Şizofreni teşhisi almış birine nasıl yardımcı olabilirsiniz?

12642781_1223827637645349_6786875691429348628_n.png
 
Üzerine düşünülesi, aykırı bir yazı. dikkatlerinize..

DELİRİN, RUHUNUZA İYİ GELECEKTİR.
Deli kime derler? Akla uygun ya da normal davranmayana mı? Peki aklın ve normalin sınırı ne? Nerede başlar ve nerede biter bu akıllılık ve normallik?

Örneğin Türkiye’de akılcı ve normal olan, Moritanya’da da akılcı ve normal midir? Ya da “ahlaki” davranmayana da deli derler mi? Peki o zaman Yozgat’ta ahlaki sayılan Paris’te de ahlaki midir? Bir fark varsa arada, Yozgat’ın delisi Paris’te akıllı mı olacaktır? Ya da Paris’in delisi Yozgat’ta kral gibi mi karşılanacaktır? Ya da daha da ileri gidelim… 2016’da Yozgat’ta ahlaki sayılan, normal sayılan, 1950’de de Yozgat’ta ahlaki ve normal miydi? Eğer bütün bu normallikler ve ahlakilikler bir standart içinde olsaydı ve bu standart zaman ve mekanın üzerinde bir özellik taşısaydı dün taşa tuttuklarımızı bugün de taşa tutmak durumunda kalmayacak mıydık? Ya da dün kutsal bilip önünde eğildiklerimizi bugün de el üstünde taşımayacak mıydık?

Öyleyse “deli kime derler?” diye sorduğumuzda “akılla, ahlakla ve benzerleriyle sorunu olana” cevabı anlamsız ve yetersiz kalmaktadır. Belki de buna en güzel yanıtı bir başka “deli” vermelidir: “Ben deli değilim, benden başka herkes deli olduğu için beni deli zannediyorlar. İnsanın kendi olabileceği tek yer akıl hastanesidir sanırdım, yanılmışım. Delirmeye bile hakkınız yok burada. Tımarhane delirme hakkının kutsandığı mabet değil midir? Değilmiş! İnsan tımarhanede bile delirme hakkını elde edemiyorsa ölsün daha iyi.”

Bu bir şizofrenin yazdıklarından. Ve aslında burada söylenenler deliliğin ve kapatılmanın ne anlama geldiğini o büyük, kalın ve devasa psikiyatri kitaplarından daha açık ve net biçimde ifade ediyor. Dahası o kitapların çoğunun içeriğinden daha cesur. Artık hastaneler daha çok otellere, okullar hapishanelere, kışlalar okullara benzemektedir. Çevresi tel örgülerle çevrilmiş okullar, otel hizmeti vermek üzere kurulmuş hastaneler, kilolu olmayı bile “hastalık” sayan tıp, deliyi kapatmak üzere kurgulanmış psikiyatri, depresyonu bile anormal bir durumun belirtisi gören bir anlayış her daim bir şeye hizmet etmektedir. Normalliğe ve onun yeniden inşa edilmesine. Artık onların çizdikleri sınırların dışında kalan her şey ve herkes anormaldir. Delirten sistem normal, deliren insan anormaldir.

Delilik denilen şeyin ‘anormalliğin sürekliliği’ olarak kodlandığını da söylemek gerekiyor. Anormallik bir kaç kereye mahsus “kabul edilebilir”, “hoş görülebilir”, ancak sürekliliği modern normalleştirici rejimler için deliliğe delalettir ki bu kabul edilemez. Deliliğin nerede başladığını ve normalliğin nerede son bulduğunu devlet, gelenek, ahlak ve benzeri kurumlar belirler. Bir anormallik aranıyorsa yeri burasıdır. Asıl anormallik herhangi bir insanın kendini nasıl ifade edeceğinin başkaları tarafından belirleniyor olmasıdır.

Bu yüzden, öncelikle, deliler değil devletler ve onların kurumları anormaldir.

Delilik kendini ifade etmek, var oluşuna göre davranmak mıdır, yoksa bütün var oluşlara engel olmak, sınır çizmek, onları normallik-anormallik kıskacı altında ezmek midir? Belki de bu noktada kendisi de delirerek hayata karşı görevini layıkıyla yerine getirmiş olan Nietzsche’nin şu sözünü hatırlamak yerinde olacaktır: “Delilik bireylerde nadiren vardır. Gruplarda, partilerde, halklarda, çağlarda ise kuraldır.”

Böylesine rezil ve kan kokan bir dünyayı bize iyi diye yutturmaya çalışan partilere, kurallara, yasalara ve halklara inat bu dünyanın hiçbir “normalliğini” kabul etmemeye kararlıyız. Bu nedenle bize atfedilen deliliği alıp kabul ediyor bağrımıza basıyoruz. O bizim için tek şans ve son duraktır, biliyoruz. Şimdi ya alışkanlıklarımızla ve bize yutturulan normalliklerimizle huzurlu bir şekilde yaşayacak ya da bize dayatılan alışkanlıklarımızın dışına çıkıp önce mutsuzluğumuzla yüzleşmeyi ve sonra özgürlüğü keşfetmeyi bir görev belleyeceğiz. Asıl delilik böylesine kontrol manyağı bir dünyada kendin olmaya çaba göstermektir ve tam da bu nedenle bilinçli bir tercihtir. Otobüste yere oturmak, alışveriş merkezinde top oynamaktır.

Ali Murat İrat

Dünyalılar


Delirin, ruhunuza iyi gelecektir. - Dünyalılar - Bağımsız, değer katan, gerçek haber…
 
Görmezden Gelmeyelim isimli sergiye dair notlar,

Bugüne kadar şizofreni hastalığına dair çok şey bildiğimi sanırdım ve her geçen gün dahada çok bilgiye sahip olduğumu düşünürdüm. Oysa çoğu insan gibi ben sadece bu konuya dair yüzeysel bilgilere sahipmişim hani sadece okuduklarımdan çıkardığım anlamlara, sahip olduğum bilgilerle yetindiğimi ve bunun asla yaşadığım deneyim kadar etkin olmadığının hayal kırıklığını hala tüm etkisiyle yaşıyorum :( üstelik aradan tam bir hafta geçmiş olmasına rağmen..

Sergide tarihten günümüze kadar Şizofreni hastalığının geçirdiği dönemler anlatılıyor. Doğru bilinen yanlışlar tablosu gerçekten okunmaya, görülmeye değerdi ve aslında serginin her köşesi inanılmaz bir itinayla hazırlanmıştı. Bu konuda bugüne kadar farkındalık yaratmak amacıyla düzenlenmiş en değerli sergiydi diyebilirim.

İnsanlar tarih boyunca ne çok acı çekmişler, tedavi seçenekleri çoğaldıkça ve doğru tedavi doğru hastaya uygulandıkça daha iyiyi, daha sağlıklıyı bulmuşlar ama bu uğurda geçmiş yıllarda yaşanılan acıları telafi etmeye çalışmak imkansız olduğu için ben öncelikle serginin en giriş kısmına konulan döner yatakla az da olsa yaşanılan çaresizliği anlamaya çalıştım. Bu sadece daha çok üzülmeme ve mide bulantısına neden oldu.

5628cacc0f25446bd00dd455



Dönen yatak, bilimsel kanıtların bulunmadığı ve hekimlerin ellerindeki tedavi yöntemlerinin kısıtlı olduğu dönemde, şizofreni hastalarının tedavi amacıyla nelere maruz kaldığını gösteren iyi bir örnek. 1850’lerde şizofreni tedavisinde kullanılmış olan bu yöntemde, hasta ortadaki dönen bir mekanizmaya bağlı bir yatağa yatırılıyor ve bağlanıyordu. Daha sonra yatağın hızla döndürülmesiyle oluşan merkezkaç kuvvetiyle beyindeki kan basıncının artması ve hastanın dengesinin tekrar sağlanabilmesi amaçlanıyordu. Hastada bu sırada bulantı, boğulma hissi, korku ve bilinç kaybı gibi etkiler görülebiliyordu. Sergide, ziyaretçilerin bu deneyimi yaşayabilmeleri için daha yavaş dönen temsili bir mekanizma oluşturuldu.
 
ŞİZOFRENİ HASTALARININ NELER HİSSETTİĞİNİ DENEYİMLEYİN

http://i.hurimg.com/i/hurriyet/90/500x0/5628cacc0f25446bd00dd458


Empati Kabini


Sergiyi daha önce ziyarete giden arkadaşlarımdan dinlemiştim empati kabinine mutlaka girmelisin demişlerdi üstelik benim Klostrofobim olduğunu bildikleri halde :( Önce kabinin dışında bulunan yazıyı okudum ve girmemde sakınca olmadığına inandım. Daha sonra kabinden çıkanların yüzlerindeki ifadeyi inceledim ve dehşet ve korku ve telaşla kendini dışarıya atışlarını...

Allah'ım böyle bir şey mümkün mü? Eğer bu sesler mümkünse ben tüm şizofreni hastalarından kendi adıma özür diliyorum. Onların hastalığın en yoğun dönemlerinde böylesine sesler duyduğunu tahmin etmekle birlikte yaşayarak hissetmek dayanılmaz acı vericiydi. İçeride belki de en fazla 3 dakika zor durabilen insanların bugüne kadar gerçekten bu sesleri duyanları anlaması imkansızdı. Bugüne kadar Şizofreni hastalığını konu alan filmleri düşündüm ve onların içinden en mükemmeli olan Akıl Oyunlarını ve John Nash'i..Hastalığını en ince ayrıntısına kadar anlattığı onca röportajı okumuş olmama rağmen bu seslerle yaşadığını bilmek bana bir kere daha onarılmaz acılar verdi..

Bazen hayatta bazı an'lar vardır yaşanılan ve o anları yazıya dökmeniz, dile getirebilmeniz mümkün değildir ya işte empati kabininde hissettiklerimi, Türkçenin tüm kelimelerini kullansamda anlatabileceğimi hiç sanmıyorum.

Farkındalık oluşturabilmek! Toplumda şizofreni hastalarına yer verebilmek, onları anlayabilmek, onları dışlamadan kabullenerek topluma kazandırabilmek Görmezden Gelmeyelim isimli sergiyle beklenilenin çok üstünde bir başarıyla sağlanmıştır ama bence yeterli değil. Alınması gereken o kadar çok yol varken şimdi böylesine muhteşem bir sergiyi sadece büyük şehirlerde açmak bu ülkenin diğer illerine yapılmış en büyük haksızlık olacaktır. Üstelik toplumda yeterince bilinmediği için hep önyargılarla bezenmiş, korkulan ve yadırganan bir rahatsızlığın daha fazla bilgilendirilmek amacıyla daha fazla çalışılması gerekirken...sonra engelliler.gen.tr yi düşündüm ve ben ne yaptım ki bugüne kadar Şizofreniye dair ne kadar az bilgi paylaşmışım oysa bu kadar bilgisizken...

Aynalar

5628cacc0f25446bd00dd454


AYNALAR HERKESİN HAYATIN OLABİLECEĞİNİ HATIRLATIYOR

Ayrıca sergi alanına dağınık olarak yerleştirilen insan formunda kesilmiş aynalarla, ziyaretçilere şizofreninin cinsiyet, ırk, kültür, eğitim, sosyal ve ekonomik sınıftan bağımsız olarak, herkesin hayatında bir olasılık olarak bulunduğu, toplumda yaklaşık her 100 kişiden birinde görülebildiği hatırlatılıyor.

Serginin son günü 31 Mart 2016. Dilerim o tarihe kadar daha çok kişi ziyaret etme imkanı bulur ama olurda gitmeyi çok isteyipde gidemeyenler için belki orada olup, o atmosferi solumak gibi olmasada aşağıdaki linkten az da olsa bilgi sahibi olmak isteyenlere bir faydam olsun ;

Şizofreni Serüveni
 
Selam. Yeni üye oldum. Kişisel gelişim ve alternatif tıp ile ilgili çok kitap okudum 10-15 yıl öncelerinde.

Şizofreni dahil psiko ve psikosomatik hastalıkların oluşma mekanizmasını anlatan tek kitap olarak "Dianetik-İnsan Aklının Sınırları" adlı kitabı gördüm ben.
Hipnozdan geçiş yapılmış bir tedavi tekniğini de anlatıyor.

Freud'un tekniği gibi, olup olmadığı bilinmeyen bir travmaya erişmeye çalışmak yerine, uyanık durumda, hastanın belleğini geriye döndürerek, bilinçaltındaki olayları anlattırıp yaşatarak, normal hatırlanabilir belleğe taşıyarak tedavi yapılıyor. Telkin verilmiyor, sadece anlattırılıyor.

500 saat de sürse, bir delinin dahi tam tedavi edilebileceğini iddia ediyor. (Organik olmayan deliliği tabi)

Araştırma yapmak isteyenlere bu kitabı tavsiye ederim. Yalnız, yeni baskısını pek anlaşılır bulmadım. Çok İngilizce tanım içeriyor.
Gittigidiyor'dan eski baskısını almak daha iyi bence.
 
Geri
Üst