Kur'an halkası...

kartalreis

Üye
Üye
Katılım
Tem 26, 2011
Mesajlar
709
Tepkime Puanı
50
Puanları
28
Salât devamlı kulluktur

İnsan kuldur. Kulluk süreklidir. Salât da süreklidir. Zira salât kulun Allah karşısındaki esas duruşudur. Kul kulluğundan tehlike ânında da vazgeçemez: “Fakat tehlikedeyseniz, yaya ya da binek üzerinde (namazınızı) eda edin!” (Bakara 2/239). Kulluk savaşta dahi terk edilemez. Sıcak bir çatışma ihtimali varsa, namaz tek rekâta kadar düşürülebilir. Teçhizatını kuşanmış olan müfreze nöbetleşe namazını eda eder (Nisa 4/101). Bu Kur’anî talimatın söylediği hakikat şudur: Sadık bir kulu Allah’a ibadetten can korkusu bile vazgeçiremez.

Mustafa İslamoğlu
 

kartalreis

Üye
Üye
Katılım
Tem 26, 2011
Mesajlar
709
Tepkime Puanı
50
Puanları
28
Salât davettir

Salâtın davet oluşunun en güzel örneğini Hz. Şuayb vermiştir. İnkârcı kavim ona şöyle soruyordu: “Ey Şuayb! Atalarımızın taptıklarını ya da mallarımız üzerinde keyfimizce tasarrufta bulunmayı terk etmemizi senin salâtın mı emretmektedir?” (Hûd 11/87). Hz. Şuayb’ın salâtı öyle etkili bir davetti ki, muhatapları bu tür bir salâtı şirklerine ve dünyevileşmelerine en büyük engel olarak görüyorlardı.

Hz. Ebubekir’in namazı nasıl davete dönüştürdüğünü biliyoruz. Mekke müşrikleri onun namazıyla yaptığı bu davetten rahatsız olmuşlar, namazda okuduğu Kur’an’ın etkisine kapılan insanlara bakıp, onu hâmîsi İbn Duğanne’ye şikâyet etmişlerdi. Yine Ammar b. Yasir’in namazı da bir davete dönüşmüştü. Evinin avlusunda kıldığı namazdan insanların etkilendiğini gören müşrik Mekkeliler onu kendisine eman veren Ebu Cehil’e şikâyet etmişler ve işkence sürecinin başlamasına sebep olmuşlardı.

Namazın davet niteliğini en güzel ifade eden sözler, tescilli İslâm karşıtlarından olan Fransız şarkiyatçı Ernest Renan’ın şu sözleridir: "Bir mescide girip de ta içten etkilenmediğim ve hatta diyebilirim ki, Müslüman olmadığıma hayıflanmadan çıktığım ân olmamıştır."


Mustafa İslamoğlu
 

kartalreis

Üye
Üye
Katılım
Tem 26, 2011
Mesajlar
709
Tepkime Puanı
50
Puanları
28
Salât keffarettir

Salât keffarettir. Hz. Peygamber ile özel görüşme talebine “necva” diyor Kur’an. Bu iş birileri tarafından istismar ediliyor. Hz. Peygamber’i gereksiz yere meşgul edenler çıkıyor. Allah istismarcıları ayıklamak için “özel görüşme sadakası”nı emrediyor. Kısa zamanda istismarın önü alınıyor. Tabii ki amaç gerçekleştiği için bu sadakayı vermek vacip olmaktan çıkarılıyor. Bu olayı aktaran âyet, kalkan sadaka yükümlülüğünün ardından namazı keffaret olarak takdim ediyor: “(Elçi ile) özel görüşme talebinizden önce sadaka türü bir şeyler vermekten dolayı sizde şafak attı, öyle mi? Hemen belli oldu bunu yapamayacağınız ve Allah sizin pişmanlığınızı kabul etti. Haydi, artık namazı hakkını vererek kılın, zekâtı gönülden gelerek verin, Allah’a ve Rasulü’ne itaat edin: zira Allah yaptıklarınızdan ayrıntısıyla haberdardır” (Mücadile 58/13).

Namazın keffaret olma özelliğini, Müzzemmil Sûresi’nde de görüyoruz. Zira gece ibadetinin hafifletilmesinin ardından gelen üç emirden biri namaz oluyor (Müzzemmil 73/20).


Mustafa İslamoğlu
 

kartalreis

Üye
Üye
Katılım
Tem 26, 2011
Mesajlar
709
Tepkime Puanı
50
Puanları
28
KURBAN

Kurbanı açıklamak için tek başına akıl yetmez. Aşk gerek, aşk. Kurban akılla değil aşkla açıklanır.

Göğsünde yürek yerine taş taşıyanlar nasıl anlasınlar kurbanı? Koca bir ömrü yemekhane, yatakhane, abdesane, işhane arasında, hayatın bundan öte, daha yüce bir anlamı olduğunu fark etmeden geçirenler nasıl anlasınlar kurban eden İbrahim’i, kurban olan İsmail’i?

Sevemeyenler, sevecek yerlerini öz elleriyle kundaklayanlar, “Halilullah” (Allah sevgilisi) olan İbrahim’in rüyasını, hülyasını, sevdasını nasıl hayra yorsunlar? “Sahibi benim” dediklerinin eline zincirlerini verip altında binek olanlar, “sahibi benim” dediklerinin gerçekten sahibi olan ve sırtına binip onu aşkın yolculuğunda bir binek olarak kullananları nasıl anlasınlar?

Bakınız etrafınıza; kurban olmayan birini görebilir misiniz? Kimi kara sevdasının, kimi ak sevdasının kurbanıdır. Dünyaya, paraya, makama, mala, şöhrete, alkışa, servete kurban olmak ve kurban etmek için kuyruğa girenlerin haline bakın.

Bakmayın siz “Ben hiçbir şeye kurban olmam!” diye iddialı konuşanlara; aslında onlar benliklerine ve bencilliklerine kurban olmuş birer zavallıdan başka bir şey değildirler.

Onların gerçekte hiçbir şeyleri yoktur ki “adayabilsinler”. İçgüdüleri, ayartıcı özbenlikleri, sevgi adını koydukları tutkuları, aşk adını verdikleri libidoları, servetleri, makamları, şöhretleri, malları onların sahibidirler, efendisidirler.

Köle efendisini nasıl azat eder?

Ya adar ve adanırsınız ya da harcar ve harcanırsınız.

Üçüncü bir şıkkı yok mu?

Yok, bence yok. Baksanıza etrafınıza: En yüce sermayesi olan hayatlarını kendilerinden aşağı değerdeki şeyler uğruna hovardaca harcayanların haddi hesabı yok.

İşte İbrahim ve İsmail, insanın adi şeyler uğruna harcanmaması için en yüce değer uğruna adamanın ve adanmanın yolunu gösterdi. Kurbanın sembolize ettiği derin hakikat budur.

Bu hakikati anlamayan için kurban bir “hayvan”, kurban bayramı da “et festivali”dir.

Adayacağı ve adanacağı gerçek kapıyı bilenleri kimse daha aşağı bir değer uğruna harcayamaz, kullanamaz, kurban edemez.

Hangi ateş imanı yakabilir ki?

Hz. İbrahim önce canla sınandı, sonra cananla.

Can sınavını ateşte verdi. Yanmadı, çünkü iman yanmazdı. Aşkını imana, imanını hayata dönüştürmüş birini yakacak ateş bulunabilir miydi; tıpkı bir gönül erinin dediği gibi:


Eğer âşık isen yare
Sakın aldanma ağyare
Düş İbrahim gibi nare
Bu gülşende yanar olmaz

Aşkı İbrahimce olanın, yüreği dağca olur. İbrahimi bir aşka talip olursanız, aşkınızın ateşi Nemrutların yaktığı ateşi söndürecektir, hiç kuşkunuz olmasın.

Dört bin yıllık süreç?

Yarın arife. Milyonlar bir sesin çağrısına uyup Mekke’de Arafat tepesine koşacaklar. Dünyanın dört bir yanından, beyaz, siyah, kızıl, sarı derili milyonlar. Asyalı, Afrikalı, Avrupalı, Amerikalı milyonlar.

Bu ses İbrahim’in dört bin yıl öteden gök kubbeye saldığı bir ses. Nemrud’un ütopyasına benzemez bu; tam dört bin yıllık yaşanan canlı bir süreç.

“Lebbeyk Allahumme lebbeyk!” diye yüreklerini dua makamında İbrahim’in, İsmail’in, hicretin gelini Hacer’in korosuna katan milyonlar, bu sürecin her şeye rağmen süreceğini muştuluyorlar.

Gök kubbede baki kalan işte bu sadadır.

Bu imanın sadasıdır.

Siz de katın sesinizi bu ilahi koroya. Unutmayın; adak değerini adandığı kapıdan alır. O’nun kapısı en yüce kapıdır ve bir tek O’dur insana gerçek değerini bahşeden. Yalnızca O’dur kendisine teslim olan insanı istismar etmeyen.

O halde haydi hep bir ağızdan ses katın İbrahim’in gök kubbede yankılanan sesinin yanına:

“Lebbeyk Allahumme lebbeyk: Buyur Allah’ım emrine amadeyim!”


Mustafa İslamoğlu
 

kartalreis

Üye
Üye
Katılım
Tem 26, 2011
Mesajlar
709
Tepkime Puanı
50
Puanları
28
Kurbanı Anlamak

Allah, "insana şah damarından yakın olan"dır. Bu yüzdendir ki O, insana, nefsinin neleri hangi gerekçelerle fısıldadığından haberdardır.

Bu nedenle kurban, Allah'ın insana yaklaşmasını değil, insanın Allah'a yaklaşmasını ifade eder. Şahdamarından uzak olan, Allah'dan haydi haydi uzak olur. "Şahdamarından uzak olmak" demek, kendinden uzak olmak demektir. Kendine yakın olmak ise, "Allah'a yakın olmak" demektir.

İnsana şahdamardan daha yakın olan, tüm damarların kendisine açıldığı kalptir. Kalp, daha içeride, daha merkezdedir. Şahdamar, ona açılan "yol"dur. Allah "yolda" değildir, "yolcu" değildir. Merkezdedir; hayatın ve varlığın merkezinde. Yolda olan, yolcu olan insandır. Uzaklaşır ve yaklaşır. Yasa gereği O'ndan gelmiş ve O'na dönecektir.

İnsan damardan uzaklaştığında, "dem-i mefsuh" (atık kan) hükmünü alır. Hayatın ve sağlığın sebebi iken, ölümün ve hastalığın sebebi olur. Kalbe, yani yolculuğunun anlamını bulduğu yere dönmelidir. Kalbe dönüş, kendine dönüştür. Kalpten uzaklaşma, kendinden uzaklaşmadır. Şahdamar, kanın "sırat-ı müstakimi"dir. Dosdoğru yola giren insan da, manevi bedenin kalbine giden yola girmiş demektir.


Mustafa İslamoğlu
 

kartalreis

Üye
Üye
Katılım
Tem 26, 2011
Mesajlar
709
Tepkime Puanı
50
Puanları
28
Kurbanı Anlamak

Kur'an'da "kurban" teriminin kullanıldığı nadir yerlerden biri olan Maide 27. ayet, Adem oğullarından ikisinin kurbanla sınanmasından söz eder. Bu, neyi gösterir? Birincisi, Kurban ibadetinin insanla yaşıt, hatta insanın ilk ibadeti olduğunu. İkincisi, insanın cevherle cürufunun sınanmadan denenmeden ayrışmadığını. Üçüncüsü, kişi ne kadar kendinden ve Allah'tan uzaksa, mülkiyet tasavvurundaki çarpıklığın da o kadar vahim olduğunu.

Hz. İbrahim ve Hz. İsmail'in sınavı anlaşılmadan, kurban ibadeti anlaşılamaz. Bu yüzden ilahi vahiyler bu örnek olaydan söz ederler. Kur'an Saffât suresinde, konuya ayrıntılı olarak yer verir. Buna göre, Hz. İbrahim, Nemrud'a karşı verdiği tevhid mücadelesinde can sınavından geçer. Sınavını başarıyla verir. Bu kez sıra "can yarısı" sınavına gelmiştir. Bir gece rüyada, kendisini, uzun bir mahrumiyetten sonra kavuştuğu oğlunu boğazlarken görmüştür.

"Bu oğul kimdir?" sorusu, sadet haricidir. Kur'an açıkça isim vermez. Yahudiler, bu oğlun İshak olduğunda ısrarcıdırlar. Daha birinci kuşaktan itibaren bu tezi destekleyen birçok otorite bulmak mümkün. Yahudiler, bu seçimi "kutsal ırk" tezi üzerine oturturlar ve hem yabancı hem de cariye olan bir annenin oğlu olan İsmail yerine, Sare'den olma İshak'ın "zebîh" olmaya daha layık olduğunu dile getirirler.

Tüm veriler bu oğlun ilk oğul olduğunu gösterir. İlk oğlun İshak olduğunu söylemek, Hz, İbrahim'in hayatı hakkındaki tüm bilinenleri yok saymak anlamına gelir. Hacer'in, Sare'den uzaklaştırılmasının nedeni onun çocuk sahibi olmasıdır. Kurban edilenin ilk oğul olduğunu, Hz. İbrahim'im Kur'an'da dile getirilen duasından anlıyoruz: "Rabbim bana Salihlerden olacak bir (evlat) bağışla" (37:100). Bu duanın, çocuk hasretinin ardından geldiği açık. İlk çocuğun da İsmail olduğu tarihsel olarak kesindir. Kurban edilen, "aşk modunda" yapılan bir duanın mahsulü olan işte bu çocuktur.

Bize öyle geliyor ki, bu "dua meselesi", kurbanı anlamada anahtar konumundadır. Kur'an'da, çocuk hasretiyle geçen uzun yılların ardından, yürekten yapılan bir dua ile çocuk bahşedilen örneklere bakalım:

Hz. İbrahim'e, evlat hasretiyle yapılmış bir dua ile Hz. İsmail bahşedildi.

İmran'ın karısı Hanne'ye, uzun bir süre sonra bir dua ile Hz. Meryem bahşedildi.

Kendisi yaşlı eşi de kısır olan Hz. Zekeriyya'ya, Hz. Yahya bahşedildi.

YA ADAYAN OLA HANNE GİBİ

YA ADAK OLA MERYEM GİBİ

YA ADANANLARA BAHÇİVAN OLA ZEKERİYYA GİBİ

SAKIN DÖRDÜNCÜSÜ OLMA, HELAK OLURSUN


Mustafa İslamoğlu
 

kartalreis

Üye
Üye
Katılım
Tem 26, 2011
Mesajlar
709
Tepkime Puanı
50
Puanları
28
Salât ibadetler mecmuasıdır

Namaz toplayandır. Bu özelliğiyle dinin amelî yönünü bütünüyle kuşatır. Namazın toplayıcı özelliğini dört başlık altında ele alabiliriz:

1. İçinde ibadetleri toplayandır: Zira namazda Kur’an’da her biri ayrı ayrı emredilen birçok ibadet namazda cem olmuştur. Tekbir (kebbirhu), tertil (rattil), kıyam (ekim), ibadet (v’a’bud), dua (ud’ûnî), tesbih (sebbih), zikir (fezkurunî), kıraat (fakra’û), rükû (verke’û), secde (vescüd), şükr (en-işkurlî) bunlardandır.

2. Müminleri bir araya toplayandır: Zira İslâm cemaatinin tesisinde namaz bir numaralı rol oynar. Cuma’ya, müminleri bir araya getirerek cemaat yaptığı için bu ad verilmiştir.

3. Müminleri bir mekânda toplayandır: Cami, namaz müminleri bir araya topladığı için bu adı almıştır. Cami ilk İslâm müessesesidir. Allah Rasulü’nün Medine’yi teşriflerinde ilk yaptığı iş, evinden önce bir mescid bina etmek olmuştur. Cami, başlangıçta hem medresenin hem de tekke ve zaviyenin işlevini üstlenmişti. Medeniyet sürecinde bu kurumlar camiden bağımsızlaşacak ve ayrı birer kurum halini alacaktır.

4. Dağılmış hayatı toplayandır: Salât kozmik uyumun ibadete dönüşmüş biçimidir. Uyum esastır. Uyumsuzluk kaostur. Kaos Şeytan’ın düzenidir. Kozmik uyumun ibadete dönüşmüş hali olan namaz, bırakın sadece birbirine yakın hayat alanlarını, birbirine en uzak hayat alanlarını dahi toplar ve bir araya getirir. Mesela sevincin dorukta olduğu bayramlar ve hüznün dorukta olduğu ölümler. Bayram namazı ile cenaze namazının ortak yanı içerisinde yer alan ziyade tekbirlerdir. En sevinçli ve en hüzünlü anımızda salât bize Allahu Ekber demeyi öğretir. Zira salât, sevinç ânında da hüzün ânında da insanın dağılmasına, Allah’tan kopmasına mani olur. Onu duygu, düşünce ve eylem olarak toplar ve Bir’in huzurunda birlik ve dirlik halinde tutar.


Mustafa İslamoğlu
 

kartalreis

Üye
Üye
Katılım
Tem 26, 2011
Mesajlar
709
Tepkime Puanı
50
Puanları
28
Salât Allah ile sohbettir

Salât ilâhî randevuya gelmektir. Allah’la iletişim kurmaktır. Yani salât sohbet-i Rahman’dır. Namazda okunan Kur’an üzerinden insan Rabb’iyle söyleşir. Hz. Peygamber Fatiha’yı Allah-insan arasında bir diyalog olarak okumuştur.

Kul, “Hamd olsun âlemlerin Rabb’ine” dediği zaman Allah der ki:

—Kulum bana hamd etti.

“Er-Rahman er-Rahim” dediği zaman Allah der ki:

—Kulum beni sena etti.

Müzzemmil Sûresi’nin ilk âyetleri Hz. Peygamber’in bu okuması ışığında bir daha anlaşılmalıdır: “Sen ey ağır yük yüklenen (Nebi)! Kalk gecenin ilerleyen bir vaktinde! Gece yarısı, ondan biraz önce ya da sonra (fark etmez); ve oku Kur’an’ı sindire sindire. Çünkü biz sana ağır bir söz indireceğiz; elbet şu gece dirilişi var ya: işte o pek derin bir iz bırakır ve okuyuş açısından daha bir etkilidir” (Müzzemmil 73/1-6).

Salâtın en büyük tarafı, Kur’an’ın şahadetiyle zikrullah oluşudur: “Salâtı ikame et, çünkü salât (insanı) bellibaşlı her tür çirkinlikten ve kötülükten alıkoyar; hele zikrullah en büyük boyutudur” (Ankebût 45).

“Zikrullah”, iç içe geçmiş iki anlamı birden barındırır: “Allah’ı zikir” ve “Allah’ın zikri”. Zaten sohbet de iki taraf ister. İnsan salât ile Allah’ı zikreder. Gerçekte Allah insanı zikredince insan salâtla buluşur. Salâtla buluşan secdeyle buluşur. Secdeyle buluşan Allah’a yaklaşır (‘Alak 96/19).


Mustafa İslamoğlu
 

kartalreis

Üye
Üye
Katılım
Tem 26, 2011
Mesajlar
709
Tepkime Puanı
50
Puanları
28
Salât yaratılış amacını bilmektir

Anlamlılık ve amaçlılık yaratılışın temel kanunudur. Hiçbir şey anlamsız ve amaçsız yaratılmamıştır. Bir varlığın yaratılış amacına uygun hareket etmesi o varlığın salâtıdır. Tıpkı kuşların salâtından bahseden şu âyette buyrulduğu gibi:

“Sen (ey insan)! Göklerde ve yerde bulunan her bir varlığın -kanat çırpan kuş katarlarına varana dek- Allah’ın yüce kudretini dillendirdiğini fark etmez misin? Doğrusu onların hepsi de, O’na salâtı bilmektedir. Allah onların hareketlerini de bilmektedir” (Nûr 24/41).

Yukarıdaki âyette salât olarak geçen şey, şu âyette tesbih olarak karşımıza çıkar: “Yedi gök ve yer ve onlarda yaşayan her bilinçli varlık O’nu tesbih ederler” (İsra 17/44).


Mustafa İslamoğlu
 

kartalreis

Üye
Üye
Katılım
Tem 26, 2011
Mesajlar
709
Tepkime Puanı
50
Puanları
28
Salât arınmaktır

Salât her tür arınmadır. Hatta Şah Veliyullah Dihlevi’nin dediği gibi, din baştan sona temizlikten ibarettir. İman kalbin arınması, İslâm ikrarın arınması, namaz hayatın arınması, zekât malın arınması, oruç bedenin arınması… Namaz için şart olan abdest, organların arınmasıdır. Namazın kendisi ise tezkiye-i nefstir. Allah Rasulü, namaz kılan bir müminin durumunu günde beş kez ırmağa girip yıkanan kimseye benzetmiştir.


Mustafa İslamoğlu
 

kartalreis

Üye
Üye
Katılım
Tem 26, 2011
Mesajlar
709
Tepkime Puanı
50
Puanları
28
Sual: Biz namazı kılarsak, namaz da bizi kılar mı?

Cevap: Elbette! Eğer biz namazı Kur’an’da yer alan bütün boyutlarıyla kılarsak, namaz da bizi kılar. Namaz bizi kılınca, biz kabul olmuş ibadet oluruz. Varlığımız salât olur. Bu, varlığımızın Allah’a ve O’nun dinine “destek” olması demektir. Varlığı Allah’a ve O’nun dinine destek olanın desteği Allah olur: “Ey iman edenler! Siz Allah’a yardım ederseniz O da size yardım eder ve ayaklarınızı sabit tutar” (Muhammed 47/7).

Sual: Şu halde, insan namazı terk edebilir mi?

Cevap: İnsan namazı, ancak namaz insanı terk edince terk eder. Bu ise insanın kendi kendini terk etmesi manasına gelir. Kendini terk eden, kendini kaybeder.

Allah’ım! Salâtımızı hayatımız, hayatımızı salâtımız kıl! Âmin.


Mustafa İslamoğlu
 

kartalreis

Üye
Üye
Katılım
Tem 26, 2011
Mesajlar
709
Tepkime Puanı
50
Puanları
28
Salât sadece kuldan Allah’a yükselen fiille desteklenmiş bir dua değil, Allah’tan kula da fiilî bir icabettir.

Namaz müminler cemaatine intisabın alâmet-i farikasıdır.

Salât duadır, dua ise edilen kimseye destektir. Kişi kendisi için dua ediyorsa destek istiyor demektir. Salât istiğfardır, istiğfar af için destek istemektir.

Salât ibadettir, ibadet ise kişinin imanına sunduğu destektir. Salât davettir, davet kişinin dinine ve ait olduğu türe desteğidir.

Allah’ın kuluna salâtı, ona desteğidir.

Salâtla dünyada doğrulmayan ve salâtını dünyada doğrultmayanı, Allah âhirette ateşle doğrultacaktır.

Din baştan sona temizlikten ibarettir. İman kalbin arınması, İslâm ikrarın arınması, namaz hayatın arınması, zekât malın arınması, oruç bedenin arınması.


Mustafa İslamoğlu

Kur’anî hayat dergisi, ocak-şubat 2010
 

kartalreis

Üye
Üye
Katılım
Tem 26, 2011
Mesajlar
709
Tepkime Puanı
50
Puanları
28
HZ. MUHAMMED SAV. İN TAİF SEFERİ DÖNÜŞÜ YAPTIĞI DUA

İşte İbn Hişam'ın Sîra'daki metninden Türkçeleştirdiğim dua:

Allah'ım!
Kuvvetimin tükendiğini sana arzediyorum.
Gücümün azaldığını,
İnsanların gözünde küçük düştüğümü sana şikayet ediyorum.
Ya Erhamerrahimin!
Sensin ezilmişlerin Rabbi!
Sensin benim Rabbım!
Beni kimlerin eline bıraktın?
Bana gaddarlık yapan yabancıların eline mi?
Yoksa, dâvamı ipotek edecek bir düşmana mı?
Eğer sen bana gücenmedinse,
kesinlikle bunlara aldırmıyorum.
Lakin iyiliğin beni rahatlatacaktır.
Senin nuruna sığınırım;
karanlıkları aydınlatan nuruna,
dünya ve ahiretimi kurtaracak nuruna...
Gelecek gazabın, bana ulaşacak öfkenden
kaçıp kurtulacak bir sığınak arıyorum.
Sana sığındım, yeter ki razı ol.
Güç ve kuvvet sendendir,
yalnız senden. (11/29-30)


Mustafa İslamoğlu
 

kartalreis

Üye
Üye
Katılım
Tem 26, 2011
Mesajlar
709
Tepkime Puanı
50
Puanları
28
BİZ KİMİZ?

BİZ; Yahudilerden değil, Yahudileşmekten korkanlardanız.

Zira Yahudileşmek ümmet-i Musa'ya has bir sapma değildir. Eğer bu süreç Kur'an'da ümmet-i Muhammed e sekiz yüz ayetle anlatılmışsa, biz inanırız ki o ayetlerin muhatabı bizleriz. Onun için Yahudilerden değil, Yahudileşmekten korkarız.


Mustafa İslamoğlu
 

kartalreis

Üye
Üye
Katılım
Tem 26, 2011
Mesajlar
709
Tepkime Puanı
50
Puanları
28
BİZ KİMİZ ?

BİZ; ''Salavat''; mü'minlerin salavatı Allah Rasulune desteğidir diyenleriz.

Allah Rasulünün sünnetine destek vermeyip, onu yaşatmayıp, onu çağa taşımayıp, hatta onu buharlaştırarak hayatın dışına çıkarıp, ondan sonra da salavatı dile indirgeyerek ona karşı vazifelerinin gereğini yerine getirdiğini düşünenlere;''Siz Allah Rasulüne rüşvet veriyorsunuz!''diyenlerdeniz.


Mustafa İslamoğlu
 

kartalreis

Üye
Üye
Katılım
Tem 26, 2011
Mesajlar
709
Tepkime Puanı
50
Puanları
28
BİZ KİMİZ ?

BİZ; Keramet istikamettir diyenleriz.

''Neyinizle övünüyorsunuz?''diye soranlara; ''Kulluğumuzla iftihar ediyoruz. Başka bir sıfat istemeyenlerdeniz.''diyenleriz.


Mustafa İslamoğlu
 

kartalreis

Üye
Üye
Katılım
Tem 26, 2011
Mesajlar
709
Tepkime Puanı
50
Puanları
28
BİZ KİMİZ ?

BİZ; Bireye karşı, şahsiyeti savunanlarız.

Modern çağda bireyciliğin yüceltildiği,' 'gemisini kurtaranın başarılı kaptan''ilan edildiği, herkesin ''nefsi!''diye bağırdığı, kendi saadetini başkalarının felaketi üzerine bina eden bir dünyada;

BİZ ASLA BÖYLE YAPMAK İSTEMEYENLERİZ!


Mustafa İslamoğlu
 

kartalreis

Üye
Üye
Katılım
Tem 26, 2011
Mesajlar
709
Tepkime Puanı
50
Puanları
28
BİZ KİMİZ ?

BİZ; İnsan Allah'ın projesidir diyenleriz.

''Rabbim bizi projende kullan!''diyenlerdeniz. İnsanlığa ilişkin ilahi proje tamamlanırsa, Allah'ın ikinci projesi olan kainat projesinde de kullanılmak isteyenlerdeniz.''Ya Rabbi! Kainat projende bizi harc olarak kullan.''duasını edenleriz.

Mustafa İslamoğlu
 
Tekerlekli Sandalye
Üst