Gen Terapisi

gülümse_hayata

Üye
Üye
Katılım
Kas 9, 2010
Mesajlar
16,299
Tepkime Puanı
13
Puanları
0
Yaş
49
Nörodermatit riskini artıran üç gen bulundu

Bilim adamları, nörodermatit riskini önemli oranda artıran üç gen buldu.

Sonuçları Nature Genetics dergisinde yayımlanan araştırmada bilim adamları, 12 ülkeden 10 binin üzerinde nördermatitli hasta ve karşılaştırma için 40 bin sağlıklı insanın verilerini değerlendirdi.

Bilim adamları, keşfettikleri üç genden ikisinin, derinin doğal bariyer özelliğini etkilediğini, diğerinin de immün sisteminin regülasyonuyla bağlantılı olduğunu ve astım ile alerjilerin oluşumunda rol oynadığını bildirdi.

Batılı ülkelerde çocukların yaklaşık yüzde 20'sinde ve yetişkinlerin yaklaşık yüzde 5'inde nörodermatit görülüyor. En sık görülen deri hastalıkları arasında yer alan nörodermatitin ardından sıklıkla alerjik nezle ve astım gelişiyor.

Nörodermatit ve diğer alerjilerin görülme riskinde en etkili faktör genler. Çevresel etkilerin de rolüyle genetik olarak yatkın olanlarda bu hastalıklar ortaya çıkabiliyor.

Anadolu Ajansı
 

gülümse_hayata

Üye
Üye
Katılım
Kas 9, 2010
Mesajlar
16,299
Tepkime Puanı
13
Puanları
0
Yaş
49
Çocukların özürlü doğmasına neden olan yeni bir gen bulundu

Karadeniz Teknik Üniversitesi (KTÜ) Tıp Fakültesi'nde bir grup bilim insanı, embriyonun gelişim sürecinde kritik öneme sahip ve eksikliği bebeklerin özürlü doğmasına yol açan ve RIPKA4 adı verilen yeni bir gen tanımladı. 29.kez Okundu


Bartsocas-Papas Sendromu olarak da bilinen ve çoğunlukla akraba evlilikleri sonucu çocuklarda ortaya çıkan hastalık, diz arkasında geniş bir perde yapısı ile eklem hareketlerini kısıtlıyor, ağır yüz ve farklı organ anomalileriyle seyrediyor ve genelde ölümcül oluyor. Hastalığa neden olan gen bilinmediği için aileler doğum öncesi tanı yöntemlerinden yararlanamıyor. Hayatta kalan hastalar ise ağır özürlü olarak ömür boyu bakıma muhtaç oluyor.

KTÜ Tıp Fakültesi Tıbbi Biyoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Ersan Kalay öncülüğünde, KTÜ öğretim üyesi Dr. Yakup Aslan'ın ismi ile anılan "Aslan Sendromu" bir aileden yola çıkılarak başlatılan çalışmada tespit edildi. Hastalığa neden olan gen, RIPKA4 adı ile tanımlandı. Türk ve Mısırlı aileler ile üzerinde yapılan araştırmaya KTÜ araştırıcıları yanı sıra Hacettepe, İstanbul ve Hollanda ile Mısır üniversiteleri, ABD'den Harvard Tıp Fakültesi araştırmacıları da destek verdi. Araştırma genetik alanında dünyanın sayılı dergilerinden olan The America Journal Human Genetics'te de yayımlandı.

Doç. Dr. Ersan Kalay, elde edilen buluşla özürlü çocukların doğmasının önüne geçme şansını yakalayabileceklerini söyledi.

Dr. Kalay, bu hastalıkla ilgili genin tanımlanmasının dünyada bir ilk olduğunun altını çizerek, "Daha önce bu hastalığın geni bilinmiyordu, bu nedenle de hastalara doğum öncesi bir tanı verme şansımız yoktu." dedi.

Türkiye ve bölgede akraba evliliklerinin oldukça yüksek bir oranda olduğunu ve buna bağlı olarak da kalıtsal hastalıkların daha sıklıkla görülebildiğine değinen Kalay, genetik sebepleri bilinmeyen bu hastalıkların genetik sebeplerini bulmak için çalıştıklarını belirtti. Çalışmanın aynı zamanda insan genom projesinin de bir parçası olduğunu kaydeden Kalay, şöyle konuştu: "Hastalıklardan sorumlu genleri tanımlama veya diğer adıyla genomdaki genlerin eksikliğinde hangi hastalıkların ortaya çıktığını belirleme. Bu doğrultuda hastanemize başvuran ve kalıtsal hastalıkları olan bir aile değerlendirildi. 2000 yılında Pediatri Anabilim Dalı'nda bir hocamızın ilk kez tanımladığı ve 'Aslan Sendromu' adı verilen bir hastalığın genini araştırdık. Çünkü ailede bu tekrarlayan bir hastalıktı ve bir şekilde önüne geçilmesi gerekiyordu. Çalışmanın sonunda da hastalıktan sorumlu olan genin ne olduğunu tanımlamayı başarmış olduk."

Ailedeki sebebi bilinmeyen hastalığın genini tanımlamak için ailenin tamamının değerlendirilmesi gerektiğine dikkat çeken Dr. Kala, şunları söyledi: "Genetik haritalama sonucunda biz 21. kromozom üzerinde RIPK4 adı verilen bir gen üzerinde mutasyon belirledik. Ama doğrulamamız gerekiyordu. Bunu doğrulama sürecimizde de İstanbul ve Mısır'dan bir ekip hastalarını bize gönderdi. Bu hastaları da değerlendirdiğimizde hepsinde aynı gen üzerinde mutasyon olduğunu gördük. Böylece kendi bulduğumuz sonuçları da bu ilave hastalarla da desteklemiş olduk."

Akraba evliliği, aile veya hem anne hem babanın genetik bozukluğu taşıyorsa çocuklarda hastalığın ortaya çıkma ihtimali yüksek olduğuna dikkat çeken Kalay, hastalığın sonuçlarını ise şöyle sıraladı: "Her şeyden önce çocuklar sağlıklı doğmuyorlar. Çocuklar birçok bedensel özürle doğuyorlar. Bunların arasında ellerin olmayışı, ayakların olmayışı, bacaklarda dizlerin arkasında eklem hareketlerini engelleyen geniş bir perdenin olması, dudak, damak yarığı, hatta ağzın tamamen kapalı oluşu. Ki çocukların bazıları ağızları tamamen kapalı olduğu için doğum sonrası soluyamadıkları için ölüyorlardı. Deri gelişimleri tamamen problemli ve vücutlarında hiçbir şekilde kıl, tüy gelişmiyor. Ter bezlerinde problemler oluyor."

"ÖZÜRLÜ ÇOCUKLARIN DOĞMASININ ÖNÜNE GEÇİLEBİLİR"

Özürlü doğmuş çocukların bu buluşla tedavisinin mümkün olmadığını vurgulayan Kalay, ancak buluşla özürlü çocukların doğmasının önüne geçme şansının yakalandığına dikkat çekti.

Öncelikle üzerinde çalışma yaptıkları ailelerin bundan yararlanacaklarını anlatan Kalay, "O ailelerdekilerin taşıcı olduğunu biz biliyoruz. Taşıyıcı olduklarını bilen aileler bundan sonra gebe kaldıklarında ve evlilik süreçlerinde doğum öncesi tanı imkanlarından yararlanma şansı elde ettiler. Diğer aileler ise ilgili kuruluşlara başvurarak artık kendi hastalıklarının mutasyonlarını belirleme imkanına sahipler. Çünkü hastalığın geni biliniyor. Onlar da aynı şekilde doğum öncesi tanı imkanlarından yararlanarak sağlıklı çocuklar elde edebilme imkanına kavuşmuş olacaklar. Bundan sonra bu ailelerde yeni nesillerin daha sağlıklı doğmasına katkı sağlama şansımız var." ifadelerini kullandı.

AİLELER NE YAPMALI?

Dr. Kalay, bu tarz çocukları doğmuş olan ailelerin öncelikle kendilerinin bu gen üzerindeki mutasyonla ilgili taşıyıcı olup olmadıklarını belirlemesi gerektiğini söyledi. Ailelerin taşıyıcı olmasının çocuklarının en az yüzde 25 oranında problemli doğacağı anlamına geldiğini kaydeden Kalay, "Ailelerin gebe kalmadan önce veya çocuk anne karnındayken gebeliğin çok erken evrelerinde çocuğun genetik bozukluk taşıyıp taşımadığını belirletmeleri gerekiyor. Bunu yaparlarsa çok ağır özürlü olduğu taktirde gebeliklerini sonlandırabiliyorlar. Ya da bu yolu tercih etmeyen insanların bu süreçte tüp bebek yaptırmaları gerekiyor. Burada da daha embriyo laboratuvar ortamındayken, anne rahmine transfer edilmeden önce zigot üzerinde mutasyon olup olmadığı, zigotun özürlü bir çocuğa gitmeyeceği belirlenebilir. Bunu belirledikten sonra eğer özürlü olacaksa o zigotlar anneye transfer edilmiyor ama sağlıklı olarak belirlenenler anneye transfer ediliyor. Böylece hastalıklı çocukların doğmasının önüne geçilebilir." dedi.

Haber Aktüel
 

gülümse_hayata

Üye
Üye
Katılım
Kas 9, 2010
Mesajlar
16,299
Tepkime Puanı
13
Puanları
0
Yaş
49
Gen araştırma laboratuvarı kuruluyor

Laboratuvarda, ABD'de uygulanan bir yöntem doğrultusunda özellikle kanser tedavisi için çalışılacak


Yıldız Teknik Üniversitesi (YTÜ) bünyesinde gen araştırma ve tetkik (Genom) laboratuvarı kurulacak.

Laboratuvarda, ABD'de uygulanan bir yöntem doğrultusunda kanserli hücrenin teşhisi yapılarak analizi çıkarılacak ve doktorlara hastanın tedavisine yönelik ilaç kombinasyonları önerilecek.

Üniversitenin oditoryumunda düzenlenen toplantıda konuşan Rektör Prof. Dr. İsmail Yüksek, Türkiye'de kanser tedavisinde yaşanan değişimin ivmelendirilmesine yönelik bir kaktı sağlamak istediklerini söyledi.

Yüksek, Türkiye'de kanser tedavi sürecinde hala genel yaklaşımlı tedavilerin uygulandığını belirterek, konuşmasını şöyle sürdürdü:

''Bazı ülkelerde başarılı uygulamalarına tanık olunan ve tıp dünyasının da yakından takip ettiği yeni bir tedavi yöntemi söz konusu. Bu tedavi yönteminin Türkiye'de de hayata geçmesi için üniversitemiz böyle bir inisiyatif almayı kabul etti. Bu çalışma ile üniversitemizde kurulacak laboratuvar, öncelikle doku transferi yapılmasını sağlayacak ve ardından transfer edilen doku üzerinde yapılacak testler kademeli şekilde yine bu laboratuvarda uygulanacak. Bu yöntem, 'hastaya özel kanser hücresi gen mutasyon haritası'nın çıkarılmasına ve kanser hücresine özel ilaç kombinasyonlarının verilmesine dayanan bir yöntem olup, seçilen ilaçlar tıp dünyasının kabul ettiği ilaçlardır.''

Laboratuvarın kurulacağı YTÜ Bilim ve Teknoloji Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdürü Prof. Dr. Ahmet Koyun da laboratuvarın odaklanacağı en önemli işin, kanser tedavisiyle ilgili çalışmaların bir araya getirilmesini ve Türkiye'deki bilgi ağına katkıda bulunmasını sağlamak olduğunu söyledi.

Koyun, normalde kanser tedavilerinde kanserli hücreyi veya onun etkisini ortadan kaldırabilmek için kemoterapi uygulandığını anlatarak, ''Bilinen bir gerçek var ki, kemoterapi tedavileri de normal olarak bizim yaşamasını istediğimiz dokulara da zarar veriyor, o hücreleri de öldürüyor'' diye konuştu.

Dünyada genetik ve kök hücre tedavilerinin önemli hale geldiğini ve artık yavaş yavaş hayatın içine girmeye başladığını ifade eden Koyun, şunları kaydetti:

''Laboratuvarda özellikle mevcut klasik kanser tedavilerinin yanı sıra bir ivmelendirme başlatmak amacıyla kansere sebep olan genin, kanserli hücrenin mazisine bakarak, geçmişteki ve daha sonraki işlevlerini tahmin ederek onu bloke etmeye yarayan bir sistem öneriyoruz.

Bu sistem şu anda Amerika'daki 5 merkezde hayata geçmiş durumda ve tedavilerden insanlar yararlanıyor. Ancak ölümlerin sona ermesi veya kanserli hücrenin yok edilerek hastanın tümden tedavi edilmesi diye de anlaşılmamalı bu. Fakat şu var ki, bu tedavilerin kanserli hastanın yaşam kalitesini ve yaşama süresini artırdığı, birçok kanser türünde kanıtlanmış durumda. Bu tedavi şeklinin Türkiye'ye daha hızlı girebilmesini sağlamış oluyoruz.''

Koyun, laboratuvarın haziran ayında faaliyete geçirilmesinin planlandığını da sözlerine ekledi.

AA
 

gülümse_hayata

Üye
Üye
Katılım
Kas 9, 2010
Mesajlar
16,299
Tepkime Puanı
13
Puanları
0
Yaş
49
Obez yapan gen tespit edildi

Bilim adamları, belirli bir gende meydana gelen mutasyonun obeziteye yol açtığını belirledi.

Obez yapan gen tespit edildi



Georgetown Üniversitesi Tıp Merkezi’nde fareler üzerinde yapılan testler, mutasyona uğrayan farenin beyninin iştah hormonlarındaki değişikliklere verdiği tepkinin sekteye uğradığını, bunun da beyne “artık yemek yeme” mesajının gönderilmesini engellediğini gösterdi.

Bilim adamları, Beyin Kökenli Nörotrofik Faktör (BDNF) adı verilen gen nedeniyle mutasyona uğrayan farelerin normalden yüzde 80 oranında daha fazla yemek yediğini belirledi. Yemek yedikten sonra insülin ve leptin gibi hormonların beyne “artık yemek yeme” mesajı gönderdiğini belirten bilim adamları, mutasyona uğrayan farelerde söz konusu mesajın hormonlardan beynin doğru merkezine iletilmek üzere kana geçmediğini belirledi.

Araştırmayı yöneten Prof. Baoji Xu, BDNF geni mutasyona uğradığında nöronların birbirleri ile iletişim kuramadığını, leptin ile insülin mesajlarının iletilmediğini, dolayısıyla iştahta herhangi bir azalma olmadığını söyledi. “Nature Medicine” dergisinde yayımlanan araştırmanın, obezitenin önlenmesinde yeni bir çığır açabileceği belirtildi.
 

gülümse_hayata

Üye
Üye
Katılım
Kas 9, 2010
Mesajlar
16,299
Tepkime Puanı
13
Puanları
0
Yaş
49
Beyni yaşlandıran gen bulundu

Beynin ve hafızanın yaşlanmasına yol açan genler ilk kez belirlendi


Uluslararası ekibin yaptığı iki araştırma, beynin hafıza ve yön bulmada rol oynayan hipokampus bölgesindeki gen mutasyonlarının beynin yaşlanmasının hızlanmasıyla bağlantılı olduğunu gösterdi.

Nature Genetics dergisinde de yayımlanan araştırmalarda, bu mutasyonların beynin ortalama 4 sene erken yaşlanmasına neden olabileceği belirtildi.

Araştırmalarda 56-84 yaşındaki 9 binden fazla kişinin genleri incelendi ve 4 gendeki bazı mutasyonların hipokampusun yaşlanmasını hızlandırdığı görüldü.

California Üniversitesi'nden Charles DeCarli, hipokampusun yaşlandıkça küçüldüğünü ancak bu küçülme hızlandıkça Alzheimer hastalığına yakalanma riskinin artabileceğini vurguladı.

DeCarli, ''bu genlerin hipokampusun gelişimini ve yaşlanmasını nasıl etkilediğini anlamanın yaşlılığa bağlı hafıza kaybını geciktirme ve belki de Alzheimer gibi hastalıkların etkisini azaltabilme yollarına ışık tutabileceğini'' belirtti.

AA
 

gülümse_hayata

Üye
Üye
Katılım
Kas 9, 2010
Mesajlar
16,299
Tepkime Puanı
13
Puanları
0
Yaş
49
Kemoterapiye dirençli gen bulundu

ABD'li bilim insanları, göğüs kanseri hastalarında kemoterapiye direnç gösteren genlerin varlığını keşfetti.

Kemoterapiye dirençli gen bulundu

Kanser hastalarına uygulanan kimyasal tedavilerin sonuçları farklı olabiliyor. Kemoterapi bazı hastalarda işe yararken, bazılarında etkili olmuyor.

Amerikalı bilim insanlarınca keşfedilen genler sayesinde, bazı hastaların neden kemoterapiye cevap vermemesinin nedenlerinin de bulunabileceği kaydedildi.

Bilimcilerin 50'ye yakın kanser tümörünü kullanarak yaptıkları çalışma sonucunda kemoterapiye dayanıklı 244 özel gen bulundu.
 

gülümse_hayata

Üye
Üye
Katılım
Kas 9, 2010
Mesajlar
16,299
Tepkime Puanı
13
Puanları
0
Yaş
49
Beyni Koruyan Yeni Bir Gen Bulundu

ABD Boston Üniversitesi Tıp Fakültesi ve Gazi İşleri Kurumu'na bağlı bilimadamları ortak bir çalışma yaptılar.



Bilimadamları çalışma sonunda Travma Sonrası Stres Bozukluğu (PTSD) ile bağlantılı RORA adını verdikleri yeni bir gen buldular.



RORA'yı PTSD sonrasında beyin hücrelerinin zarar görmesini önlemekle görevli bir muhafız oluruk düşünebiliriz. PTSD, psikolojik travmalar sonucu oluşan ve insanın bilişsel, duygusal, davranışsal ve psikolojik işlevlerindeki ciddi değişikliklerle tanımlanan psikiyatrik bir bozukluk.



Bilimsel araştırmalar, ABD'de toplumun yüzde 8'inde PTSD bozukluğu olduğuna işaret ediyor. Muharip askerlerde ise bu oran çok daha yüksek. Araştırmalar, RORA'nın dikkat eksikliği, hiperaktivite bozukluğu, bipolar bozukluk, otizm ve depresyon ile bağını ortaya çıkardı. Boston Üniversitesi'nden Doç. Dr. Mark W. Miller, RORA'nın tüm bu adı geçen hastalıklar sonucu beyin hücrelerinde meydana gelebilecek oksidasyon, iltihaplanma ve oksijen yetersiliğine karşı koruma sağladığını belirtti. PTSD'ler, cinsel veya fiziksel tacize maruz kalma, çok ciddi kazalar geçirme veya çok sevdiğimiz bir kişiyi aniden kaybetmemiz sonrasında gelişiyor.



09.08.2012 – Aydınlık
 

gülümse_hayata

Üye
Üye
Katılım
Kas 9, 2010
Mesajlar
16,299
Tepkime Puanı
13
Puanları
0
Yaş
49
İşte zihinsel bozuklukların asıl sebebi!

Tesadüfi gen mutasyonunu daha önce duymuş muydunuz?


Ağır zihinsel bozuklukların yarısından fazlasına, genetik mirasın değil, tesadüfi gen mutasyonlarının yol açtığı belirlendi.

"Lancet" dergisinde yayımlanan çalışmada 51 çocuğun, ebeveynlerinin ve kontrol grubunun genetik özelliklerini inceleyen bilim adamları, vakaların yüzde 55'inde zihinsel engele neden olan genlerin ebeveynler tarafından aktarıldığına dair herhangi bir kanıt bulunmadığını ortaya çıkardı.

Zürih Tıbbi Genetik Enstitüsü'nden Anita Rauch, çalışmanın, çocukları zihinsel engelli olan ve diğer çocuklarının da engelli doğmasından endişe duyan ailelere umut verdiğini söyledi.

Rauch, ''Şimdiye kadar zihinsel engelli bir çocuğu olan ebeveynlerin ikinci çocuklarının da aynı durumda doğma olasılığı ortalama yüzde 8 olarak kabul ediliyordu. Ancak zihinsel engele tesadüfi mutasyonların sebep olduğunun ortaya çıkması, bu oranı önemli ölçüde düşürecektir'' dedi.


AA
 

gülümse_hayata

Üye
Üye
Katılım
Kas 9, 2010
Mesajlar
16,299
Tepkime Puanı
13
Puanları
0
Yaş
49
Akraba Evliliğinde Gen Testi Şart

Görev bölgesinde Türk gençleri arasında akraba evliliğinin arttığına işaret eden Dr. Özdemir, bu durumun sakıncalarına dikkat çekerek "Aslında çok yakın akraba ile evlenmek tıbben doğru değil. Ama illa evlenilecekse mutlaka gen testi yaptırılmalı. Bu ileride doğacak çocukların sağlığı açından son derece önemli" dedi.

Özdemir, bu tür evliliklerden doğacak çocukların sakat olma tehlikesinin yüksek olduğuna işaret ederek, “Gençler akraba evliliği konusunda ısrar ederlerse her iki tarafa da mutlaka gen testi yaptırmalarını öneririm. Akraba evliliği konusunda zaten dünya birincisiyiz. Oysa dinimizde de akraba evliliği pek tavsiye edilmiyor. Sakıncaları önemle vurgulanıyor. Ama buna rağmen kültür çevremizde 'malımız yabancıya gitmesin' mantığıyla akraba evliliği yapılıyor" diye konuştu.

Tıp Çözümü Buldu

Dr. Niyazi Özdemir, tıp dünyasının akraba evliliğinde sakat doğacak çocuklara karşı önceki gibi çaresiz olmadığına değinerek şunları söyledi:

"Tıp dünyası artık önceki gibi çaresiz değil. Evlilikleri döneminde genetik danışmanlık alan çiftler bu sorunu nasıl aşabileceklerini öğreniyorlar. PGT adlı genetik ayıklama yöntemi, henüz doğmadan bebeğin olası kalıtsal hastalıktan ayıklanmasını sağlıyor. Ailede bu tür sorunlar çiftleri de olumsuz etkiliyor ve psikolojik bunalıma sürüklüyor."
 

gülümse_hayata

Üye
Üye
Katılım
Kas 9, 2010
Mesajlar
16,299
Tepkime Puanı
13
Puanları
0
Yaş
49
Alzheimer'a Yatkınlık Geni Bulundu

İstanbul Üniversitesi (İÜ) Tıp Fakültesi Nöroloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Murat Emre, İstanbul Tıp Fakültesi nörologlarının da içinde bulunduğu bir ekip tarafından alzheimer hastalığı için yeni bir yatkınlık geni keşfettiklerini söyledi.

Prof. Dr. Emre, şöyle devam etti:

''Alzheimer hastalığı için yeni bir yatkınlık geni saptadık. Bu uluslararası bir başarı. Genin ilk fark edilişi Türkiye'de oldu. TREM2 denen ve hastalık ya da hasarlanmaya karşı vücudun bağışıklık sistemi cevabını düzenleyen bu gende ortaya çıkan bazı nadir değişiklikler (mutasyonlar) alzheimer hastalığı riskini en az 4 kat arttırıyor. Bu genetik değişiklik bugüne kadar bilinen en güçlü alzheimer yatkınlık geninden sonra ikinci en güçlü yatkınlık genini oluşturuyor. Nadir bir genetik mutasyon olmasına karşın vücudun bağışıklık sisteminin alzheimer hastalığının oluşmasındaki rolüne işaret ettiği için bu buluş önemli.''

Gen değişiminin ilk kez bir Türk ailede incelendiğini kaydeden Murat Emre, çalışmalarını bu çerçevede yoğunlaştırdıklarını anlattı.
 

gülümse_hayata

Üye
Üye
Katılım
Kas 9, 2010
Mesajlar
16,299
Tepkime Puanı
13
Puanları
0
Yaş
49
Sağırlığa neden olan yeni bir gen bulundu

Ankara Tıp Fakültesi Çocuk Genetik Bilim Dalı ile Miami Üniversitesi İnsan Genetiği Anabilim Dalı'nda görev yapan öğretim üyesi Prof. Dr. Mustafa Tekin başkanlığındaki ekip tarafından yürütülen çalışma, ''Mutations in OTOGL, encoding the inner ear protein Otogelin-like, cause moderate sensorineural hearing loss'' başlığıyla ''American Journal of Human Genetics'' dergisinin Kasım 2012 sayısında, bilim dünyasına duyuruldu.

Prof. Dr. Mustafa Tekin, bugüne kadar işitme kaybı yapan 40'tan fazla genin bulunduğunu ve bunların büyük çoğunluğunda ileri veya çok ileri derecede işitme kaybının görüldüğünü belirtti.

Daha hafif işitme kaybına neden olan genlerin iyi bilinmediğini ifade eden Tekin, araştırmaya ilişkin şu bilgileri verdi:

''Çalışmada orta derecede işitme kaybı olan bir ailede DNA örneklerini yeni kuşak DNA dizileme yöntemiyle incelendi. Sonuçta daha önce iyi tanımlanmamış OTOGL geninde mutasyon olduğu saptandı. OTOGL geninin insan, sıçan, fare ve zebra balığında iç kulakta bulunduğu gösterildi. Bu genin çalışması zebra balığında durdurulduğunda ise işitme kaybı geliştiği gösterildi.''

Uluslararası dergide yayımlanan makalede, Dr. Mustafa Tekin'le birlikte doktora sonrası araştırmacılar Dr. Duygu Duman ve Dr. Kemal Yarız de yer aldı.

GENİN BULUNMASI 10 YIL SÜRDÜ
Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi'nde görevli Dr. Duygu Duman da yaptığı açıklamada, Miami Üniversitesi ve Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi'nin işitme kaybı olan ailelerle ortak çalışmalar yürüttüğünü anlattı. Bu çalışmalar sırasında daha önce tanımlanan 40 genden birinin iki yıl önce yine ekipleri tarafından bulunduğunu dile getiren Duman, ''Bundan sonra belki on tane daha gen bulmak üzereyiz. Ailelerle çalışmalarımız devam ediyor'' dedi.

OTOGL geninin keşfedildiği aileyle ilgili bilgi veren Duman, anne ve babada işitme kaybı olmayan bu ailenin iki çocuğunda işitme kaybının görüldüğünü ve ailenin gen analizlerinin yaklaşık 10 yıl sürdüğünü söyledi.

Duman, işitme kaybına neden olan genlerin bulunmasının önemine ilişkin, ''Bir ailede işitme kaybına sebep olacak gen gösterildiği takdirde ondan sonraki kuşaklarda tüp bebek yönteminde mutasyon olmayan embriyo seçilerek ondan sonraki kuşakta işitme kaybı olmayan bireylerin doğması sağlanabilir. Henüz bu yöntem, Türkiye'de denenmedi'' diye konuştu.

Türkiye'de akraba evlilikleri sebebiyle nadir gen mutasyonlarının ortaya çıkışının daha büyük ihtimal olduğunu belirten Duman, ''Türkiye'de çok görülen genlerden ziyade ailelerde tek tek daha çok gen bulunuyor. Bunları bulmak aile açısından çok önemli. Çünkü rutin taramalarda bu nadir genler yok'' dedi.

Makaleye, Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı öğretim üyeleri Prof. Dr. Semra Atalay, Yrd. Doç. Dr. Suna Tokgöz Yılmaz, ABD'den Harvard Üniversitesi, Hollanda, Çin ve Filistinli araştırmacılar da katkıda bulundu.


AA
 
Tekerlekli Sandalye
Üst