Tarihsel Süreçte Sakat Ayrımcılığı

Halil Yılmaz

Admin
Yönetici
Katılım
May 19, 2010
Mesajlar
14,505
Tepkime Puanı
189
Puanları
63
Yaş
50
Tarihin en eski cağlarından beri “ayrımcılığa” tabi tutulan toplumsal kesimlerden biride sakatlardır.

Ortaçağ Avrupası’nda sakatlığı olanlar kötülük, büyücülük, hatta şeytanla ilişkilendiriliyordu. Çocuğu sakat doğan anneler toplum tarafından dışlanıyor sakat çocuk doğurmasını günahından kaynaklandığına inanılıyordu.

Ortaçağ’da yaşanan bu olayları kimileri yüzyıllar önce yaşanmış o zamanki ilkel insan düşüncesinden kaynaklanan sapkınlıklar olarak görebilir. Fakat durum hiç de öyle değil! Modern zamanlar diyebileceğimiz 20. yüzyılın ilk yarısında kendisine çok sayıda taraftar toplayan “öjeni” teorisiyle sakatlara uygulanan zulüm ortaçağ Avrupa sını aratmayacak düzeye geldi.

Öjeni teorisi sakat ve hasta insanların ayıklanması ve sağlıklı bireylerin çoğaltılması yoluyla bir insan ırkının "ıslah edilmesi" anlamına geliyordu. Öjeni teorisine göre, nasıl sağlıklı hayvanlar birbirleriyle çiftleştirilerek iyi hayvan cinsleri oluşturuluyorsa, bir insan ırkı da ıslah edilebilirdi.

Bu sapkın teori Adolf Hitler tarafından da kabul görmüş iktidara gelmesinin ardından resmi bir öjeni politikası başlatmıştır. Alman toplumu içindeki akıl hastaları, sakatlar, doğuştan körler ve kalıtsal hastalıklara sahip olanlar, özel sterilizasyon merkezlerinde toplandılar. Bu kişilere, Alman ırkının saflığını ve evrimsel ilerleyişini bozan parazitler olarak bakılıyordu. Nitekim bir süre sonra toplumdan soyutlanan bu insanlar, Hitler'den gelen gizli bir talimata dayanılarak öldürülmeye başlandı.

Nazi dönemi Almanya sında Yahudilere yapılan soykırım sürekli gündemde tutulurken ne yazık ki Sakatlara yönelik uygulanan Nazi politikaları pek dikkate alınmadı. Oysa sakatlar Nazi rejimin belli başlı hedeflerinden biriydi.

Bu yazılanları okuyunca ortaçağ karanlığı ya da Nazi dönemi sapkınlığı diyebilirsiniz. Fakat bu yaşananlar sadece ortaçağ da ya da Nazi döneminde yaşanmadı! 1930 yılında Amerikanın 30 eyaletinde körler, sağırlar, zeka özürlülerin kısırlaştırılması karar alınmıştı. 1970 yılına kadarda bu sapkın anlayış Amerikanın bazı eyaletlerinde sürdü.

Gerek ortaçağ Avrupa sı gerekse yakın tarihimize bakıldığında “Sakatlara karşı adı konulmamış bir savaşın” açıldığını söylemekte bir beis görmüyorum. Adı konulmamış bu savaş kimi zaman bir sakat katliamı, kimi zaman kısırlaştırma, kimi zaman toplumdan izole ederek onları görünmez kılmaya çalışmıştır.

Ve ne yazık ki 21. yüzyılı yaşadığımız bu dönemde bile sakatlar hala ayrımcı bir tutumla karşı karşıyalar.
O gün körler, sağırlar kısırlaştırılıyordu bugün sakatlığı olanların cinselliği toplum tarafından yok sayılıyor.
O gün körler, sağırlar, zeka özürlüler özel sterilizasyon merkezlerinde toplanıyordu bugün evlerine hapsedilerek yok sayılıyorlar.
O gün sakatlar devletin ve toplumun sırtında bir kambur olarak görünüyordu bugün bildik manada sağlam insanlara sunulan hizmetlerin hiç birinden yararlandırılmayarak devletin ayrımcı tutumuna tabi tutuluyorlar.

Adı konulmamış bu savaşta en azından toplumsal farkın dalık yaratmak adına hemen her platformda sesimizi alabildiğince yükseltmeliyiz. Devlet, toplum öyle yada böyle kendi ayıbıyla yüzleşmedikçe bu utanç verici ayrımcı tutum sürüp gider…
 

Mehmet Yalçın

Üye
Üye
Katılım
May 19, 2010
Mesajlar
5,369
Tepkime Puanı
23
Puanları
38
Burdan anlaşıldıgı üzere öjeni halen günümüzde acı bir şekilde devam etmekte ettirilmektedir. Bunun sadece ülkemizde olmadığını zaten hepimizde çok iyi biliyoruz engelliyi ötekileştirme hatta öjeni durumuna getirme, büyük devasa bir çukur kazıp içine doldurma politikası heryerde devam etmektedir.

Peki bizler neden hep ötekileştirmeye mahrum bırakılmış insanlarız 6 milyarı aşkın dünya nüfüsunda 750 milyon engelli yaşıyor peki şunu anlıyoruzki;
dünyanın her neresinde olursa olsun ötekileştilme öjeni politikası hep olmuştur hep olacaktır geçmiştede, bugundede gelecektede...
Kaçınılmaz bir kuyunun içine düşürülmüş ve düşürülmeyi bekleyen o kadar insanız neden bu bizlere yapılmaktadır neden anlamış degilim.

Öjeni politasının bizlere neler sunacagını bilmek için üstün zeka olmaya gerek yok, yitik, çaresiz, aç, arkasız kimsesiz ve dışanmış bir yaşam sunmaktan başka bir amaç gütmeyen bir zihniyetin içinde olmak istemiyorsak sevgili arkadaşımında dedigi gibi birleşelim birlik olalım yoksa bu utanç verici tablonun içinde bizlerde yerimizi almayı bekliyoruz demektir, siz bekliyorsanız ben yokum yitip gitmek kimsesiz çaresiz kalmak bana göre degil benimlemisin ey karanlıgın arkasında kalmış tekerlekli sandalyem.
 
E

ENB ESKİÜYESİ

Guest
İnsanlarımızın bu konudaki duyarsızlıkları ve engelli, engelsiz ayrımının olduğu bir dünyada yaşamak bile zordur. Adeta engellilerin ikinci üçüncü planda veya hiç planda bile olmadığı bir toplumla karşı karşıyayız. "Sen hiç bir işe yaramazsın çünkü engellisin." Mantığı insanın yaşma azmini, yaşama isteğini bütünüyle yok ediyor.

Göstermelik imkanlarla engelli insanlara bir şeyler yapmaya çalışanlar bir tarafa, menfaatleri için engellilerin ismini hiç çekinmeden kuıllananlar da ayrı bir sorun... İşte bu kadar bilinçsiz ve bencil bir ortamda kendini anlatmak o kadar zor ki; bu hayat çermekeşinden sıyrılarak kendini ifade edebilme gayretini kendimizde bulabilmek o kadar zor ki;

İşte buırada önemli olan bu gayreti, bu azmi göstererek topluma kendimizi ne kadarda zor olsa anlatmalıyız. Çünkü biz topluma kendimizi anlatarak, yaptıklarımızı ortaya koyarak, engellilerin de birçok konuda başarılı olduğunu ortaya koymalıyız. Diyeceksiniz ki;neden kendimizi anlatmalıyız? Evet neden biz kendimizi anlatmalıyız? Bizler engelli olarak toplumumuzun önyargısını kırmak için yaptıklarımızla örnek olarak, toplumumuzun güvenini kazanmalıyız. İşte engelli bir insan bunları da yapabilir diye göstermeliyiz. Çünkü engellilerin toplumumuzun güvenini kazanabilmesi için bazı yapılanları toplumumuza göstermek gerekiyor.
 

Ekli dosyalar

  • 100_1831.jpg
    100_1831.jpg
    94.2 KB · Görüntüleme: 178

Halil Yılmaz

Admin
Yönetici
Katılım
May 19, 2010
Mesajlar
14,505
Tepkime Puanı
189
Puanları
63
Yaş
50
Toplumun “güvenini” kazanmalıyız dersek yada böyle bir düşünceyle yola çıkarsak baştan kaybetmiş oluruz.

Güven kazanmak derken toplumun bize güvenmemesi için bizler ne yaptık ki şimdide onların güveni sağlamak için “özel bir caba” harcayalım. İlla da bir güven sağlamak gerekiyorsa sakatların “kendilerine olan güvenlerinin sağlanmasını” lazım.

Sakatlara karşı toplumsal bir önyargının olduğu doğrudur yapılması gereken şey bu önyargıyı etiketlenmeyi kırmak.

Bunun içinde kendimize olan güvenin tam olması lazım.

Önyargı: Sen sakatsın iş yaşamında aktif görev yapamazsın!
- Evet, ben sakatım iş yerinde gerekli mimari düzenlemeler yapılırsa sakatlığım iş yapmama engel değildir. İş yaşamına katılmamın sebebi sakatlığım değil mimari düzenlemelerin yeterli olmayışından kaynaklanıyor.

Vs vs vs vs
 
E

ENB ESKİÜYESİ

Guest
bu devlet ve toplum kendi ayıbıyla nasıl yüzleşsin ki?

daha bir anne hamile kaldıgında bebeğin sakat mı değil mi olduğu tetkiklerinden geçiriliyor. eger bebek sakatsa aileye bırakılıyor bu durum. aile de zaten dularla geçirmiş ömrünü. "saglıklı olsun da bişi istemem"
eli kolu duzgun istiyor.
ve saglam bebeğe vize veriliyor. sakat bebege "dur" sen geçemezsin. "sana uygun bir yaşam alanı yok. seni düşünüyoruz. zor bir hayatın olacak. bizim de" diyor.
gunumuzdeki sakatlar ise kazara yaşam hakkı kazanmış ya da sonradan sakatlanmış bireyler.
ve bir bakış açısı belli. sakatlar bu yaşamın hakkından gelemez!
kazara doganlar ve sonradan sakat olanlar ise bir koşturmaca başlıyor. test etmekle geçiyor ömurleri... bu yaşamın hakkından gelecekle rmi acaba?
hepsi tek tek savaşıyor.
ve dunyaya bir sakat gelsin istenmiyor artık...
ve sakatlık olgusu yeryuzunden bitse diyor.
sakatlık bu kadar istenilmez bir halken toplumun onları düşünmesi beklenemez.
toplum onları kafasından çoktan sildi bile.
gerisi sadece ufak detaylardır.
yaşlılara ve hastalara ve sakatlara duyarlı olacaksın!
bari lutfetme zamanı!
sakatlar artık ne kadar lutuf koparırsa kardır!
çünkü arada oyle bir çizgi var ki!
vize alan çocuklarla vize alamayan çocuklar asla denk olamaz!
vize alan çocuklarla ve vize alamayan çocukların sorunları da asla aynı olamaz!
vizesiz dolaşılır mı ortalıkta?

asırlardır halledilemeyen en önemli sorun da bu zaten...
asırlardır bu halde bu aşamaya gelindi...
ve sakatlar ayıklandı tek tek...
geriye kalan kaza çocukları mucadele etti hep!
ama kimse vizeyle ilgilenmedi.

hepsi bir daha sakat dogmasın bu dunyaya dedi!
bir daha sakatlıkla yaşanmasın!

o yuzden sakatlık hep zor bilindi..
o yuzden sakatlık hep acı bir vaka olaak bilindi.
butun bunlara ragmen o sakalar acınmaktan nefret ettiler!

acımayın bize dediler ama sakatlıga da vize verin diyemediler asla.
çünkü saglamlık seçilesi bir haldi onlar için de!
 
Tekerlekli Sandalye
Üst