Anam, babam, canım sana feda olsun ya ..." RESULALLAH " sav. ...

kartalreis

Üye
Üye
Katılım
Tem 26, 2011
Mesajlar
709
Tepkime Puanı
50
Puanları
28
C*


981 - Ebu Mes'ud el-Bedri (radıyallahu anh) anlatıyor: "Bir adam, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'a, yularlanmış bir deve getirerek: "Bu Allah yoluna bağışımdır" dedi. Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) adama:

" Buna karşılık sana, kıyamet günü, her biri yularlanmış yedi yüz deve vardır!" dedi.


C* ***************

Müslim, İmâret 132, (1892)
Nesâî, Cihâd 46, (6, 49)
 

kartalreis

Üye
Üye
Katılım
Tem 26, 2011
Mesajlar
709
Tepkime Puanı
50
Puanları
28
C*


982 - Adiyy İbnu Hâtim (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'a:

"- Sadakanın hangisi efdâl (Allah nazarında en kıymetli)dir?" diye sorulmuştu, şu cevabı verdi:

" Allah yolunda bir köleyi hizmete koymak veya Allah yolunda (askerler için) bir çadır kurmak (bağışlamak) veya döl alma yaşına basan bir deveyi (hibe, iâre veya karz suretinde) bağışlamak. "


C* ***************

Tirmizî, Fedâilu'l-Cihâd 5, (1626)
 

kartalreis

Üye
Üye
Katılım
Tem 26, 2011
Mesajlar
709
Tepkime Puanı
50
Puanları
28
C*

1916 - Hz. Ebü Hüreyre (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Allah'ın, yollarda dolaşıp zikredenleri araştıran melekleri vardır. AIIahu Teâlayı zikreden bir cemaate rastlarlarsa, birbirlerini "Aradığınıza gelin!" diye çağırırlar. (Hepsi gelip) onları kanatlarıyla kuşatarak dünya semasına kadar arayı doldururlar. Allah, -onları en iyi bilen olduğu halde- meleklere sorar:

"Kullarım ne diyorlar?"

"Seni tesbih ediyorlar, sana tekbir okuyorlar, sana tahmid okuyorlar.

Sana tazim (temcid) ediyorlar" derler. Rabb Teâla sormaya devam eder:

"Onlar beni gördüler mi?"

"Hayır!" derler.

"Ya görselerdi ne yaparlardı?"

"Eğer seni görselerdi ibâdette çok daha ileri giderler; çok daha fazla

ta'zim, çok daha fazla tesbihde bulunurlardı" derler. Allah tekrar sorar:

"Onlar ne istiyorlar?"

"Senden, derler, cennet istiyorlar."

"Cenneti gördüler mi?" der.

"Hayır ey Rabbimiz!" derler.

"Yagörselerdi ne yaparlardı?" der.

"Eğer görselerdi, derler, cennet için daha çok hırs gösterirler, onu daha ısrarla isterler, ona daha çok rağbet gösterirlerdi." AIlah Teâla sormaya devam eder:

"Neden istiâze ediyorlar?"

"Cehennemden istiâze ediyorlar" derler.

"Onu gördüler mi ?" der.

"Hàyır Rabbimiz, görmediler!" derler.

"Yagörselerdi ne yaparlardı?" der.

"Eğer cehennemi görselerdi ondan daha şiddetli kaçarlar, daha şiddetli korkarlardı" derler. Bunun üzerini Rabb Teâla şunu söyler:

"Sizi şâhid kılıyorum, onları affettim!"

Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) sözüne devamla şunu anlattı:

"Onlardan bir melek der ki: "Bunların arasında falanca günahkar kul dahi var. Bu onlardan değil. O başka bir maksadla uğramıştı, oturuverdi." Allah Teâla.. "Onu da affettim, onlar öyle bir cemaat ki onlarla oturanlar da onlar sayesinde bedbaht olmazlar" buyurur."


C* C* C* C* C* C* C* C* C* C* C* C* C* C* C* C*


Buhâri, Daavât 66
Müslim, Zikr 25, (2689)
Tirmizi, Daavât 140, (3595)
 

kartalreis

Üye
Üye
Katılım
Tem 26, 2011
Mesajlar
709
Tepkime Puanı
50
Puanları
28
C*


3222 - İbnu Mes'ud radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Sıdk insanı birr'e (Allah'ı razı edecek iyiliğe) götürür, birr de cennete götürür. Kişi, doğru söyler ve doğruyu arar da sonunda Allah'ın indinde sıddik (doğru sözlü) diye kaydedilir. Yalan da kişiyi haddi aşmaya götürür. Haddi aşmak da ateşe götürür. Kişi yalan söyler ve yalanı araştırır da sonunda Allah'ın indinde yalancı diye kaydedilir."


C* C* C* C* C* C* C* C* C* C* C* C* C* C* C*


Buhari, Edeb 69
Müslim, Birr 102, 103, (2606, 2607)
Muvatta, Kelam 16, (2, 989)
Ebu Davud, Edeb 88, (4989)
Tirmizi, Birr 46, (1972)
 

kartalreis

Üye
Üye
Katılım
Tem 26, 2011
Mesajlar
709
Tepkime Puanı
50
Puanları
28
C*


4110 - Ömer İbnu Abdilaziz rahimehullah'dan nakledildiğine göre, (Medine valisi) Ebu Bekr İbnu Hazm'a şöyle yazmıştır:

"Bak, Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'ın hadisinden ne varsa yaz. Zira ben, ilmin kaybolmasından ve ülemanın gitmesinden korkuyorum. Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'ın hadisinden başka bir şey kabul etme. Alimler ilmi yaysınlar, ilim için (herkese açık yerlerde) halkalar teşkil etsinler, ta ki bilmeyenler de böylece öğrensin. Zira ilim, gizli kalmazsa helak olmaz."


C* C* C* C* C* C* C* C* C* C* C* C* C* C* C*


Buhari, İlm 34.
 

kartalreis

Üye
Üye
Katılım
Tem 26, 2011
Mesajlar
709
Tepkime Puanı
50
Puanları
28
C*


Müslüman korkak, uyuşuk, pısırık, herkesten saklanmaya çalışan değil ALLAHUEKBER deyince dağı taşı titreten adamdır.

Müslüman adamdır vesselam...


C*C*C*C*C*C*C*C*C*C*C*C*C*C*C*
 

kartalreis

Üye
Üye
Katılım
Tem 26, 2011
Mesajlar
709
Tepkime Puanı
50
Puanları
28
C*


5061 - Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Allah Teâla hazretleri ferman etti ki: "Ben Azimu'ş-Şân, salih kullarım için gözlerin görmediği, kulakların işitmediği ve insanın hayal ve hatırından hiç geçmeyen nimetler hazırladım." Ebu Hureyre ilaveten dedi ki:

"Dilerseniz şu ayet-i kerimeyi okuyun. (Mealen): "Yaptıklarına karşılık Allah katında onlar için göz aydınlığı olacak ne mükâfaatların saklandığını kimse bilemez" (Secde 17).


C*C*C*C*C*C*C*C*C*C*C*C*C*C*C*


Buhari, Bed'ü'l-Halk 8, Tefsir, Secde 1, Tevhid 35
Müslim, Cennet 2, (2824)
Tirmizi, Tefsir, (3195).
 

kartalreis

Üye
Üye
Katılım
Tem 26, 2011
Mesajlar
709
Tepkime Puanı
50
Puanları
28
Hz.Muhammed (sav) Öğretisi Türkistan İlleri’nde

Velhasıl ehl-i beyt mensupları, sahabeler Arap Yarımadası’ndan sürüldü. Dolayısıyla hakiki Muhammed öğretisi; yani ahlakı, İslam yorumu da sürülmüş oldu...


5064.jpg


Velhasıl ehl-i beyt mensupları, sahabeler Arap Yarımadası’ndan sürüldü. Dolayısıyla hakiki Muhammed öğretisi; yani ahlakı, İslam yorumu da sürülmüş oldu; yani (teşbihte hata olmaz) Hz.Muhammed (sav). Sürülenler, zulümden kaçanlar Mâverâünnehir’e vardılar. Asya’ya,Türkistan illerine sürgün geldiler. Dolayısıyla bu öğreti-gerçek yorum artık Asya’daydı.


Şimdi

Hz.Muhammed (sav) Türkistan İlleri’ndeydi.

Gelen sahabelere, ehl-i beyte Türkler sahip çıktı. Türkler de bu öğretiyi benimsedi, hayatlarına geçirdi. Bu öğrenilenler onların yaşantılarına nefes verdi. Kısacası sürülen sahabi ve ehl-i beyt mensuplarıyla bu öğreti Türk illerine can verdi. Daha sonra medreseler kuruldu. Hoca Ahmet Yesevi, Şahı Nakşibendi, Hacı Bektaş-ı Veli, Mevlâna gibi bu öğretiyi öğrenen ve öğreten yüksek şahsiyetler meydana çıktı. Sultan’ül ulemâlar, Yunuslar ve bir çokları bu Muhammedî ahlakın, gerçek İslam’ın yorumuyla aydınlık verdiler karanlıklara. İslam Güneşi artık Asya’da doğmuştu. Arap Yarımadası’nda da çöller kalmıştı. Bütün bu şahsiyetler öğretilerini dört bir yana saldılar. Onlarla Anadolu topraklarını yeşerttiler. Bu gerçek yorum bundan böyle Türklerin elindeydi. Selahattin Eyyubiler, Selçuklular, Osmanlılar; yani Türk hakanları bunu yaşadılar. Altı kıtaya nam saldılar. İslam güneşi, güneyden çıkmış, doğuda; Asya’da şafak bulmuştu.

Bu öğreti insan merkezliydi.Halka hizmeti, Hakka hizmet sayıyordu.

Asıl cihat insanın nefsiyle olan cihattı; yani Allah Resulü’nün (sav) dediği gibi büyük cihat. Hz.Muhammed’in (sav) yaptığı gibi bu öğretiyi yaşayanlar şehâdet şerbeti içebilmek için cephedeki cihada gerektiğinde bir an olsun tereddüt etmeden gidiyorlardı. Müslümanların, gayrimüslimlerin, tüm insanların, hayvanların, tüm yaratılmışların haklarını aziz biliyorlardı. Hak aşkıyla yanıp tutuşuyorlardı.

İşte bu öğreti, bu topraklarda bir İslam Tasavvufu hâlini almıştı.

Bu yaşanılanlara bakıldığında iki yorumun ortaya çıktığı görülüyordu:

Birincisi İslam’ın gerçek yorumu.

İkincisi İslam’ın,İslam gibi algılatılmaya çalışılmış yorumu.

Bu tarihten itibaren Müslümanlar arasındaki bu yorum mücadelesi maalesef doğmuş ve hâlen sürmekteydi. Bir yanda Mevlânaların, Yunusların, Hallaçların, Hacı Bektaş-ı Velilerin, Hacı Ahmet Yesevilerin temsil ettikleri Muhammedî anlayış ve kendi nefsini düşman bilip savaşanlar. Diğer yanda - kendi anlayışı içinde olanlar hariç-herkesi cihat adı altında kafir ilan eden, saldırgan bir imaj çizen Müslümanlar. Tarih boyunca bu iki anlayış hep birbiriyle çatıştırıldı. Allah sevgisini amaç edinenler, diğer yorum Müslümanları tarafından sapıklıkla, kafirlikle suçlanarak katledildi.

İslam tekti. Allah, anlaşılsın diye Kur’an’ı indirdi. Bir yerde anlayanlar vardı, bir yerde anlamayanlar. Tarihte anlayanların çoğunlukta olduğu iktidarlar, İslam’ın ve Müslümanların altın çağlarıydı. Ne zaman ki anlamayanlar anlayanlardan iktidarı aldı, çoğunluğu oluşturdu; işte o zaman “Müslüman Âlemi” kan ve göz yaşından kendini kurtaramadı. Yoksa İslam tekti. Şimdi bakıldığında da bu iki yorumun mücadelesinin devam ettiği görülür. Kızıştırmak maksadıyla ve fitne olsun diye “tasavvufçular”, “şeriatçılar”, “radikaller”, “ılımlılar”... diye ayırarak, birileri zehirlerini İslam Âlemi’nin üzerine akıtıyorlar. İşte Muhammedî ahlak, gerçek İslamî öğreti, gerçek yorum Türklerin elinde doğudan parladı, doğdu. Kıymetini bilelim. Nasıl Arap Yarımadası’ndan Asya’ya sürülen öğreti, bizlerin diyarında doğduysa elimizden de gitmesin. Güneş batıdan doğmasın. Başkaları onun kıymetini bilebilir ve bilinmesi güzel. Güzel; ama bu yarışta şeref sahibi olabilmek daha da güzel... Bu Muhammedî Ahlakla, bu gerçek öğretiyle nefsini yenmiş, onu dize getirmiş ve Allah’a kurban etmiş olanlar, hiç cepheden korkarlar mı ki diğer yorumun Müslümanları onları cihat etmemekle suçluyor?

İki yorum sahibi de Müslüman. İslam Âlemi barışmasın ve bu gerçek yoruma ulaşamasın diye şer güçler Sünnî, Şiî, falan filan gibi ayrımlarına devam edip Müslümanları birbirleriyle kucaklaştırmamaya gayret ediyorlar. Ne yazıktır; iyi niyetli Müslümanlar da hâlâ bu tuzağa düşüyorlar. Oysa gerçek şu :

İki yorum sahibi Müslümanlar, bir “Muhammedî Ahlak”ta buluşsalar ve gerçek öğretiyi hayatlarına geçirseler, bütün dünya karanlıklardan ve göz yaşlarından kurtulacak. Her yerde huzur hüküm sürecek. Yeryüzündeki semavî dinleri birbirleriyle çatıştırmak için mücadele eden yılan başları şunu gördüler:

Allah Resulü’ne isnat edilen şeytanca hareketleri dünyayı ayağa kaldırdı. Şerefsizler gördüler ki Muhammed (sav) ümmetsiz değil. Bu gerçeği bir de biz Müslümanlar görebilsek, anlasak... İslam’da tektir, Hz.Muhammed de (sav). Öyleyse Hz. Muhammed’in (sav) yorumunu, o mümtaz ahlakı kendimize örnek edinebilirsek şer güçlerin işi bitecektir. Böylelikle Kur’an bütün İslam diyarında anlaşılacak. Ve akabinde dünyaya huzur hakim olacak. Evet. Bu öğreti elimizde dedim ve sustum.

İlhami Abi yüzüme baktı.

-Tefekkür denizinden koca bir balık yakalamışsın dedi.

Memnuniyetini bildirir mânâsında tebessümle başını salladı. Bu tavır karşısında ne kadar çok sevinmiştim...

Oktan Keleş

Melami Savaşları

(Sh.152-153-154)

Hz.Muhammed (sav) Öğretisi Türkistan İlleri’nde / ON ALTI YILDIZ
 

kartalreis

Üye
Üye
Katılım
Tem 26, 2011
Mesajlar
709
Tepkime Puanı
50
Puanları
28
C*


3551 - Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Allah'ın hataları silmeye ve dereceleri yükseltmeye vesile kıldığı şeyleri size söylemiyeyim mi?''

"Evet ey Allah'ın Resülü, söyleyin!'' dediler. Bunun üzerine saydı:

"Zahmetine rağmen abdesti tam almak. Mescide çok adım atmak. (Bir namazdan sonra diğer) Namazı beklemek. İşte bu ribâttır, işte bu ribâttır. İşte bu ribâttır."


C*C*C*C*C*C*C*C*C*C*C*C*C*C*C*

Müslim, Tahâret 41, (251)
Muvatta, Sefer 55, (1,161)
Tirmizi, Tahâret 39, (52)
Nesâi, Tahâret 106
 

kartalreis

Üye
Üye
Katılım
Tem 26, 2011
Mesajlar
709
Tepkime Puanı
50
Puanları
28
C*


4281 - İbnu Mes'ud radıyallahu anh anlatıyor. "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm (bir gün):

"Siz aranızda kimi pehlivan addedersiniz?" diye sordu. Ashab radıyallahu anhüm:

"Erkeklerin yenmeye muvaffak olamadığı kimseyi!" dediler. Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm:

"Hayır, dedi, gerçek pehlivan öfkelendiği zaman nefsine hakim olabilen kimsedir."


C*C*C*C*C*C*C*C*C*C*C*C*C*C*C*


Müslim, Birr 106, (2608)
Ebu Davud, Edeb 3, (4779).
 

kartalreis

Üye
Üye
Katılım
Tem 26, 2011
Mesajlar
709
Tepkime Puanı
50
Puanları
28
Aşkı-ı Nebi Sergisi

5178.jpg


Aşkı-ı Nebi Sergisi 8 Nisan'da açılacak

"Hicaz'dan İstanbul'a Hz. Peygamber Sevgisi; Aşk ı Nebi Sergisi"

Hz. Peygamber'in doğumunun 1443. yılında, 2014 yılı Kutlu Doğum Haftası etkinlikleri kapsamında, "Hicaz'dan İstanbul'a Hz. Peygamber Sevgisi; Aşk ı Nebi Sergisi", Topkapı Sarayı Enderun Hazine Koğuşu ve Ayasofya olmak üzere iki aşamalı gerçekleştirilecek Bugüne kadar gerçekleştirilen en önemli "klasik İslam sanatları" çalışması olma özelliğine sahip sergide, yurt dışından yabancı hattatların eserleri ile ilk kez gün yüzüne çıkan eserler yer alacak.

Diyanet İşleri Başkanlığı ile Kültür ve Turizm Bakanlığı işbirliğiyle Kutlu Doğum Haftası etkinlikleri kapsamında düzenlenen "Aşkı-ı Nebi Sergisi", 8 Nisan'da sanatseverlerin beğenisine sunulacak.

Hz. Peygamber'in doğumunun 1443. yılına özel hazırlanan "Hicaz'dan İstanbul'a Hz. Peygamber Sevgisi; Aşk-ı Nebi Sergisi", Topkapı Sarayı Enderun Hazine Koğuşu ve Ayasofya Müzesi olmak üzere iki aşamalı gerçekleştirilecek.

Bugüne kadar gerçekleştirilen en önemli "klasik İslam sanatları" çalışması olma özelliğine sahip sergide, yurt dışından yabancı hattatların eserleri ile ilk kez gün yüzüne çıkan eserler yer alacak.

Başbakan Yardımcısı Emrullah İşler, Kültür ve Turizm Bakanı Ömer Çelik ile Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez'in katılımıyla resmi açılışı 8 Nisan'da yapılacak sergiler, 15 Temmuz'a kadar görülebilecek.

İslam Kültür Sanat Platformu'nun da düzenleyicileri arasında bulunduğu ve ana sponsorluğunu Yıldız Holding'in üstlendiği serginin küratörlüğünü Topkapı Sarayı Müzesi Müdürü Haluk Dursun, sanat danışmanlığını Prof. Mustafa Uğur Derman ve Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Ali Rıza Özcan yapıyor.

Topkapı Sarayı'nda kutsal emanetler, Ayasofya'da Hilye-i Şerifler

İki aşamalı planlanan serginin ilk ayağı olan Topkapı Sarayı Enderun Hazine Koğuşu'nda 15-16 ve 17. yüzyıllardan kalma Mushaf-ı Şerifler, Siyer-i Nebi kitapları, Muhammediyeler, Delailül Hayratlar, Hilye-i Şerifler, Murakkalardan Hadisler, Hat levhalar, Hazine bölümünden murassa Kur'an-ı Kerim muhafazaları, Hırka-i Saadet'in altın mahafazalarından örnekler, Osmanlı Hanedanı tarafından vakfedilen ve Fahrettin Paşa tarafından Medine'den İstanbul'a getirilen eserler, gülabdan, buhurdan, murassa askı kandiller, Sakal-ı Şerif mahfazaları, Hz. Peygamber'in su içtiği tas ile Mukavkıs'a göndermiş olduğu mektup sergilenecek.

Ayasofya'da ise yaşayan hattatların Hz. Peygamber temalı eserlerinden oluşan bir seçki sanatseverlerle buluşacak. Sergiye eserleriyle katkı sağlayacak hattatlar arasında Fuad Başar, Hasan Çelebi, Hüseyin Kutlu, Hüseyin Öksüz, Abdurrahman Depeler, Adem Sakal, Ali Toy, Cevad Horan, Davud Bektaş, Erol Dönmez, Fatih Özkafa, Ferhat Kurlu, Mehmed Özçay, Mehmet Memiş, Muhammed Yaman, Mustafa Parildar, Osman Özçay, Ömer Faruk Özoğul, Savaş Çevik, Seyit Ahmed Depeler, Tahsin Kurt, Yılmaz Turan, Nuria Garcia Masip gibi isimler yer alıyor.

AA

Aşkı-ı Nebi Sergisi / ON ALTI YILDIZ
 

kartalreis

Üye
Üye
Katılım
Tem 26, 2011
Mesajlar
709
Tepkime Puanı
50
Puanları
28
C*


4603 - Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Beş vakit namaz, bir cuma namazı diğer cuma namazına, bir ramazan diğer ramazana hep kefârettirler. Büyük günah irtikab edilmedikçe aralarındaki günahları affettirirler."


C*C*C*C*C*C*C*C*C*C*C*C*C*C*C*

Müslim, Taharet 14, (223)
Tirmizi, Salat 160, (214)
 

kartalreis

Üye
Üye
Katılım
Tem 26, 2011
Mesajlar
709
Tepkime Puanı
50
Puanları
28
C*


4332 - İmran İbnu Huseyn radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"İnsanların en hayırlıları benim asrımda yaşayanlardır. Sonra bunları takip edenlerdir, sonra da bunları takip edenlerdir. İmran radıyallahu anh der ki: "Kendi asrını zikrettikten sonra iki asır mı, üç asır mı zikretti bilemiyorum." bu sonuncuları takiben öyle insanlar gelir ki kendilerinden şahidlik istenmediği halde şahidlikte bulunurlar, onlar ihanet içindedirler, itimad olunmazlar. Nezirlerde (adak) bulunurlar, yerine getirmezler. Aralarında şişmanlık zuhûr eder." Bir rivayette şu ziyade var: "Yemin taleb edilmeden yemin ederler."


C*C*C*C*C*C*C*C*C*C*C*C*C*C*C*

Buhari, Şehadat 9, Fezailu'l-Ashab 1, Rikak 7, Eyman 27
Müslim, Fezailu's-Sahabe, 214, (2535)
Tirmizi, Fiten 45, (2222), Şehadat 4, (2303)
Ebu Davud, Sünnet 10, (4657)
Nesai, Eyman 29, (7, 17, 18).
 

kartalreis

Üye
Üye
Katılım
Tem 26, 2011
Mesajlar
709
Tepkime Puanı
50
Puanları
28
C*


4291 - Hz. Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Gıybetin ne olduğunu biliyor musunuz?"

"Allah ve Resûlü daha iyi bilir!" dediler. Bunun üzerine:

"Birinizin, kardeşini hoşlanmayacağı şeyle anmasıdır!" açıklamasını yaptı. Orada bulunan bir adam:

"Ya benim söylediğim anda varsa, (Bu da mı gıybettir?)" dedi. Aleyhissalatu vesselam:

"Eğer söylediğin onda varsa gıybetini yapmış oldun. Eğer söylediğin onda yoksa bir de bühtanda (iftirada) bulundun demektir."


C*C*C*C*C*C*C*C*C*C*C*C*C*C*C*

Ebu Davud, Edeb 40, (4874)
Tirmizi, Birr 23, (1935)
Müslim, Birr 70, (2589)
 

kartalreis

Üye
Üye
Katılım
Tem 26, 2011
Mesajlar
709
Tepkime Puanı
50
Puanları
28
C*


1722 - Nu'man İbnu Beşîr (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm):

"Dua ibadetin kendisidir" buyurdular ve sonra şu âyeti okudular. (Meâlen): "Rabbiniz: ''Bana dua edin ki size icâbet edeyim. Bana ibadet etmeyi kibirlerine yediremeyenler alçalmış olarak cehenneme gireceklerdir" buyurdu." (Gâfır 60).


C*C*C*C*C*C*C*C*C*C*C*C*C*C*C*

Tirmizî, Tefsir, Gâfir, (2973)
Ebû Dâvud, Salât 358, (1479)
Metin Tirmizî'ye aittir
 

kartalreis

Üye
Üye
Katılım
Tem 26, 2011
Mesajlar
709
Tepkime Puanı
50
Puanları
28
C*


4603 - Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Beş vakit namaz, bir cuma namazı diğer cuma namazına, bir ramazan diğer ramazana hep kefârettirler. Büyük günah irtikab edilmedikçe aralarındaki günahları affettirirler."


C*C*C*C*C*C*C*C*C*C*C*C*C*C*C*

Müslim, Taharet 14, (223)
Tirmizi, Salat 160, (214).
 

kartalreis

Üye
Üye
Katılım
Tem 26, 2011
Mesajlar
709
Tepkime Puanı
50
Puanları
28
C*


4282 - Hz. Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Kuvvetli kimse, (güneşte hasmını yenen) pehlivan değildir. Hakiki kuvvetli, öfkelendiği zaman nefsini yenen kimsedir."


C*C*C*C*C*C*C*C*C*C*C*C*C*C*C*

Buhari, Edeb 76
Müslim, Birr 107, (2760)
Muvatta, Hüsnü'l-Halk 12, (2, 906)
 

kartalreis

Üye
Üye
Katılım
Tem 26, 2011
Mesajlar
709
Tepkime Puanı
50
Puanları
28
Yesevi'den Hikmetler

Ahmed Yesevi'den Hikmetler

5514.jpg


2. Hikmet

Ey dostlar, kulak verin söylediğime,
Ne sebepten altmış üçte girdim yere?
Mirâc sırasında Hakk Mustafa ruhumu gördü,
O sebepten altmış üçte girdim yere.

Hakk Mustafa Cebrâil'den eyledi sual
"Bu nasıl ruh, bedene girmeden buldu kemal?"
Gözü yaşlı, halkın başçısı, bedeni hilal;
O sebepten altmış üçte girdim yere.

Cebrail dedi: "Ümmet işi size tam hak
Göğe çıkıp meleklerden alır ders
Feryadına feryad eder yedi kat gök... "
O sebepten altmış üçte girdim yere

Önce "Elestû birabbikum?" dedi bil Hakk
"Kalu bela" dedi ruhum, aldı ders
Hak Mustafa oğul" dedi bilin mutlak
O sebepten altmış üçte girdim yere

"Evladım" deyip Hakk Mustafa eyledi kelam
Ondan sonra bütün ruhlar eyledi selâm
Rahmet denizi dolup taş, diye yetişti haber
O sebepten altmış üçte girdim yere.

Rahim içinde belirdim, ses geldi;
"Zikir söyle!" dedi, organlarım titreyiverdi
Ruhum girdi, kemiklerim Allah" dedi;
O sebepten altmış üçte girdim yere.

Dörtyüz yıldan sonra çıkıp ümmet olacak
Nice yıllar dolaşıp halka yol gösterecek
On dört bin alimler hizmet eyleyecek
O sebepten altmış üçte girdim yere.

Dokuz ay ve dokuz günde yere düştüm;
Dokuz saat duramadım, göğe uçtum;
Arş ve Kürsü derecesini varıp kucakladım;
O sebepten altmış üçte girdim yere.

"İnna fetehna... "yı okuyup anlam sordum;
Işık saldı, kendimden geçip cemal gördüm;
Hocam vurup "Sus'" dedi, bakıp durdum;
Yaşımı saçıp, çâresiz olup durdum ben işte.

"Ey cahil, gerçek bu!" diye söyledi, bildim;
Ondan sonra çöller gezip Hakk'ı sordum;
Nasip etti, şeytanı tutup bindim;
Kararlı olup, belini basıp ezdim ben işte.

Zikrini tamam eyleyip döndüm divaneye;
Hakk'tan başka birşey demeyip bilmeyene
Mumunu arayıp çırak girdim pervaneye;
Kor ateş olup, kavrulup yanıp söndüm ben işte.

Nam ve nişan hiç kalmadı, "Lâ... -La..." oldum;
Allah zikrini diye diye "...illâ..." oldum;
Halis olup, muhlis olup "...lillah" oldum;
"Fena fillah" makamına geçtim ben işte.


Arş üstünde namaz kılıp dizimi büktüm;
Dileğimi deyip, Hakkâ bakıp yaşımı döktüm;
Yalancı âşık, sahte sufi gördüm, kötüledim
O sebepten altmış ûçte girdim yere.

Candan geçmeden "Hû Hû" demenin hepsi yalan;
Bu arsızdan sormayın sual, yolda kalan;
Hakk'ı bulanın özü gizli, sözü gizli
O sebepten altmış üçte girdim yere.

Bir yaşımda ruhlar bana pay verdi;
İki yaşta peygamberler gelip gördü;
Üç yaşımda Kırklar gelip halimi sordu;
O sebepten altmış üçte girdim yere.

Dört yaşımda Hakk Mustafa verdi hurma.
Yol gösterdim, yola girdi, nice günahkar
Nereye varsam Hızır Baba'm bana yoldaş
O sebepten altmış üçte girdim yere.

Beş yaşımda belimi bağlayıp ibadet eyledim
Nafile oruç tutup âdet eyledim
Gece gűndüz zikrini deyip rahat eyledim
O sebepten altmış üçte girdim yere.

Altı yaşta durmadan kaçtım insanlardan
Göğe çıkıp ders öğrendim meleklerden;
İlgimi kesip bütün tanıdık bağlardan;
O sebepten altmış üçte girdim yere.

Yedi yaşta Arslan Baba'm arayıp buldu;
Her sırrı görüp perde ile sarıp kapadı
Allah'a hamd olsun, gördüm" dedi, izimi öptü;
O sebepten altmış üçte girdim yere.

Azrail gelip Arslan Baba'mın canını aldı;
Huriler gelip ipek kumaştan kefen eyledi
Yetmişbin melekler toplanıp geldi;
O sebepten altmış üçte girdim yere.

Namazını kılıp yerden kaldırdılar
Bir anda cennet içine ulaştırdılar,
Ruhunu alıp "İlliyyin" cennetine girdirdiler
O sebepten altmış üçte girdim yere.

Allah, Allah yer altında vatan eyledi
Münker-Nekir "Men rabbük?" deyip soru sordu;
Arslan Baba'm İslâm'ından beyan eyledi
O sebepten altmış üçte girdim yere.

Akıllı isen, erenlere hizmet eyle
Emr-i mâruf kılanları aziz eyle
Nehy-i münker kılanları hürmetli eyle
O sebepten altmış üçte girdim yere.

Sekizimde sekiz yandan yol açıldı;
"Hikmet söyle!" diye, başlarıma nur saçıldı;
Allah'a hamd olsun, Pir-i kamil mey içirdi;
O sebepten altmış üçte girdim yere.

Pir-i kamil Hakk Mustafa, şüphesiz bilin;
Nereye varsan, vasfını söyleyip saygı gösterin
Salât-selâm deyip Mustafa ya ümmet olun;
O sebepten altmış üçte girdim yere.

Dokuzumda dolanmadım doğru yola;
Teberrük deyip alıp yürüdü elden ele;
Sevinmedim bu sözlere kaçtım çöle;
O sebepten altmış üçte girdim yere.

On yaşında delikanlı oldun Kul Hoca Ahmed;
Hocalığa bina koyup, eylemeden ibadet;
Hocayım, deyip yolda kalsan, vay ne hasret
O sebepten altmış üçte girdim yere.


Hoca Ahmed Yesevi

Divan-ı Hikmet - Hoca Ahmet Yesevi
 

kartalreis

Üye
Üye
Katılım
Tem 26, 2011
Mesajlar
709
Tepkime Puanı
50
Puanları
28
C*


4375 - Sa'd İbnu Ebi Vakkas radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm Tebük seferine çıkınca Hz. Ali'yi geride (Medine'de) bırakmıştı.

"Ey Allah'ın Resûlü, siz beni çocukların ve kadınların arasında mı bırakıyorsunuz?" dedi (kalmak istemedi). Bunun üzerine Aleyhissalatu vesselam:

"Sen, Hz. Harun'un, Hz. Musa yanında aldığı yeri, benim yanımda almaktan razı değil misin? Şu farkla ki, benden sonra peygamber yok!" buyurdular."


C*C*C*C*C*C*C*C*C*C*C*C*C*C*C*

Buhari, Megazi 78, Fezailu'l-Ashab 9
Müslim, Fezailu'l-Ashab, 31, (2404)
Tirmizi, Menakıb, (3731)
 
Tekerlekli Sandalye
Üst