Anam, babam, canım sana feda olsun ya ..." RESULALLAH " sav. ...

kartalreis

Üye
Üye
Katılım
Tem 26, 2011
Mesajlar
709
Tepkime Puanı
50
Puanları
28
---

(ÂLİ IMRÂN suresi 31. ayet) (Resmi: 3/İniş:94/Alfabetik:7)

------

Eûzu billahi mineş-şeytânirracîm. Bismillahirrahmanirrahîm.


قُلْ اِنْ كُنْتُمْ تُحِبُّونَ اللّٰهَ فَاتَّبِعُونٖى يُحْبِبْكُمُ اللّٰهُ وَيَغْفِرْ لَكُمْ ذُنُوبَكُمْ وَاللّٰهُ غَفُورٌ رَحٖيمٌ


Okunuş Kul in kuntum tuhibbunellahe fettebiuni yuhbibkumullahu ve yağfir lekum zunubekum, vallahu ğafurur rahîm.


----------------

Diyanet De ki: “Eğer Allah’ı seviyorsanız bana uyun ki, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Çünkü Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.”

Tefhimul Kuran De ki: «Eğer siz Allah'ı seviyorsanız bana uyun; Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah bağışlayandır, esirgeyendir.»

Elmalılı Orj. De ki: eğer siz Allahı seviyorsanız hemen bana uyun ki Allah da sizleri sevsin ve suçlarınızı mağfiretle örtsün, Allah gafurdur, rahîmdır

Ö.N. Bilmen De ki: «Eğer Allah Teâlâ'yı seviyor iseniz bana ittiba ediniz ki, Allah Teâlâ da sizi sevsin ve sizin için günahlarınızı yarlığasın. Ve Allah Teâlâ gafûrdur, rahîmdir.»

F. Kuran De ki; 'Eğer Allah'ı seviyorsanız bana uyunuz ki, Allah sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Hiç kuşkusuz Allah bağışlayıcı ve esirgeyicidir.'

M. Esed De ki (ey Peygamber): "Eğer Allah'ı seviyorsanız bana tabi olun ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı affetsin; zira Allah çok affedicidir, rahmet kaynağıdır."

----------------------------------------------


Kul in küntüm tuhıbbûnAllahe fettebi’ûniy yuhbibkümullahu De ki; Eğer Allah’ı seviyorsanız bana uyun ki Allah’ta sizi sevsin. Allah sizi severse ne olur? Ne mi olur? ve yağfir leküm zünubeküm günahlarınızı affetsin böylelikle. Evet. Eğer bana uyarsanız sevginizin bedelini ödemiş olursunuz. Çünkü seviyor olmanın bedeli budur. Siz Allah’ı seveceksiniz bu bir, ama sevdim demekle yetinemezsiniz. Sevginin bir bedeli var. Bu bedeli ödeyeceksiniz. Nedir Allah’ı sevmenin bedeli? Gönderdiği peygambere uymak. Bu bedeli ödeyeceksiniz.
Peki..! Şunu sorun; Biz sevgimizin bedelini ödüyoruz, ya biz Allah’ı sevip o sevginin bedelini ödedikten sonra Allah’ta bizi sever mi? Kesinlikle. Zaten öyle söylüyor. Sever..! Peki..! Yine sorun. Biz Allah’ı sevip onun bedelini öderken Allah bizi sevecek ama bedelini ödemeyecek mi? Hayır, kesinlikle o da bedelini ödeyecek. Bir bedel olarak değil, bir lütuf olarak. Bir in’am, bir ihsan olarak ödeyecek.

Ne yapacak öncelikle sizi bağışlayacak. En büyük en güzel şey bu değil midir meyvesi sevginin..! vAllahu Ğafûr’un Rahıym; Zaten Allah çok affedendir ve rahmet kaynağıdır, mağfiret kaynağıdır.

Muhabbetullahtan söz ediyor bu ayet. Sevgiden, yani hayat ağacının tohumundan söz ediyor. Bir yerde iman ağacının tohumundan. Yani sevginin imana, imanın ittibaya dönüştüğünü görüyorsunuz bu ayette.

Sevgi nasıl imana dönüşür..! Aynen şuna benziyor. Su bir ağacın saçaklarından, kökünden gövdesinden geçip dallarından nasıl meyveye dönüşüyorsa, işte sevginin burada Allah’ın affına bağışına, merhametine, şefkatine dönüşmesinin izini sürüyorsunuz bu ayet onu diyor. Ama öncelikle şunu diyor. Allah’ı sevmenin bir bedeli var, peygambere ittibadır.

Peygambere ittiba olmadan Allah’ı sevmiş olamazsınız diyor.

Mustafa İslamoğlu


------------------------------------------------------------------------------------------------

Kelime kelime anlamı

1. kul : de, söyle
2. in kuntum : eğer, siz ... iseniz
3. tuhibbûne allâhe : Allah'ı seviyorsunuz
4. fe ittebiû-nî : o taktirde bana tâbî olun
5. yuhbib-kum(u) allâhu : Allah sizi sever
6. ve yagfir lekum : ve size mağfiret eder
7. zunûbe-kum : sizin günahlarınız
8. ve allâhu gafûrun : ve Allah mağfiret eden, günahları sevaba çeviren
9. rahîmun : Rahim esması ile tecelli eden rahmet nuru gönderen
 

kartalreis

Üye
Üye
Katılım
Tem 26, 2011
Mesajlar
709
Tepkime Puanı
50
Puanları
28
---

29 - Yine Hz. Enes (radıyallahu anh) bildiriyor; Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) şöyle buyurmuştur:

"Sizden biri, beni, babasından, evladından ve bütün insanlardan daha çok sevmedikçe iman etmiş sayılmaz"

------------

Hz. Muhammed sav.

Kaynak: Kütübü Sitte

Buhârî, İman 8; Müslim, İman 70, (44); Nesâî, İman 19,(8,114, 115).
 

kartalreis

Üye
Üye
Katılım
Tem 26, 2011
Mesajlar
709
Tepkime Puanı
50
Puanları
28
Naat

Seccaden kumlardı..
Devirlerden, diyarlardan
Gelip, göklerde buluşan
Ezanların vardı! .

Mescit mümin, minber mümin...
Taşardı kubbelerden tekbir,
Dolardı kubbelere “amin”..

Ve mübarek geceler dualarımız;
Geri gelmeyen dualardı...
Geceler ki pırıl pırıl
Kandillerin yanardı..

Kapına gelenler ya Muhammed,
- uzaktan, yakından –
Mümin döndüler kapından...

Besmele, ekmeğimizin bereketiydi;
İki dünyada aziz ümmet,
Muhammed ümmetiydi...

Konsun – yine - pervazlara
Güvercinler,
“hu hu” lara karışsın
Aminler,
Mübarek akşamdır;
Gelin ey fatihalar, yasinler...

Şimdi seni ananlar,
Anıyor ağlar gibi...
Ey yetimler yetimi,
Ey garipler garibi;
Düşkünlerin kanadıydın
Yoksulların sahibi..
Nerde kaldın ey Resul,
Nerde kaldın ey Nebi! ..


Arif Nihat Asya
 

kartalreis

Üye
Üye
Katılım
Tem 26, 2011
Mesajlar
709
Tepkime Puanı
50
Puanları
28
Naat (devamı)

Günler, ne günlerdi, yâ Muhammed,
Çağlar ne çağlardı:
Daha dünyaya gelmeden
Mü’minlerin vardı...
Ve bir gün, ki gaflet
Çöller kadardı,
Halîme’nin kucağında
Abdullah’ın yetimi
Âmine’nin emaneti ağlardı.
Hatice’nin goncası,
Aişe’nin gülüydün.
Ümmetinin gözbebeği
Göklerin resûlüydün...

Elçi geldin, elçiler gönderdin...
Ruhunu Allah’a,
Elini ümmetine verdin.
Beşiğin, yurdun, yuvan
Mekke’de bunalırsan
Medine’ye göçerdin.
Biz bu dünyadan nereye
Göçelim, yâ Muhammed?

Yeryüzünde riyâ, inkâr, hıyanet
Altın devrini yaşıyor...
Diller, sayfalar, satırlar
“Ebu Leheb öldü” diyorlar.
Ebû Leheb ölmedi, yâ Muhammed
Ebû Cehil kıt’alar dolaşıyor!

Neler duydu şu dünyada
Mevlidine hayran kulaklarımız;
Ne adlar ezberledi, ey Nebî,
Adına alışkın dudaklarımız!
Artık, yolunu bilmiyor;
Artık, yolunu unuttu
Ayaklarımız!
Kâbe’ne siyahlar
Yakışmamıştır, yâ Muhammed
Bugünkü kadar!


Arif Nihat Asya
 

kartalreis

Üye
Üye
Katılım
Tem 26, 2011
Mesajlar
709
Tepkime Puanı
50
Puanları
28
Naat (devamı)

Hased gururla savaşta;
Gurur, Kafdağı’nda derebeyi...
Onu da yaralarlar kanadından,
Gelse bir şefkat meleği...
İyiliğin türbesine
Türbedâr oldu iyi.

Vicdanlar sakat
Çıkmadan yarına,
İyilikler getir, güzellikler getir
Âdem oğullarına!

Şu gördüğün duvarlar ki
Kimi Tâif’tir, kimi Hayber’dir...
Fethedemedik, yâ Muhammed,
Senelerdir.

Ne doğruluk, ne doğru;
Ne iyilik, ne iyi...
Bahçende en güzel dal,
Unuttu yemiş vermeyi...
Günahın kursağında
Haramların peteği!

Bayram yaptı yapanlar;
Semâve’yi boşaltıp
Sâve’yi dolduranlar...
Atını hendeklerden -bir atlayışta-
Aşırdı aşıranlar...
Ağlasın Yesrib,
Ağlasın Selman’lar!

Gözleri perdeleyen toprak,
Yüzlere serptiğin topraktı...
Yere dökülmeyecekti, ey Nebî,
Yabanların gözünde kalacaktı!

Konsun -yine- pervazlara güvercinler,
“Hû hû”lara karışsın âminler...
Mübarek akşamdır;
Gelin ey Fâtihalar, Yâsinler!


Yüreklerden taşsın
Yine, imanlar!
Itrî, bestelesin Tekbîr’ini;
Evliyâ, okusun Kur’ân’lar!
Ve Kur’ân-ı göz nûruyla çoğaltsın
Kayışzâde Osman’lar
Na’tını Galip yazsın,
Mevlid’ini Süleyman’lar!
Sütunları, kemerleri, kubbeleriyle
Geri gelsin Sinan’lar!
Çarpılsın, hakikat niyetine
Cenaze namazı kıldıranlar!

Gel, ey Muhammed, bahardır...
Dudaklar ardında saklı
Âminlerimiz vardır...
Hacdan döner gibi gel;
Mi’râc’dan iner gibi gel;
Bekliyoruz yıllardır!

Bulutlar kanat, rüzgâr kanat;
Hızır kanad, Cibril kanad;
Nisan kanad, bahar kanad;
Âyetlerini ezber bilen
Yapraklar kanad...
Açılsın göklerin kapıları,
Açılsın perdeler, kat kat!
Çöllere dökülsün yıldızlar;
Dizilsin yollarına
Yetimler, günahsızlar!
Çöl gecelerinden, yanık
Türküler yapan kızlar
Sancağını saçlarıyla dokusun;
Bilâl-i Habeşî sustuysa
Ezânlarını Dâvûd okusun!

Konsun –yine- pervazlara güvercinler,
“Hû hû”lara karışsın âminler...
Mübarek akşamdır;
Gelin ey Fâtihalar, Yâsinler!


Arif Nihat Asya
 

kartalreis

Üye
Üye
Katılım
Tem 26, 2011
Mesajlar
709
Tepkime Puanı
50
Puanları
28
--

Resullullah’a olan sevgimizi, onun getirdiği mesajı yeniden dirilterek gösterelim.

----

Mustafa islamoğlu
 

kartalreis

Üye
Üye
Katılım
Tem 26, 2011
Mesajlar
709
Tepkime Puanı
50
Puanları
28
------

Efendim

Yokluğunda seni özledik.

Sana değen rüzgarı, seni örten bulutu özledik. Özlemeyi, özlenilmeyi, sevmeyi, sevilmeyi, sevindirmeyi, sevindirilmeyi özledik Efendim.

Aşkı, gözyaşını, müsamahayı, ahlakı, adabı, ihsanı, irfanı, iz'anı, feraseti, basireti, şecaati, celadeti, adaleti, meveddeti, muhabbeti özledik.
.
İzzeti, hikmeti, fıtratı, şefkati, hürmeti, devleti özledik.

Senden sonra tefrika meşrebimiz, taklit mezhebimiz, cehalet mektebimiz, atalet fıtratımız, hamakat şöhretimiz, ihanet sıfatımız, küffar velinimetimiz oldu.

Efendim,

Sen kendini 'abduhu ve rasuluhu: O'nun kulu ve elçisi' olarak takdim etmiştin. Sana iman eden bazıları sana hürmet adı altında seni kulluktan 'kurtarıp' melekleştirerek hayattan dışladılar. Bu ifrata karşı başka bazıları da tefrite sapıp seni 'güzel örnek' olmaktan çıkarıp bir 'postacı', bir 'ara kablosu' seviyesinde görerek hayattan dışladılar.

Bunların hepsi sana iman ediyordu. Ama seni hayatımızdan çıkarmanın ızdırabını çektirdiler bize. Bu işi, göğe çekerek ya da yere sokarak yapmaları sonuçta hiçbir şeyi değiştirmedi.

-----------------

Mustafa islamoğlu
 

kartalreis

Üye
Üye
Katılım
Tem 26, 2011
Mesajlar
709
Tepkime Puanı
50
Puanları
28
----------

Allah seni 'güzel örnek' olarak gösterdi. Sen, Kur'an'ın konuşanı, yürüyeni, hareket edeniydin. Tıpkı bir annede spermin insana, bir ağaçta suyun meyvaya, bir arıda tozun bala, bir tavukta darının yumurtaya, bir koyunda samanın süte dönüşmesi gibi, ayetler sende hayata dönüşüyordu.

Allah ısrarla seni örnek gösterirken, birileri ısrarla 'kitab'ı, kitapları örnek göstermekte direndiler. Öylesi işlerine geliyordu, cansız bir nesneyi örnek edinmekle, canlı bir insanı örnek edinmek aynı olur muydu?

Efendim ,

Kitapsızlıktan değil, 'peygambersizlikten' kırıldık. Yokluğumuz peygamber yokluğu. Seni hatırlatan, seni andıran insanların hasretim çekiyoruz. Çocuklarımız peygamberi sorunca 'evladım onun ahlakı tıpkı falancanın ahlakı gibiydi' diyeceğimiz insanlar yok denecek kadar az.

İnsanlık destanıyla yaşıt olan vahiy sürecinde birçok kitapsız peygamber gelmişti de, bir tek 'peygambersiz kitap' gelmemişti. Sayemizde yaşlı dünya ona da şahid oldu efendim. Peygambersiz Kitab'a, Muhammed aleyhisselamsız Kur'an'a da şahid oldu. Şimdi Kur'an mahzun efendim , Kur'an öksüz. Seninle Kur'an'ın arasını ayırdık, etle tırnağın, toprakla tohumun, anayla evladın arasını ayırır gibi.

------------------------------------

Mustafa islamoğlu
 

kartalreis

Üye
Üye
Katılım
Tem 26, 2011
Mesajlar
709
Tepkime Puanı
50
Puanları
28
-----

Gel de bir bak Efendim, bu mazlum ümmetin hali pür melaline. Bıraktığın din tanınmaz hale geldi. Bıraktığın sitenin harabelerinde baykuşlar tünedi.

Gün geçmez ki ümmetin coğrafyasından feryat yükselmesin, oluk oluk kan akmasın.

Bir olarak bıraktığın ümmetin kaç parçaya ayrıldığının sayısını onu parçalayanlar dahi unuttu.

Bıraktığın kutlu mirası hovarda mirasyediler gibi parçalayarak paylaştık Efendim . Nebevi mirasın irfani ve ahlaki boyutuna bir hizip, ilmi ve fikrî Boyutuna bir başka hizip, siyasî ve hareketi boyutuna ise daha başka bir hizip sahip çıktı. Yüzyıllardır tüm bu hizipler ellerindeki parçanın 'bütünün kendisi' olduğunu iddia etmekle ömür tükettiler. 'Her hizip ellerindeki parçayla övünüp durdu.' Hepimiz hakikatin merkezine kendimizi oturtup 'hak benim' dedik.

Oysa ki Efendim, bazen parçalanan hakikat hakikat olmaktan çıkar. Ait olduğu bütün içerisinde anlamlı olan bir parça o bütünden ayrılınca anlamsızlaşabilir. Bunu farkedemedik Efendim .

--------------------

Mustafa islamoğlu
 

kartalreis

Üye
Üye
Katılım
Tem 26, 2011
Mesajlar
709
Tepkime Puanı
50
Puanları
28
----

Efendim ,

İsrailoğulları, peygamberlerini katlediyorlardı. Biz de senin güzel hatıratını, emanetini, adını ve sünnetini katlettik. Seni katlettik Efendim .

Kimilerimiz için sen hiç ölmedin, o ender bahtiyarlar seni hep içlerinde, işlerinde, hayatlarında, düşüncelerinde, duygularında, eylemlerinde, evlerinde yaşattılar.

Kimilerimiz içinde sen hiç doğmadın. Onlar hep senden mahrum yaşadılar. Şol mahiler ki derya içreydiler, deryayı bilmediler.

Varlığının kaç bahara bedel olduğunu bilmeyenler yokluğunun ıstırabını nasıl duysunlar Efendim ?

Seni çok seviyoruz, seni çok özlüyoruz.

Bize kırgın mısın Efendim ?

---------------------

Mustafa islamoğlu
 

kartalreis

Üye
Üye
Katılım
Tem 26, 2011
Mesajlar
709
Tepkime Puanı
50
Puanları
28
------

CANIM KURBAN OLSUN SENİN YOLUNA


Canım kurban olsun senin yoluna,
Adı güzel, kendi güzel Muhammed.
Şefaat eyle bu kemter kuluna,
Adı güzel, kendi güzel Muhammed.

Mumin olanların çoktur cefası,
Ahirette olur zevk ü sefası.
Onsekiz bin alemin Mustafa'sı,
Adı güzel, kendi güzel Muhammed.

Yedi gökleri seyran eyleyen,
Kürsi'nin üstünde cevlan eyleyen,
Mi'racda ümmetini dileyen,
Adı güzel kendi güzel Muhammed.

Dört caryar anun gökçek yaridur,
Anı seven günahlardan beridur.
On sekiz bin alemin sultanıdur,
Adı güzel, kendi güzel Muhammed.

Aşık Yunus n'ider dünyayı sensiz,
Sen hak Peygambersin şeksiz şüphesiz.
Sana uymayanlar gider imansız,
Adı güzel, kendi güzel Muhammed.

-------------------------------

Yunus Emre
 

kartalreis

Üye
Üye
Katılım
Tem 26, 2011
Mesajlar
709
Tepkime Puanı
50
Puanları
28
------------

Peygamberimizi sevmek (1)

Peygamberimizi sevmenin en güzel örneğini onun ashabı verdi.

Onlar “Peygamber, müminlere kendi öz canlarından daha önceliklidir” ayetinin ilk muhatabıydılar. Onlar, “De ki: Sizden bu çabam karşılığında bir ücret istemiyorum; istediğim tek şey içinde yakınlık olan bir sevgidir” ayetinin ilk muhatabıydılar.

Ayetin anahtarı, “içinde yakınlık olan” diye çevirdiğim “fil-kurbâ” ibaresidir. Bu anlaşılmadan, ayet anlaşılamaz. Ne yazık ki, bu ayet söz konusu olduğunda en az anlaşılan veya anlaşılmayan da budur. İçinde yakınlık bulunan bir sevgiyi anlatmadan önce, içinde yakınlık bulunmayan bir sevgiyi tasvir etmek lazım.

İçinde yakınlık bulunmayan bir sevgi, uzak bir sevgidir. Bunun daha açık ifadesi, “uzaktan sevmek”tir. Bir başka ifadeyle, sevginin bedelini ödememek için sevilene uzak durmak, bile isteye onun yanında, yöresinde, hizasında, arkasında yer almamak, onun mücadelesine katılmamaktır. Özetle, bedava sevmektir. Yerel deyimle “Kuru kuru kadan alam/takır takır kurban olam” ucuzculuğudur. “Böyle işi nenen de yapar” derler ya, işte öyle.

Sevgi hayatın en soylu, en mübarek tohumudur. Bire sonsuz verir. Fakat onu doğru zamanda, doğru yere, doğru biçimde ekmek gerekir. Ektikten sonra çekip gitmek yerine, ona bakmak, beslemek, otunu ayıklamak, dibini görmek, sulamak, beslemek, büyütmek gerekir. Yani emek vermek gerekir. İşte bu sevgi, ayette Hz. Peygamberin müminlerinden istemesi caiz olan, hatta anasının ak sütü gibi helal olan, hatta hakkı olan sevgi böyle bir sevgidir.

Peygamberler, Allah yoluna davet karşılığında bir ücret almaktan men edilmişlerdir. Kur�an birçok peygamberin dilinden “Benim ücretimi sadece Allah belirler” sözünü nakleder. Fakat bu, onların, imanlarına vesile oldukları insanlardan sevgi istemelerine mani değildir. Aksine bu onların hakkıdır. Allah, Elçisinin “içinde yakınlık olan” bir sevgi istemesini emretmiştir.


---------------------------------------

Mustafa İslamoğlu

Makalenin tamamı: Mustafa İslamoğlu : Peygamberimizi sevmek (1)
 

kartalreis

Üye
Üye
Katılım
Tem 26, 2011
Mesajlar
709
Tepkime Puanı
50
Puanları
28
--------

Peygamberimizi sevmek (1) (devam)

Böylesine bedeli ödenmiş bir sevgi, seveni sevilenin yakınları arasına katar. Değil mi ki içinde “yakınlık” bulunan bir sevgi, seveni sevilene yakın yapar! Seven sevilene yakın olunca, “ehl-i beyt”ten olur. Tıpkı, Allah Rasulünü daha görmeden seven, sevgisinin bedelini hayatıyla ödeyen İranlı Hz. Selman gibi. Hz. Peygamber ona “Selman bizdendir, ehl-i beytimizdendir” demişti. Oysa ki Selman ne Haşimoğullarındandı, ne Kureyştendi, ne de Araptı. O sadece sevdi ve sevgisinin bedelini ödedi.

Kendisini Rasulullahın yaşadığı topraklara götürmesi karşılığında, ömürlük tasarrufunu bir kervana vermişti. Sırasıyla zamanının ilim ve irfan merkezleri olan Nusaybin, Harran, Şam, Ammuriye (Afyon yakınlarında) ve Tarsusta en yetkin üstadlara şakirt olmuştu. Sonunda o, çağının hatırı sayılır bir hakîmi/filozofu olmuştu. Son üstadı, kendisini göndereceği kimsenin kalmadığını söyleyerek, gelmesi beklenen peygamberin kitaplarda tarif edilen topraklarına gitmesini tavsiye etmişti. Kervan yolda baskına uğrayınca, oradaki herkesle birlikte o da esir edilmişti. İranda hatırlı ve nüfuzlu bir yerel yöneticinin varlıklı çocuğu olarak doğup büyüyen Selman, Hicazda köle olarak bir Yahudiye satılmıştı. Ve ilahi yardım onu sürükleye sürükleye Medineye getirmiş, orasını görünce, “İşte sevgilinin göçüp konacağı iki kayalık arasındaki verimli vadi” demişti. Allah Rasulünün Kubaya ulaştığını duyunca, ona ilk kavuşanlar arasında o da vardı. Efendisinden zar zor yarım günlük izin alarak gelmiş, sevdiğine kavuşmuştu.

Rasulullah bu seven ve sevgisinin bedelini ödeyen bilge adamı çok sevdi. Onu en yakınlarının bulunduğu iç halkadan saydı. “Ehl-i beytim” diyerek onun derdini paylaştı. Eline geçen ilk savaş gelirinden pay ayırdığı ilk kimseler arasında Hz. Selman da vardı. Yumurta büyüklüğünde bir külçe vererek, özgürlüğünü satın alma sürecini başlatmasını emretti. O, Ruhani özgürlük uğruna cismani esarete katlanmış bir bilgeydi. Şimdi, iki özgürlüğü birleştirecekti.

İşte, Peygamberimizi sevmek budur. Sevmek ve bedelini ödemek budur. Emin olun ki, Rasulullahın “sahabe” tarifine uyan her sahabinin buna benzer sevgi hikayeleri vardır. Eğer sahabe yol gösteren yıldızlar gibiyse, onu sevme iddiası güden her mümine bu yıldızlar yol gösteriyor.

-----------------------------------------

Mustafa İslamoğlu
 

kartalreis

Üye
Üye
Katılım
Tem 26, 2011
Mesajlar
709
Tepkime Puanı
50
Puanları
28
‎----

- Duyduğu hak sözü, bir müslüman kardeşine söylemek ne güzel hediyedir. [Taberani]

- Hayra sebep olana, bunu yapanın ecri kadar sevap verilir. [Müslim]

- Allahü teâlânın en çok sevdiği kimse, çok nasihat edendir. [Müsned]

- Dinin temeli nasihattir. [Buhari]

-----------------

Hz. Muhammed sav.
 

kartalreis

Üye
Üye
Katılım
Tem 26, 2011
Mesajlar
709
Tepkime Puanı
50
Puanları
28
---

Peygamberimizi sevmek (devam)

Tıpkı, hicret gecesi suikast düzenleneceğini bile bile Rasulullahın yatağında yatmayı, yani göz göre göre ölüme gitmeyi kabullenen Hz. Ali gibi.

Tıpkı, Allah yolunda infak emri gelince tüm varını yoğunu infak edip, Allah Rasulü kendisine “Çoluk çocuğuna ne bıraktın?” diye sorunca, “Allah ve Rasulü onlara yeter” diyen Hz. Ebubekir gibi.

Tıpkı, “Artık seni nefsimden de çok seviyorum” diyen ve bunu haybeden söylemeyip ta yüreğine sindiren, bu sayede Nebinin “Kardeşcik, bana da dua et e mi?” diye dua istediği biri olan Hz. Ömer gibi…

Ve tabi ki daha 20sinde, ömrünün baharında darağacını boylayan Hz. Hubeyb gibi ve arkadaşı Hz. Zeyd b. Desinne gibi…

Hicretin 3., miladın 625. yılıdır. Uhud’un yaraları henüz tazedir. Medine civarındaki kabilelerden biri, içlerinden yeni Müslüman olanlar için İslâm’ı öğretecek bir muallim kadrosu istemektedir. Allah Rasûlü, öz elleriyle yetiştirdiği seçkin öğretmen kadrosu arasından 6 kişilik bir ekibi gönderir. Kafile bir su başında mola verince haince bir saldırıya uğrar. Saldıran Huzeyl kabilesinin eşkıyasıdır. Öldürmek için değil, Kureyş’e satıp para kazanmak için bu tuzağı kurduklarını söylerler. Buna rağmen kafileden üçü şehid oluncaya kadar çarpışır. Geri kalan üçünü esir edip Mekke’ye götürürler. Abdullah b. Tarık, yolda eline bağlanan ipi keserek ellerinden kaçar. Geriye Zeyd b. Desinne ve Hubeyb kalmıştır.

Hain haramiler, Zeyd’i, Saffan b. Ümeyye’ye satarlar. O, Müslümanlar tarafından öldürülen babası Ümeyye b. Halef’e karşılık olarak Zeyd’i öldürmek için satın alır. Zeyd asılmaya götürülürken, yolda Ebu Süfyan karşı gelir ve ona sorar: “Şu anda senin yerinde onun (Hz. Peygamber) olup; asılmasını, senin de ailenin yanında olmanı ister miydin?” der. Zeyd’in cevabı açıktır: “Değil onun asılması, ayağına diken batmasına dahi gönlüm razı olmaz” der. Ebu Süfyan, bunun üzerine şu itirafta bulunacaktır: “Vallahi böylesine bir bağlılık ve seygiyi dünyanın hiçbir tarafında görmedim.”

Sıra Hubeyb b. Adiyy’e gelmiştir. Yirmili yaşlarının başlarında, fidan gibi bir gençtir Hubeyb. Kendisinden sonrasına muhteşem bir sünnet bırakmıştır: İdamdan önce kılınan iki rekat namaz. Bu namaz, imanın ölüme meydan okumasıdır. Bu namaz, tüm zalimlere “Hiçbir gerçek mümini ölümle korkutamazsınız!” mesajıdır. Bu namaz, “Ölüme giderken dahi Rabbime karşı esas duruşumu bozmadım” mesajıdır.

İşte bu, âyette emredilen “içinde yakınlık bulunan” sevgidir. Zira bedeli ödenmiş, hesabı verilmiş, lafta kalmamıştır.

Şöyle bir soru gelebilir: Allah Rasûlü vefat edip gitmiştir. Şimdi biz ona sevgimizi bu şekilde ifade etmeye kalksak bile edemeyiz. O halde, bizim sevgimizin de “yakın” vasfını kazanması için ne yapmamız gerek?

Bu sualde yanlış bir mantık var. Sahabe-i kiram, durduk yerde sevgi edebiyatı yapmadı ki. Mesela; Zeyd ve Hubeyb, din öğretmek için Hz. Peygamber’in görevlendirmesiyle yola düştü ve şehid edildi. O, “Asılayım da sevgimi isbat edeyim” de demedi. Yaptığı, İslâm’ı öğretmek için ölümü göze almaktı. O da onu yaptı.

Peki, şimdi dini öğretme görevi Müslümanların omzundan kalktı mı? Elbette kalkmadı. O halde, Hz. Hubeyb’in sevgisinin çağımızdaki karşılığı, ucunda ölüm dahi olsa, İslâm’ı öğretmek için hiçbir fedakârlıktan çekinmemektir. Bu, Hubeyb’in yolunu izlemektir. Bu, Rasûlullah’ı sevmenin bedelini ödemektir.

...

----------------------------------------

Mustafa İslamoğlu
 

kartalreis

Üye
Üye
Katılım
Tem 26, 2011
Mesajlar
709
Tepkime Puanı
50
Puanları
28
--------

Peygamberimizi sevmek (devam)

...

Bedeli ödenmeyen sevgi zehirlenir. İşte Hıristiyanların Hz. İsa’ya olan sevgisi böyle bir sevgidir. Hıristiyanlar Hz. İsa’yı seviyorlar; bunu kim inkâr edebilir? Hem de o kadar çok seviyorlar ki, hâşâ onu “Allah’ın oğlu” derecesine (!) yükseltiyorlar. Onun iyi bir insan olması, peygamber olması, Allah’tan vahiy alması, hatta mucizevi bir doğumla dünyaya gelmesi ve kendisine karşı kurulan tuzağa karşı Allah’ın özel yardımını alması, onları tatmin etmiyor, onları kesmiyor. Sonunda “Allah’tan bir parça” sayma sapıklığına düşüyorlar.

Hz. İsa zehirli sevgi sonucu ilahlaştırılınca, Peygamber İsa buharlaşıyor. Teslisçi kilise, İsa’yı model gösteremiyor. Kendini takip edenlere, “İsa gibi olun” diyemiyor. Nasıl desin ki? Bunu demek, “Tanrı olun” demekle eşanlamlı. Bu sefer kilise uyanıklık yapıp, Hz. İsa’dan boşalttığı peygamberlik makamına kendisi kuruluyor. İsa’yı İsa aşkına öldüren kurucu baba Tarsus’lu Pavlus’un dilinde somutlaşıyor bu uyanıklık: “Kilise kurtuluştur.”

Sevgi işte böyle zehirleniyor. Sevgiyi zehirleyenlerin bu işi bir peygamber adına yapmaları hiçbir şeyi değiştirmiyor. Zehirledikleri sevgi de, dönüp kendisini zehirleyenleri zehirliyor. Onları Peygamber İsa’dan mahrum ediyor. Yerde yürüyen ve iz bırakan bir modelden mahrum ediyor. Kim bilir, belki de sevgiyi zehirleyenlerin derdi bu: Yerde yürüyen, ahlâken model alacakları “insan” bir peygamber istememek. Hıristiyanlığın şeriatsız/hukuksuz olmasının temelinde de bu zehirli sevgi yatar. Bugün Hıristiyan kilisenin kendi vatanı olan Batı’da bile tükenişe geçmesi, hayata müdahil olamaması, modern çılgınlık karşısında alternatif bir model geliştirememesinin sebebi de budur.

Ve emin olun ki; bizim modern cinnet karşısında her şeye rağmen hâlâ direniyor oluşumuzun sebebi, “insan” bir peygambere inanıyor oluşumuzdur. Peygamberi ilahlaştırmayı küfür biliyor oluşumuzdur. Bu hassasiyet bize haddimizi öğretti. Zira biz Müslümanlar, Peygamber’e makam biçmenin, onu “terfi ettirmeye” kalkmanın, onun zaten yüksek olan makamını daha da yükseltmeye kalkışmanın haddimizi bilmemek olduğunu öğretti.

Biz Peygamberi terfi ettirecek “âmir” değiliz, biz onun kadrini bilmeye “memur”uz.

Bunu bildiğimiz içindir ki; onun “insan” olduğunu, ama “insanlığın ufku” olduğunu biliriz. Onun insan olması, bize hep umut aşılar. Melek peygamber isteyen sapık kavimler gibi insan soyundan umut kesmemizi engeller. “O insansa” deriz, “İnsan olmak iyi bir şeydir.” Ve biz de insan olmaya çabalarız. Kur’an’da ona nida siğasıyla sadece bir yerde “Yâ-sîn: Ey insan!” diye hitap edilişinin sırrını, işte bu sayede anlarız. Allah’ın onu neden “güzel örnek” olarak tanıttığını, bu sayede anlarız. Bize kelime-i şahadeti öğretirken, neden kendisi için “O’nun kulu ve elçisi” dedirttiğini de…

Biz işte bu yüzden ona kurban oluruz.

...

----------------------------------------

Mustafa İslamoğlu
 

kartalreis

Üye
Üye
Katılım
Tem 26, 2011
Mesajlar
709
Tepkime Puanı
50
Puanları
28
--

(AHZÂB suresi 6. ayet) (Resmi: 33/İniş:97/Alfabetik:4)

اَلنَّبِىُّ اَوْلٰى بِالْمُؤْمِنٖينَ مِنْ اَنْفُسِهِمْ وَاَزْوَاجُهُ اُمَّهَاتُهُمْ وَاُولُوا الْاَرْحَامِ بَعْضُهُمْ اَوْلٰى بِبَعْضٍ فٖى كِتَابِ اللّٰهِ مِنَ الْمُؤْمِنٖينَ وَالْمُهَاجِرٖينَ اِلَّا اَنْ تَفْعَلُوا اِلٰى اَوْلِيَائِكُمْ مَعْرُوفًا كَانَ ذٰلِكَ فِى الْكِتَابِ مَسْطُورًا

Okunuş Ennebiyyu evla bil mu'minine min enfusihim ve ezvacuhu ummehatuhum, ve ulul erhami ba'duhum evla bi ba'din fi kitabillahi minel mu'minine vel muhacirine illa en tefalu ila evliyaikum ma'rufa, kane zalike fil kitabi mestura.

------

Diyanet Peygamber, mü’minlere kendi canlarından daha önce gelir. Onun eşleri de mü’minlerin analarıdır. Aralarında akrabalık bağı olanlar, Allah’ın Kitab’ına göre, (miras konusunda) birbirleri için (diğer) mü’minlerden ve muhacirlerden daha önceliklidirler. Ancak dostlarınıza bir iyilik yapmanız başka. Bu (hüküm) Kitap’ta yazılıdır.

Tefhimul Kuran Peygamber, mü'minler için kendi nefislerinden daha evladır ve onun zevceleri de onların anneleridir. Rahim sahipleri (akrabalar) de, Allah'ın Kitabında birbirlerine öteki mü'minlerden ve muhacirlerden daha yakındır. Ancak dostlarınıza maruf üzere yapacaklarınız başka; bunlar Kitapta yazılmış bulunmaktadır.

Elmalılı Orj. Peygamber, mü'minlere nefislerinden daha evlâdır, zevceleri de analarınızdır, ülülerham (akriba) da Allahın kitabında birbirlerine diğer mü'minlerden ve muhacirlerden daha evlâdırlar. Ancak dostlarınıza bir ma'ruf (bir vasıyyet) yapmanız müstesnâ, kitabda o yazılı bulunuyor

Ö.N. Bilmen Peygamber, mü'minlere kendi nefslerinden daha mukaddemdir. Ve onun refikaları da mü'minlerin valideleridir. Karabet sahipleri de Allah'ın kitabında birbirlerine diğer mü'minlerden ve muhacirlerden daha yakındır. Ancak dostlarınıza bir iyilik yapacak olmanız müstesna. Bu, kitapta yazılmış bulunmaktadır.

F. Kuran
Peygamber mü'minlere canlarından ileridir. O'nun eşleri de mü'minlerin anneleridir. Akraba olanlar miras hususunda Allah'ın kitabına göre birbirlerine muhacirlerden ve ensardan daha yakındır. Dostlarınıza yapacağınız uygun bir vasiyet bunun dışındadır. Bunlar kitapta yazılmıştır.

----------------------

Kelime kelime anlamı

1. en nebiyyu : nebî, peygamber
2. evlâ : evlâdır, daha yakındır
3. bi el mu'minîne : mü'minlere, müminler için
4. min enfusi-him : kendi nefslerinden
5. ve ezvâcu-hu : ve onun eşleri
6. ummehâtu-hum : onların anneleri
7. ve ûlûl erhâmi : ve rahim sahipleri, akrabalar
8. ba'du-hum : onların bir kısmı
9. evlâ : evlâ, daha yakındır
10. bi-ba'dın : bir kısmına
11. ba'du-hum bi ba'dın : birbirlerine
12. fî : içinde
13. kitâbillâhi (kitâbi allâhi) : Allah'ın Kitabı
14. min el mu'minîne : mü'minlerden
15. ve el muhâcirîne : ve muhacirler
16. illâ : ancak, başka, hariç
17. en tef'alû : sizin yapmanız
18. ilâ evliyâi-kum : sizin dostlarınıza
19. ma'rûfen : maruf, iyilik olarak
20. kâne : oldu, idi
21. zâlike : işte bu
22. fî el kitâbi : kitapta
23. mesturen : satır satır yazılı
 

kartalreis

Üye
Üye
Katılım
Tem 26, 2011
Mesajlar
709
Tepkime Puanı
50
Puanları
28
Al Sana Film!

Oktan Keleş Ariel Şaron'un çok gizli ayin görüntülerini yayınladı...

15 Eylül 2012 22:19

Daha evvel de Vatikan Gizli Arşivleri Müdürü Sergio Pagano, yani kısaca VATİKAN, Türkiye’yi tehdit ederek, ellerindeki belgeleri açıklayacaklarını söylemişti. Vatikan'ın Gizli Arşivi Açılıyor / ON ALTI YILDIZ

Bu tehdide karşılık ON ALTI YILDIZ, yaklaşık 1500 yıllık PAPA ve ATİLLA ile ilgili tarihi bir belge yayınlamıştı.ATTİLA, Papa Leo ve Barnabas / ON ALTI YILDIZ

Bu yayından sonra VATİKAN’dan ses soluk çıkmamış, ellerinde belgeleri açıklayamamışlardı. Onlar açıkladıkça biz de belge açıklayacağımız söyleyerek “Hodri Meydan” demiştik.

Ve Vatikan sus pus oldu…

Şimdi de fitne filmle dünyayı karıştıranlara sesleniyoruz. Siz görüntü yayınladığınız sürece, biz de sizlerin en gizli görüntülerinizi yayınlayacağız.

Öncelikle PEYGAMBERİMİZ (sav) konu edilerek yapılan bu çirkef ve alçak filmi kınıyoruz. Karikatürcü Rasmussen’i NATO’ya seçenler ve her fırsatta İslam dünyasının değerlerine saldıranları, “hoş görün” diyenleri de kınıyoruz.

Müslümanlar için tezgahlanan ve Müslümanları terörist gösterme faaliyetleri karşısında, sözüm ona bazıları Müslümanlara çağrıda bulunuyor; “aklı selim olun” falan filan…Bunlar kendilerini sanki 1.5 milyar Müslüman aleminin başı olarak görüyor havasındalar. Bazıları, bazılarını Müslüman bile görmüyor! Bırakın artık edebiyatı da gerçekleri konuşun!

“Anam, babam, canım sana feda olsun” diyen Müslümanlardan Resullerine karşı yapılan hakareti, “sessiz karşılayın” diyenler İslamı bilmiyorlar mı? Suç hep Müslümanlarda mı? Olayları bu duruma kim getiriyor?

Müslümanlar, çakma Arap Baharından sonra test ediliyor.Vatikan, Katolik özgürlük anlayışı bekleniyor. Madonna İsa (as)’e laf ediyormuş da, Hıristiyanlar bu durumu çok olgun karşılıyormuş da, Müslümanlardan da aynı anlayış bekleniyormuş da…Bak bak sen keferelere ve iş birlikçilere…

Ahir zamandayız artık, herkesin ne olduğu meydana çıktı. Kim münafık, kim mümin, kim samimi…

İsrail sana da hodri meydan!


Film için: Al Sana Film! / ON ALTI YILDIZ


Allah (cc) ve Resulü’ne (sav) ve Müslümanlara savaş açan kasap Şaron’un dünyadaki halinin filmine bakın: Yüzü yaralı, felçli olan bu Yahudi için ayin yapıyorlar. Bu çok gizli ayin, Hahamlarca Tel Aviv’de Belz sinagogunun altındaki mahzende, şofarlar çalınarak, güya iyileştirme ayini yapıyorlar. (Ya da başka bir şey…deyip geçiştirelim burayı.)

Şaron’un saçı başı karışmış bir halde. Ölemiyor bile…

Film mi istiyorsunuz, alın size film! Şaron’un ne halde olduğunun görüntülerini yayınlayamıyorlar da, heykeltıraşlara yaptırdıkları balmumundan görüntüleri kullanıyorlar.

http://www.cnnturk.com/fotogaleri/kultur.sanat/diger/2010/10/20/saron.komada.ama.olmedi.sergisi/9414/index.html)

İşte bizim yayınladığımız bu ayindeki görüntüler, bu kasabın ibretlik hali. Gizli çekilen bu görüntülerin ancak bu kadarını edepten yayınlayabildik. Onlar film yaptıkça, bakarsınız biz de görüntülerin tamamını yayınlarız. Şimdilik ancak bu kadarını yayınlıyoruz. Üstelik bu yayınladığımız görüntüleri çok zor şarlar altında elde edebildik.

Film böyle olur. Gerçekler böyle anlatılır. İsraillilerin liderlerine reva gördüklerine bakın! Baş Hahamlar, bu görüntüleri hadi dünyaya izah edin, devamını izah edemezsiniz ama hiç değilse sadece bizim yayınladığımız bölümü izah edin bakalım!

Resullullah (sav) bizim yaşam sebebimiz, kutsalımıza yapılan her saldırı usulünce karşılık bulacaktır.

Yüce Türk milleti ve tüm İslam alemi, peygamberine (sav) dil uzatanlara karşı tepkisiz kalmaz!

“Yahudi ve Hıristiyanları dost edinmeyin onlardan olmadıkça senden olmazlar” kelamı ve benzer hadisler kıyamete kadar bunların ne mal olduğunun açık delilidir.

Müslümanları artık kandırmayın! Hiç bir Müslüman terörist değildir! Öyleymiş gibi göstermeye kalkanlara da “efendim Müslümanlar sakin olun” falan filan gibi laflarla yardımcı olanlar da boşuna uğraşıyorlar.

ON ALTI YILDIZ’DAN bu görüntüler tüm İslam ümmetine hediye olsun.

Bir Müslüman sarhoş olabilir, günahkar olabilir vs. amma peygamberine (sav) asla laf söyletmez. Dün İstanbul’un bir ilçesinde, meyhaneden çıkan bir adamın göürüntüleri vardı. Sarhoş meyhane önünde, “Muhammedi’me (sav) kimse laf edemezzzz, lan kitapsızlar” diye feryat ediyordu.

Bu sarhoşu böyle görenler, onu teskin ettiler. Bu görüntüler karşısında duygulandık. Bu milletin sarhoşu böyle iken, ayıkları kim bilir nasıldır?


Oktan Keleş
oktankeles@gmail.com
onaltiyildiz@gmail.com

NOT: Görüntüler çok net olmasa da,anlayanlar anladı...

Film için: Al Sana Film! / ON ALTI YILDIZ
 

kartalreis

Üye
Üye
Katılım
Tem 26, 2011
Mesajlar
709
Tepkime Puanı
50
Puanları
28
---

Allah Rasulü’nü aktif iyi yapan Kur’an’dı

Biri var: Hiç kimsenin etlisine sütlüsüne karışmayan, hiç kimsenin tavuğuna kış demeyen biri. Kırk yaşına kadar her hangi biriyle kavga ettiği, nizalaştığı, sürtüştüğü duyulmamış. Toplumsal bir talebi olmamış. Ne toplum yönetmeye talip olmuş. Ne din adamları veya onların işlevini gören şairler, şamanlar, kâhinler, arraflar ve kıssacılar sınıfına dâhil olmuş. O, en büyük iddiası iddiasızlığı olan biri. Misyon iddiası yok, vizyon iddiası yok. O, sessiz, sakin, kendi halinde biri.

O biri, bir gün geliyor, ötelerden bir emir alıyor. Allah’ın elçisi olan melek Allah’ın elçisi olan isnasa “Oku!” diyor. Hemen ardından bir emir daha alıyor: “Kalk!”

Ve o yattığı yerden kalkıyor. Kaçtığı şehre geri dönüyor. Sığındığı mağaraya, bir daha ayak basmıyor. Hiç susmuyor. Hep haykırıyor. Hem de karşısında tüm insanlık varmış gibi haykırıyor: “Ey insanlar!” diyor; “La ilahe illallah deyin kurtulun!”

Görmezden geliyorlar, o yürüyor.
Alay ediyorlar, o tebessüm ediyor.
İftira ediyorlar, o aldırmıyor.
Küfrediyorlar, o duymuyor.
Tükürük yağmuruna tutuyorlar, o susmuyor.
Taş atıyorlar, o dönüp onlara laf bile atmıyor.
Saldırıyorlar, o elini kaldırmıyor ve sadece “Rabbim” diyor.
Ölümüne ferman çıkarıyorlar, o bir adım geri çekilmiyor.
Öyle bir kalkış kalkıyor ki, ölünceye kadar bir daha oturmuyor.

- Dünyanın en sakin, en sessiz, en kendi halinde insanı olan Abdullah oğlu Muhammed’i, yeryüzünün en büyük iman hamlesinin öznesi olan âlemlere rahmet Hz. Muhammed yapan nedir?

- Tek kelimeyle: Kur’an.

---------------------------

Mustafa İslamoğlu
 

kartalreis

Üye
Üye
Katılım
Tem 26, 2011
Mesajlar
709
Tepkime Puanı
50
Puanları
28
----------

Peygamberimizi sevmek (devam)

Mekke’nin tescilli müşrikleri de kendilerinden önce helak oluncaya kadar inkarda direnen kafir kavimler gibi “Bize bir melek gönderilmeli değil miydi?” diyen sınıfa dahil oldular.

Kur’an’ın haber verdiğine göre, Rasulullah’ı kastederek “Bu nasıl peygamber!” diyorlardı, “yiyip-içiyor ve çarşılarda geziyor” diyorlardı. İnsan olmak serapa kusurdu bu mantığa göre. Anlaşılan insan neslinden umut kesmiştiler. Aslında onlar kendilerinden umut kesmiştiler. “İnsandan adam olmaz” demeye getiriyorlardı, fakat bilinç altında “Bizden adam olmaz” demiş oluyorlardı.

“Sonra altından bir saray yapsın” dediler. “Şu dağı altın etsin”, “Şu vadiyi altınla doldursun” dediler. “Göğe merdiven dayasın”, “Bize bir melekle görünsün” vs. vs. dediler.

Onlar gerçekte bir peygamber değil, yeryüzünün tüm servetine hükmeden ihtişama gömülmüş bir imparator istiyorlardı.

Niçin olacak, onların gözünde “Büyük adam” olmanın ölçüsü altındı, paraydı, güçtü, saltanattı, ihtişamdı, iktidardı da onun için. Onlar sadece bu saydıklarımızın önünde eğilirler, bu saydıklarımızla insanlara boyun eğdirirlerdi. Bunun dışında, Allah’a, “anlam”a, ahlaka, erdeme teslim olmak onların kitabında yazmazdı.

Eğer istekleri gerçekleşse, onlara peygamber olarak bir melek gönderilse, veya diğer talepleri yerine gelse, inanacaklar mıydı dersiniz?

Kur’an bu soruya açık ve net bir biçimde, “hayır” diyor. Pazarlıkla başlayan bir sürecin sonu iman değil, “alım-satım” işlemi olurdu. Onun için de Allah, onların bu tür taleplerini ciddiye almadı. Bu vahyi göndermiş olmamız onlara mucize olarak yetmedi mi?” diye meydan okudu ve bu tavrı istiskal etti. Vahiy, Rasulullah da bu yönde inşa etti. O da onların bu tür taleplerini ciddiye almadı.

--------------------------------------------------

Mustafa İslamoğlu
 
Tekerlekli Sandalye
Üst