Boyacı Mustafa

Halil Yılmaz

Admin
Yönetici
Katılım
May 19, 2010
Mesajlar
14,507
Tepkime Puanı
189
Puanları
63
Yaş
50
Öykünün Adı: Boyacı Mustafa

Yazar: MURAT KÖMÜR

Yazarın Özgeçmişi:

1984 yılında Ordu ili Kabataş ilçesinde doğmuşum. Kabataş’ın bir köyünde ilkokulu bitirdikten sonra Fatsa Anadolu Lisesini kazandım. Oradan da Manisa Celal Bayar Üniversitesi Türkçe Öğretmenliği Bölümünü kazanıp dört yılda üniversiteyi bitirdim. Kısa bir süre Bolu-Gerede’de öğretmenlik yaptıktan sonra İstanbul’a atandım. İstanbul’da kısa bir süre Yeni Sabah gazetesinde köşe yazarlığı yaptım. 2007 yılında askerliğimi Tunceli’de tim komutanı olarak yaptım.’ Çay ve Kitap İyi Gider’ adlı projemle halk arasında okumanın yaygınlaştırılması için çalıştım. Proje TRT Haber, Zaman, Star, Yeni Şafak gibi ulusal basında yer aldı. Projem şu an cumhurbaşkanlığı sitesi olan T adresinde 7. Başlıktadır. Murat Kömür Kişisel Web Sayfası adlı kişisel web sayfamda çeşitli yazılarımı yayımlıyorum. GORTLAN adında, fantastik öykü türünde bir kitabım var. Evliyim ve bir tane de oğlum var.
Şu an ise memleketim olan Ordu’da görevime devam etmekteyim. Sevgi ve saygılarımla.

Boyacı Mustafa adlı öyküden kısa alıntı:

Kış mevsimi uzatmaları oynarken, unutulmamak için son gücüyle saldırıyordu. Eksi derecelere varan soğuk, tipi, kar ve buzlanmış kaldırımlar, yollar… Çıplak ağaçlar, anadan üryan kalmanın verdiği tedirginlikle dallarını saklayacak yer arıyor, kuşlar bir an önce karınlarını doyurup yuvalarına dönmek için acele ediyordu. Fırından aldığı iki ekmeği avuçlarında sıkarak yürüyen Ramazan Öğretmen, soğuktan korunmak için boynunu kaşesinin içine sokmaktan, kamburlaşmış gibi görünüyordu. Ayakkabı boyacılarının yanından geçerken uzun zamandır kundurasını boyatmadığı aklına geldi. Hatta aldığından beri hiç boyatmamıştı. Elini cebine atıp, kaç parasının olduğunu yokladı. On lirası vardı. Cebindeki bozuk iki lira ile az önce ekmek almıştı. Maaş gününe daha on beş gün varken on lira ne yapabileceğini, ne kadar dayanabileceğini bilmiyordu. Maaşı alır almaz, ev kirası, faturalar, ameliyat için çektiği kredinin taksiti, eski borçlar derken parası tükenivermişti. Ekonomik sıkıntılarla mücadele etmek, sürekli bir sonraki ayı düşünmek, zihnini epeyce yormuştu. Ne kadar düşünürse düşünsün her zaman ayın ortasında parasız kaldığını hatırladı. İçi daralıyor, bazen yaşamdan, insanlardan bunaldığını hissediyordu. Çoğu zaman içinden gelerek gülemiyordu. Maddi güçlük bir insanın mücadele edebileceğinden çok daha büyük bir düşman idi. Sonra kalbindeki ağırlığı ve bezginliği atabilmek için vurdumduymazlığa sığındı,
‘Şu ölümlü dünyada para biriktirip de ne yapacağım? Mezar taşım mermer olsa ne olur, hiç olmasa ne olur!’ dedi.
Bir yandan yürüyor bir yandan da boyacılara bakıyordu. Üç tane boyacı içinde, boynu bükük, yüzü kırışık, masum bakışlı biri dikkatini çekti. En sonda soğuktan büzüşmüş halde, yerde oturuyor, müşteri bekliyordu. Hiç düşünmeden ayakkabısını ona boyatmaya karar verdi,
‘Selamın aleyküm usta. Müsaitsin değil mi?’
Boyacı sevinçle başını salladı,
‘Tabi beyefendi ne demek. Buyurun, şu tabureye oturun.’
Ayağını sandığın üzerindeki bölüme koydu. Boyacıya bakıyor, yüzündeki kırışıklıklardan neler çektiğini sezmeye çalışıyordu. İlk olarak boyacı konuşmaya başladı,
‘Benim adım Mustafa. Siz ne yapıyorsunuz beyefendi?’
Ramazan Öğretmen sohbetin başlamış olmasına sevindi. Zira amacı ayakkabı boyatmaktan ziyade dertleşip konuşmak idi,
‘Ben de Ramazan. Burada öğretmenim.’
Boyacı sol ayakkabının tozunu almış, ayakkabının altına vurarak ayak değiştirme işaretini vermişti. Sağ ayağı fırçalamaya başladıktan sonra sormaya devam etti,
‘Evli misiniz hocam?’ DEVAMI İÇİN TIKLAYIN
 
Tekerlekli Sandalye
Üst