Yaşama Hakkı

Halil Yılmaz

Admin
Yönetici
Katılım
May 19, 2010
Mesajlar
14,507
Tepkime Puanı
189
Puanları
63
Yaş
50
Zenginlik ne kadar güzeldi. İstediğinin en iyisini alabilmek istediğini yiyebilmek ve istediğini giyebilmek. En güzel evlerde villalarda şatolarda oturabilmek En lüks arabalara binebilmek. Evde hizmetçilerin olması, kapında ve emrinde askerlerin veya korumaların olması. Bir tehlike anında senin önüne atılıp seni kurtarmaları. Bir el şıklatma, bir seslenme ile onlarca kişinin önünde el pençe durması. Gelenlerin bir hata yaparız diye elinin ayağının titremesi… Buyur kral hazretleri demesi, kralımız çok yaşa diye bağırması. Hastalandığında dünyanın en iyi doktorlarının senin ayağına, sarayına koşarak gelip de:
-Buyrun padişahımız, emrinizdeyiz, Allah size uzun ömür versin, demesi. Nazik bir şekilde rica ederek, adeta kelimeleri seçerek kullanması, incelikten kırılması. Sizi muayene etmesi ve iyileştirmesi. Ne gerekiyorsa anında yapması…
Zenginlik iyiydi ama, zengin olduğun halde tomarla paran olduğu halde, sandıklar dolusu altının olduğu halde bazı şeylere gücünün yetmemesi bir o kadar kötüydü ve tahammül edilemez bir şeydi. Mesela parayla sağlık sıhhat alamamak, bir saat bile fazladan ömür alamamak ne kadar acı ve sinir bozucu bir şeydi. Ha bir de kral ile kraliçenin çocukları olmuyordu. Eğer ki parayla her şey yapılabilseydi bir çocuklarının olması için bunca malı mülkü hiç tereddüt etmeden harcamaya kesinlikle çekinmezdi. Aklındaki tek şey bunca malı mülkü, serveti, hanları, sarayları kim için kazanmıştı ve kime bırakıp gidecekti! Gerçi hiç gitmeye niyeti yoktu. “Gitme” düşüncesini aklına getirmeye bile hiç niyeti yoktu…
Ama çevresinde her gün birkaç kişinin ölmesi üstelik birazını da kendisinin acımadan öldürmesi, ölüm fikrini ve bu kaçınılmaz sonu ister istemez hatırlamasına sebep oluyordu. Bu fikir aklına gelince de unutmak için kendisini içkiye vuruyordu. Sık sık içtiğine bakılırsa aslında ölüm fikrini kafasından atamıyordu…
-Kralımız, kralımız! Yine bir kötü haber. Sakat bir çocuk daha doğdu. Ne yapalım buyurursunuz?
-Seni gidi şom ağızlı baykuş. Öldürülsün tabii ki, hemen öldürün. Neden her seferinde çocukların doğduğunu bana haber veriyorsunuz? Hadi bunu haber veriyorsunuz ve çocuğumun olmadığını bana hatırlatıyorsunuz diyelim, sakat bir çocuk doğunca neden gelip de müjde verir gibi açıklıyorsunuz. Size bir kere daha söylüyorum:
-Doğan çocuk eğer sakatsa, büyüyünce iş göremeyecekse, üretime katılamayacak ve sürekli tüketecekse hemen öldürüle! Kralına, ülkesine faydası dokunmayacaksa hizmet üretemeyecekse derhal gebertile! Onarı öldürmeyelim de biz onlara mı hizmet edelim? Sağlam insanlar işi gücü üretimi, ülkeye ve krala hizmeti bıraksın da kendi kendine bile yetemeyen onca sakata mı hizmet etsin! Sağlamların ve ülkenin alın terini onlara mı yedirelim? Hepimiz fakirleşelim mi? Aç mı kalalım? Siz bir engellinin ülkeye kaç paraya mal olduğunu biliyor musunuz? Diye bağırıyordu bir kere daha …
Kral gerçekten kızmış ve köpürmüştü adeta. Gelen görevli apar topar çıktı huzurdan. Çıkarken de:
-Hem beni bu iş için görevlendiriyorlar ve maaş ödüyorlar, hem de haber verince kızıyorlar anlamıyorum diye geçirdi içinden. İyi ki de içinden geçirmişti bunu. Çünkü açıktan söylese, mırıldansa ya da fısıldasa kafası gidebilirdi…
Bu haber kral için elbette ki kötü bir haberdi. Çünkü güçlü ve kuvvetli bir halkının olmasını istiyordu. Tuttuğunu koparan, taşı sıksa suyunu çıkaran insanlar istiyordu. Özürlü ve sakat diye tabir ettiği kişiler bunu yapabilir miydi? Kısacası kusursuz insanlar istiyordu. Elinden gelse askerlerinin boylarını ve kilolarını bile kendisi ayarlayacaktı. Ama bu imkansız bir şeydi…
Bunun imkansız oluşunu, daha doğrusu bir şeyin imkansız oluşunu da hazmedemiyordu. İmkansız kelimesi ne zaman aklına gelse sinirleniyor içi içini yiyordu. Yine aklına imkansız olan şeylerin en acısı, yani çocuklarının olmayışı geldi. Yıllardır en iy doktorları çağırmalarına rağmen, ne eşinde ve ne de kendisinde görülen, bilinen bir kusur olmamasına rağmen bir çocukları olmamıştı. Çocuklarının olmayışı belki Allah’ın bir cezalandırması, belki de öldürdüğü onca masumun bedduasındandı. Ama kral bunları düşünemiyordu… DEVAMINI OKUMAK İÇİN TIKLAYIN
 
Tekerlekli Sandalye
Üst