Çok eski bir web tarayıcısı kullanıyorsunuz. Bu veya diğer siteleri görüntülemekte sorunlar yaşayabilirsiniz.. Tarayıcınızı güncellemeli veya alternatif bir tarayıcı kullanmalısınız.
Bir gecem daha bitti...
Seninle dolu ama sensiz bir gecem daha...
Sıcaklığını hissedebileceğim kadar yakınsın bana...
Oysa aramızda aşılmaz engeller, upuzun yollar var...
Bir de zaman var beklediğimiz...
Gözlerimize dalıp,
tüm dünyayı ardımızda bırakarak,
yüreklerimizin derinliklerini göreceğimiz,
hasretle beklenen zaman...
Sen...
Kelimelerin anlatmaktan aciz olduğu sen...
Benim için ekmek kadar kutsal,
Su ve hava kadar ihtiyaçsın...
Senin yanında duyduğum mutluluk, heyecan hiç bitmemeli...
Zaman durmalı sanki...
Zaman dursun ki özlemle dalıp gideyim gözlerine,
ellerim ellerinin sıcaklığını hissetsin,
istediğin gibi özgürce okşa saçlarımı,
kollarında uyut beni,
meleklerin bana seni verdiği rüyalara sal,
yüreğim yüreğinden vazgeçmesin,
Hep yanımda kal.
Kimseyi kıramam ben kendimden başka
dümen bile kıramam incinir diye rota.
ve fırtınayı severim sizden iyi olmasın
götürür çünkü beni o ateşin girdabına
hangi çocuk üstlenir bir girdabın suçunu
çığ düşüyor başıma, biraz kar yağsa
karşılıksız çıkıyor gülmenin tüm çekleri
titriyorum, dağa nişan alan bir çocuk gibi
ya bir vuruşta devrilmez, yürürse üzerime
evet, inanasım gelmiyor gözümün gördüğüne
nasıl her şey kilitliyse açık denizde
nasıl korkarak büyüyorsa astım çiçeği
bir mermer gibi eriyorum hayatın kapısında
hüzün bandıralı bir gemi can suyumda
seyretmeye doymuyor, öpüyor sonra beni.
ey gitmek denen serseri
gelinlik kuşlar gibi
sekip durma göğsümde
yağmuru bıçakladım ben
bıçaklarım seni de...
Evet arkadaş;kim olduğumu, ne olduğumu
Nerden gelip, nereye gittiğimi sen öğrettin bana
Elimden tutup, karanlıktan aydınlığa sen çıkardın
Bana yürümeyi öğrettin yeniden
El ele ve daima ileriye
Bir gün.
Bir gün birbirimizden ayrı düşsek bile
Biliyorum, hiçbir zaman ayrı değil yollarımız
Ve aynı yolda yürüdükçe
Gün gelir ellerimiz yine dostça birleşir
Ayrılsak bile kopamayız..
Martıların gözlerinden dinledim
İstanbul'un boğazı yanmış dün gece
Yıldızlar şahitlik etmiş, güya suçlu benmişim
Oysa can, yemin olsun yanağımdan süzülen denize
Ben bu şehre yüreğimi içirmedim
Göklerden hicran yağdı, İstanbul'lu bir geceydi
Yere düşen her damlanın yüreğinde sen vardın
İsmin dudaklarımda idamlık bilmeceydi
Yalansa kahrolayım, sen İstanbul kokardın
yalnızlık
hızla alçalan bulutlar
karanlık bir ağırlık
hava ağır toprak ağır yaprak ağır
su tozları yağıyor üstümüze
özgürlüğümüz yoksa yalnızlığımız mıdır
eflâtuna çalar puslu lâcivert
bir sis kuşattı ormanı
karanlık çöktü denize
İçlenme,tabiattaki yekpare kederden
Yas tutma,dağılmış diye kuşlarla çiçekler;
Onlar dönecektir yine gittikleri yerden,
Onlarla giden günlerimiz dönmeyecekler...
Ben oysa
herkes gibi
herkesin ortasında
burada, bu istasyonda, bu siyah
paltolu casusun eşliğinde
en okunaklı çehremle bekliyorum
oyundan çıkmıyorum
korkuyorum sıram geçer
biletim yanar diye
önümde bir yığın açalya
bir sürü çarkıfelek
gergin çenekli cesetleriyle
önümde binlerce çiçek
korkuyorum sıra sende
sen de başla ve bitir diyecek.
Yo, hayır
yapamaz bunu, yapmasın bana dünya
söyleyin
aynada iskeletini
görmeye kadar varan kaç
kaç kişi var şunun şurasında?
"Şimdi desem ki hadi atla gel
Bir tek kendini al gelirken
Özlemediğimden değil de
Yerimi bilmediğimden diyemem
Şimdi desem ki, omuzuna ihtiyacı var başımın
Yatağı delik deşik kuru bir pınardır
Düşürmekten korktuğum göz yaşım
Herkese ağlar bir sana susarım
Şimdi sorsam, ektiğim papatyalarım
Büyüyor mu masal evimizde
Biraz su, biraz güneş kat köküne
Uzun kalırım belki kalbinde
Artık farkındayım
Yıllık alış veriş listesi yapıyoruz birbirimizde
Eğer sarılar düşüyorsa yeşilin üstüne
Birazı senden birazı benden
Eşitiz işte
Şimdi desem ki sana
Özledinse sen de beni
Al boyanı, fırçanı uç gel
Renge ihtiyacı olan bir bahçe var bende..."
Ruhumu eritip de kalıpta dondurmuşlar;
Onu İstanbul diye toprağa kondurmuşlar.
İçimde tüten bir şey; hava, renk, eda, iklim;
O benim, zaman, mekan aşıp geçmiş sevgilim.
Çiçeği altın yaldız, suyu telli pulludur;
Ay ve güneş ezelden iki İstanbulludur.
Denizle toprak, yalnız onda ermiş visale,
Ve kavuşmuş rüyalar, onda, onda misale.
İstanbul benim canım;
Vatanım da vatanım...
İstanbul,
İstanbul...
Tarihin gözleri var, surlarda delik delik;
Servi, endamlı servi, ahirete perdelik...
Bulutta şaha kalkmış Fatih`ten kalma kır at;
Pırlantadan kubbeler, belki bir milyar kırat...
Şahadet parmağıdır göğe doğru minare;
Her nakışta o mana: Öleceğiz ne çare? ..
Hayattan canlı ölüm, günahtan baskın rahmet;
Beyoğlu tepinirken ağlar Karacaahmet...
O manayı bul da bul!
İlle İstanbul`da bul!
İstanbul,
İstanbul...
Boğaz gümüş bir mangal, kaynatır serinliği;
Çamlıca`da, yerdedir göklerin derinliği.
Oynak sular yalının alt katına misafir;
Yeni dünyadan mahzun, resimde eski sefir.
Her akşam camlarında yangın çıkan Üsküdar,
Perili ahşap konak, koca bir şehir kadar...
Bir ses, bilemem tanbur gibi mi, ud gibi mi?
Cumbalı odalarda inletir ` Katibim`i...
Kadını keskin bıçak,
Taze kan gibi sıcak.
İstanbul,
İstanbul...
Yedi tepe üstünde zaman bir gergef işler!
Yedi renk, yedi sesten sayısız belirişler...
Eyüp öksüz, Kadıköy süslü, Moda kurumlu,
Adada rüzgar, uçan eteklerden sorumlu.
Her şafak Hisarlarda oklar çıkar yayından
Hala çığlıklar gelir Topkapı Sarayından.
Ana gibi yar olmaz, İstanbul gibi diyar;
Güleni şöyle dursun, ağlayanı bahtiyar...
Gecesi sünbül kokan
Türkçesi bülbül kokan,
İstanbul,
İstanbul...
Akşamüstüne doğru, kış vakti;
Bir hasta odasının penceresinde;
Yalnız bende değil yalnızlık hali;
Deniz de karanlık, gökyüzü de;
Bir acaip, kuşların hali.
Bakma fakirmişim, kimsesizmişim;
-Akşamüstüne doğru, kış vakti -
Benim de sevdalar geçti başımdan.
Şöhretmiş, kadınmış, para hırsıymış;
Zamanla anlıyor insan dünyayı.
Ölürüz diye mi üzülüyoruz?
Ne ettik, ne gördük şu fani dünyada
Kötülükten gayri?
Ölünce kirlerimizden temizlenir,
Ölünce biz de iyi adam oluruz;
Şöhretmiş, kadınmış, para hırsıymış,
Hepsini unuturuz.
ORHAN VELİ KANIK
Güneşin olsun gönlünde
Kar bile yağsa, ya da fırtına olsa
Gök bulutlarla ve dünya kavgayla dolsa.
Güneşin olsun gönlünde
O zaman gelsin ne gelirse
Doldurur ışıklarla en karanlık gününü.
Bir şarkın olsun dudaklarında
Sevinçli ezgilerle
Seni günlük tasalar bunalıma boğsa bile.
Bir şarkın olsun dudaklarında
O zaman gelsin ne gelirse
Yardım eder savuşturmaya en yalnız gününü.
Başkaları için de bir diyeceğin olsun
Tasada ve bunalımda
Ve kendi ruhunu şenlendirecek her şeyi
Söyle onlara da.
Bir şarkın olsun dudaklarında
Yitirme sakın yüreğini.
Güneşin olsun gönlünde
Ve her şey iyi olacak............
Tüyden hafif olurum böyle sabahlar
Karşı damda bir güneş parçası,
İçimde kuş cıvıltıları, şarkılar;
Bağıra çağıra düşerim yollara;
Döner döner durur başım havalarda.
Sanırım ki günler hep güzel gidecek;
Her sabah böyle bahar;
Ne iş güç gelir aklıma, ne yoksulluğum.
Derim ki: "Sıkıntılar duradursun!"
Şairliğimle yetinir,
Avunurum.
Neden öyle sessiz duruyorsun öyle?
Şarkın mı tükendi dersin, biten günle,
Yoksa gün mü bitti şarkınla beraber?
Çığlıklar, içinde can verdiği bu an,
N'olur, gözlerine geceler dolmadan,
Bana altın gibi bakışlarını ver.