Nisan Yağmuru

Halil Yılmaz

Admin
Yönetici
Katılım
May 19, 2010
Mesajlar
14,505
Tepkime Puanı
189
Puanları
63
Yaş
50
Bir nisan günüydü. Hisarüstü’nden Beşiktaş’a giden otobüse binmiştim . Sık sık yaparım bunu. Konuşamasam da insanların sesini duymak , onların dünyasında kaybolmak iyi gelir bana.Dilsizim ben.Tanımadığı insanlarla konuşan bir dilsiz.Güldüklerinde nedenini, ağladıklarında gözyaşlarındaki anlamı çözmeye çalışırım.Bir “dünya” arkadaşım var benim.Herkesten habersiz yaşıyorum dostluğumu da , yalnızlığımın çokluğunu da.Her günüm birbirine benzer benim.Ama o gün diğerlerinden farklıydı.
Otobüse bindiğimde başım ağrıyordu. Bir elimi alnıma getirip ovalarken , diğer elimle camın kenarına vuruyordum.İçimdeki şarkının ritmini tutuyordum.İçimden sürekli şarkı söylerim ben ,en çok başım ağrırken.Şarkı bittiğinde elimi başımdan çektim ve yavaşça doğruldum.Karşımdaki koltukta bir kız oturuyordu. Yirmili yaşların başındaydı. Yüzünde emanet durmayan masumiyetten belliydi bu. Çocukluğunu henüz unutmamış bir gençlik durağında ama unutmak üzere gibi her an.
Kahverengi gözlerinde hüzün vardı , tanıdık bir hüzün.Başını otobüs camına yaslamış düşünüyordu.Üzgündü. Yirmi yaşlarında bir kız niye üzülür ? Kırmızı yağmurluğunun fermuarını sonuna kadar çekmişti.Bir nisan günüydü ve o üşüyordu.Bir nisan günü bir kız niye üşür ? Gözkapaklarında bir damla yaş saklıyordu.Onu bir salıverse ardı arkası gelecek gibi ama o güçlüydü.Belki de güçlü olmak zorundaydı.Gözlerini kapatıyordu.Saniyeler sonra yeniden açıyordu.Yaşlarını gözkapaklarının içinde öldürüyordu . Bir kız neden gözyaşlarını öldürür ? Çantasından telefonunu çıkardı.Ekrana baktı ve dudaklarını büktü.Sonra bir hışımla telefonunu çantasına geri koydu. Bir kız neden dudaklarını büker ? Gözlerinin feri sönmüştü. Saçlarını toplamış ve makyajsızdı.Bakılmaya doyulamayacak kadar duruydu güzelliği. Bu kadar güzel bir kızın gözlerinin feri niye söner ?
Yol bitmişti.Beşiktaş’ta indim.Acıbadem kurabiyesi almak için fırına gittim.Her zaman gittiğim fırına.Kurabiyeleri çocuklara hediye etmek için sahile gittim.Sık sık yaparım bunu.Çocukları görmek iyi gelir bana . Lunaparka da giderim ben hala.Çocukluğumu düşünürüm.Dedem aklıma gelir sonra.O büyüttü beni. Lunaparka giderdik beraber ve bana pamuk şekeri alırdı.Pamuk şekeri çocukluğumun tadıydı.İnsanlar neden gider lunaparka ? Ya mutlu olmak için ya da mutlu oldukları için.Dedem hep konuşurdu benimle.Ben susardım.Oysa çocuk kalbimle ona sormak istediğim o kadar çok şey vardı ki.Kapısını aralayabildiği kadar girdim dedemin hayatından içeri.Kapıları açmaya gücüm yetmedi hiçbir zaman.Sonra birgün dedem öldü.Ona söylemek istediğim o kadar çok şey vardı ki.O ölürken çevresindekilere bana iyi bakmalarını istediğini söylemişti.Son sözünde beni düşünmüştü.Çünkü ondan başka kimsem yoktu benim.O an şu hayatta söyleyecek son sözümün bile olmadığını fark etim.Sessiz yaşadığım gibi sessiz ölecektim.Taşları yerinden oynatmak şöyle dursun , geldiğim gibi gidecektim , kimsesiz ve sedasız bir nisan esintisi misali.
Dedem “hayat kalbinde nasılsa öyledir oğlum” derdi.Hayat lunaparktaki gibi kalmadı.Pamuk şekeri tadı da gitti damağımdan.Çarpışan arabalar değil dört bir yandan etrafımı sarıp sarmalayan gerçekler.Dönen dönme dolap değil başım , hayatın hızından.Uçan da dedemin aldığı balonlar değil , ellerimden kayıp giden umutlarım.Hayatın iki yüzü vardı .Biri gülen , biri ağlayan.Ben ağlayan yüzünü daha çok gördüm hep.Hayat çocuk kalbimdeki gibi kalmadı ama tanıdığım bütün çocuklar deniz yüzlü kaldılar hep.En çok onlar arkadaş oldular bana. DEVAMI İÇİN TIKLAYIN
 
Tekerlekli Sandalye
Üst