Ben Varım

Halil Yılmaz

Admin
Yönetici
Katılım
May 19, 2010
Mesajlar
14,507
Tepkime Puanı
189
Puanları
63
Yaş
50
Lütfen uyu yavrum!
İçeriden gelen güzel annemin sesini duyuyorum. Bak! Geçecek yavrum. Uyuyunca geçecek. Canım çok acıyor. Gözlerimi kapattığımda, İstanbul sisli ve yağmurlu sabahı başucumda ki camda, çimenlerle oynaşırcasına toprağa kaçışıyor yağmur damlaları.
Dalıyorum tatlı bir rüyaya, güzeller güzeli bir kız görüyorum. Aydınlık yüzü, ışıltılı saçları pamuk elleri ile ıslanan yanaklarımı okşuyor.
‘’Üzülme, ağlama ben varım’’
Yedi yaşında çocuğun anlam veremediği rüyaya, sorularla uyandım. Anneciğim gerçekten Arap kızı var mıdır? Sevgiyle gülümsedi .
Yatağımdan aşağıya uzattığım aralarında mesafe olan ayaklarımı güçlüce vurarak yürüdüm.
Geçti! Cam kesiğinin acısı geçti.
Ayağımda ki rahatsızlığı cam kesiğinin acısı gibi zannederdim. Büyüdükçe geçecekti.
Hatırlıyorum da ne zor geçiyor zaman, daha güçlü olmayı, herkesten daha dik durmayı öğretti. Küçük sırtıma giydiğim o korse, buz gibi demirleri ile bedenimin kafesiydi. takmam için ikna konusunda ailem birbiriyle yarışırdı. Demirlerin arasına sıkıştırdığımız pamuklar bir nebze canımın yanmasını engellese de ruhumu koruyamıyordu.
Çocukça bir kararla artık korse yok dediğim ve ortopedik botlarımla ikisini hayatımdan sildiğim günü hiç unutmadım. Ben düzelteceğim bu rahatsızlığı, herkes gibi platform olmayan ayakkabılar giyip yürüyecektim. Dengelemek için, ucuna bastığım ayağımın parmaklarında ki sızı vız geldi. Ayak bileğimin inceliğinden dolayı çıkan, süslü ayakkabıları çıkmasın diye sımsıkı tutardım. Belli etmek istemezdim kimseye. canımın acıdığını.
İlkokul da öğretmenim inatla girdiğim okulun bando takımından her seferinde çıkarırdı beni.
Ayak ritimlerinde zorlanmamdan canımın yanmasından korkardı. Oysa benim canımı yapamadığım, başaramadığım istekler daha çok yakardı.
Davulumu alır gelir evin bahçesinde çalardım.
Diğer hevesim de bisiklete binmeyi öğrenmekti. Aralarında mesafe olan ayaklarımı dengelemek en zoruydu hızla dönen pedalları yakalamak, öğreninceye kadar denedim; düştüm canım yandı ama ağlamadım. Bacaklarım yara bantlarıyla doldu. Yaralarım geçtiği zaman artık bende öğrenmiştim.
Büyüyordum artık ortaokul öğrencisiyim. Genç kızlığa adım atıyorum.
Ne kadar güzel genç kız olmak.
Kural ve zorluklarla dolu yaşantının başlangıcıymış meğer.
İlk kural:Genç kızların topuklu ayakkabı giymesi,
İkinci kural: Düzgün ve güçlü bacaklar .
Yeni tanıyorum kendimi. Bu kuralların hiçbiri bana uygun değildi. Etek, elbise ve ayakkabı giymek hayal olmuştu. Sürekli isyanlar ve itirazlar. Annemi gizlice ağlar görürdüm. Tek tesellisi benim okuyarak toplumda yer edinmiş bir birey olmamdı. Ortaokul yıllarında kabus olan spor dersleri en zor geçen günlerimdi. Raporlu olduğum derste koşan, oynayan arkadaşlarımı uzaktan seyretmek. Dışarıdan katılan bir misafir misali. Diğer derslerimde de bir o kadar başarılıydım. Münazaralara katılır; sunumlarımı bir araştırmacı edasıyla alkışlar içerisinde bitirirdim.
Olsun! Hayat devam ediyordu ve benim için engeller aşılması gereken sınavlardı.
Ağlamak, sızlanmak yerine kendime hayat felsefesi edindim. Eğer bedenin sağlıklı olsa bile ruhun sağlıklı olması da önemliydi.
Lise yıllarına geldiğimde birçok arkadaşım oldu. Hepsi beni ben olduğum için sevdi.
Son sene bir heves ve hazırlık vardı tüm arkadaşlarımda. Giyecekleri kıyafetler, ayakkabılar muhabbet konularıydı. Balo var ne giyecektim? Günlerce düşündüm.
En iyisi kendi kıyafetimi giymek ‘’ ben olmak’’dı. DEVAMINI OKUMAK İÇİN TIKLAYIN
 
Tekerlekli Sandalye
Üst