereni perdeleri çek
Mona Roza seni görmemeliyim
Bir bakışın ölmem için yetecek

Anla Mona Roza, ben bir deliyim
Açma pencereni perdeleri çek...
Zeytin ağaçları söğüt gölgesi
Bende çıkar güneş aydınlığa

Bir nişan yüzüğü, bir kapı sesi
Seni hatırlatıyor her zaman bana
Zeytin ağaçları, söğüt gölgesi
Zambaklar en ıssız yerlerde açar

Ve vardır her vahşi çiçekte gurur
Bir mumun ardında bekleyen rüzgar
Işıksız ruhumu sallar da durur
Zambaklar en ıssız yerlerde açar

Ellerin ellerin ve parmakların
Bir nar çiçeğini eziyor gibi
Ellerinden belli oluyor bir kadın
Denizin dibinde geziyor gibi

Ellerin ellerin ve parmakların
Zaman ne de çabuk geçiyor Mona
Saat onikidir söndü lambalar
Uyu da turnalar girsin rüyana

Bakma tuhaf tuhaf göğe bu kadar
Zaman ne de çabuk geçiyor Mona
Akşamları gelir incir kuşları
Konar bahçenin incirlerine

Kiminin rengi ak, kimisi sarı
Ahhh! beni vursalar bir kuş yerine
Akşamları gelir incir kuşları
Ki ben Mona Roza bulurum seni

İncir kuşlarının bakışlarında
Hayatla doldurur bu boş yelkeni
O masum bakışlar su kenarında
Ki ben Mona Roza bulurum seni

Kırgın kırgın bakma yüzüme Roza
Henüz dinlemedin benden türküler
Benim aşkım sığmaz öyle her saza
En güzel şarkıyı bir kurşun söyler

Kırgın kırgın bakma yüzüme Roza
Artık inan bana muhacir kızı
Dinle ve kabul et itirafımı
Bir soğuk, bir garip, bir mavi sızı

Alev alev sardı her tarafımı
Artık inan bana muhacir kızı
Yağmurlardan sonra büyürmüş başak
Meyvalar sabırla olgunlaşırmış

Bir gün gözlerimin ta içine bak
Anlarsın ölüler niçin yaşarmış
Yağmurlardan sonra büyürmüş başak
Altın bilezikler o kokulu ten

Cevap versin bu kanlı kuş tüyüne
Bir tüy ki can verir bir gülümsesen
Bir tüy ki kapalı gece ve güne
Altın bilezikler o kokulu ten
Mona Roza siyah güller, ak güller

Geyve'nin gülleri ve beyaz yatak
Kanadı kırık kuş merhamet ister
Aaahhh! senin yüzünden kana batacak!
Mona Roza siyah güller, ak güller

***********************************
ADAK IŞIĞI

Sıcak yaz göklerinde

Önde uzanan ovada

Birden bir ışık sağdan

Bir ışık soldan çıkar

Ve bunlar

Şimşek hızıyla birbirlerine ulaşırlar

Bunu halk adak için uğur sayar

Derler: Leyla ile Mecnun buluştular

Bu göz açıp kapama anında

Ne varsa dile muradında

Mutlak yerine gelir arzun

Yerde kavuşmayanlar gökte kavuşurlar

Ve bir uğurlu anda

Kavuşmak isteyenleri kavuştururlar
 

Halil Yılmaz

Admin
Yönetici
Katılım
May 19, 2010
Mesajlar
14,505
Tepkime Puanı
189
Puanları
63
Yaş
50
ANNELER VE ÇOCUKLAR



Anne ölünce çocuk

Bahçenin en yalnız köşesinde

Elinde bir siyah çubuk

Ağzında küçük bir leke



Çocuk öldü mü güneş

Simsiyah görünür gözüne

Elinde bir ip nereye

Bilmez bağlayacağını anne



Kaçar herkesten

Durmaz bir yerde

Anne ölünce çocuk

Çocuk ölünce anne
**********************

ÇEŞMELER


Benim yalnızlığımdan

Damıtılmış çeşmeler

Kurumuş unutulmuş

Ceşmelerin akışıyım

İnsanlık içinde



Ay görmez onları onlar ayı görür

Aydan haberlidirler

Söylediklerinin çoğu

Ay hakkındadır

Aya dair

Ayın tarihine ait



Fındıklılı Mehmet Ağa

Çeşmesi

Silahtar Tarihinin yazarı

Yenilmez karpuzlar

Acı salatalıklar yıkamıştım suyunda

İçilmez

Bozuk suyunda

Gece yarısı

Ayışığında

Yaz ay ve ben

Silinmeye yüz tutmuş yazı

Ölümü hecelemiştik

Ortalığı dolduran sesinde

Ta... aşağılarda olan yatıra

Bir türkü söylüyordu

Ölüm ötesinde açmış

Menekşeler kimliğinde



Ölüydü insanlar

Yalnız yaşıyordu o yatır

Ve o çeşme

Ben de

Sıratı andıran bir çizgide

Soluyordum devrildim devrileceğimi

Hayatı ve ölümü birlikte

Aynı geçmezlik ve değişmezlikte

Aynı yenilik ve tazelikte

Ürpererek geçiyordu yarasalar

Uzaklardan

Beyoğlu'nu bir telgraf gibi

İleterek birbirine
 
F

Fırtına

Guest
..Ve Monna Rosa

Peygamber çiçeğinin aydınlığında ara
Sana doğru uzanan çaresiz ellerimi

Sırrımı söylüyorum vefakar balıklara
Yalnız onlar tutacak bu dünyada yerimi

Koyverip telli pullu saçlarını rüzgara
Bir çocuğun ardına düşen heykellerimi
Peygamber çiçeğinin aydınlığında ara

Bir çevre sağ elimden bulanık suya düştü
Ve boğazımı sıktı parmaklar ince, uzun

Günahkar toprağıma saçından bir tel düştü
Sana ne olmuş Rosa, bir derde tutulmuşsun

Bir ekmek kadar aziz fikirler böyle pişti
Noel ağaçları ve manolyalar kahrolsun
Bir çevre sağ elimden bulanık suya düştü

Şu şapkayı çıkarıp atıyorum ırmağa
Her şeyim sizin olsun, hep sizin kesik başlar

Rüyasında örümcek başlarsa ağlamağa
İçine gül koyduğum tüfek ölmeye başlar

Günahını sırtına yüklenen kaplumbağa
Gibi ölüm önünde öz benliğim yavaşlar
Öyleyse şu şapkayı fırlatayım ırmağa

Bu erkekler kokuyu kediler gibi alır
Ve kediler her gece sürünür yastıklara

Denizleri bahtiyar eden günler kısalır
Satılmayan çiçekler, zehirli ve kapkara
Unutulmuş erkekler ve kadınlara kalır

Bir geyiğin gözleri düşer eriyen kara
Ve erkekler kokuyu kediler gibi alır

Ve yalnızlık, sigara külü kadar yalnızlık

Ve toprağın rüyaya yılan gibi girişi
Sana da Monna Rosa, taş bebeği bıraktık
Ellerinde kılçıklı balıkların bir dişi

Senin hatıran gibi büyük, yeni, karanlık
Senin hatıran kadar Allah ve şeytan işi

Ve yalnızlık, sigara külü kadar yalnızlık

Bugün yalnız yağmura tahammül edeceğim
Ta boğazıma kadar çıkan deli yağmura

Tüyüme horozdan çok itimat edeceğim
İtimat edeceğim şu belalı yağmura
Ruhumu bayrak yapıp ben teslim edeceğim
Asılmış bir adamın iki eli yağmura

Bugün yalnız yağmura tahammül edeceğim

Bir tren ışığına, güneşe çekmek seni
Ve bir şehir yaratmak, ruhundan Gülce diye

Parçalanan gemiyi ve yırtılan yelkeni
Katıvermek sessizce söylenen bir türküye

Ve sonra bir köşede öldürmek ölmeyeni
Ve son vermek bitmeyen, bu bitmeyen şarkıya
Bir tren ışığına, güneşe çekmek seni

Sana tavuskuşunun içime girdiğini
Son, en son söz olarak söylemek istiyorum
İçime girdiğini, tüyünü yolduğunu
Son, en son söz olarak söylemek istiyorum

İçimde tavusların bir bir kaybolduğunu,
Bana da bir çift ak kanat kaldığını
Son, en son söz olarak söylemek istiyorum

Peygamber çiçeğinin aydınlığında ara
Sana doğru uzanan çaresiz ellerimi

Sırrımı söylüyorum vefakar balıklara
Yalnız onlar tutacak bu dünyada yerimi

Koyverip telli pullu saçlarını rüzgara
Bir çocuğun ardına düşen heykellerimi
Peygamber çiçeğinin aydınlığında ara
 
F

Fırtına

Guest
Kar Şiiri

Karın yağdığını görünce
Kar tutan toprağı anlayacaksın
Toprakta bir karış karı görünce
Kar içinde yanan karı anlayacaksın

Allah kar gibi gökten yağınca
Karlar sıcak sıcak saçlarına değince
Başını önüne eğince
Benim bu şiirimi anlayacaksın

Bu adam o adam gelip gider
Senin ellerinde rüyam gelip gider
Her affın içinde bir intikam gelip gider
Bu şiirimi anlayınca beni anlayacaksın

Ben bu şiiri yazdım aşkın çeşidi
Öyle kar yağdı ki elim üşüdü
Ruhum seni düşününce ışıdı
Her şeyi beni anlayınca anlayacaksın
 
Tekerlekli Sandalye
Üst