Kapitalizmin en sevdiği şey ötekidir. Yeni dünya düzeninde değişimden hazzetmeyen sistem yanlısı ideolojilerin başında gelir. Kapitalizm ya da benzeri modern kavramların en temel besin kaynağı öteki olarak adlandırılan yahut sistem tarafından azınlık olarak tayin edilen güruhtur. Zira farklı yaşam tarzları, farklı tüketim alışkanlıkları, çoğunluğun mahalle baskısına karşın sonraki nesillere aktarmak istediği kültürel mirasları kapitalizm ya da benzeri modern kavramlara yeni üretim kapısı açar. Bu nedenle öteki olarak tayin edilen güruh kapitalizm ya da benzeri sistemlerin tablosunda “tüketici müşteri” olarak yer eder. Buna zemin hazırlayan politika ve bürokrasi ise bu işin taşeronudur. Fakat ben; bir sistem eleştirisiyle değil, konuyu çok daha basite indirgeyerek, bireysel bir açıdan bakmanızı yeğlerim. Aksi durumda meramımızın rotası yeni bir tüketim zeminine kayabilir.

Yüzyıllardır tüm dünyada kendi kimyasını koruyarak insanlar üzerinde hâkimiyetini devam ettiren en güçlü totaliter yapı feodalizmdir. Siyasi bir kimliğe sahip olmak isteyen kişi ya da partilerin en bilinen vaadi sosyal devlettir. Zira sosyal devlet; öteki ya da çoğunluk, her bireye cezp edici gelir. Feodal yapıya sahip her devletin başına gelen yeni siyasi oluşumlar, insanlar için yeni bir sosyal devlet anlayışını da beraberinde getirir. İnsanların devletler için değil, devletlerin insanlar için olduğu inancı yalnızca bireysel bir düştür. Bu bağlamda sosyalizm, komünizm hatta liberalizmin proleter yapılanmaya olan yakınlığı, kapitalizm başta olmak üzere birçok sistem yanlısı olguyu rahatsız eder.
Son dönemde yaşanan ve yüzyıllar sonra bile bir sembol hâline gelecek olan Gezi Parkı direnişi, bu bağlamda birçok hak ve talebin siyasi iradenin elinde bulundurduğu sosyal devlet eliyle değil, bireysel bir başkaldırının yürütülmesiyle kazanılacağını ortaya koydu. Her birey kendisi için rahatsızlık duyduğu şeyi dile getirdi. Şayet bir kanser hastası iseniz, kanser hastası olanlar ve onlara uzatılmayan devlet eliyle ilgili şikâyetlerinizden bahsedersiniz. Sistem tarafından lağvedilen bir azınlığa mensupsanız, yaşadığınız topraklarda birçok hakka sahip olan çoğunluk gibi sizin de yaşam hakkınız olduğunu dile getirirsiniz. Ancak yapılan haksızlık ötekinin de ötekileştirilmesi boyutuna taşındığı vakit, olaylar çığırından çıkan bir noktaya taşınıyor. Kendi içinde kategorize edilmeye başlanan birçok azınlık, sistem tarafından ötekileştirildiği kadar kendi içinde de ayrışmalara varıyor. Buna örnek olarak gösterebileceğimiz konuların başında gelen engelli vatandaşların hakları; sistem ve siyasi iktidar tarafından görmezden gelinirken, sisteme yakınlığıyla bilinen birçok sivil toplum kuruluşları, vakıflar, yetkili temsilciler yanlışa yanlış demekten kaçınır hâle geliyorlar. Elbette “suçlu ayağa kalksın,” gibi bir ötekileştirme ile karşıt bir görüş sunmak bizi demokrat bir şekle sokmaz. Kaldı ki son dönemde dijital bir protest tavır içine giren insanlar teknolojinin de yardımlarıyla birçok konuda söz sahibi olabiliyorlar. Elbette buna mani olmak isteyen siyasi ya da bürokratik isimler gerekli cevapları hak ettikleri şekilde alıyorlar.
Fakat başta da belirttiğim üzere amacım dünden bugüne meselesini ele almak yahut konuya tek taraflı bir ötekileştirmeden bakmak değil. Şayet takip ediyorsanız; son dönemde az evvel sözünü ettiğim üzere dijital platformlarda yaşanan bazı ayılmalar, farkındalıklar ve maymun gözünü açtı durumları çoğunluğa mensup birçok ismi rahatsız etti. Gezi Parkı direnişleriyle birlikte bu zeminde kendi demokratik haklarını dile getirme şansı bulan birçok engelli vatandaş, kadın, küçük kız çocukları rahatsız oldukları birçok şeyi dile getirme şansını yakaladılar. Son dönemin en popüler konularından biri olan apolitik meselesi ise, bu işin kara mizah yanı. 80 döneminde yapılan toplum mühendisliğiyle birlikte korku dolu bir çekirdek aile yapısına kavuşan Türkiye, bu anlamda kabuğunu kırmaya ve yıllardır öteki olarak adlandırılan güruhun ayağa kalkışına tanıklık ediyor. Her birey; evine bir parça özgürlük, bir parça adalet duygusuyla dönmek için çıkıyor sokağa.
Dikkatle seyre koyulduğunuz ve suratınızı ekşiterek okuduğunuz bu satırların neye işaret ettiğini merak eden siz engelli vatandaşlara açılan bu yeni politik zeminde düşen görevse; uzunca bir süredir elinizden alınmaya çalışılan haklarınıza karşın sesinizi yükseltmek. Yıllardır evinde keyifle birasını içip, internette dilediği gibi keyiflenmek isteyen yurttaşlardan yalnızca biri olan ben; elinizden alınan haklar için herhangi bir şey yapamam. Ama eğer içtiğim bira şişesini ve özgür bir platform olarak gördüğüm internetimi elimde alıyorlarsa, bırakın da birkaç kelam etme şansım olsun.
Fakat karşımızda “en son ben vuracağım”, “ilk o başlattı,” mantığıyla ilerleyen bir siyasi iktidar olması, işimizi çok daha zora sokacak. Ama sade bir vatandaş olarak yine benim gibi başka sade vatandaşlarla birlikte hayal ya da gerçek, herhangi bir şeyin peşinden koşma özgürlüğümüz olsun. Henüz hayal kurmaya müdahale etmemişlerken bırakın da bazı hikâyelerimizi anlatalım başkalarına. Şayet hâlâ davalarımızın farklı olduğunu düşünen varsa, kapalı pencereleriyle kasvetli bir havası olan evinde oturmaya devam edebilir. Anlatmaya çalıştığım şey; davamızın ortak bir talebe hizmet ettiğidir.
Ben elimdeki biranın, siz 2022 maaşlarınız başta olmak üzere birçok yasal, demokratik ve insancıl olan haklarınızın peşindesiniz. En başında sizin engelli bir vatandaş olarak gidip hakkınızı aramanız gerektiğini ya da elinizden alınan özgürlüklerin peşine düşmeniz gerektiğini söyleseydim, eleştirdiğim şeye dönüşürdüm. Zaten sizin olan şey için neden başkalarının iznine ihtiyaç duyuyorsunuz? Kapınızı yalnızca kendi çıkarları için çalan siyasilerin yalancı vaatlerine neden inanıyorsunuz? Zaten sizin olan yaşam ve söz haklarınızı neden yumuşak bir üslupla dile getiriyorsunuz? Neden onlara zaten sizin olan şeyleri elinizden aldıklarını, neden inşa edilen şehirleri sağlıklı insanlar için planladıklarını, neden meclis gibi siyasal platformlarda gerçek ve etkin temsilcilerinizin yer almadığını soruyorsunuz? Onlara neden bu kadar aşağılık insanlar olduklarını, neden yalan söylerken hiç utanmadıklarını sorun. Kaybedecek bir şeyiniz yok. Ama kazandığınız şeyler birçok şeyi değiştirebilir. Hukuku, insan haklarını, gelecek nesilleri, ülke imajını, kendi yaşam alanınızı daha demokratik bir şekle sokabilirsiniz.
2022 maaşlarıyla ilgili gündeme gelen anayasal değişime karşı gösterilen tepkiyle (b.k.z http://engelliler.gen.tr/f92/2022-maaslari-kesilmek-isteniyor-haksizliga-dur-de-18280/ )birlikte deri koltuklarında işleri yalnızca parmak kaldırmak ve kendi rahatları için kişisel düzenlemeler yapmak olan bazı siyasiler ortaya konan ortak tepkiyle birlikte durup düşünmenin tek çıkar yol olduğunu anladılar. Fakat bir sembol olarak görmemiz gereken bu geri adımın yalnızca 2022 kriziyle sınırlı kalmasına izin vermemeli, engelli bir vatandaş olarak değil, bir insan olarak, bu ülkenin sade bir vatandaşı olarak hakkınız olanı savunun. Kibarlığınızı, nezaketinizi, sağduyunuzu geride bırakmanız gerekecek. Karşınızda sizi dinlemekten çok, sizi sindirmek için bekleyen çok fazla politikacı var. Sizler engelli bir vatandaştan evvel bu ülkenin topraklarında yaşayan ve herkes kadar yaşam hakkına sahip olan sade vatandaşlarsınız. Zaten hakkınız olan şeyler için kibar taleplerde bulunmak, sizi bu ülkenin bir vatandaşı olmaktan önce engelli bir yurttaş yapar. Onlara da bunu söyleyin: Biz; engelli vatandaşlar, kadınlar, çocuklar, kendi içinde kategorize edilmeye çalışılan azınlıklar; öteki güruhu temsil edenler değil, bu ülke topraklarının vatandaşıyız.

Yüzyıllardır tüm dünyada kendi kimyasını koruyarak insanlar üzerinde hâkimiyetini devam ettiren en güçlü totaliter yapı feodalizmdir. Siyasi bir kimliğe sahip olmak isteyen kişi ya da partilerin en bilinen vaadi sosyal devlettir. Zira sosyal devlet; öteki ya da çoğunluk, her bireye cezp edici gelir. Feodal yapıya sahip her devletin başına gelen yeni siyasi oluşumlar, insanlar için yeni bir sosyal devlet anlayışını da beraberinde getirir. İnsanların devletler için değil, devletlerin insanlar için olduğu inancı yalnızca bireysel bir düştür. Bu bağlamda sosyalizm, komünizm hatta liberalizmin proleter yapılanmaya olan yakınlığı, kapitalizm başta olmak üzere birçok sistem yanlısı olguyu rahatsız eder.
Son dönemde yaşanan ve yüzyıllar sonra bile bir sembol hâline gelecek olan Gezi Parkı direnişi, bu bağlamda birçok hak ve talebin siyasi iradenin elinde bulundurduğu sosyal devlet eliyle değil, bireysel bir başkaldırının yürütülmesiyle kazanılacağını ortaya koydu. Her birey kendisi için rahatsızlık duyduğu şeyi dile getirdi. Şayet bir kanser hastası iseniz, kanser hastası olanlar ve onlara uzatılmayan devlet eliyle ilgili şikâyetlerinizden bahsedersiniz. Sistem tarafından lağvedilen bir azınlığa mensupsanız, yaşadığınız topraklarda birçok hakka sahip olan çoğunluk gibi sizin de yaşam hakkınız olduğunu dile getirirsiniz. Ancak yapılan haksızlık ötekinin de ötekileştirilmesi boyutuna taşındığı vakit, olaylar çığırından çıkan bir noktaya taşınıyor. Kendi içinde kategorize edilmeye başlanan birçok azınlık, sistem tarafından ötekileştirildiği kadar kendi içinde de ayrışmalara varıyor. Buna örnek olarak gösterebileceğimiz konuların başında gelen engelli vatandaşların hakları; sistem ve siyasi iktidar tarafından görmezden gelinirken, sisteme yakınlığıyla bilinen birçok sivil toplum kuruluşları, vakıflar, yetkili temsilciler yanlışa yanlış demekten kaçınır hâle geliyorlar. Elbette “suçlu ayağa kalksın,” gibi bir ötekileştirme ile karşıt bir görüş sunmak bizi demokrat bir şekle sokmaz. Kaldı ki son dönemde dijital bir protest tavır içine giren insanlar teknolojinin de yardımlarıyla birçok konuda söz sahibi olabiliyorlar. Elbette buna mani olmak isteyen siyasi ya da bürokratik isimler gerekli cevapları hak ettikleri şekilde alıyorlar.
Fakat başta da belirttiğim üzere amacım dünden bugüne meselesini ele almak yahut konuya tek taraflı bir ötekileştirmeden bakmak değil. Şayet takip ediyorsanız; son dönemde az evvel sözünü ettiğim üzere dijital platformlarda yaşanan bazı ayılmalar, farkındalıklar ve maymun gözünü açtı durumları çoğunluğa mensup birçok ismi rahatsız etti. Gezi Parkı direnişleriyle birlikte bu zeminde kendi demokratik haklarını dile getirme şansı bulan birçok engelli vatandaş, kadın, küçük kız çocukları rahatsız oldukları birçok şeyi dile getirme şansını yakaladılar. Son dönemin en popüler konularından biri olan apolitik meselesi ise, bu işin kara mizah yanı. 80 döneminde yapılan toplum mühendisliğiyle birlikte korku dolu bir çekirdek aile yapısına kavuşan Türkiye, bu anlamda kabuğunu kırmaya ve yıllardır öteki olarak adlandırılan güruhun ayağa kalkışına tanıklık ediyor. Her birey; evine bir parça özgürlük, bir parça adalet duygusuyla dönmek için çıkıyor sokağa.
Dikkatle seyre koyulduğunuz ve suratınızı ekşiterek okuduğunuz bu satırların neye işaret ettiğini merak eden siz engelli vatandaşlara açılan bu yeni politik zeminde düşen görevse; uzunca bir süredir elinizden alınmaya çalışılan haklarınıza karşın sesinizi yükseltmek. Yıllardır evinde keyifle birasını içip, internette dilediği gibi keyiflenmek isteyen yurttaşlardan yalnızca biri olan ben; elinizden alınan haklar için herhangi bir şey yapamam. Ama eğer içtiğim bira şişesini ve özgür bir platform olarak gördüğüm internetimi elimde alıyorlarsa, bırakın da birkaç kelam etme şansım olsun.
Fakat karşımızda “en son ben vuracağım”, “ilk o başlattı,” mantığıyla ilerleyen bir siyasi iktidar olması, işimizi çok daha zora sokacak. Ama sade bir vatandaş olarak yine benim gibi başka sade vatandaşlarla birlikte hayal ya da gerçek, herhangi bir şeyin peşinden koşma özgürlüğümüz olsun. Henüz hayal kurmaya müdahale etmemişlerken bırakın da bazı hikâyelerimizi anlatalım başkalarına. Şayet hâlâ davalarımızın farklı olduğunu düşünen varsa, kapalı pencereleriyle kasvetli bir havası olan evinde oturmaya devam edebilir. Anlatmaya çalıştığım şey; davamızın ortak bir talebe hizmet ettiğidir.
Ben elimdeki biranın, siz 2022 maaşlarınız başta olmak üzere birçok yasal, demokratik ve insancıl olan haklarınızın peşindesiniz. En başında sizin engelli bir vatandaş olarak gidip hakkınızı aramanız gerektiğini ya da elinizden alınan özgürlüklerin peşine düşmeniz gerektiğini söyleseydim, eleştirdiğim şeye dönüşürdüm. Zaten sizin olan şey için neden başkalarının iznine ihtiyaç duyuyorsunuz? Kapınızı yalnızca kendi çıkarları için çalan siyasilerin yalancı vaatlerine neden inanıyorsunuz? Zaten sizin olan yaşam ve söz haklarınızı neden yumuşak bir üslupla dile getiriyorsunuz? Neden onlara zaten sizin olan şeyleri elinizden aldıklarını, neden inşa edilen şehirleri sağlıklı insanlar için planladıklarını, neden meclis gibi siyasal platformlarda gerçek ve etkin temsilcilerinizin yer almadığını soruyorsunuz? Onlara neden bu kadar aşağılık insanlar olduklarını, neden yalan söylerken hiç utanmadıklarını sorun. Kaybedecek bir şeyiniz yok. Ama kazandığınız şeyler birçok şeyi değiştirebilir. Hukuku, insan haklarını, gelecek nesilleri, ülke imajını, kendi yaşam alanınızı daha demokratik bir şekle sokabilirsiniz.
2022 maaşlarıyla ilgili gündeme gelen anayasal değişime karşı gösterilen tepkiyle (b.k.z http://engelliler.gen.tr/f92/2022-maaslari-kesilmek-isteniyor-haksizliga-dur-de-18280/ )birlikte deri koltuklarında işleri yalnızca parmak kaldırmak ve kendi rahatları için kişisel düzenlemeler yapmak olan bazı siyasiler ortaya konan ortak tepkiyle birlikte durup düşünmenin tek çıkar yol olduğunu anladılar. Fakat bir sembol olarak görmemiz gereken bu geri adımın yalnızca 2022 kriziyle sınırlı kalmasına izin vermemeli, engelli bir vatandaş olarak değil, bir insan olarak, bu ülkenin sade bir vatandaşı olarak hakkınız olanı savunun. Kibarlığınızı, nezaketinizi, sağduyunuzu geride bırakmanız gerekecek. Karşınızda sizi dinlemekten çok, sizi sindirmek için bekleyen çok fazla politikacı var. Sizler engelli bir vatandaştan evvel bu ülkenin topraklarında yaşayan ve herkes kadar yaşam hakkına sahip olan sade vatandaşlarsınız. Zaten hakkınız olan şeyler için kibar taleplerde bulunmak, sizi bu ülkenin bir vatandaşı olmaktan önce engelli bir yurttaş yapar. Onlara da bunu söyleyin: Biz; engelli vatandaşlar, kadınlar, çocuklar, kendi içinde kategorize edilmeye çalışılan azınlıklar; öteki güruhu temsil edenler değil, bu ülke topraklarının vatandaşıyız.