Ümit Yaşar Oğuzcan

Murat.Y

Üye
Üye
Katılım
Eyl 9, 2014
Mesajlar
1,998
Tepkime Puanı
0
Puanları
0
Ümit Yaşar Oğuzcan - Güneyin Ağustosları

4.jpg

Güneyin Ağustosları

Benim memleketim yanar kavrulur şimdi
Tarlalarda başaklar sararmıştır
Yel esmez, yaprak kımıldamaz ağaçta
İnsanları yağmur diye göğe el açmıştır

Bir bulut görünse uzaklardan, güler yüzleri
Yalınayak çocuklar koşuşur tozlu yollardan
Oysa ne yağmur yağar, ne rüzgar çıkar
Bilmem ki Tanrı ne ister bu garip kullardan

Geceleri gökte binlerce yıldız
Aydınlatır yamalı cibinlikleri
Erkekleri uyur, hayale dalar genç kızları
Giyerler düşlerinde beyaz gelinlikleri

Gönüllerde umutlar hevenk hevenk
Üzümler bağlarda salkım salkımdır
Ellikten çıkar elleri pamuk toplamaktan
Onlar benim memleketlim, benim halkımdır

Alışkındırlar her mihneti çekmeğe
Derileri güneşten kalınlaşmış, kararmıştır
Dururlar güneşin altında bir kara heykel gibi
Yüzlerine bakmayın, sıtmadan sararmıştır

Benim memleketim yanar kavrulur şimdi
Bıçak açmaz ağızları, her gün aynı matemdir
Yağmur değil, alev yağar, ölüm göklerden
Ağustos burda cennet orda cehennemdir
 

Murat.Y

Üye
Üye
Katılım
Eyl 9, 2014
Mesajlar
1,998
Tepkime Puanı
0
Puanları
0
Ümit Yaşar Oğuzcan - Güzeldiniz

5.jpg

Güzeldiniz

Bir zamanlar sizi de sevmiştik hatırlar mısınız
Güzelsiniz demiştik gerçekten güzeldiniz
Her gece ayla beraber çıkardınız gökyüzüne
Gün olur güneşler doğardı aydınlığınızdan
Gözlerinizin şavkı vururdu duvarlara
Gün olur dağ rüzgarıyla gelirdiniz
İnsanı büyüleyen bir havanız vardı
Güzelsiniz demiştik gerçekten güzeldiniz

Tutunca avuçlarımızda eriyecek sanırdık elleriniz
Öyle beyazdılar, inceydiler anlatılmaz
Ya dudaklarınız yaban eriği kokulu
İnsanı deli divane eden dudaklarınız
Hiç öpmemiştik ama bilirdik tadını öpmüşçesine
Zekiydiniz aklımızdan geçenleri bilirdiniz
Bir tanrı yüreğiyle severdik sizi
Güzelsiniz demiştik gerçekten güzeldiniz

Nereye gitsek sizi bulurduk karşımızda
Yürüsek gölgemizdiniz uyusak düşümüzdünüz
Kır çiçekleri açardı bastığınız yerde
İyot kokuları gelirdi uzak denizlerden
Gözlerinize gemilerin biri gelir biri giderdi
Yosun yeşili elbiseler giyerdiniz
Bilseniz nasıl da yaraşırdı size

Şimdi ne desek faydasız yoksunuz
Bir karanlıktır bıraktınız arkanızda
Yüzünüzü görmek mümkün değil artık
Kulaklarımızda yalnız aksi kaldı gülüşlerinizin
Hani yokluğunuz bu kadar uzun sürmeyecekti
Hani giderken gelirim demiştiniz
Vefasızlık bile yakıştı size
Güzelsiniz demiştik gerçekten güzeldiniz
 

Murat.Y

Üye
Üye
Katılım
Eyl 9, 2014
Mesajlar
1,998
Tepkime Puanı
0
Puanları
0
Ümit Yaşar Oğuzcan - Hatırla

6.jpg

Hatırla

Ne çabuk geçti şu üç beş gün
İki yataklı bir han odasında
Halden bilir insanlar arasında

Suyunu içip sokağında yürüdüğün
Bu şehir yine bildiğin gibi
Alabildiğine sefalet ve biraz sevgi

Gidişine benden başka ağlayan olmadı
Bu binler, on binlerce kişiden
Kalanı ağlatır mı böyle her giden

Islıkla çaldığımız şarkıları
Sabahı ettiğimiz geceyi unutmadım
Bir günlük neşemle, üç günlük yatağım

Sayılı günler çabuk geçti, neyleyim
Hatıraların bizde kaldığına şükür
Onlar ki bizimle uyur, bizimle yürür

Ben artık o bildiğin adam değilim
Dün bir kilo rakıya *bana mısın* demezken
Şimdi sarhoşluğum erken başlıyor, erken

Kimler aldı kahvedeki yerimizi
Han odasında şimdi kimler yatıyor
Sokaklar camekanlar seni hatırlatıyor

Bir daha görmek kısmet değilse birbirimizi
Çaresiz mahşer gününü bekle sabırla
Beni de ''İstediğin zaman'' hatırla.
 

Murat.Y

Üye
Üye
Katılım
Eyl 9, 2014
Mesajlar
1,998
Tepkime Puanı
0
Puanları
0
Ümit Yaşar Oğuzcan - Hatırlama

7.jpg

Hatırlama

Ne zaman elime bir kalem alsam
Sana seslenmek geliyor içimden
Güzelliğini hatırlıyorum bir yaz günü
Yine gemiler geçiyor uzaklardan
Biz yosun kokulu rıhtımlarda el ele
Şehirlerden İstanbul, aylardan temmuz
Ne zaman elime bir kalem alsam
Geçmişi seninle yeniden yaşıyoruz
Ne zaman elime bir kitap alsam
Hep seni okuyorum inanır mısın
İstiyorum seni anlatmalı bütün romanlar
Sevilen kadın hep sen olmalısın.
Ne zaman elime bir kibrit alsam
Yine İstanbul'u yakmak geçiyor aklımdan
Bu sensiz sokakları, bu evleri
Bu plajları bu denizleri
Sensiz kaldığım bu şehri tüm yakasım geliyor
Yine alev alev bir İstanbul düşünüyorum
Ve çaresiz yaktığım bütün sigaraların
Dumanlarında seni görüyorum.
Ne zaman elime bir fırça alsam
Yüzünü çiziyorum kapılara, duvarlara
Bir bir hatırlıyorum bütün hatlarını
Gözlerini dudaklarını saçlarını
Baktığım her yere gölgen düşüyor
Dokunduğum her şeyde senin sıcaklığın
Sonra dağlar, denizler giriyor aramıza
Gitgide büyüyor uzaklığın
Ne zaman elime bir kadeh alsam
Delicesine sarhoş olmak istiyorum
İçkiler seni hatırlatıyor yine
Kırıyorum birbiri ardınca kadehleri
Artık hiç bir şey kar etmez biliyorum
Ne dost, ne içki, ne aşk, ne kadın
Gözlerimde yıllardır eşsiz olan
Değişmeyen bir sen varsın
Ne zaman elime bir ayna alsam
Gözlerimden korkuyorum, bakışlarımdan
Bu seni unutamayan benden korkuyorum
Uçurum çizgiler, kara gölgeler
Bir sonun belirtileri yüzümde yer yer
Karşımdaki yüz sefil bir akşam
Hep sana sesleniyorum duyuyor musun
Ne zaman elime bir kağıt alsam.
 

Murat.Y

Üye
Üye
Katılım
Eyl 9, 2014
Mesajlar
1,998
Tepkime Puanı
0
Puanları
0
Ümit Yaşar Oğuzcan - Hatırlar Mısın?

8.jpg

Hatırlar Mısın?

Hatırlar mısın
Göz göze gelişimizi ilk defa
Bakışlarımızın çakmaklanışını
Bir akşam vakti, yakınlarda
Bir yerlerde bir şeylerin yanışını
Hatırlar mısın
Hatırlar mısın
İlk öptüğüm günü dudaklarından
Başımın dönmesini, tenimin tutuşmasını
Yıllar yılı kendi yatağında kaybolan
Nehrimin, denizine kavuşmasını
Hatırlar mısın
Hatırlar mısın
Ayrı ayrı yaşadığımız binlerce geceden ayrı
Bir geceyi, sabahsız, çılgın, dopdolu
Ve senin özleminle sımsıkı saran kolu
Hatırlar mısın
Hatırlar mısın
Ormanda dibe vuruşunu gün ışığının
Ağaçların ürperişini derinden
Başını omuzuma koyuşunu, dalgın
Sonra bir yangının başlayışını ellerinden
Hatırlar mısın
Hatırlar mısın
Kendimizden geçerek, alabildiğine
Birlikte gittiğimiz o yerleri
O ağaçlı yol, o serin kumsal, o meyhane
Ve güllerin ağlayışını bir akşam üzeri
Hatırlar mısın
Hatırlar mısın
Nasıl bir koşuydu o doludizgin
Ne kadar yoğu var etmiştik birlikte
O seven gönüllerimiz bir çift güvercin
Gibi nasıl kanat çırpmışlardı mavilikte
Hatırlar mısın
Hatırlar mısın
Gün boyu seninle çağlar aştığımızı
Bir yalan dünyada yalansız severek
Tanrıya yaklaşıp Tanrılaştığımızı
Söyle hatırlar mısın bir gün beni
Hatırlar mısın ?
 

Murat.Y

Üye
Üye
Katılım
Eyl 9, 2014
Mesajlar
1,998
Tepkime Puanı
0
Puanları
0
Ümit Yaşar Oğuzcan - Her Gece Sen

9.jpg

Her Gece Sen

Her gece sen girersin rüyalarıma
Her gece sen...
Paramparça olur uykularım
Karanlığın en koyulaştığı yerde
Kapının çalındığını duyarım
Açınca soğuk bir rüzgar çarpar yüzüme
Sen yoksun...
Kilitlenir dudaklarım
Gözlerim karanlıklarda boşuna arar seni
Sen yoksun...
Yalnızlığımı kadehlere doldurup
Tek başıma içmeliyim bu gece
Kırmalıyım kitapları
Evleri ateşe vermeliyim
Sen yoksun...
Zaman gitgide uzar
Altmış saniye bir dakika
Altmış dakika bir saat
Ve sabahın olmasına daha beş saat var
Beklemek bir çeşit ölmektir
Sen yoksun...
Bu bana her gece binlerce ölüm demektir.

Neden ayrılsın ellerimiz her akşam üstü?
Gözlerime acı bir karanlık düşsün
Bir vapur alsın götürsün seni
Ben vapurlar dolusu kederimle yapayalnızım
Sen uzak bir körfezde özlemli, dalgın
Kıyılarına çarpıp ağladığı yerde dalgaların
Neden ay karşılardan yükseldiği zaman,
Başın omuzlarımda olmasın?
Neden ellerin avuçlarımda değil?
Neden gözlerim aradığı zaman gözlerini bulmasın?

Durup durup beni bu çaresizlik hançerliyor
Bu yolların bir yerde ayrılması,
Uzayan kilometreler...
O sefil, anlayışsız bakışları insanların
Dünya, o eski dünya değil
Tanrı'ysa çoktan unuttu bizi
Şu uçsuz bucaksız evrende
Ne derdimizi dinleyen,
Ne de bir anlayan var sevgimizi.

İki ömür değil,
İki ayrı ve büyük yalnızlıktır yaşadığımız.
Her şey aslında başka renkte.
Vernikli eşyalar, vernikli yüzler...
Altından yer yer sırıtan bir yoksulluk
Yalan üstüne yalan,
Oyun içinde oyun...
Her şey bir yerde anlamsız ve boş
Gerçek olan şimdi senin yokluğun

Senin varlığını özledim duyuyormusun?
Bak nasıl artıyor ellerimin sıcaklığı
Dinle bak nasıl çarpıyor yüreğim
Bütün sokaklarında bu şehrin sana koşuyorum
Seni soruyorum gelip geçene,
'Görmedik', diyorlar.
Anlamıyorlar seni nasıl özlediğimi,
Nasıl sevdiğimi bilmiyorlar.
Volkanlar tutuşuyor,
Ormanlar yanıyor içimde.
Her gece milyonların uyuduğu bir anda,
Devler uyanıyor içimde.

Seni düşünüyorum,
Karanlıklar içinden özlemli sesin geliyor.
Bir ışık yanıyor çok uzaklarda,
Çorak topraklarımın üzerinden bir bulut geçiyor.
Şimdi umutlarım,
Varılmaz uçurum diplerinde
Korkunç, karanlık mağaralarda hayallerim.
Derin bir kuyudan su çekercesine,
Zamandan ve mesafelerden seni çekiyor ellerim.
Sen her zaman olduğun gibi
Yine o en güzel, en değerli...
Benimse ellerim sımsıcak,
Dudaklarım nemli,
Özlediğim herşeyimle
Kopup en yüksek tepelerden
Bir çığ gibi sana geliyorum.
Sonra dağlar çöküyor ansızın,
Ağaçlar devriliyor,
Evler yıkılıyor,
Altında kalıyorum...

Kırık bir heykel,
Parçasını arıyor her gece.
Bir şarkı notasını...
Bir tablo renklerini...
Ağaç yapraklarını...
Vazo çiçeklerini...
Ve bir adam,
Her gece yollara düşüp,
Yana yakıla seni arıyor...
Mağrur gözleri ıslak,
İlk defa ağlıyor bu adam,
'Gel ' diye,
İlk defa yalvarıyor...

Ben her gece,
Gözlerim tavanda bir noktaya dikilmiş,
Seni düşünüyorum.
Ve sen o saatlerde,
Benim görmediğim rüyaları görüyorsun.
Bir böcek giriyor kafatasıma...
Her gece sen,
Bir cinnet gibi,
Kanıma yürüyorsun...
 

Murat.Y

Üye
Üye
Katılım
Eyl 9, 2014
Mesajlar
1,998
Tepkime Puanı
0
Puanları
0
Ümit Yaşar Oğuzcan - Her Gün Seninle

10.jpg

Her Gün Seninle

Güzel olan
Her günü seninle tekrar tekrar yaşamak
Erimek yarını olmayan zamanlarda
Durdurmak bir yerde bütün saatleri
Bütün kuralları kırıp parçalamak
Sonra varmak o yerlere
Mevsimlere dur demek
Kar yağarken çiçek açtırmak ağaçlara
Güneşi bir akşam saatinde tutup bırakmamak
Sonra doldurmak ay ışığını kadehlere
Delicesine içmek
Ve unutabilmek her şeyi ansızın
Sevmek seni en yücesiyle sevgilerin
Birlikte geçmiş, gelecek bütün çağları aşmak
Güzel olan
Sevmek seni Tanrılar gibi
Seninle Tanrılaşmak...

Bir gün bu akan sele dur diyeceğim, göreceksin
Ne bu şehir kalacak
Ne bu duygusuz sürü
Bu korkunç kalabalık
Her vapur seni getirecek bana
Bütün istasyonlarda seni bekleyeceğim
Kapılar sana açılacak
Senin için söylenecek şarkılar
Şiirler senin için yazılacak
Her evde bir resmin
Her meydanda bir heykelin olacak
Ve sen kimi gün bir rüzgar gibi
Kimi gün denizler gibi, bulutlar gibi
Kopup ötelerden, ötelerden
Yalnız bana geleceksin
Bir gün bu akan sele dur diyeceğim göreceksin.

Ben eskimeyen tek güzelliği sende gördüm
Sende buldum erişilmez hazları
Yanında sıyrıldım korkulardan, yalanlardan
Duyguların en ölmezini sende duydum
Susuzluğum dudaklarında dindi
Yalnızlığım ellerinde
Çoğu gün unuttum açlığımı
Sende doydum...

İlk defa seninle bütünlendim, anlıyor musun
Anladım yaşadığımı her nefes alışta
Seninle geçtim bütün zamanlardan
Seninle var oldum
Eridim seninle bir sonsuz çalkanışta.

Boynunda bir yer vardır, ben bilirim
Ne zaman oradan öpsem,
Değişir gözlerinin rengi
Yanar dudakların, terler avuçların
Dökülür kapkara aydınlık gibi
Omuzlarına saçların
Gitgide artar kalbinin vuruşları
Bir musiki halinde dünyamı doldurur
Ansızın bütün sesler kesilir
Zaman durur
Bir baş dönmesi başlar o en yükseklerde
Her gün seninle yeniden var oluruz
Eriyip kaybolduğumuz yerde...

Sesini duymadığım gün
Yaşanmış değil
Açan çiçek değil
Öten kuş değil
Yüzünü görmediğim gün
İçimde yıldızlar sönük
Güneşler güneş değil
Seni sevmediğim gün
Seni anmadığım gün
Olacak iş değil...

Her günüm seninle geçsin
O güneşe en yakın
Kimsenin varamayacağı bir dağ başında
Uçsuz bucaksız uzak denizlerde
İnsan ayağı değmemiş ormanlarda
Uzaklarda, en uzaklarda
O gemilerin uğramadığı limanlarda
Işığım ol, alın yazım ol benim
Vatanım ol, evim ol
Yeter ki bir ömür boyu benim ol
Her günüm seninle geçsin...
 

Murat.Y

Üye
Üye
Katılım
Eyl 9, 2014
Mesajlar
1,998
Tepkime Puanı
0
Puanları
0
Ümit Yaşar Oğuzcan - Her Sabah Seninle Başlar

11.jpg

Her Sabah Seninle Başlar

Önce gözlerin girer odamdan içeri
Sonra ellerin, saçların dudakların
Bir bir hatırlarım
Her sabah senin olan ne varsa
Yüzüm aydınlanır
Şarkılar söylemek gelir içimden
Yakında bir kuş öter
Uzaklarda bir tren sesi
Sonra kornalar, çocuk ağlamaları
Vapur düdükleri
Sesler bir uğultu halinde yükselir büyük şehirlerden
Ve alışılmış bir yaşamaktır çöker omuzlarıma
Sarar benliğimi birden
Büyük, devamlı dalgalar halinde duygularım
Her sabah seninle başlar
Ve ben her sabah
Ta içimde bir ağrı gibi yokluğunu duyarım

Her sabah
Rezil insanlar bekler her köşebaşında beni
Yüzleri, yürekleri kadar kirlidir
Biri gider, biri gelir
Biri gider, biri gelir
Yakamda duygusuz iğrenç elleri
Ve soğuk göz bebekleri gözlerimde
O alışılmış yaşamak ki her sabah
İğreti bir elbise gibi durur üzerimde
Bir isyandır sarar içimi
Her şeyi üzerimden çıkarıp atasım gelir
Fakat insanlar, insanlar bırakmaz beni
Biri gider, biri gelir

Hep aynı ses, aynı şarkı
Aynı sağır gökyüzü
Dilsiz bir deniz
Kör bir düzen
Hep aynı kör döğüşü
Yalancı yüzler, aptalca bakışlar
O iki yüzlü selamlar
Hep aynı tempoda geçen manasız bir gün
Hep o değişmeyen puslu ikindi üstleri
Ve hep aynı yorgun, zoraki akşamlar
Ya o geceler satılmış, utanç dolu
Büyük avizelerin aydınlattığı sefil yüzlerimiz
Renkli kumaşlar, altın kol düğmeleri
Kristal kadehlerde kral içkiler
O hesaplı dostluklar
Satın alınmış sevgiler

Ben alışılmış şeyleri sevmem, bilirsin
Yaşamaksa dilediğim gibi yaşamalıyım
Sevmekse gönlümce sevmeliyim
Kendi ellerimle yazmalıyım alın yazımı
Ölmekse istediğim anda ölmeliyim
ve yaşıyorsam
Her şey bambaşka olmalı seninle
Alışılmış şeylerden öte
Yalanlardan, düzenlerden uzak
Yeter, yeter artık
Dönmesin o eski plak
Her şey gölümüzce olsun
Bulsun
Dilediği zaman ellerim ellerini
Paylaşalım seninle bütün geceleri
Sabahları, akşam üzerlerini
Görülmemişi görelim, tadılmamışı tadalım
Şarkılar söyleyelim kimsenin bilmediği
Yüzüm her zaman aydınlık olsun aydınlığında
Her zaman sevgiyle gülsün gözlerimin içi
Yeter artık, yeter
Kırılsın o çemberler
Sarsın her yanımızı bir yaşama sevinci
Ayrılıklar, kederler, gözyaşları bitsin
Bütün bir ömür boyunca
Seninle başlayan sabahlarım
Seninle sürüp gitsin.
 

Murat.Y

Üye
Üye
Katılım
Eyl 9, 2014
Mesajlar
1,998
Tepkime Puanı
0
Puanları
0
Ümit Yaşar Oğuzcan - Hiroşima

12.jpg

Hiroşima

Önce, bir bulut yükseldi
Yerden göğe doğru.
Ben gördüm,
Akahito gördü
Yuhara gördü,
Hisaki gördü,
Yaşıyanların hepsi gördüler.
Şimdi yaşıyanlar diyorum,
Oysa ben kaldım,
Onlar öldüler..

Memede çocuklar öldü,
Pirinç tarlasında kadınlar öldü,
Çiçekler öldü,
Kuşlar öldü
Ve sevgilim Sanuki öldü.
Sanuki'yi seviyordum,
Sanuki öldü,
Sanuki öldü..

Ateşten top kayboldu göklerde,
Ardından
Bir ölüm sessizliği çöktü şehre.
Bulutlar gitti,
Renkler gitti,
Sesler gitti.
Gülerken ölmüştü babam,
Anam Chiyo-Ni ağlıyordu
Ve kız kardeşim Shirara.
Ah Shirara,
O da saçlarını tararken öldü.
Shirara, ah Sürara,
Aynada unuttu gençliğini..

Ve ben Yamamura,
Bizim sokaktan bir ben sağ kaldım,
Bizim sokağın ağaçları da öldü..

Ve ben Yamamura,
17 yıl geçti aradan,
Hala Yaşıyorum,
Ağaçları, çiçekleri görmeden..

Ben Yamamura,
Kör, sağır,
Çoktan öldüm,
Kimse farkında değil...
 

Murat.Y

Üye
Üye
Katılım
Eyl 9, 2014
Mesajlar
1,998
Tepkime Puanı
0
Puanları
0
Ümit Yaşar Oğuzcan - Hüsamettin İncir Ağacımı Getir

13.jpg

Hüsamettin İncir Ağacımı Getir

Bir deli feyz aldı diyordu
Bütün diktatörleri yeryüzünün
Bir başkası gökten zembille inmişti
Ve bir peygamberdi anlaşılmamış
Biri durmadan koşuyordu
Üstünde bir don bir gömlek
Ve bir başkası
Ölmek diyordu
Kurtuluş ölmek
O genç bir adamdı
Sakalları uzamış saçları kirli
Gözleri cam gibi parlıyordu
Bir noktaya bakıyor
Sessizce ağlıyordu
Beni görünce
Belli belirsiz bir gülümseme geçti yüzünden
Dedi ki
Sivaslıyım 27 yaşındayım adım bekir
Sonra durdu ve bağırdı uzun uzun
Hüsamettin incir ağacımı getir
 

Murat.Y

Üye
Üye
Katılım
Eyl 9, 2014
Mesajlar
1,998
Tepkime Puanı
0
Puanları
0
Ümit Yaşar Oğuzcan - İhtiras

14.jpg

İhtiras

Bir yağmur mevsimi sevişmeliyiz seninle
O kapkara, o delinmiş gökkubbenin altında
Çılgınlar gibi...
Islak çimenlerin üstünde boylu boyunca...
Yağmur altında saatlerce günlerce
Hep benim olmalısın böyle serin böyle soğuk
Baksana çıplak atlar üşüyor mu
Ne boyunlarında atkı
Ne üstlerinde yağmurluk

Bir yaz elbisesi giy, ipekli
Öyle gel benimle yağmur altına
Ayakların çamurlu, elbisen tenine yapışmış olsun
Hep böyle kadın, hep böyle istekli
Ve gözyaşların...
Yağmura karışmış olsun
 

Murat.Y

Üye
Üye
Katılım
Eyl 9, 2014
Mesajlar
1,998
Tepkime Puanı
0
Puanları
0
Ümit Yaşar Oğuzcan - İki Kişiye Bir Dünya (Senfonik Şiir)

15.jpg

İki Kişiye Bir Dünya (Senfonik Şiir)

Birinci Bölüm:

Kader Kapıyı Çalıyor
(Andante)

Gelme diyorsun
Bu gel demektir
Birazdan güneş doğacak
Doludizgin atlılar geçecek yüreğimden
Seni düşüneceğim
Gümüş mahmuzların parlaklığında
Yağmur nal izlerini örtmeden
Sana geleceğim
Bekle beni
Hindistan ‘da Banaras şehrinde seni aradım
Ganj ‘ın sularında lanetlenmiş insanlar yıkanıyordu
Ganj ‘ın suları pisti bulanıktı
İçtim

Bir kadın tanıdım Haydarabat ‘da
Cüzamlıydı güzeldi üstelik
Sana benziyordu
Etli dudakları vardı
Brahman mabetlerinde seviştik üç gün üç gece
Taşların üstünde yattık
Bir hayvan tarafımız vardı alımlı
Bir Tanrı tarafımız vardı iğrenç
Bir insan tarafımız olacaktı
Aradık üç gün üç gece
Bulamadık
Bir Tanrı tarafımız vardı korkunç
Sevemedik

Sonra Nijerya ‘da Mozambik ‘te Altın sahillerinde
Kulaklarımda ulu ormanların uğultusu
Vahşetin musikisini dinledim yeşil yeşil
Zifir gibi bir yalnızlıktı içimde yokluğun
İri bir memeydin kalçaydın avuçlarımda
Belki bir tutam tuzdun kirli
Seni düşündükçe susuyordum
Nehirler göller kandırmıyordu beni
O kadınlara gidiyordum
O bakır tenli kadınlara
O kadınlarla da yattım
Adam boyu yaprakların üzerinde
Boyanıp boyanıp yeryüzüne çıkıyorduk derinlerden
Yorgundum
Kuşkuluydum
İliklerime kadar bendim
Bir yeşildim
Bir beyazdım
Karanlıktım
İnsan eti yiyenler anladı beni

Kanarya adalarında
Bir kamış kulübede iki ayna buldum
Birinde ellerim vardı kemik kemik
Parmaklarım beni çağırıyordu sana
Birinde gözlerim vardı
Ağlıyordum
Çiğnenmiş otlara döndüm
Ağlamaklı denizlere
Köpek balıklarının azı dişleri avutmaz beni

Bir gemiydim
Battım
Santa – İsabelle adasının önünde
Şimdi 3200 metre derindeyim
Sana ahtapot gözleri topluyorum
Sana mürekkep balıklarının gözyaşlarını getireceğim
Bırak beni
Yosunlarla bir çeşmeden su içiyorum
O derinliklerde bir mağarada buldum kendimi
Önce garipsedim çıplaklığımı
Utandım
Sonraları alıştım güzelliğime
Bir elim sendin
Bir elim ben
Ayaklarımı göremezdin
Öyle uzaktaydı
Sağ kolumu Mekke ‘de kestiler şafak vakti
Utanmaz yalnızlığımla kaldım çaresiz

Bitmez
Haçlı seferleri boyunca anlatsam maceramı
Yakına gel
Dört yanımız iri ıstakozlarla dolu
Yalnız değiliz
Tuk ki bu tuzlu balıklarda benim yüreklerim çarpıyor
Tut ki gözümün yarısı elmada yarısı kapanık
Tut ki ben beyaz peynirim ben zeytinim
Al
Ekmeğine katık et beni

Dufy ‘nin bir sokağı vardı bilir misin?
İlkin seni o mor sokakta gördüm
Temmuzun ondördüydü
Bütün itliği üzerindeydi güneşin
Bir yeşil elbisen vardı
Bir siyah ayakkabın vardı
Bir gözlerin vardı
Bir dudakların vardı
Ama ben yoktum o sokakta
Tahiti adalarında
Gaugin ‘le seni düşünüyordum
Absent kadehlerinde ellerini içiyordum yudum yudum
Dufy ‘nin sokağı aklıma nereden geldi

Bir çift zar aldım
Attım gökyüzüne
Adis-Ababa şehrine düştü
Adis-Ababa şehrinde kadınlar
Hepyek bakıyordu yüzüme
Yüzümde cinayetler işleniyordu her gece
Kadmiyum kırmızısından kanlar akıyordu nehir nehir
Sen baksan görürdün
Her gözüme bir düşeş oturmuştu
Sen görsen anlardın
Titanyum beyazı yalnızlığımı
Budapeşte köprüsünün üzerinde
Bir çingene falıma baktı
Dedi üç günde öleceksin
Ben üçbin yıldır seni arıyorum
Kapılara sığmıyor umutsuzluğum
Lağım kokuları gibi çirkef gibi kederliyim
İçimden dünyayı ipe çekmek geliyor
Cümle yıldızlar şahidim olsun
Yapmazsam adam değilim

Şanghay ‘da orospular benimle yatmadı
Çirkinsin dediler
Pissin dediler
Yıkandım arındım
Afyon yüklü mavnalar geçiyordu Çin denizinden
Birisi geçmişime küfretti
Tuttum öldürdüm
Geçmişim seninle güzeldi temizdi aktı
Kirlettim
Affet beni

Hamamatsu ‘da bir geyşa kızı yüzüme tükürdü
Pyong-Yang ‘da kurşuna dizdiler beni
Tiz bir boru sesi üç defa ti çekti
Trampetler başımda zonkluyordu
Kederliydim
Çaresizdim
Canım Tchaikovski ‘yi dinlemek istiyordu
Ah o keman konçertoları öldürdü beni

Dinsizdim İstanbul ‘da minareler üstüme yıkıldı
Yoksuldum Kudüs ‘te kiliseler kabul etmedi beni
Gelme diyorsun
Bu gel demektir
Birazdan akşam olacak
Rachmaninof ‘la bir meyhanede içmeliyim bu gece
Sonra sana gelmeliyim
Rachmaninof nereye giderse gitsin

Şimdi bir derin mavide akşam oluyor
Gök mavi deniz mavi
Mor dağlar yeşil ağaçlar mavi
Bozuk düzen mavi gecelerden sesleniyorum sana
Ne opera aryaları
Ne beşinci senfonisi Beethoven ‘in
Bir yalnızlık marşıdır çalınıyor uzakta
Gün ışığı arkamızda kaldı bak
Tanyerinde unuttuk gözlerimizi
Gel artık
Hayata yeniden başlayalım
Gel artık
Bu mavilerde kimseler görmez bizi

Solfej anahtarlarını kaldıralım
Do ‘ların mi ‘lerin önünden
Bırakalım bu dünyayı alabildiğine dönsün
Ölmekse daha kolay ne var
Yaşamaksa sensiz mümkün değil
İskender adam edemedi bu dünyayı
Biz mi edeceğiz
Eflatun çözemedi yaşamanın sırrını
Biz mi çözeceğiz
Bütün yataklar bir kişilik
Git diyorsun
Nereye gideyim
Birazdan gece olacak
Ağır kılıçlar parçalayacak yüreğimi
Pis bir koku gibi çökecek üstüme yalnızlığım
Seni düşüneceğim stepler ortasında yorgun kimsesiz
Doludizgin atlılar geçmeyecek yüreğimden
Bir gözümde gümüş mahmuzların pırıltısı hazin
Bir gözümde bozulmuş nal izleri
Durup durup ağlayacağım

Sen bu ayrılıklar için mi yaratıldın söyle
Bu zehir zemberek kederler için mi?
Bak bütün orkestralar sustu
Bütün ışıkları söndü dünyanın
Korkma
Haydi uzat ellerini
Geçmiş yılları yeniden yaşayalım bir bir
Bak dinle
Bir seslenen var uzaklardan
Bak dinle
Kader kapıyı çalıyor
Gelme diyorsun
Gelme diyorsun
Bu gel demektir.


İkinci Bölüm:

Seninle Kardeş Değiliz
(Allegro)

Tanrının bıraktığı yerden biz başlıyalım
Üç milyar insanın yarısını sen öldür yarısını ben
Üç kişi kalsak yetişir yeryüzünde
Yaklaş bana
Seninle kardeş değiliz

Hüzünle karışık sevinçlerden kurtul artık
Arzuların o belli belirsiz sıcaklığını sev
Biliyorsun
Önce Tanrı insanı yarattı
Sonra insan sevgiyi
Ne yapsak boş
Ne kadar çabalasak faydasız
Geriye dönemeyiz
Olanlar oldu iş işten geçti
Çamurumuza sevgi katılmış bir kere

Kim bu şarkıları söyleyen
Karcığar faslından düm tek üzere
Aklım bir yere erişti durdu
Susun
Şimdi üçgenlerle oynuyorum
Kaldırın bu daireleri
Bir model kız geldi soyundu karşımda
Saçlarından üç fırça yaptım
Üç tüp boyan vardı
Verenoz yeşili zümrüt yeşili krom yeşili
Hepsini kattım birbirine
Senin yeşilini buldum
Senin yeşilinde orkestralar Debussy ‘den çalıyordu
Senin yeşilinde unuttum siyahlığımı

Bu deli eden uğultu nerden geliyor
Kim kırdı bu aynaları
Toplayın yüzümüzü görelim
Çirkin değiliz artık
Bir kapı açıldı önümüzde ölümsüzlüğe
Güzeliz
Sabahlar bizimle dolu
Işık diyordun al işte
Kör kıyılara kadar ışıdı yeryüzü
Renk diyordun işte bak
Buram buram mavi
Çarşılar dolusu kırmızı
Süt beyazından geceler
Sarı güneşler ortasında turuncu bir gün
Yitirilmiş saadetlerin bahçesinde mor çiçekler

Kardeş değiliz diyorum inanmıyorsun
Yalan bunca faziletler yalan
Bizi bu ciğeri beş para etmez insanlar mahvediyor
Aldırma diyorum sana
Dünya ikimiz için yaratıldı
Üç milyar insan iş olsun diye geldi yeryüzüne

Verdiğin her kederin yüreğimde yeri var
Hangi kitabi açtıysam seni okudum yıllardır
Hangi aynaya baktıysam seni gördüm
Gel desen gelemem
Git desen gidemem
Öl desen kanım akmaz
Anladım artık seni sevmek yüce bir şey
Anladım seni sevmek Tanrı’ya yaklaşmak gibi

İnsanlar içinde bir sana inandım
Bir seni sevdim kendimden başka
Uykularımın bölündüğü saatlerde
Sendin düşündüğüm soluk soluk
Sivri bıçaklar gibiydin karanlığımda
Gözümü yumsam seni görüyordum
Oynak türkülere benzeyen yürüyüşünle
Sen çıkıyordun karşıma
Karanlığımda
İki yıldızdı ellerin görülmedik
Karanlığımda
Bir orman yangınıydı dudakların

İstesen hayat verirdim bu karanlıklara
İstersen gökyüzünü bir mendil gibi yırtardım
Denizlerden göllerden nehirlerden
Sana görmediğin renkler yaratırdım
Zamanın ötesinde
Yeni bir dünya kurardım sana
İnsansız Tanrısız kedersiz
Severdin
Dağ rüzgarlarının serinliğince
Yaşardın
Bu sefil dünyamızdan uzak

Bir yanıp bir sönen ışıklar gibiyim
Yumruk kadar yüreğimde sen varsın
Kutsal kederler içinde seninleyim artık
Sarı badanalı evlerde baş başayız
Bütün duvarlara gölgen kazınmış
Kokun sinmiş bütün perdelere
Kapılarda parmakların beyaz beyaz
Sokaklarda ayaklarının izi
Ben bu sokaklarda ölsem
Kaldırımlar çekmez ağırlığımı
Söylesem aşkımı asırlar boyunca
Bu ikiyüzlü insanlar anlamaz beni

Desem ki yeryüzüne beş peygamber geldi
Besincisi sensin
Desem ki iki kişi kaldık dünyada
İkincisi sensin
Desem ki biri var yeri göğü var eden
O da sen olurdun
Sana tapmak için
Kilden bir heykel yapardım güzelliğince
Bilsem ki sen Tanrı’dan iyisin
Bilsem ki Tanrı senden güzel değil

Senin o kocaman kocaman gözlerin yok mu?
Nasıl duruyor boşluğunda arzuların anlamıyorum
Nasıl nasıl bakıyor bana
Böyle merhametten uzak
Git diyorsun
Nereye gideyim
Ümitlerim ne olacak
Bunca şiirleri kim söyleyecek sana
Kim anlatacak dünyaya sığmayan güzelliğini

Gitmek mümkün olsa da gitsem uzaklara
Sevmesem seni bir daha
Paramparça etsem yüreğimi cam gibi
Sonra yaksam
Savursam küllerini karlı dağlardan açık denizlerden
Yine seni severdim toz toz
Yine sana tapardım küllerimin ağırlığınca

Bu oksijen gazi olmasa da olurdu
Ama Beethoven gelmeseydi dünyaya
Seni bu kadar sevemezdim
İkimizin ortasında o duruyor
Sağımızda birinci keman
Solumuzda ikinci keman
Karşımızda üçüncü keman
Sonra orglar flütler kontrbaslar
Sustur su orkestrayı Beethoven
Şimdi dokuzuncu senfoninin sırası mı?

Bunca yalnızlıklar bunca yokluklar benim isim değil
Bu çirkinliği ben yaratmadım
Ne de bu kahpe güzellikleri
Bende sevmediğin ne varsa senden türedi
Su karanlık bakışlar
Su ellerimin pisliği
Su dudaklarımdan çıkan iğrenç sözler
Besbelli senin eserin
Ne buldumsa sende buldum kötülükten yana
Ne öğrendimse senden öğrendim
Seni sevdikten sonra başladım yaşamaya

Seni Tanrı yarattıysa beni kim yarattı
Bu azabı kim verdi bana
Çıngıraklı yılanların zehirini içtim
Balinaların kusmuklarını
Kükürt kokulu imkansızlıklar içindeyim
Oysa güzeldim tarihin ilk çağlarında
Görsen şaşardın
Öyle aydınlıktım
Öyle iyiydim
Kobalt mavileriyle doluydu yüreğim
Kursun beyazlarıyla
Severdin beni
Midye kabuklarının yeşilliğince

Sonunda dediğim çıktı işte
Samanyolu’ ndan bir yıldız düştü dünyaya
Sinekler gibi eziliverdi insanlar
Her şey bir anda olup bitti
Yapayalnız kaldık
Ne radyo aktivite ne mantar seklinde bulutlar
Ne yasamak sevinci ne ölüm korkusu
Sonunda üç kişi kaldık dünyada
Sen
Ben
Bir de Jiro'nun Manon Lesko'su

Yine bana bakarken yüzün kızarıyor
Toplum kurallarından kurtulamadın daha
Bütün çayırlar bomboş
Görmüyor musun?
Al başını dağlara çık
Avaz avaz şarkı söyle sokaklarda
Bir kibrit çak
Bütün evler yansın
Yüz bin yılın öcünü al bu şerefsiz dünyadan
Sonra kaldır kendini denize at
Biraz serinle
Sevebildiğim kadar insanım ben
On gram arsenik yeter canıma
Beni düşünme

Uzun mistral rüzgarlarının üzerine
Nimbüs bulutları geliyor kaç
Uykumuz bölündü çırıl çıplağız
Kum fırtınaları başladı
Çin seddinin ötesinde
Gölgemizi bir Asya şehrinde unuttuk
Taklamakan çöllerinde kaldı rüyalarımız
Haydi git
Yok olduk iki olduğumuz yerde
Haydi git
Bir kalırsak yine var olacağız.

Beş yüz borazan birden çalıyor
Bin davul birden vuruyor başımda
Gök gürültüleri
Çekiç sesleri makine sesleri
Dağlardan kopan kocaman çığlar
Taslar
Kayalar
Ey üstüme üstüme gelen deniz
Ey cam kırıklarından kader
Yeter artık
Nerdeyse çıldıracağım
Bir yeşil ötesine geldim durdum iste
Merdivenin son basamağındayım
Bir adim daha atsam
Kimseler tutamaz beni
Bir adım daha atsam karanlıktayım

Kaç kere söyledik
Su potpuriyi çalmayın diye
Anlamıyor musunuz?
Fa diyez bemol çaresizlikler içindeki
Bir duvar yıkılıyor altında kalıyoruz
Bir adam ölüyor bizi gömüyorlar
Susturun su kemanları
Biraz da ilahlar ağlasın yokluğumuza
Kirli gözyaşları kırık iskemleler
Başıbozuk Çigan havaları
Yeminler notalar akortsuz teller
Ve sakat çocukları Nagazaki'nin
Biz bunun için mi geldik yeryüzüne
Devirin şu putları
Mukaddes kitaplar bize göre değil artık

Sinemaskop rezaletler içindeyiz
Café Chantant'larda dua ediyoruz
Mabetlerde çiftleşiyoruz artık
Mesuduz
Dokunmayın keyfimize
Saint Pierre'in doksan dokuzuncu göbekten torunu
Strip tease yapıyor
Foli Bergere revüsünde her gece
Gelsin arkasından şampanya şişeleri
Kauçuk göğüslü kızlarda bir naz bir çalım
On derste ask
On derste güzellik
On derste cinsiyet
Ve tam on bin yıldır arayıp bulamadığımız fazilet
Sonra mezarlıklar dolusu günah
Genelevler dolusu namus
Velhasıl ailece rock'n roll dansı öğrendik
Tepinip duruyoruz

Pirinç tanelerine çizdiğimiz kral resimleri bizi kurtarmadı
Ne de Babil'in asma bahçeleri
Hakkini veremedik alın terimizin suçluyuz
Har vurup harman savurduk ömrümüzü
Akilli bir maymun olmaktan öteye gidemedik
Simdi bu kördöğüşünde yenildikse suç bizim
Geç anladık zavallılığımızı
Her şeyi bu sağır göklerden bekledik yıllardır
Bizi kimseler inandıramadı ölüme
Bize kimseler öğretmedi insanlığımızı

Kim kurdu bu düzeni nerdeyiz
Bu tekerlekler nasıl dönüyor boşlukta
Bu umutlar bu dualar bu kahrolası hayaller
Nasıl bunca yıldır barındırdı bizi
Bu kati yürekli topraklar
Bu gülünç mezar taşları
Ölümler ölümler ölümler
Ölümlerden beter yalnızlığımız
Bu macera ne zaman bitecek söyleyin
Söyleyin ne zaman aydınlanacak
Bu karanlık alın yazımız

Harun-er Reşidin gazabına uğradık cümlemiz
Başparmaklarımızın birinci boğumundan vurdular bizi
Bir düşüş düştük Eiffel kulesinden
Sersefil oldu ölümüz caddelerde
Nice evlerin nice apartmanların bütün ağırlığı üzerimize kurşun gibi çöktü
Sokak köpekleri işedi kanlı gömleğimize
Yedi yıldız senesi bağırdık ağladık
Kimseler duymadı sesimizi Lili Marlen
Beş yüz sene sonra anlaşıldı yokluğumuz
İşte biz böyle yitirdik inancımızı Tanrıya
Keyfimize dokunmayın
Adamakıllı sarhoşuz

Ya bir gül koparın bahçenizden
Koklayalım
Ya bir yudum su doldurun taşlarımıza
İçelim
Ya da bir dilim ekmek verin
Şükredelim yaşadığımız
Karanlıklar içinde
Çamurlar içindeyiz
Tutun kaldırın bizi
O yalancı sevginiz sizin olsun
Biz yasamak için geldik yeryüzüne
Alın başınıza çalın merhametinizi

Körsünüz ya da sağırsınız
Beyaz çorap giydi diye
Ku Klux Klan derneğinin adamları
Bir zenciyi linç ettiler
Görmediniz
İbni Mansurun beşinci karısını toprağa gömdüler beline kadar
Sabahtan akşama dek yedibin kişi taşladı
Yedibin kişi tükürdü yüzüne görmediniz
Su gök kubbenin altında
Boşa gitti nice bonjour'larımız
Sonra üç kere good night dedik
Duyan olmadı

Ya savaş meydanlarında yitirip bulamadığımız gerçek
Engizisyon işkenceleri yirminci yüzyılın
Fırınlar
Gaz odaları
Kitle halinde ölümler
Kara sineklerin konduğu çürümüş et yığınları
Yaylım ateşleriyle delik deşik olmuş insanlığımız
O azgın atların çiğnediği kollar bacaklar
O kan çanağı gözler
O süngü uçlarında yükselen kesik başlarımız

Bizi alçaltan bu kanlı zafer taçları işte
Öptüğümüz o pis eller
O maymun maskara soytarılar
Küçük orospular
Kirli zevklerimiz
Yatağımıza giren frengili kadınlar
Aldığını geri vermez bir karanlık dört yanımızda
Hangi perdeyi aralasak gece
Hangi taşı kaldırsak çaresizlik
Ölüm isli bir fener ışığı bu karanlıklarda
Ölüm yorgun askerlerin tek umudu sıcak
Biz bu ölümlerle yakınız ölümsüzlüğe
Bu karanlıklarla uzak

Siz dilediğiniz şarkıyı söyleyin yine
Yine karamelalarla kandırın küçük kızları
Irzına geçin torunlarınızın
O sapık arzularınız yükseltecek sizi
O karanlık odaların başıboş rahatlığı
Varın dilediğiniz gibi yaşayın artık
Bir gün bütün günahlarınız bağışlanacak Tanrı katında
Ne cehennem ateşleri ne o köprüler kildan ince
Sizin için değil
Siz öyle Tanrıların böyle kullarısınız işte

Şimdi de oturmuş tuz biber ekiyorsunuz yaramıza
Kiliselerde camilerde öğütler veriyorsunuz Tanrı adına
Sonra her gece bir cinayet işliyorsunuz
Temiz çarşaflarda pis kanınız
Uykularımızda gölgeniz korkunç belalı
Sizi sayıyla mı verdiler bize
Defolun karşımızdan
Bize kendi derdimiz yeter
Kanınızı bulaştırmayın ellerimize

Yüzsüzlüğün bu kadarına pes doğrusu
Haydi biraz eğin başınızı
Bizden af dileyin
Kederimizi anlayın artık
Saygı gösterin sevgimize
Belki sizi affedebiliriz
Ne de olsa insanız biz de
Bir zayıf tarafımız vardır

Nasıl aldandık bunca zamandır
Nasıl inandık güzelliğine hayatın
Bize ne doğan güneşten
Büyüyen buğdaydan akan sudan bize ne
Alabildiğine kederliyiz yorgunuz
Bize dostluğu öğrettiniz
Bize sevmesini öğrettiniz böyle delicesine
Sevdikse günahlarımız Tanrı ‘nın boynuna
Sevilmedikse insanlar utansın kederimizden
Ne aradık ne bulduk dünyanızda söyleyin
Bir sevgiyi bile çok gördünüz bize
Öpüştük uykularımızda ayıpladınız
Kara kara yengeçleri saldınız üstümüze
Simdi de bir yaşamaktır tutturmuşsunuz
Rahat bırakın bizi
Göğüyle deniziyle
Tasıyla toprağıyla
O yoktan var ettiğiniz Tanrı’sıyla
Dünyanız sizin olsun.

Boğaz tokluğuna yaşamalar bizi kurtarmaz artık
Biz oldum olası kör doğmuşuz
Brakisefal kafalarımız bir ise yaramıyor
Hele su bizimsiz ayaklarımızın haline bakin
Aptallığımız yüzümüzden belli
Aynaya bakıp gülüyoruz
Oysa bütün çirkinliğimiz aşikar ayna gibi
Söyleyin bir Shakespeare mi akıllıydı içimizde
To be or not to be

To be or not to be bir şey değil yine
Sen olmasan benim varlığımdan ne çıkar
Ama sen yoksun iste
Bense bütün insanlar gibi ha varım ha yoğum
Yine sana çıkıyor bütün yollar
Yine bütün iki kere ikiler dört ediyor
Dönüp dolaşıp aynı yere geliyorum.

Hani o iki kişilik dünyalar bizimdi
Hani sen iyiydin
Halden anlardın
Hani sen git demiyecektin bana
Ve ben her şeye rağmen gelecektim
İçimde bir umut
Ellerimde olgun meyveler
Dünya nimetleri
Gözlerimde yanıp yanıp sönen bir pırıltı
Ama ne sen gel dedin
Ne de ben gelebildim her şeye rağmen
Aşkımız ayrılıklarla başladı

Deli dolu akan nehirlerden tas tas sular içtik
Öyle ateşlerle doluydu yüreklerimiz öyle tutkundu
Karlı dağların serinliğinde uyurduk geceleri
Deniz fenerinin ışığında yıkanırdık
Köpükten bir çalkantıydı içimizde zaman
Ne yana baksak denizdi maviydi ışıktı
Sonra bir çaresizlikti zifir
Akıntıya kapılmış gemiler gibiydik

Bir org çalınır gibi yanı başımızda
Öyle kendinden geçmiş öyle başıboş
Öyle derin duygular içindeydik anlatılmaz
Sarhoş rüzgarlara bıraktık kendimizi
Aldığını geri vermez dalgalara
Görmediğimiz ülkeler gördük gün doğusunda
Tatmadığımız yemişlerden tattık günahkar olduk
Alevden bir tasta eridi günler
Bir cehennem ateşiydi aşk içimizde
Hiç sönmeyecekmiş gibi yanıyorduk

Tutsaklığımız nasıl başladı bilinmez
Paslı demir kapılar kapandı üstümüze
Taş duvarlarda kayboldu boğuk seslerimiz
Çaresizliğimizi bize aynalar söyledi inanmadık
Kuşatıldık ansızın kederle ayrılıkla
Aman vermez karanlıklar sardı dört yanımızı
Yalnızlık bir ağrı gibi çöktü başımıza
Uyuduk bir daha uyanamadık

Şimdi bir kutup var sana çeker beni
Bir kutup var senden öteye
Ben onun için böyle ortalıklarda kaldım
Dağ yollarında caddelerde sokaklarda
Onun için bulup bulup yitirdim seni
Hangi kapıyı çaldıysam sen açtın bana
Hangi gözümü yumduysam seni gördüm
Zamandın zamandan öte bir şeydin
Yıllarca bir meşale gibi yandın uzaklarda

Bu manyetik alanda boğulmam senin yüzünden
Bu zincirleri sen vurdun ellerime
Sen getirdin bunca karanlıkları
Al şunu mum yak
Korkuyorum
Bir taş aldım attım denize
Günahlarımdan kurtuldum
Alfabenin yirmi sekizinci harfindeyim
Öteye gidemem
İtme beni

Benim de bir insan tarafım vardı
Bakma böyle kötü olduğuma
Benim de dileklerim vardı
Benim de bir beklediğim vardı yaşamaktan
Yeter artık vurma yüzüme çirkinliğimi
Her gün bir kadın ağlar benim yüzümde
Büyük dertler için benim ellerim
Anlamıyor musun ?
Sen sevildiğin için güzelsin bu kadar
Ben sevilmediğimden böyle çirkinim

Bütün kötü yerlerde ben korkarım
Biliyorum
Bir hayvan leşiyim öleli kırk gün olmuş
Fabrika bacalarında bir kara dumanım
Zehirim akrep kuyruklarında
Kötüyüm sevemediğin kadar
Öyle fenayım
Kapanmış bıçak yaralarında
Bu pis çöp tenekelerinde unut beni
Unut artık
Bayat bir ekmek gibi
Çürümüş bir elma gibi

Sarı badanalı evlerde kazanlar kaynar
Sarı badanalı evlerde günahlar işlenir her gece
Sarı badanalı evlerde ölüler yıkanır
Sarı badanalı evleri sev biraz
Bu evlerde zaman benim akşamlarımdır yitirilmiş
Bu kazanlarda benim göz bebeklerimdir kaynayan
Bu sarılarda benim yüreğim bir ölür bir dirilir
Anladım
Bu dünyada benden başka kimse yok beni anlayan

Tosca' dan bir arya hatırlıyorum şimdi
Sus biraz
Ensemde bir akrep yürüyor
Bırak yürüsün
Sabaha asacaklar beni
Dokunma
Yedi canım vardı ikisi gitsin
Bunca ölümler az gelir bana

Kalbimi yardım
Bir damla kan aktı
Kutuplara kar yağıyordu
Üşüdüm
Failatun vezniyle seni çağırıyorum
Bana imbiklenmiş yeşilliğini getir
Dur gitme
Beş kuruşum vardı kaybettim
Dur gitme
Isırgan otlarından kurtar beni

Deniz analarının gözlerini çaldım
Sana bakmak için
Güneşi üçe böldüm
Al biri senin olsun
Yüzümde beş bıçak yarası var
Bir de sen vur
Barut kokusunu severim
Bir portakalı dilim dilim soy
Acıktım
Tut ki ben yoğum artık yeryüzünde
Tut ki bir marul yaprağıydım
Öldüm

Al şu serçe parmağım sende kalsın.
Ben kötüyüm
Allahsızım
Korkunç çirkinim
Ben seksen sekizinci tul dairesiyim
Sağ gözümün üç kirpiğini kestim
Al
Ben lanetlendim

Chopin' in cenaze marşı çalınıyor
Ölüler ayağa kalktı
Görüyor musun ?
Şu soldan ikinci benim
Senin yüzünden öldüm
Şimdi seni getiriyorlar karanlığıma
Ağlıyorum
Biraz sev beni
Gül biraz
Yaklaş biraz
Seni affediyorum

Kuşkonmaz dallarına astım kendimi
Sedir ağaçlarına gül yapraklarına
Başımı taşlara vurdum
Göz bebeklerimde büyük camlar parçalandı
Tanrısal duygular içindeydim
Bütün Tanrısızlığımdan uzakta
Bir kemiklerinin sertliğini aldım
Bir teninin aklığını
Sonra sıcaklığını dudaklarının
Gel bak
Sana bir Tanrı getirdim
Gel bak
Bir Tanrı yarattım senden
 

Murat.Y

Üye
Üye
Katılım
Eyl 9, 2014
Mesajlar
1,998
Tepkime Puanı
0
Puanları
0
Ümit Yaşar Oğuzcan - İkimiz mi? Hemen mi?

16.jpg

İkimiz mi Hemen mi?

Oraya varmak mı? İkimiz mi? Hemen mi?
Dur, bekle beni, geliyorum
En güzel yerinden öpeceğim
Bilmem dudakların mı? Gözlerin mi?

Önce sesindi beni çağıran aşka
Sonra bakışların, ellerin oldu
Ve bir sabah başladı ömrümde, nasıl
Gördüğüm bütün sabahlardan başka

Frenleri patladı içimde özlemin
Ben bu aşkı dizginleyemem artık
En iyisi gelmen bana, gel ama hiç gitme
Varalım doyulmaz tadına bitişikliğin.

Bak ellerin de üşümüş, ama kalbim sımsıcak
Titreme, korkma; artık yanımdasın
Hiç bırakma bu çocuksu hâlini, ne güzel
Ne güzel seninle bir aydınlık olmak

Söyle, bir daha söyle, benim de, seninim de
Yaklaş uyandır beni bir ölüm uykusundan
Sarın maviliğime, bu bizim gökyüzümüz
Baksana,bir evren çalkalanıyor içimde

Oraya varmak mı demiştin? En yüceye
İkimiz miydi? Hemen miydi?
Bak nasıl seninle bir bütün olduk şimdi
Nerde miyiz? Oradayız işte
 

Murat.Y

Üye
Üye
Katılım
Eyl 9, 2014
Mesajlar
1,998
Tepkime Puanı
0
Puanları
0
Ümit Yaşar Oğuzcan - İkinci Mektup

1.jpg

İkinci Mektup

Aramak… Ömür boyunca aramak…
Yalnız seni aramak… Paslı teneke kutularda, küf kokan
dolaplarda, çerçevelerde, tenhalarda, ağaç diplerinde,
sonra vapurlarda, trenlerde hep seni aramak.
Belki bu şehirde değilsin. Ne çıkar? Seni arıyorum ya.
Belki de ayni sokakta evlerimiz, sabahları
beni görüyorsun işime giderken.
Sonra akşamı bekliyorsun, alacakaranlığı…
Beni bekliyorsun ya da bir başkasını, bir başkasını…

Hiç gel demiyeceğim sana. Aramak neredeyse
ben oradayım. Ayaklarım ne güne duruyor?
Yok yok birden karşıma çıkma.
Kaç, saklan. Seni aramak istiyorum.

Git bu şehirden haydi git. Dağlara çık, o uzak dağlara.
Rüzgârların krallığında hüküm sür. Baktın ki oraya da
geldim, yine kaç. Başını al, açıl denizlere.
Gemilerin en güzeli, en büyüğü dilediğin limana
götürmeli seni, dilediğin yere demir atmalı.
Ben küçük bir balıkçı kayığı ile
peşinden gelsem yeter. Seni arıyorum ya !

Bir yıl, beş yıl, on yıl değil; beşikten mezara kadar
aramalı insan ama ne aradığını bilmeli.
Yaklaşıp uzaklaşmalı aradığından. Okyanus dalgaları
üstünde bir küçük tekne gibi alçalıp yükselmeli.
Yalınayak koşmalı yollarda, ayaklarını sivri taşlar kesip
kanatmalı. Çöllerden geçmeli yolu, yanmalı kavrulmalı.
Sonra gözün alabildiğine ak, soğuk ülkelere düşmeli.
Buzlar kırılmalı ayaklarının altında,
üstüne kar yağmalı.

Bir gün bulacaksam bile parça parça bulmalıyım seni.
Ayaklarını Afrika´dan getirip bir kâğıt üzerine
yapıştırmalıyım, saçların Sibirya´da bir mabudun
gözleri olmalı, ellerin İtalya´da bir heykelin elleri.
Bulsam da seni parça parça bulmalıyım.

Yine de bir yerin eksik kalmalı.
Yeniden yollara düşmeliyim, onu aramalıyım.
Ve tam seni tamamladığım anda ölmeliyim
 

Murat.Y

Üye
Üye
Katılım
Eyl 9, 2014
Mesajlar
1,998
Tepkime Puanı
0
Puanları
0
Ümit Yaşar Oğuzcan - İlk

2.jpg

İlk

Bir gün sokakta yürürken
Kalbim duruverecek ansızın
Boylu boyunca düşeceğim kaldırımlara
Meraklı insanlar saracak dört yanımı
Çocuklar, askerler, kadınlar...

Sen o anda evde olacaksın
Yaşamanın bütün güzelliği dudaklarında
Bir yandan gömleğimi ütüleyeceksin
Bir yandan şarkı söyleyeceksin

Derken akşam olacak
Bir şiirim gelecek aklına
Senin için yazdığım
Gözlerin yollarda
Kulağın zil sesinde
Boş yere bekleyeceksin beni

Saatler geçecek, gelmeyeceğim
İlk defa olarak yemeğini yalnız yiyeceksin
Ve ben ilk defa olarak yalnız yatacağım
Bir hastanenin ölüler odasında
 

Murat.Y

Üye
Üye
Katılım
Eyl 9, 2014
Mesajlar
1,998
Tepkime Puanı
0
Puanları
0
Ümit Yaşar Oğuzcan - İmkansız Aşk

3.jpg

İmkansız Aşk

Falcı kadın yalan söylüyor yalan
Bizi birbirimiz için yaratmış Tanrımız
Nasıl mümkün değilse
Yıldızları toplamak gökyüzünden
Öylesine imkansız bir şey aşkımız

Kurudu gölgesinde oturduğumuz ağaçlar
Bahçelerde sevdiğin çiçekler kalmadı
Sadece hatıralarda ebedi olan
Vazgeçemediğimiz, unutamadığımız
Onlar bile bize yar olmadı

Unut benden kalan ne varsa
Unutmak tesellidir yalnızlığın
Güneşi bir kadeh şarap gibi içip
Delicesine sarhoş olmak
En güzel tarafı imkansızlığın

Ümitlerimiz fırtınalı denizler ortasında
Bir hurda teknedir şimdi
Dalgalar dünden daha zalim
Rüzgar daha hoyrat
Ne bulut var ufuklarda ne gemi

Mevsimler toz pembe değil
Gündüzler gecedir, geceler zindan
Güneşin doğmasını beklemek boşuna
Boşuna artık medet ummak
Taş kalpli zamandan

İnan ki! Kırılmış bir ayna gibi
Paramparça, kırık dökük aşkımız
Çaresizliğin, ümitsizliğin türküsü
Türkülerin en içlisi, en hüzünlüsü
Büyük aşkımız
 

Murat.Y

Üye
Üye
Katılım
Eyl 9, 2014
Mesajlar
1,998
Tepkime Puanı
0
Puanları
0
Ümit Yaşar Oğuzcan - İmkansız Şeyler

4.jpg

İmkansız Şeyler

İmkansız olan şeyler vardır bilirsin
Yaşlanmamak gibi, ölmemek gibi
Ve seni sevmemek çigan gözlüm
Mümkün değil ki
Çıkarıp atamam içimden
Neyleyim yer etmişin bir kere
Ne zaman elime bir kağıt alsam
Siner güzelliğin kelimelere
Yumsam gözlerimi seni seyrederim
Devamlı bir musiki kulaklarımda sesin
Mevsimler seninle başlar, seninle biter
Yıl oniki ay benimlesin
Ne zaman bir gemi görsem limanda
Alıp başımı seninle gitmek isterim
Umurumda değil bu oyunlar, bu düzenler
Anlasana; seni arıyor ellerim
İmkansız düşünmemek gecelerce seni
Ve sevmemek ömür boyunca, bir gün değil
*Başka çaremiz yok, beni unut* demiştin
Mümkün değil çigan gözlüm, mümkün değil.
 

Murat.Y

Üye
Üye
Katılım
Eyl 9, 2014
Mesajlar
1,998
Tepkime Puanı
0
Puanları
0
Ümit Yaşar Oğuzcan - İnan

5.jpg

İnan

Yaşadığımız dünyada herşey yalan değil
Şu milyonlarca insanın hepsi de yalancı değil
Seven insan inanmak ister,inanılmak ister
Bir gün aldanmak bile o kadar acı değil

İnanmışların güller açar kalbinde her zaman
Bütün korkuları avuçlarından akıp gider
Bir güneş doğar ufkunda pırıl pırıl sıcak
İnanmak biraz da varolmağa benzer

Bırak,o sevemiyenler inanmasın aşka
Birlikte mutlulukları yudum yudum içmek var
Gel,biz ona gidelim o bizden uzaksa

Şüpheleri,yalanları atalım içimizden
Gel,seninle bir yola çıkalım yarın,şafakla
Kimsenin varmadığı bir yere varalım inanmakla
 

Murat.Y

Üye
Üye
Katılım
Eyl 9, 2014
Mesajlar
1,998
Tepkime Puanı
0
Puanları
0
Ümit Yaşar Oğuzcan - İnandık Geleceğine, Yaşadıksa

6.jpg

İnandık Geleceğine, Yaşadıksa

Sen yoktun bir zaman var olan kötülerdi
Azgın otlardı naçar toprağımda büyüyen
Tutup ellerimden beni karanlıklara sürükleyen
En kirli güzelliklerinde yaşayan ölülerdi

Ben doluydum, çaresizdim, ağlardim onlar gülerdi
Sen yoktun, bir zaman var olan kötülerdi

Yaşamak pis bir dumandı evlerde, odalarda
Atılmış bir sigaraydı yorgun ciğerlerimiz
Ne aydınlık sabahlarımız ne de akşam üzerlerimiz
Nice zamanlar geçerdi o köhne masalarda

Kimbilir hangi umutlardı unuttuğumuz kenarda
Yaşamak pis bir dumandı evlerde, odalarda

Öyle yalnızdık anlatılmaz, huzursuz, tesellisiz
Durmadan aldatırdı bizi ilk aldanmışlığımız
O büyük gürültüde eriyip giderdi çığlığımız
Günler geçerdi böylece umutsuz sevgisiz

Güneşler doğardı ve batardı belli belirsiz
Öyle yalnızdık anlatılmaz, huzursuz, tesellisiz
 

Murat.Y

Üye
Üye
Katılım
Eyl 9, 2014
Mesajlar
1,998
Tepkime Puanı
0
Puanları
0
Ümit Yaşar Oğuzcan - İnsan Bir Kere Ölür

7.jpg

İnsan Bir Kere Ölür

Her bulunduğum yerde yitiriyorum seni
Yanı başımda olduğun oluyor kimi gün
Ya da ben oluyorum sessizce gözlerinde
Bir yaprak kımıldıyor hafiften
Bu sessizlik bir kasırga başlangıcı
Kükremeye hazırlanışı denizin
Bu, aslanların sarı, vahşi gözlerindeki ölüm parıltısı
Bu bir yerde erimek
Apansız yok olmak belki de
Ve sonra susmak, susmak yüzyıllar boyu
Beni unuttuğun bir uzak çizgide
Tuvale sürdüğüm boya değil artık
Kırmızı kan rengidir gözlerimin
En karadan daha kara yok
Oysa en beyazdın sen gecelerimde
O bana en yakın renkti tüy gibi
Buram buram sıcaklığını çizerdim duvarlara
Kokun bir tuhaftı çocuksu
Sonra katmerli bir gül gibiydi baygın
Gecenin en koyulaştığı o yerde
Düşerdi ellerime darmadağın.
Öten bir ishak kuşudur şimdi
Haber getirir ölümlerden, dinle
Yaşamak bir manga asker karşımda
Ateş etmeyin diyorum
Bir diyeceğim var
Gözlerimi bağlamayın
Son defa görmek istiyorum insanı
Göğü, güneşi, denizleri
Ve bu son ölümün olsun diyorum
Bir daha öldürmeyin beni.
Kibritim ıslak
Sigaram yanmıyor
Ne olur bir ateş verin
Bu ilk aldanışım değil
Bu ilk sönüşü değil umutlarımın
Ben bu denizin son kıyısıyım.
Bir cam kırıldı uzakta
Ta uzakta, içimde bir cam kırıldı
Bütün şiirlerim anlamsız şimdi
Resimler renksiz, şarkılar ruhsuz
Hiç bir şey artık avutamaz beni
Bakın, bir çağ devriliyor içimde sersefil
Son şair de kırdı son kalemini
İlk meşaleyi kim yaktı bu karanlıkta
Kimdi aydınlatan benim zindan gözlerimi
Sevilmek mi
O son artığı en ilkel çağların
Bir mağara duvarındaki en eski resim
Ya sevmek
Hiç sönmeden bir ömür boyu
O en güzel huy benimsediğim
Yıkıldıkça tutunduğum dal bu boşlukta
O en insancıl gerçeğim benim
Ben hep böyle yüzyıllar boyu sevdim
Çağlar boyu
Kopkoyu bir geceydi yaşadığım sevince
Ellerimi arardım, bulamazdım çoğu gün
Bir saklayan vardı beni
Bir tutan vardı
Sana yaklaşamazdım
Anlayamadığım korkular vardı içimde
Hep böyle seninle sensiz kalırdım ben
Bir kıvılcım sönerken
Bir yanardağ patlardı içimde.
Ko şimdi ben yalnız öleyim
Vur ellerimi ekmeğimi al
Tiksinir beni kim görse sensiz
Utanır yalnızlığım bana baktıkça
Aynalar mı
Hani nerdeler
Kim bilir kaç yüzyıl oldu kendimi görmeyeli
Adım mı neydi
Besbelli unutmuşum
Hadi vur
Hadi öldür
Kurtar beni ezilmekten çürümekten
Hadi gel, açtım kollarımı
Bir zaman
Ölmeye vaktim mi vardı seni sevmekten
Sen büyüyen bir sessizliktin içimde
Beni ben eden en duru ırmaktın
En güzeliydin mozaiklerin
Seninle maviydi gökyüzüm
Çiçeklerim sende yeşerirdi
Sen bambaşka bir evren yaratırdın
Sularımdan Güneşimden rüzgarımdan
Bak! Nasıl da her şey değişiverdi apansız
Şimdi bu karanlıklarda yapayalnız
Mavi mavi bir resim ağlar duvarlarımdan
Ben bir tohumum
Al beni toprağa ek yeniden
Neredesin hani ne oldun
Antik bir kadın başı mıydın
Yoksa bir deniz miydin eskiden
Yosunların kurudu mu öldü mü balıkların
Hani bir Nefertiti yaşamıştı eski Mısır'da
Yoksa o muydun sen
Hadi, anlat bana neydin
Belki de uzak belirsiz bir noktaydın sen
Öyküme girmeseydin
İnsan bir kere ölür
Her gün ölen umutlarımızdır içimizdeki
Paramparça olmuş sevgilerdir
Her aldanış
Yeni bir aldanışa hazırlar bizi
Zamanla renkler değişir
Donuklaşır anılar
Silinir üstümüzden
Güzel olan ne varsa
Görür içindeki bütün hayallerin olduğunu
İnsan yaşarsa.
Ve bir gün insan da ölür
Çimen gibi yaprak gibi
Sarsılır yeryüzü yerinden
Devrilen koca bir ağaçtır sanki
Durur atışları yorgun kalbimizin
El, ayak kesilir
Göz ölür, dudak ölür, kan ölür
Susar ta içimizde
Yıllardır çalan çalgı
Bütün teller ses vermez olur
Acılar diner
Ve bir gün biter bu çirkin oyun
Perde iner...
 
Tekerlekli Sandalye
Üst