- Katılım
- May 19, 2010
- Mesajlar
- 14,522
- Tepkime Puanı
- 193
- Puanları
- 63
- Yaş
- 50
Ben Kayseri doğumlu 98 yılında babasını kaybetmiş işçi emeklisi bir baba ile ev hanımı olan bir annenin dört çocuğundan ikincisiyim. Adım Levent şu an %96 ortopedik engelliyim. İki yaşında çocuk felci geçirmişim. Her iki ayağımda güç kaybı var. Halen tekerlekli sandalyede hayatımı devam ettiriyorum.
İki yaşında çocuk felci geçirmemle beraber, aklımın yettiği anlardan itibaren hissetmiştim eksikliğini. Yürüyemiyor diğer kardeşlerim gibi koşup oynayamıyordum, en çok sevdiğim top oynamaktı ve ben sadece top oynayan kardeşlerimi ve arkadaşlarımı toprak üzerine annemin serdiği minder üzerinde oturarak izliyordum ne çok isterdim ayağa kalkıp onlarla top oynamayı. Yapamazdım yapamadım da bazen içlendim bazen ağladım.lakin izlemekte güzeldi onların minik kalplerindeki heyecanı, alın terlerini, birbirlerine bağırmalarını kızmalarını, gol attıkları sevinci birbirlerine sarılarak tebrik etmelerini izledikçe mutlu oluyordum.
Daha çocuk yaşlarda bir dizi ameliyatlar geçirdim Ailemin beni kurtarmak, ayağa kaldırmak için çırpınışlarını gördüm. Onların da elinden de bir şeyler gelmiyordu,kim ne dese onu yapmaya çalışıyorlar, nerede iyi doktor varmış araştırıyorlar oralara götürüyorlardı. Kıt kanaat bütçelerini benim için harcıyorlardı. Bu yüzden çoğu bayramlarda kardeşlerime de banada kıyafet bile alamazdı rahmetli babacığım. Bunun üzüntüsünü yaşadı hep içten içe
Yedi yaşında yine ayağımdan ameliyat olmuş ilkokula o sene başlayamamıştım. Bir yaş küçük erkek kardeşim okula başlamıştı. Geceleri mum ışığında kardeşim ders yaparken ona imrenirdim. Derslerinde çok başarılı olmasına rağmen babam öğretmeniyle konuştu ve o sene onun sınıfta kalmasını istedi, buna sebep olarak ta seneye benimle beraber aynı sınıfa gitsin, çantamı götürsün teneffüsler de tuvalete götürsün, kısaca sıkıntılarımı gidersin diye öğretmeni o sene kardeşimi sınıfta bıraktı. Artık sekiz yaşındaydım ve okula yazılmıştım çok mutluydum, kardeşimle aynı sınıfa yazıldık, okulla evimizin arası ortalama üç kilometreydi. Annem beni sırtına alır, kardeşimin de elinden tutar, sınıfıma kadar götürür masama oturturdu. Sene sonunda sınıfın en başarılı öğrencisi olarak karnemi aldım, taaki lise bitene kadar o kardeşimle hep aynı sınıflarda okuduk. Kardeşim aklınıza gelebilecek bütün ihtiyaçlarımı karşıladı. Liseyi bitirmiştik
Evde üniversite sınavına hazırlanıyordum babamın dershaneye gönderecek durumu yoktu. Mahalleden üniversite sınavına hazırlanan bir abla bana hazırlık kitaplarını verdi, çok çalışmalıydım, kendimi derslere vermiştim, bazı geceler oluyordu ki kitap okurken uyuya kalıyordum. Babama, anneme özelikle benimle beraber her şeyime yardım eden kardeşime borçluydum, kendimi ispat etmeliydim. Bunları düşünerek çalıştım, çalıştım, çalıştım ve o sene Fırat Üniversitesi Bilgisayar D.T. kazandım. İlk kez şehir dışına çıkacaktım. Hem mutluydum hem de ailem olmadan nasıl yapacaktım. Bu yüzden de düşünceliydim. Üniversiteye kayıt olmaya üç gün kala babacığım vefat etti. Erkek kardeşim de babamın vefatından iki gün sonra askere gitti. Çok acılı ve sancılı bir süreç olmuştu benim için. Ağabeyim evli olduğu için annem yedi yaşında yetim kalmış kız kardeşimle yalnız kalacaktı. Onlar yalnız kalmasın diye okumayacağımı söyledim. Ağabeyim kızdı, okuyacaksın babamın kemiklerini sızlatmayacaksın, senin üniversiteyi kazandığın gün babam nasıl sevinmiş, sevinçten göz yaşı dökmüştü, rahmetli sana ne demişti, ‘’oğlum sen yeter ki oku, ceketimi satar yine okuturum seni’’ sözünü hatırlattı.Annemleri de merak etme ben her şeylerine koşarım dedi.Elazığ’a okula kayda ağabeyimle gittik artık üniversiteli olmuştum.Babam için okuyacaktım Beni her yere sırtında kucağında götüren annem için ve özellikle askere giden kardeşim için okuyacaktım. Kar, kış, soğuk, sıcak, araçlara binmek, inmek. Bütün engeller artık engel değildi benim için.
Bunlar yaşanacaktı ve yaşandı. Okulumu bitirip memleketime döndüm. Bir boşluktaydım, okumak çok güzeldi ve ben okumadan yapamayacağımı anladım. Tekrar üniversite sınavına girdim Anadolu üniversitesi işletme fakültesini kazandım ve dört yılın sonunda bu okulu da bitirdim. Artık iki üniversite mezunuydum. Önümde sadece bir basamak kalmıştı. Kamu Personeli Seçme sınavı, bu benim son basamağımdı, iş hayatına atılmak için. Bu sınavı da başarıyla kazandım ve güzide bir bakanlık olan Milli Eğitim Bakanlığında artık memur olmuştum, artık elim ekmek tutuyordu. İlk maaşımla anneciğime herkeste görüp te benimde olur mu ! acaba dediği çamaşır ve bulaşık makinasını almıştım. Anneciğim ne çok sevinmişti o sevinç bana dünyalara değerdi. Canım annem her şeye layıktı.
Bir kız sevdim ailesi özürlüsün dedi, biz seni nasıl damat diye eşe dosta tanıştırırız. Sen sakat birisin, biz böyle bir şey olursa utancımızdan dışarı çıkamayız dediler. Ona rağmen şuan eşim olan kişi benden yana tavrını koydu, eğer vermezseniz kaçarım dedi ve kaçtı iki yıllık evliyiz bir de dünyalar tatlısı meyvemiz var. ’Oğlumuz’ ; ‘’Şemsettin Görkem’’ daha sekiz aylık görseniz ne kadar tatlı, sanki dünyam onun etrafında dönüyor. Gülüşü hareketleri hepsi ayrı ayrı güzel, ilk kez anne bile demeden baba dedi canım oğlum.
Evet oğlum, ben bin bir zorlukla yaşadığım bu hayatta, kısıtlı dünyamda belki senle el ele tutuşup yürüyemeyeceğiz, beraber koşup oynayamayacağız, kucağıma alıp seni bir yerlere götüremeyeceğim. Ellerin babası gibi havaya atıp tutamayacağım, beraber bisiklet süremeyeceğiz ve bunun gibi bir çok şeyi yapamayacağız. Top bile oynayamayacağız. Biliyorum bunları yapamam, fakat sen istersen canımı bile veririm. Canım oğlum, bende isterdim seninle çocukluğunu doya doya yaşamayı, elinden tutup kırlarda koşmayı… Hiçbir zaman unutma babanın küçücük yüreğinde kocaman sen varsın...
Bu saydığım nedenlerden dolayı hiçbir zaman babandan UTANMA emi oğlum
Seni her şeyden çok seven baban.
Yazarın kısa özgeçmişi: Levent EKER 1976 Kayseri doğumluyum evliyim bir çocuk babasıyım. Milli Eğitim Bakanlığına bağlı Şht. P. Asb. Serkan Ciddioğlu İlköğretim Okulu Melikgazi Kayseri adresinde memur olarak görev yapmaktayım %96 ortopedik engelliyim
İki yaşında çocuk felci geçirmemle beraber, aklımın yettiği anlardan itibaren hissetmiştim eksikliğini. Yürüyemiyor diğer kardeşlerim gibi koşup oynayamıyordum, en çok sevdiğim top oynamaktı ve ben sadece top oynayan kardeşlerimi ve arkadaşlarımı toprak üzerine annemin serdiği minder üzerinde oturarak izliyordum ne çok isterdim ayağa kalkıp onlarla top oynamayı. Yapamazdım yapamadım da bazen içlendim bazen ağladım.lakin izlemekte güzeldi onların minik kalplerindeki heyecanı, alın terlerini, birbirlerine bağırmalarını kızmalarını, gol attıkları sevinci birbirlerine sarılarak tebrik etmelerini izledikçe mutlu oluyordum.
Daha çocuk yaşlarda bir dizi ameliyatlar geçirdim Ailemin beni kurtarmak, ayağa kaldırmak için çırpınışlarını gördüm. Onların da elinden de bir şeyler gelmiyordu,kim ne dese onu yapmaya çalışıyorlar, nerede iyi doktor varmış araştırıyorlar oralara götürüyorlardı. Kıt kanaat bütçelerini benim için harcıyorlardı. Bu yüzden çoğu bayramlarda kardeşlerime de banada kıyafet bile alamazdı rahmetli babacığım. Bunun üzüntüsünü yaşadı hep içten içe
Yedi yaşında yine ayağımdan ameliyat olmuş ilkokula o sene başlayamamıştım. Bir yaş küçük erkek kardeşim okula başlamıştı. Geceleri mum ışığında kardeşim ders yaparken ona imrenirdim. Derslerinde çok başarılı olmasına rağmen babam öğretmeniyle konuştu ve o sene onun sınıfta kalmasını istedi, buna sebep olarak ta seneye benimle beraber aynı sınıfa gitsin, çantamı götürsün teneffüsler de tuvalete götürsün, kısaca sıkıntılarımı gidersin diye öğretmeni o sene kardeşimi sınıfta bıraktı. Artık sekiz yaşındaydım ve okula yazılmıştım çok mutluydum, kardeşimle aynı sınıfa yazıldık, okulla evimizin arası ortalama üç kilometreydi. Annem beni sırtına alır, kardeşimin de elinden tutar, sınıfıma kadar götürür masama oturturdu. Sene sonunda sınıfın en başarılı öğrencisi olarak karnemi aldım, taaki lise bitene kadar o kardeşimle hep aynı sınıflarda okuduk. Kardeşim aklınıza gelebilecek bütün ihtiyaçlarımı karşıladı. Liseyi bitirmiştik
Evde üniversite sınavına hazırlanıyordum babamın dershaneye gönderecek durumu yoktu. Mahalleden üniversite sınavına hazırlanan bir abla bana hazırlık kitaplarını verdi, çok çalışmalıydım, kendimi derslere vermiştim, bazı geceler oluyordu ki kitap okurken uyuya kalıyordum. Babama, anneme özelikle benimle beraber her şeyime yardım eden kardeşime borçluydum, kendimi ispat etmeliydim. Bunları düşünerek çalıştım, çalıştım, çalıştım ve o sene Fırat Üniversitesi Bilgisayar D.T. kazandım. İlk kez şehir dışına çıkacaktım. Hem mutluydum hem de ailem olmadan nasıl yapacaktım. Bu yüzden de düşünceliydim. Üniversiteye kayıt olmaya üç gün kala babacığım vefat etti. Erkek kardeşim de babamın vefatından iki gün sonra askere gitti. Çok acılı ve sancılı bir süreç olmuştu benim için. Ağabeyim evli olduğu için annem yedi yaşında yetim kalmış kız kardeşimle yalnız kalacaktı. Onlar yalnız kalmasın diye okumayacağımı söyledim. Ağabeyim kızdı, okuyacaksın babamın kemiklerini sızlatmayacaksın, senin üniversiteyi kazandığın gün babam nasıl sevinmiş, sevinçten göz yaşı dökmüştü, rahmetli sana ne demişti, ‘’oğlum sen yeter ki oku, ceketimi satar yine okuturum seni’’ sözünü hatırlattı.Annemleri de merak etme ben her şeylerine koşarım dedi.Elazığ’a okula kayda ağabeyimle gittik artık üniversiteli olmuştum.Babam için okuyacaktım Beni her yere sırtında kucağında götüren annem için ve özellikle askere giden kardeşim için okuyacaktım. Kar, kış, soğuk, sıcak, araçlara binmek, inmek. Bütün engeller artık engel değildi benim için.
Bunlar yaşanacaktı ve yaşandı. Okulumu bitirip memleketime döndüm. Bir boşluktaydım, okumak çok güzeldi ve ben okumadan yapamayacağımı anladım. Tekrar üniversite sınavına girdim Anadolu üniversitesi işletme fakültesini kazandım ve dört yılın sonunda bu okulu da bitirdim. Artık iki üniversite mezunuydum. Önümde sadece bir basamak kalmıştı. Kamu Personeli Seçme sınavı, bu benim son basamağımdı, iş hayatına atılmak için. Bu sınavı da başarıyla kazandım ve güzide bir bakanlık olan Milli Eğitim Bakanlığında artık memur olmuştum, artık elim ekmek tutuyordu. İlk maaşımla anneciğime herkeste görüp te benimde olur mu ! acaba dediği çamaşır ve bulaşık makinasını almıştım. Anneciğim ne çok sevinmişti o sevinç bana dünyalara değerdi. Canım annem her şeye layıktı.
Bir kız sevdim ailesi özürlüsün dedi, biz seni nasıl damat diye eşe dosta tanıştırırız. Sen sakat birisin, biz böyle bir şey olursa utancımızdan dışarı çıkamayız dediler. Ona rağmen şuan eşim olan kişi benden yana tavrını koydu, eğer vermezseniz kaçarım dedi ve kaçtı iki yıllık evliyiz bir de dünyalar tatlısı meyvemiz var. ’Oğlumuz’ ; ‘’Şemsettin Görkem’’ daha sekiz aylık görseniz ne kadar tatlı, sanki dünyam onun etrafında dönüyor. Gülüşü hareketleri hepsi ayrı ayrı güzel, ilk kez anne bile demeden baba dedi canım oğlum.
Evet oğlum, ben bin bir zorlukla yaşadığım bu hayatta, kısıtlı dünyamda belki senle el ele tutuşup yürüyemeyeceğiz, beraber koşup oynayamayacağız, kucağıma alıp seni bir yerlere götüremeyeceğim. Ellerin babası gibi havaya atıp tutamayacağım, beraber bisiklet süremeyeceğiz ve bunun gibi bir çok şeyi yapamayacağız. Top bile oynayamayacağız. Biliyorum bunları yapamam, fakat sen istersen canımı bile veririm. Canım oğlum, bende isterdim seninle çocukluğunu doya doya yaşamayı, elinden tutup kırlarda koşmayı… Hiçbir zaman unutma babanın küçücük yüreğinde kocaman sen varsın...
Bu saydığım nedenlerden dolayı hiçbir zaman babandan UTANMA emi oğlum
Seni her şeyden çok seven baban.
Yazarın kısa özgeçmişi: Levent EKER 1976 Kayseri doğumluyum evliyim bir çocuk babasıyım. Milli Eğitim Bakanlığına bağlı Şht. P. Asb. Serkan Ciddioğlu İlköğretim Okulu Melikgazi Kayseri adresinde memur olarak görev yapmaktayım %96 ortopedik engelliyim