internette yayınlanan farklı konulardaki haberler..

unuttum.29

Moderatör
Moderatör
Katılım
Eyl 8, 2012
Mesajlar
1,068
Tepkime Puanı
98
Puanları
48
Kaymakamla tartışan öğretmeni polis sınıftan aldı!

Bir konuyu görüşmek için gittiği müdür odasında kıyafeti nedeniyle Maltepe Kaymakamı'nın sözlü saldırısına uğrayan 26 yıllık öğretmen Mehmet Sarı'yı kaymakamın iki koruması tartakladı

Maddi zorluk içinde bulunan öğrencisi için kampanya düzenleme teklifiyle gittiği müdür odasında Maltepe Kaymakamı Necip Çakmak'ın hışmına uğrayan 26 yıllık öğretmen Mehmet Sarı, kaymakamın iki koruması tarafından tartaklandı, dersten çıkarılarak emniyette ifadeye alındı.

Öğretmen Sarı, kaymakamın kendisine "Sen ne biçim öğretmensin, berduş gibi giyinmişsin" dediğini öne sürerken, Kaymakam Çakmak, "Adam spekülasyon yapmak istiyor. Bir amir olarak ben öğretmenin örnek olması gerektiğini düşünerek uyardım. Benim karşımdaki insanın örnek düzgün kişi olmasını isterim. Çünkü o çocuklarımıza örnek olacak. Derdim buydu" dedi.

Sınıf öğretmeni Mehmet Sarı, Cumhuriyet Polis Merkezi'nde verdiği ifadede yaşananları şöyle anlattı:

"4. sınıf öğrencilerimizden birinin annesi 3 gün önce cam silerken düşerek vefat etmişti. Maddi durumu iyi olmayan öğrenci için okul müdürümüz Köksal Yerlikaya'nın odasına gittim. Amacım 'Yardım kampanyası başlatmak için harekete geçelim' demekti. İçeri girdiğimde İlçe Milli eğitim Müdürü ve Kaymakam olduğunu daha sonra öğrendiğim ancak önemli biri olduğunu tahmin ettiğim kişi daha oturuyordu. Kendilerine 'Hoş geldiniz' dedikten sonra müsait olmadığı için müdür beyden özür diledim ve daha sonra görüşmek üzere odadan çıkmak istedim. Tam dışarı çıkarken misafirlerden biri 'Öğretmen misin sen?' diye sordu. 'Sen ne biçim öğretmensin, berduş gibi giyinmişsin, böyle öğretmen mi olur, siz nasıl öğretmenlik yapıyorsunuz' dedi. Okul müdürüne dönerek, 'Bunlar nasıl öğretmen, sen nasıl izin veriyorsun' sözleriyle çıkıştı. Ben de kendisine bu şekilde benimle konuşamayacağını, 26 yıllık öğretmen olduğumu, yüzlerce öğretmen yetiştirdiğimi, öğretmenliğimi ancak öğrencilerime sorarak değerlendirebileceğini söyledim. Ses tonunu yükseltti ve üzerime yürüdü. Bu defa da bana bu şekilde davranma hakkının olmadığını hatırlattım ve üzerime yürüdü. Müdürümüz ve İl Milli Eğitim Müdürü araya girerek Kaymakamı tuttular. Beni odadan kovdu. Dışarı çıktığımda 2 koruması tarafından tartaklandım. Daha sonra sınıfıma gittim. 10 dakika sonra 2 polis geldi. Hakkımda şikayet olduğunu söyleyerek karakola götürdüler. Kaymakamın şikayetçi olduğunu söylediler. Ben de kendisinden şikayetçi oldum. Uzlaşmıyorum. Mağdur olan benim. Okuldan polis eşliğinde ayrıldığım için rencide oldum."

'Kravatı falan yoktu'

Maltepe Kaymakamı Necip Çakmak ise şunları söyledi:

"Öğretmen olduğunu görünce altında 'kotvari' bir pantolon, üzerinde renkli bir gömlek, kravat falan hiç yoktu. Ben de 'Hocam siz örnek olmak zorunda değil misiniz kıyafetinizle' dedim. O da 'Benim kıyafetim çok iyi" karşılığını verdi. Bu kıfayetle örnek falan olamayacağını söyledim bu defa da 'Ben çok iyi örneğim" cevabını verdi. Ardından da müdüre 'Hocam bunlara sizin dikkat etmeniz lazım değil mi' ikazında bulundum. Kesinlikle hakaret etmedim" dedi.

headline.jpg


Kaymakamla tartışan öğretmeni polis sınıftan aldı! - Memurlar.Net
 

Gazoz Agacı

Moderatör
Moderatör
Katılım
Nis 23, 2012
Mesajlar
9,302
Tepkime Puanı
64
Puanları
48
Yaş
54
1anlamli_sozlu_resimler_kisa_19.jpg



Hamurunu bildiğim insanların şekilleriyle ilgilenmiyorum artık!!!


Selam unuttum.29,

Paylaştığın haberle ilgili hem çok şey yazmak istiyorum hemde hiç bir şey. Bu ikilemi nadir olarak hissederim çok üzüldüğümde yada çok öfkelendiğimde. Öğretmenlik ne kutsal bir meslektir oysa günümüzdeki hali içler acısı. Öğretmen, öğreten demektir. Öğretmen olabilmek bilgini bilmeyene anlatabilmek, aktarabilmek, karşısındaki ufacık çocuk da olsa onu hayata hazırlamaktır herşeyden önemlisi güvenilir olmaktır aslında. Hal böyle iken çuvaldızın ne anlamı var? Çulun çaputun karakterin önüne geçtiği ülkemizde şimdi bir öğretmeni sadece kot pantalon yada gömlek yada her neyse giyiminden ötürü yargılamak kimin haddine?

Çok şey yazmak istiyorum ama öfkeme yenik düşmekten korkuyorum.

En güzeli yine Mevlanaya sığınmak;

'Nice insanlar gördüm üzerinde elbise yok nice elbiseler gördüm içinde insan yok'
 

unuttum.29

Moderatör
Moderatör
Katılım
Eyl 8, 2012
Mesajlar
1,068
Tepkime Puanı
98
Puanları
48
SElamlar Gazoz Ağacı,
Bu raddeye gelmemiş ama benzer durumların da çok olduğunu düşünüyorum.
Haberin takipçisi olacağım. Öğretmenimizin yüzünü güldürecek bir gelişme İnşallah olur.
 

Gazoz Agacı

Moderatör
Moderatör
Katılım
Nis 23, 2012
Mesajlar
9,302
Tepkime Puanı
64
Puanları
48
Yaş
54
Atatürk ün eğitimle ilgili anıları

ÖĞRENCİ GÖZÜNDE ÖĞRETMEN

Çankaya'da bir ilkokul açılmıştı. Köşkün çevresinde bulunan bu okulu bir gün Atatürk ziyaret etmiş.

Öğretmen tahta başında öğrencilere ders veriyormuş. Cumhurbaşkanı girer girmez saygı işaretini vermiş, çocuklar ayağa kalkmış ve oturunuz işaretini verdikten sonra yüzünü tahtaya çevirerek derse devam etmiş. Atatürk, beş on dakika ayakta ders dinlemiş ve çıkarken öğretmen yine aynı ses, aynı eda ile çocukları ayağa kaldırmış ve oturunuz işareti verir vermez derse devam etmiş.

Gazi kapıdan çıkarken yanındakiler:

- "Gördünüz mü öğretmeni? Cumhurbaşkanına önem vermedi" demiş ve ilave etmiş:

- "İlköğretmen vatanın en hayırlı elemanı. Onlar vatan çocuklarıyla o kadar kaynaşmışlardır ki, adeta çocuklaşmalardır. Onların gözünde en sevgili öğrencilerdir. Bu öğretmen eğer dersini bırakıp saygısını göstermek için yanıma gelseydi ve çıkarken beni merdivenlere kadar geçirse idi, öğrencileri gözünde küçülür, belki prestijini kaybederdi. Öğrenci gözünde en saygılı, en büyük adam öğretmendir." demişlerdir.

Asaf İLBAY

BAŞÖĞRETMEN ATATÜRK

Yazı devriminden sonra (1928) Atatürk'ün kara tahta başındaki resmi görülünce O'na "başöğretmen" denilmeye başlanmıştı.

Aslında adlandırmada geç kalınmıştı.

Kurtuluş Savaşı'ndan hemen sonra bir İstanbul gazetecisi kendisine şöyle bir soru yöneltmişti:

-Yurdu kurtardınız. Şimdi ne yapmak isterdiniz?

Hiç duraklamadan şu cevabı vermişti:

-Milli Eğitim Bakanı olarak Türk Kültürünü Yükseltmeye çalışmak en büyük amacımdır.

Ondan sonra Atatürk nerede görünse mutlaka orada bir okula girer öğretmen ve öğrencilerle konuşurdu.
Bir gün Atatürk'ün yolu köy okuluna düştü.Tek sınıflı okulda bir genç öğretmen ders veriyordu.
Atatürk sınıfa girince öğretmen kürsüsünü terk etti.

Atatürk:

-Hayır yerinizde oturunuz ve dersinize devam ediniz dedi. Eğer izin verirseniz bizde sizden faydalanmak isteriz. Sınıfa girdiği zaman Cumhurbaşkanı bile öğretmenden sonra gelir...


Selam unuttum.29,

Çok merak ediyorum acaba o kaymakam Bu ülkenin kurucusunun Öğretmenlere verdiği değeri, önemi biliyor muydu? Ya da kendisi kaymakam olmayı öğretmen olmaktan daha mı üstün görüyor???
 

unuttum.29

Moderatör
Moderatör
Katılım
Eyl 8, 2012
Mesajlar
1,068
Tepkime Puanı
98
Puanları
48
SElamlar..
Meseleyi çok genelleştirmekten korkarak şöyle bir söz var, paylaşayım:
Erkeğin huyu para çokken kadının huyu para yokken ortaya çıkarmış. Benim de şöyle bir tespitim var: Erkek veya kadın fark etmez GÜÇ kimin elindeyse tüm tevazusunu ve inceliğini kaybediyor.
 

unuttum.29

Moderatör
Moderatör
Katılım
Eyl 8, 2012
Mesajlar
1,068
Tepkime Puanı
98
Puanları
48
Gülerken Düşündüren Durumlar


Seyhan Barajının yapımıyla ilgili olarak Adana'ya giden İstanbul'da doğmuş büyümüş iki genç mühendis, birlikte bir ev tutarlar ve ara sıra kendi yemeklerini evde pişirmeye karar verirler. Biri evde mutfakta hazırlık yaparken öbürü de fırına gider, ekmek almak sırası gelince fırıncıya "Bir ekmek verir misiniz, lütfen," der. Bu ekmek isteyiş tarzına alışık olmayan Adanalı fırıncı merakla, "paran yok mu?" diye sorar.

Hiç beklemediği bu soru karşısında hayrete düşen genç, şaşkınlıkla, "Vaaaar," der.

Fırıncı, biraz bozulmuş bir tavır içinde, "Öyleyse ne yalvarıyon; paranla değil mi!" diyerek gence ekmeğini verir ve arkasından tuhaf tuhaf bakar.

Tanıdığım, orta yaşlarda üst düzey yöneticiliği yapan Adanalı biri anlattı. Kendisi bir kişisel gelişim seminerine katılmış ve çok etkilenmiş. İnsan ilişkileri konusunda daha bilinçli ve daha sevecen olması gerektiğine inanarak bu seminerden ayrılmış ve o günden sonra işyerinde ve evde daha dikkatli ve güler yüzlü olmaya özen göstermiş. Eğitimden sonraki dönemde eşine ara sıra çiçek götürmüş; işyerindeki kişilere daha hoş ve özenle konuşmaya dikkat etmiş, özellikle çocuklarına çok anlayışlı davranmaya başlamış.

Bir gün kızı kendisinden on lira ister, daha önce pazarlık yapan baba, kızım on lira yeter mi, istersen sana yirmi lira vereyim, der. Kız yeter baba, on lira yeter, der. Baba yirmi lira vermekte ısrar eder, üstelik bir de onu kucaklar ve onu ne kadar sevdiğini söyler.

Daha sonra oturma odasına geçer ve gazetesini okumaya başlar. Mutfaktan bir kahkaha tufanı patlar. Kendisi gibi Adana yöresinden olan karısı, gülmekten katılarak odaya gelir, "kızmayacağına söz verirsen, sana bir şey söyleyeceğim," der. Kadın gülme krizine yakalanmıştır, zor konuşur.

Tamam, kızmayacağım, sözünü verir; gülmelerinin nedenini çok merak etmiştir.

Gülmesini kontrol etmeye çalışan kadın, parayı babasından alan kızının meraklanarak, kaygılanarak kendisine geldiğini, "Anne, babama ne oldu, böyle? Kötü bir şey olmuyor değil mi?" diye sorduğunu anlatır. Yok kızım, babana kötü ne olacak, dediğinde, "Eşcinsel filan olmuyor, değil mi?" dediğini anlatır. Ve bunları anlatırken gülme nöbetlerine girer.

"Hocam, o andan sonra, bu işin böyle yürümeyeceğini anladım, eski halime döndüm," diye sözünü bitirdi.

***

Kibar olmak, güler yüzlü olmak, nazik olmak, özenli olmak, insan ilişkilerinde dikkatli olmak, karşıdakini hesaba almak ve empati göstermek bizim toplumda 'erkeğimsi' değil. Kültürümüz bu özellikleri 'kadınımsı' algılıyor; böylece bunlara sahip bir kadının iyi ve olgun bir kimse olduğunu düşünebiliyoruz, ama bu özelliklere sahip bir erkekten pek hoşlanmıyoruz, bu özelliklerin bir erkeğe yakışmadığını düşünüyoruz.

Bu noktada kültürümüzün geliştirdiği anlam verme sisteminin uzun zaman sonunda yaşamın içinde gelişmiş, biyolojik kökenli bir gerçeği ifade ediyor olduğu düşünülebilir. Girişimci, mücadeleci, yarışmacı, savaşçı rolü içinde ekmeğini kazanmaya çalışan, namusunu, onurunu korumaya azimli erkek haşin ve pragmatik olmak zorunda, ekmeği ve namusu için (yani genlerini devam ettirme olanaklarını korumak ve devam ettirmek için) kavga etmeye programlı denilebilir. Zayıf olursa, güçsüz görünürse ekmeğini ve kadınını kaptırma tehlikesi söz konusu olabilir. Böylece yüzyıllar içinde bu tavır erkek rolü olarak yerleşmiş durumda değerlendirmesi yapılabilir. Kadının zayıfı erkeğin koruması altında hayatta kalabilir, ama erkeğin zayıfını kim koruyacak? Onun yaşama hakkı pek tanınmamıştır. Bu değerlendirmeye göre başka bir erkeğin kanadı altında yaşamak, erkekçe bir tavır değil.

Böyle olunca da bir erkeğin böylesi 'kadınımsı tavırları'nın diğer tüm erkekleri töhmet altında bırakacak bir durum yaratabileceği nedeni ile 'gerçek erkekler,' 'kadınımsı erkeklerden' kendini açık seçik ayırt etmeye çalışmakta ve uzak durmaktadır. 'Gerçek erkek', 'kadınımsı erkeğe' karşı koyduğu tavırla, gösterdiği hal ve hareketle kendisinin 'gerçek erkek' olduğunu kendisine ve çevredekilere kanıtlamaktadır.

Doğan Cüceloğlu (09.01.2011)

header_03.png


Gülerken Düşündüren Durumlar / Yaz1lar - Doan Cücelolu Resmi Web Sitesi
 

unuttum.29

Moderatör
Moderatör
Katılım
Eyl 8, 2012
Mesajlar
1,068
Tepkime Puanı
98
Puanları
48
Sağlık üzerine...

Babamın aniden beliren sağlık sorunu doğal olarak bilimdeki ilgi odağımı tamamen değiştirdi. İki haftadır sağlık üzerine makaleler okuyorum. Bu süre içerisinde gözüme çarpan, ilginç bulduğum araştırmaları bir araya getirerek sizler için minik bir potpuri hazırladım

HASTALAR BİLGİ SAKLIYOR:

Okuduklarım içerisinde en çok dikkatimi çeken araştırma Clemson Üniversitesi’nde gerçekleştirilmiş. 105 hasta üzerinde yapılan istatistiki incelemede hastaların % 49’unun bile bile hekimlere yanlış bilgi verdiği tespit edilmiş. Geçen hafta Journal of General Internal Medicine adlı bilimsel dergide yayımlanan bu ilginç araştırma, hekimleri şaşırtan gerçekleri şöyle özetliyor: Hastalar kliniğe ilk başvurduklarında hastalığın doğru teşhisine ve tedavisine anahtar olacak soruları nedense dürüstlükle yanıtlamamaktalar. Özellikle cinsel yolla bulaşan enfeksiyonlar, kürtajlar, sinir hastalıkları, kötü alışkanlıklar gibi dile getirmekten rahatsızlık duyulan sorunlar saklandığından hekimin tedavi başarısı büyük oranda düşmekte. Bu hastalar aynı zamanda özel sağlık sigortası yapan şirketlere de kendilerini çok sağlıklı göstererek bu hizmetleri yavaşlatmaktalar. Tabii bir de sırf ilaç yazdırmak için sahte baş ağrıları, mide yanmaları, soğuk algınlıklarıyla gelip doktor karşısında neredeyse Oscar ödülü alabilecek beceride hasta rolü yapanlar var. Gerekmediği halde peynir ekmek gibi ilaç tüketme meraklısı hastaların ardında da, ilaç kullanımının yan etkilerini detaylarıyla anlatmayan, hastaların gözünü açmayan sağlık ekibi var elbette. Anlayacağınız her iki tarafın da biribirinden bir şey “saklaması” (söylememesi) söz konusu. Belki bilinmeyen bir şey değil bu, ama % 49 gibi bir oranı görünce şaşırıyor insan...

AĞRI KESİCİLERİN ŞAŞIRTAN FAYDALARI:

Son 5 yıl içerisinde sıklıkla kullanılan ağrı kesicilerin yan etkileri üzerine yapılan incelemelerde beklenmedik pozitif sonuçlar da bulunmuş. 19 Aralık’ta İngiliz bilim insanı Dr. Dorothy Bennett yaptığı basın toplantısında cilt kanserlerinin erken teşhisinde düzenli olarak aspirin veya ibuprofen kullanımının başarılı sonuçlarını açıkladı. Newcastle Üniversitesi’nde ise “ibuprofen”in unutkanlığı, hatta genel anlamda yaşlanmayı, inflamasyonu, kalp rahatsızlıklarını, mide ülserlerini, hatta diyabetik şikâyetleri belli oranlarda engellediği ispatlanmış. Değişik üniversitelerde de teyit edilen bu bulgulara rağmen Oxford Üniversitesi araştırmacılarından Dr. Lynne Cox önemli bir uyarıda bulunuyor: Bu ağrı kesicilerin pozitif etkilerine bakarak hekimlere danışmadan gereksiz ilaç kullanımından uzak durmak gerek. Çünkü “ibuprofen”in felç ihtimalini artırdığı, kadınlarda infertiliteye (kısırlığa) yol açabildiği ve sindirim sisteminde sorunlar yaratabildiği de bir gerçektir.

HAMİLELİĞİN SON AYLARI VE OTİZM:

Geçen hafta Environmental Health Perspectives adlı bir dergide çıkan araştırma, otizm üzerine incelemeler yapan bütün bilim insanlarının dikkatini çekti. Harvard Üniversitesi bilim insanlarından Marc Weisskopf hamileliğin son üç ayında hava kirliliğine maruz kalan kadınların bebeklerinde otizm görülme riskinin yüksek olduğunu, bu yüzden hiç olmazsa bu dönemde anne adaylarının kendilerini; trafik egzosundan, odun dumanından, yanan mumdan, fabrika bacalarından ve şömineden uzak tutmalarını tavsiye ediyor.

SPORLA DEĞİŞEN DNA’LARIMIZ:

Spor yaptığımızda vücudumuzda meydana gelen pozitif değişiklikleri zaten biliyoruz: Daha sıkı kaslar, azalan yağ tabakası, iyi bir kan dolaşımı... Geçen hafta Karolinska Enstitüsü bilim insanları sporun DNA’mızı değiştirdiğini moleküler düzeyde ispatladı. Spor yapanlarda sessiz genlerin bir kısmı aktivite kazanırken bazı aktif genlerin çalışmasını durdurması epigenetikte büyük bir buluş olarak kabul ediliyor. Araştırmanın detaylarını Epigenetik adlı bilimsel derginin aralık sayısında bulabilirsiniz

TEK AYAK ÜZERİNDE DENGEDE DURABİLİYOR MUSUNUZ?:

Bu soruyu Japonya’da Kyoto Üniversitesi araştırmacıları soruyor. 60 yaş üzerinde binlerce hasta üzerinde yapılan araştırma sonucunda her bir bacağınızın üzerinde 20 saniyeden fazla dengede kalamıyorsanız felç geçirme riskinizin yüksek olduğu ispat edilmiş. Dr. Richard Libman, dengesini koruyamayanlarda yaş ilerledikçe unutkanlığın da artma ihtimalinin yüksek olduğunu savunuyor. Her gün tek ayak üzerinde dengede kalma çalışmaları Dr. Yasuharu Tabara’ya göre bu risklerden kurtulmanın tek çaresi.

HER KAYBEDİLEN DİŞLE BİRLİKTE KAYBEDİLEN BAŞKA ŞEYLER DE VAR:

Yaş ilerledikçe kaybedilen dişler normal sayılır. Bu yüzden pek de önemsenmez. Önce dolgular, sonra, kaplamalar, köprüler derken tüm ağzı kaplayan protezler... Londra Üniversitesi’nde yapılan bir araştırma sonunda diş hekimleri “Dişlerine sahip çıkarsan yaşlanmayı da yavaşlatırsın” mesajı verdi. 3166 kişide yapılan istatistiki araştırma sonucunda kaybedilen her dişle kişilerde yürüme hızının yavaşladığı, unutma şikâyetinin ise arttığı gösterilmiş. Journal of the American Geriatrics Society adlı bilimsel dergide yayımlanan bu araştırmada iddia edilen ana tema, yavaş yürümek ve mental zayıflıklar yaşlanmayla değil diş kaybıyla ilişkili bir olay. Dişlerini erken yaşlarda kaybedenlerde de aynı fiziksel ve mental değişiklikler olmaktadır.

KOLAY SİGARA BIRAKMA YOLU BULUNDU:

Uzun süren araştırmalar sonucunda sigara bırakmayı isteyenlere çözüm doğadan geldi. Yapraklarında bol miktarda sistin bulunan, “altın yağmur ağacı” olarak isimlendirilen bir bitki özütü kısa bir süre içerisinde sigara içenlerin nikotin bağımlılığına son verebilecek. Geçen hafta New England Journal of Medicine Dergisi’nde yayımlanan araştırma, dozu özenle ölçülerek hazırlanan bitki özlü hapların 2015 yılından itibaren bütün ülkelerde satılmaya başlanacağını müjdeledi.

HAMİLELİKTE BABA ADAYLARINDA DA HORMONAL DEĞİŞİKLİKLER OLUYOR:

Bu araştırma da Michigan Üniversitesi’nden... Hamile kadın ve eşlerinde testosteron, cortisol, estradiol ve progesteron hormon seviyeleri hamilelik süresince araştırılmış. Doğal olarak hamilelerin bütün bu saydığımız hormonlarında artış gözlenmiş. Erkeklerde hiçbir değişikliğin olmaması tahmin edilirken testosteron ve estradiol hormonlarında ciddi düşmeler gözlenmiş. American Journal of Human Biology adlı bilimsel dergide yayımlanan bu makalede tek sebep olarak psikolojik etkilenme gösteriliyor.

neva-ciftcioglu-banes-88x70.jpg


Sağlık üzerine... - Haberturk.com
 

Gazoz Agacı

Moderatör
Moderatör
Katılım
Nis 23, 2012
Mesajlar
9,302
Tepkime Puanı
64
Puanları
48
Yaş
54
Nerede Bu Devlet ???


Hissettiği tek şey: Canının yanması

Kayseri’de, 3 yaşındaki Samet’in ’Krabbe’ hastalığına yakalandığı ve evde cihaza bağlandığını söyleyen anne Ebru Yıldırım, "Hiçbir şeye tepki veremeyen oğlum sadece canının yandığını hissedebiliyor" diyerek, çaresizce bir yardım eli uzatılmasını beklediklerini söyledi.

6 aylıkken ’Krabbe’ hastalığına yakalanan 3 yaşındaki Samet Yıldırım, makineye bağlı olarak yaşıyor. Yıldırım, göremiyor ve hareket edemiyor. Kayseri’de bulunan hastanelere gittiklerini belirten aile doktorların ’hastalığın tedavisi yok’ dediğini kaydetti. Hastalık belirtilerinin ilk olarak havaleyle başladığını anlatan anne Ebru Yıldırım, "Samet’in durumu 6 aya kadar iyiydi. 6 aydan sonra havale geçirdi. Krabbe teşhisi konuldu. Biz buradaki fakülte hastanesine geldik. Hastalığının tam teşhisi konulmadı. Tedavi de görmüyor. Bir sürü kan testi ve araştırmalar yaptılar fakat bir şey bulunamadı. Beslenemedi, sürekli enfeksiyon geçiriyordu. Son olarak solunumu kesildi makineye bağlamak zorunda kaldılar" diye konuştu.

Samet’in Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesinde 1 yıl boyunca yoğun bakımda kaldığını belirten Yıldırım, "Bize yapılacak bir şeyin olmadığını söylediler. Ondan sonra eve getirdik. Sadece bir canının yandığını hissediyor. Doktorlar bu tür hastalık için tıpta bir çözüm olmadığını söylüyor. Tedavisi yok diyorlar ama yaşayabildiği kadar da yaşar diyorlar. Makineye bağlı bir şekilde gittiği yere kadar gider diyorlar. Bizim talebimiz çocuğumuza yurt dışından olsun, daha iyi şartlar sunulmasını istiyoruz. Çocuğumuzun gider ve masrafları çok oluyor. Eşim zaten inşaat işçisidir. Elektrikli soba kullanıyoruz. Çocuğu etkilemesin diye odun sobası kullanamıyoruz. Destek alacak kimsemiz de yok" şeklinde konuştu.

Baba Tuncay Yıldırım ise, "Can bedenden çıkmadan ümit kesilmezmiş. Tıpta illaki bir tedavi yolu vardır. Yok diyorlar ama bence vardır. Ben başka hastaneler tarafından araştırılmasını istiyorum. Çocuğumu hastaneye götürmek istiyorum fakat götüremiyorum. Çünkü maddi durumum yok. Belki birileri yardımcı olursa çocuğum belki tedavisi olur. İlk çocuğumuz bu ve hastalıktan dolayı da başka çocuk yapmaktan korkuyoruz. Sürekli çocuğuma bakmakla mükellefim. Bir gün çalışsam ikinci gün çalışmasam işten çıkartılıyorum. Giderleri çok çocuğumuzun aspiratör sondajı devlet karşılamıyor diyorlar karşılasa daha cüzi bir miktarda karşılıyor diyorlar. Ayrıca elektrikli soba kullanıyoruz. Kış ayındayız kullanmasak da olmuyor" diyerek bir yardım eli uzatılmasını beklediklerini ifade etti.


İşte biz bu kadar müslüman bir ülkeyiz!!! Cumhurbaşkanından tutunda tüm ülke yöneticileri hani şu günlerde ana dilimiz Türkçenin yetersizliğiyle kafayı bozmuş durumdalar ya hani Türkçeyle Bilim ve Felsefe yapılamıyormuş ya işte şimdi çok merak ediyorum dilimiz Osmanlıca olduğunda SOSYAL DEVLET olabilecek miyiz? diye...
 

Gazoz Agacı

Moderatör
Moderatör
Katılım
Nis 23, 2012
Mesajlar
9,302
Tepkime Puanı
64
Puanları
48
Yaş
54
Bir Fotoğrafın Anatomisi


erd3.jpg




Fotoğraf makinesi, onu kullanana bağlı olarak bir özgürlük meşalesi olabildiği gibi bir propaganda aleti de olabilir.
Fotoğrafçı, çektiği kareyle iktidarı perçinlemek istiyorsa; bunun yollarını bilir.
O yollardan biri, objeyi alttan çekmektir.

Çekilen, çekene üstten bakınca, bakanlara da tepeden bakmış, onlarda bir üstünlük, bir heybet hissi yaratmış olur.
Objeyi simetrik olarak ortalamak da bir başka yöntemdir. Böylece “Her şeyin merkezinde ben varım” algısı yerleştirilir.
Fonda abidevi mekânların kullanılması, bu otoriter algıya hizmet eder.

Böyle bakıp alt metnini okuyunca, Erdoğan’ın Ak Saray fotoğrafı, tam bir güç gösterisi…

İlk bakışta bir anahtar deliğini andıran çerçeveleme, kırmızı halının resmiyet çağrıştıran ritmik çizgileri, gökten yağan ışık huzmeleri ve o huzmelerin işaret ettiği yüce lider portresi…

Fotoğraf, sadece başrol oyuncusuna “Güç bende artık” dedirtmiyor, aynı zamanda onun totaliter yönetim tarzını ve devrin estetik anlayışını da ortaya koyuyor.

***

Fotoğraf sanatında neyin gösterildiği kadar, nasıl gösterildiği de önemlidir ya; belli ki burada, “Yeni Türkiye”nin fotoğrafı çekilmek istenmiş. Ve ideal fon olarak da, kaçak yapı olması nedeniyle dönemi en iyi yansıtan Ak Saray seçilmiş.
Fotoğrafta aksayan tek şey, Erdoğan’ın duruşu…

Anlaşılan o ki, fotoğrafı çeken, objeden korkusundan duruşa müdahale edememiş ya da sözünü dinletememiş.
Yerçekimine teslim olmuş gibi sarkık duran kolların ifadesizliğinde, arkaya bakan avuç içlerinde ve aralık bacaklarda, okul müsamerelerine özgü bir “Bitse de gitsek” sıkkınlığı hissediliyor.

Ne “Güçleri yetiyorsa yıksınlar” diyen ev sahibinin gür sesi var bu duruşta, ne özendiği beysbol sopalı liderlerin, “Ben size gösteririm” efelenmesi…
Olsa olsa, mahcup bir megalomani denemesi…

“Bana itaat edeceksin” diye gürlemekten ziyade, “Saraya da çıktık şükür” diye mırıldanan bir iç sesi...

***

Bildiğimiz, erken dönem fotoğraflarında hep ekibiyle görüntülenirdi Erdoğan… Yanı yöresi, ona yakın görünmeye çabalayan bakanlar, danışmanlarla dolu olurdu.
Sonra kitleler içindeki fotoğrafları geldi. Kalabalığın onu bağrına bastığı imajı pekiştirildi.
Son dönem fotoğraflarında ise bakanlarının ve halkın yerini yakın korumalar almaya başladı.
“Lider”in çevresi dış sese karşı yalıtılmış, tenhalaşmıştı.

“Ak Saray haşmeti”, o serinin son fotoğrafı…
“Tamamen muktedir ve artık yapayalnız” olmanın itirafı…

***

Bu fotoğraf bizi korkutmaya yeter mi?
Sanmıyorum.
Şatafatlı saraylar, heybetli duruşlar, despotik fotoğraflar muhalifleri sindirmeye, lideri sevdirmeye yetse şimdi Irak, Suriye, Türkmenistan dünyanın önder ülkeleri olurdu.
İktidarı sürdürmeye bin odalı saraylarla altındaki sığınaklar yetse Saddam’lar filan hâlâ işbaşında olurdu.
Öyle olmuyor işte…
İyisi mi ben fotoğraftakine, cenaze namazlarında tabutun üzerine serilen örtüdeki ayeti hatırlatayım:
“Kullu nefsin za-ikatulmevt” yazıyor orada...

Yani; “Her nefs, ölümü tadacaktır.”
Kendisi de fotoğraflarında bu kadar yalnız olmadığı dönemlerde sık sık bu ayeti hatırlatır ve şöyle derdi:
“Yarın hepimiz ölmeyecek miyiz? Öleceğiz. Musallaya koyacaklar bizi... Ne diyecek orada hoca:
‘Cumhurbaşkanı niyetine’ mi diyecek?
‘Trilyoner niyetine’ mi diyecek?
Hayır. ‘Er kişi niyetine’, ‘Hatun kişi niyetine’ diyecek.
Patiskadan kefene saracaklar, ondan sonra da 2 metreküp mezara koyacaklar. Eğer geride bir şeyler bırakmışsan, hayırla yâd edecekler. Bırakmamışsan, ‘Bundan kurtulduk’ diyecekler.”

Tabii, inananlar için bir de sonrası var.
1000 odalı saraydan farklı olarak 2 metreküp mezarda, “Kul hakkı yedin mi”, “Harama el sürdün mü”, “Mazlumun ahını aldın mı” diye soracaklar.
Zor sınav.


Can DÜNDAR
 

unuttum.29

Moderatör
Moderatör
Katılım
Eyl 8, 2012
Mesajlar
1,068
Tepkime Puanı
98
Puanları
48
3 üniversite mezunu 4 dil biliyor ama barınma evinde

Bursa'da sokaklarda yatıp kalkan evsizler, dondurucu soğuklarda Ürünlü Barınma Evi'nde himaye ediliyor. Türkiye'nin dört bir yanından barınma evine gelen kimsesizlerin yanısıra 4 dil bilen 3 üniversite mezunları da var.

Yaz aylarında sokakları mesken tutan kimsesiz vatandaşlar, kışın Bursa Büyükşehir Belediyesi Ürünlü Barınma Evi'nde sıcak bir yuvanın huzurunu yaşıyor. Bir otel konforunda barınma imkanı verilen evsizler, Büyükşehir Belediyesi'ne minnettar olduklarını dile getiriyor.

Türkiye'nin her ilinden misafirlerini ağırlayan Ürünlü Barınma Evi'nde kalanların kimi yaşlı, kimi hasta, kimi ise çocukları tarafından sokağa terk edilmiş. Barınma evinde kalanların arasında 3 üniversite bitirip 4 dil bilenler de bulunuyor.

Ürünlü Barınma Evi'ne gelen veya getirilen evsizlerin önce kayıtları yapılıyor. Elbise ihtiyaçları karşılanan evsizler, aylardır hasret kaldıkları sıcak bir banyo yaptıktan sonra yeni kıyafetlerini giyiyor ve karınlarını doyuruyor. Evsizler, soğuk kış aylarında sokakta geçirdikleri günlerin yorgunluğunu da ya yataklarında uyuyarak ya da sıcacık kalorifer peteklerinin ısıttığı televizyon odasında film seyrederek atıyor. Büyükşehir Belediyesi'nin Ürünlü Barınma Evi'nde sağlıklarına yeniden kavuşan evsizler, birbirleri ile tanışıp yeni dostluklar kuruyor.

Ürünlü Barınma Evi sakinlerinden Ahmet Demir (62), "Ben buraya bir arkadaşımın tavsiyesi üzerine geldim. Burada çok mutlu bir ortam var. Burada yiyip içip yatıyoruz. 5 vakit namazımızı kılıyoruz. Benim kimsem yok. Sokaklarda kalıyorum. Barınma evi bizi kurtardı" dedi.

Barınma evinin 3 üniversite bitirmiş 4 dil bilen sakini Mehmet Yiğitbaş ise, "4 yıldır barınma evinde kış aylarında kalıyorum. Benim asıl mesleğim rehberlik. 4 dil biliyorum. Kullandığım ilaçlardan dolayı çalışamıyorum. Çalışamadığım için bakıma ihtiyacım var. Ailemi 2001 yılında Pamukova'da tren kazasında kaybettim. Annem, babam, 3 kardeşim, eşim ve 2 çocuğumu kaybettim. Yaşadığım sağlık problemlerinden dolayı barınma evinde kalmaktayım" şeklinde konuştu.

4.png


3 üniversite mezunu 4 dil biliyor ama barınma evinde - Memurlar.Net

headline.jpg
 
Moderatörün son düzenlenenleri:

Gazoz Agacı

Moderatör
Moderatör
Katılım
Nis 23, 2012
Mesajlar
9,302
Tepkime Puanı
64
Puanları
48
Yaş
54
''Erdoğan uçurumdan düşmeden başka yöne sapmalı !!!''

Washington Post gazetesi, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'a sert eleştirilerin yöneltildiği bir başyazı yayınladı.

"Türkiye'de basın üzerindeki baskı demokrasiyi tehdit ediyor" başlıklı makalede Erdoğan'a, "Türkiye Cumhurbaşkanı, uçurumdan düşmeden önce başka yöne sapmalı" uyarısı yapıldı.

Türkiye'deki son operasyonların hiç inandırıcı olmadığı belirtilen başyazıda, "Medyaya düzenlenen son saldırıda, gazeteciler için gözaltı kararları çıkarıldı. 'Devleti ele geçirmek' ve 'teröristleri destekleme' için silahlı terör örgütü kurmak gibi çirkin suçlamalar yöneltildi" ifadelerine yer verildi.

"UYDURUK İDDİALAR..."

İddiaları "uyduruk" diye niteleyen Washington Post, operasyonların amacının, Erdoğan'ın muhalifleri ve rakipleri üzerinde kurduğu baskıdan başka yöne çekmek olduğunu yazdı.

"ERDOĞAN'IN PARANOYASI..."

Zaman gazetesi ile Samanyolu'na düzenlenen operasyona değinen gazete, gözaltına alınan isimlerin, "Erdoğan’ın Sünni din adamı Fethullah Gülen hakkındaki paranoyasının girdabına kapıldığını" ifade etti.

"RUSYA'DAKİNE BENZER BİR OTOKRASİ..."

Erdoğan ile Gülen'in bir zamanlar müttefik olduğunu hatırlatan Washington Post, "Gazetecilerin tutuklanması, Erdoğan’ın Pennsylvania’da yaşayan ama Türkiye’de hala destekçileri bulunan Gülen’in nüfuzunu yok etme yönündeki son girişimiydi. Erdoğan, bugün Rusya’dakine benzer bir otokrasiye doğru hızla ilerliyor gibi görünüyor" diye yazdı.

"UÇURUMDAN DÜŞMEDEN ÖNCE BAŞKA YÖNE SAPMALI..."

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın demokrasinin temel unsurlarını yok saydığını yazan gazetenin başyazısında, "Demokrasi rekabetle zayıflamaz, güçlenir. Sesini çıkaran medya bir tür karanlık komplo kurup bir saray darbesine katılmıyor; onlar daha ziyade, işleyen ve sağlıklı bir siyasi sistemin kritik birer parçası. Erdoğan, haber medyasını havasızlıktan öldürerek Türkiye’nin sahip olmak istediği her şeyi yok etme riskini alıyor. Türkiye Cumhurbaşkanı, uçurumdan düşmeden önce başka yöne sapmalı" ifadelerine yer verildi.
 

Gazoz Agacı

Moderatör
Moderatör
Katılım
Nis 23, 2012
Mesajlar
9,302
Tepkime Puanı
64
Puanları
48
Yaş
54
3 üniversite mezunu 4 dil biliyor ama barınma evinde

Bursa'da sokaklarda yatıp kalkan evsizler, dondurucu soğuklarda Ürünlü Barınma Evi'nde himaye ediliyor. Türkiye'nin dört bir yanından barınma evine gelen kimsesizlerin yanısıra 4 dil bilen 3 üniversite mezunları da var.

Yaz aylarında sokakları mesken tutan kimsesiz vatandaşlar, kışın Bursa Büyükşehir Belediyesi Ürünlü Barınma Evi'nde sıcak bir yuvanın huzurunu yaşıyor. Bir otel konforunda barınma imkanı verilen evsizler, Büyükşehir Belediyesi'ne minnettar olduklarını dile getiriyor.

Türkiye'nin her ilinden misafirlerini ağırlayan Ürünlü Barınma Evi'nde kalanların kimi yaşlı, kimi hasta, kimi ise çocukları tarafından sokağa terk edilmiş. Barınma evinde kalanların arasında 3 üniversite bitirip 4 dil bilenler de bulunuyor.

Ürünlü Barınma Evi'ne gelen veya getirilen evsizlerin önce kayıtları yapılıyor. Elbise ihtiyaçları karşılanan evsizler, aylardır hasret kaldıkları sıcak bir banyo yaptıktan sonra yeni kıyafetlerini giyiyor ve karınlarını doyuruyor. Evsizler, soğuk kış aylarında sokakta geçirdikleri günlerin yorgunluğunu da ya yataklarında uyuyarak ya da sıcacık kalorifer peteklerinin ısıttığı televizyon odasında film seyrederek atıyor. Büyükşehir Belediyesi'nin Ürünlü Barınma Evi'nde sağlıklarına yeniden kavuşan evsizler, birbirleri ile tanışıp yeni dostluklar kuruyor.

Ürünlü Barınma Evi sakinlerinden Ahmet Demir (62), "Ben buraya bir arkadaşımın tavsiyesi üzerine geldim. Burada çok mutlu bir ortam var. Burada yiyip içip yatıyoruz. 5 vakit namazımızı kılıyoruz. Benim kimsem yok. Sokaklarda kalıyorum. Barınma evi bizi kurtardı" dedi.

Barınma evinin 3 üniversite bitirmiş 4 dil bilen sakini Mehmet Yiğitbaş ise, "4 yıldır barınma evinde kış aylarında kalıyorum. Benim asıl mesleğim rehberlik. 4 dil biliyorum. Kullandığım ilaçlardan dolayı çalışamıyorum. Çalışamadığım için bakıma ihtiyacım var. Ailemi 2001 yılında Pamukova'da tren kazasında kaybettim. Annem, babam, 3 kardeşim, eşim ve 2 çocuğumu kaybettim. Yaşadığım sağlık problemlerinden dolayı barınma evinde kalmaktayım" şeklinde konuştu.

4.png


headline.jpg

:( Bu haberi okumaya yürek mi dayanır arkadaşım? Bu nasıl bir kader böyle puffffffff... kendi derdimi unuttum resmen kendi derdimden utandım ya :((((

Güzel haberleri de paylaşman dileğimle...
 

unuttum.29

Moderatör
Moderatör
Katılım
Eyl 8, 2012
Mesajlar
1,068
Tepkime Puanı
98
Puanları
48
Selamlar Gazoz Ağacı,
Haklısın tabii, arada İyi haberler de paylaşmak ister gönül ama işte İnsanoğlu ne oldum dememeli ne olacağım demeli.
Aslında 15 dk. önce paylaşsam mı diye düşündüğüm ve vazgeçtiğim bir haberi bu başlık hareketlenince paylaşayım bari diye düşünüp; yine bireysel bir trajedi içeren bir paylaşım yapayım. İnanın son dönemde sadece memurlar netten başka bir haber sitesi takip etmiyorum. Yakın zamana kadar habertürk ve mynet takip ediyordum onları da şimdilerde ihmal ediyorum.
Şuan düşünüyorum 62 yaşında Y.K.'nın yerinde ben olsam ne yaparım diye:

DENİZLİ'nin Honaz İlçesi'nde, 62 yaşındaki Y.K. , evinin bahçesinden hırsızlık yapmak istediğini ileri sürdüğü 15 yaşındaki Roman vatandaşı İnce Ali İnci'yi tabancayla öldürdü.

headline.jpg


Bunun üzerine yaklaşık 100 kadar Roman vatandaşı Y.K.'nın biri iki katlı iki evine yürüyüp, ateşe verdi. Ayrıca yakınlarına ait üç ev daha yakıldı. Y.K.'nın komşularının da karşılık vermesi üzerine büyüyen olaylarda 2'si jandarma 4 kişi atılan taşlar ve yaşanan arbede sırasında yaralandı. Olaylar jandarma ve polis tarafından güçlükle yatıştırılırken, çok sayıda kişi gözaltına alındı.

Bugün saat 14.00 sıralarında, iddiaya göre, Roman vatandaşı İnce Ali İnci, Y.K.'nin Kocabaş Mahallesi, Fevzi Çakmak Caddesi'ndeki evinin bahçesindeki demirleri çalmak istendi. İnci'yi farkeden mermer atölyesi sahibi Y.K., içerden tabancasını alıp, havaya iki el ateş etti. Ancak, bu uyarısına İnci'nin taş atarak karşılık vermesine sinirlenen Y.K., tabancasını bir kez daha ateşleyip, İnci'yi göğsünden vurdu. İnci, kanlar içinde kalıp, olay yerinde yaşamını yitirdi. Olayın duyulmasının ardından İnci'nin yakınlarının da aralarında bulunduğu yaklaşık 100 kişilik bir grup, Y.K.'nın evine yürüdü. Grup içinden yaşları 15-16 olduğu tahmin edilen ikisi Y.K.'nın aynı avluya bakan biri tek, diğeri iki katlı evine girip, eşyalardan bazılarını pencereden attı. Ardından da benzin dökerek evleri ateşe verdi. Ayrıca Y.K.'nın yakınlarına ait üç ev daha yakıldı. Bunun üzerine Y.K.'nın komşuları ve yakınları da Roman vatandaşlara tepki gösterip, evlerinden aldıkları silahlarla havaya pek çok kez ateş etti. Ardından Roman vatandaşlar ile Y.K.'nın komşuları birbirlerine taş atmaya başladı. Atılan taşlardan ve yaşanan arbedede ikisi jandarma dört kişi yaralandı, çevredeki bazı evlerin de camları kırıldı. Çıkan olaylar üzerine mahalleye çok sayıda jandarma ekibi sevk edildi. Ancak, ekiplerin olaylara müdahalede yetersiz kalması üzerine Denizli Emniyet Müdürlüğü'nden takviye kuvvet istendi. Takviye ekiplerin de gelmesiyle olaylar güçlükle bastırılırken, çok sayıda kişi gözaltına alındı. İtfaiye ekipleri ateşe verilen her iki evi söndürdü. Evler, kullanılmaz hale geldi.

Denizli Emniyet Müdürü Mevlüt Demir ile Denizli İl Jandarma Komutanı Albay Cengiz Yıldız da Kocabaş Mahallesi'ne giderek, olaylar hakkında bilgi aldı.

Honaz'ın Ak Partili Belediye Başkanı Turgut Devecioğlu, "Saat 14.00 sıralarında vatandaşımızın evinin bahçesinde hırsızlık olayı meydana gelmiş. Maalesef bir gencimiz öldü. Olaylar çıktı. Yaşanan arbede var. İki ev yakıldı. Çok sayıda evin camı kırıldı. Olaydan sonra Kocabaş'a gelerek vatandaşlarımızı sağduyulu olmaya davet ettik. Olaylar Kocabaş'ta yaşayan Roman vatandaşlarımız ile diğer vatandaşlar arasında çıktı" diye konuştu.

30.png


http://www.memurlar.net/haber/496034/
 

unuttum.29

Moderatör
Moderatör
Katılım
Eyl 8, 2012
Mesajlar
1,068
Tepkime Puanı
98
Puanları
48
9 yaşındaki Damla yürümek istiyor

Damla’nın haberi çok acı verici. Doğumla başlayan şanssızlıklar. (Aslında şanssızlık yanlış kelime, yetersiz tedaviler.) Ve bugün emekli bir babanın maaşıyla geçinmeye çalışan bir aile. Bebek arabasıyla okula götürülüp getirilen bir çocuk. Son satırlarda onun feryadı.
Paylaşmak istedim sadece. Hani paylaştıkça sevinçler çoğalırmış; hüzünler azalırmış ya.
Temennim, İnşallah Damla’nın, Damlaların feryadı duyulur.
Saygılar..








DENİZLİ'de doğuştan kasları gelişmediği için yaşıtları gibi koşup, oynayamayan 9 yaşındaki ilkokul öğrencisi Damla Özyurt'un yürüyebilmesi ameliyat ve fizik tedaviye bağlı. Ailesinin bebek arabasıyla okula götürüp, getirdiği Damla, gözyaşlarını tutamayıp, "Arkadaşlarım gibi ip atlayıp, halk oyunları oynamak istiyorum" derken, anne Rabia Özyurt, maddi durumlarının iyi olmadığını kızının ameliyatı için 12 bin lira gerektiğini söyledi.

headline.jpg



Adalet Mahallesi'ndeki Fatih İlkokulu 3'üncü Sınıf Öğrencisi Damla Özyurt, prematüre olarak dünyaya geldiği için 2 ayı aşkın bir süre kuvözde kaldı. Bu süre içinde (serebral talsi) beyin felci geçiren Damla'nın kasları yeteri kadar gelişemedi. Yüzde 86 engelli olan Damla, 8 yıl boyunca fizik tedavi gördü ancak kasları gelişmediği için yaşıtları gibi koşup, oynamak bir tarafa yürümesi bile mümkün olmadı. Anne Rabia Özyurt (37), Damla'yı evlerine yaklaşık 1 kilometre mesafedeki okuluna her gün bebek arabasıyla ya da sırtında götürüp, getiriyor.

"UMUDUNU YİTİRMEMESİ İÇİN TEKERLEKLİ SANDALYEYE OTURTMADIM"

Kızının bebek arabasını gördüğünde üzüldüğünü anlatan Rabia Özyurt, "Doktorlar, Damla'nın geçireceği bir dizi kas gevşetme ameliyatı ve sonrasında fizik tedavi ile yürüyebilmesinin mümkün olduğunu söyledi. Ancak, bu ameliyat ve tedavi için 12 bin liraya ihtiyacımız var. Devlet hastanelerinde de bu ameliyat yapılabiliyor. Ancak, bugüne kadar gittiğimiz iki ayrı üniversite hastanesindeki doktorların hepsi bu ameliyatın ciddi bir uzmanlık gerektirdiğini, herkesin yapamayacağını söyledi. Hepsi de bizi özel bir hastanede görev yapan bir doktora yönlendirdi. Eşim, emniyetten emekli bekçi. Sadece emekli maaşı var. Kızım için aylık 460 lira engelli maaşı alıyoruz. Başka da biri gelirimiz olmadığı için Damla'yı ameliyat ettiremedik" dedi.

Kızının bu durumunun kendisini çok üzdüğünü belirten anne Özyurt, "O'nu umudunu kaybetmemesi için tekerlekli sandalyeye hiç oturtmadım. Kimi zaman sırtıma alıp, okula götürdüğüm oldu. Evimiz, ikinci kat, kızımı yürüyebileceğine inandırmak için merdiven korkuluklarına tutunarak, güçlükle de olsa yukarı çıkmasını sağlıyorum. Evde de duvara monte ettirdiğimiz, demirlere tutunarak yürümesini sağlıyoruz" diye konuştu.

Derslerinde çok başarılı olan kızının tekrar yürüyüp, rahatça gezip, okuluna gidip, gelebilmesi için için ihtiyaç olan parayı bulabilmek adına yardım kampanyası düzenlemeyi düşündüklerini vurgulayan Özyurt, hayırseverlerden destek beklediklerini söyledi.

"ARKADAŞLARIM GİBİ İP ATLAMAK İSTİYORUM"

"Arkadaşlarım gibi ip atlayıp, halk oyunları oynamak istiyorum" diyerek hıçkıra hıçkıra ağlayan Damla ise "Tenefüslerde bütün çocuklar dışarı çıkıyor. Artık, ben sınıfta yalnız kalmak istemiyorum. Onlar gibi koşup, oynayabilmek benim de hakkım. Ben de çocukluğumu yaşayıp, babam ve annemle gezip, eğlenebilmek istiyorum. Bu durumum nedeniyle annemin ve benim gözyaşları hiç eksik olmuyor. Bir gün yürüyebileceğim umuduyla yaşıyorum" dedi.

30.png


9 yaşındaki Damla yürümek istiyor - Memurlar.Net
 

unuttum.29

Moderatör
Moderatör
Katılım
Eyl 8, 2012
Mesajlar
1,068
Tepkime Puanı
98
Puanları
48
Aslında burası yeri değil belki ama durumu gösteren örnek olması açısından paylaşmak istiyorum.
Konu eğitim. (öğretmenler, öğrenciler ve sınıf'okul' ortamı) Günümüz Türkiye'sinden bir kaç uç video.
Rastgele ekşi'de gördüm ve burada da paylaşmak istedim.
kısa bir kaç dakikalık dört video sadece.
Çok fazla yorum yapmama da lüzum yok bence..

 

Gazoz Agacı

Moderatör
Moderatör
Katılım
Nis 23, 2012
Mesajlar
9,302
Tepkime Puanı
64
Puanları
48
Yaş
54
Selam unuttum.29,

İzlemeye bile dayanamadım arkadaşım kusura bakma olur mu? İçeriğini tahmin edebiliyorum zaten tv lerde istemedende olsa arada ana haberlere denk geliyorum. Neyse kısaca demem o ki İşte Yeni Nesil Türkiye!

Bir çocuğa saygı duyarsan ondanda saygı görürsün!
Bir gence saygılı davranırsan o da sana aynı şekilde saygı duymayı öğrenir!

Kısaca neyi ekersen onu biçersin çok fazla söze gerekde yok, yorumada isteyen nasıl olsa istediği gibi anlamaya devam ettiği sürece sorun aynı sorun olmayada devam edecektir.

Öğretmenlerin coplandığı,yerlerde sürüklendiği, biber gazıyla şiddete maruz kaldığı bir ülkede (devlet kendi öğretmenine sahip çıkmayıp saygı duymadığı sürece) onların yetiştirmeye çalıştığı çocukların nasıl bir yetişkin olması beklenebilir ki?

İçim acıyor yine yazık çok yazık ülkeme, gençlerime, geleceğime, geleceğimize...

Senden ricam ne olur arada güzel, mutlu, hoş haberleri yayınlasan olmaz mı?
 

unuttum.29

Moderatör
Moderatör
Katılım
Eyl 8, 2012
Mesajlar
1,068
Tepkime Puanı
98
Puanları
48
Selamlar herkese,
Sn. Gazoz Ağacı'nın da isteği üzerine
önce iyi bir haber paylaşayım. Sonra kötü değil ama ibretlik, taze bir haber daha paylaşayım. Ama bundan önceki paylaşımımla ilgili bir açıklama getireyim:
Yukarıki videolar toplamda beş altı dakika sürüyor.
İlk video 17 saniyelik bir görüntü: Sınıfta çekilmiş. Eğer ilk on saniyesini izlemeden yorum yaparsanız bir öğretmen yerdeki öğrenciyi tekmeliyor'u izlemiş olursunuz ama eğer ilk saniyeden itibaren izlerseniz öğretmenin neden bu işe (tekmelemek) giriştiğini görürsünüz. Toplamı 17 Sn. süren bir video için bu kadar laf etmek gereksiz mi? Bence gerekli. Çünkü videoyu çeken ergenler olacakları hesaplayıp bu işi yapmışlar. Maksat komiklik olsun, ders kaynasın, millete eğlence olsun. Bizim atalarımız bu ergenlerden daha küçük yaşlarda bu ülke için canlarını vermişler. Şimdi torunlarının yaptığı işlere bak. Lütfen ilk videoyu izleyin Gazoz Ağacı. Diğerlerini izlemesenizde olur.

Öğrencilere 500 bisiklet dağıtıldı

Vali Mustafa Büyük, Adana Hekimevi'nde düzenlenen törende, gençlik ve spora vurgu yapan bisiklet dağıtım projesini kurumlar arasında işbirliğini öne çıkaran bir törenle gerçekleştirdiklerini söyledi.

Sağlık Bakanlığının hazırladığı bu projeyle her kesime ulaşmanın amaçlandığını belirten Vali Büyük, kurumların bu alandaki çalışmalara hız vermesinin, özellikle yerel yönetimlerin uygun ortam ve güzergahlarda bisiklet yolları açmasının çok büyük önem taşıdığını ifade etti.

TBMM Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Başkanı ve AK Parti Adana Milletvekili Necdet Ünüvar ise bisikletin sağlık ve çevre açısından önemli bir araç olduğunu söyledi.

Ozon tabakasının delinmesini önlemek adına, daha fazla aktivite ve daha az yakıt sarfiyatı yapılması gerektiğini vurgulayan Ünüvar, "Diliyorum ki Sağlık Bakanlığımızın hem obeziteyle mücadele hem de daha sağlıklı bireyler yetiştirme anlamındaki bu güzel etkinliğine yerel yönetimler de yeni yollar yaparak ve bu şehirde bisiklet kültürünü geliştirerek katkıda bulunurlar'' diye konuştu.

Adana Halk Sağlığı Müdürü Kadir Çağlar Çatak ise proje kapsamında ilk etapta 500 bisiklet temin ettiklerini, ileride bu sayıyı bine çıkaracaklarını söyledi.

Bisikletlerin 250'sini Milli Eğitim Müdürlüğü, 250'sini de Çukurova Üniversitesine yapılan protokolle teslim ettiklerini aktaran Çatak, projeyle gençler arasında bisiklet kullanımını yaygınlaştırmak ve sağlığın korunmasını hedeflediklerini dile getirdi.

Törenin ardından Adana Valiliği, Çukurova Üniversitesi, Milli Eğitim Müdürlüğü ve Halk Sağlığı Müdürlüğü arasında proje protokolü imzalandı. İmza töreninin ardından bisikletler tespit edilen öğrencilere teslim edildi.
headline.jpg


Öğrencilere 500 bisiklet dağıtıldı - Memurlar.Net
 

Gazoz Agacı

Moderatör
Moderatör
Katılım
Nis 23, 2012
Mesajlar
9,302
Tepkime Puanı
64
Puanları
48
Yaş
54
Bizim atalarımız bu ergenlerden daha küçük yaşlarda bu ülke için canlarını vermişler. Şimdi torunlarının yaptığı işlere bak. Lütfen ilk videoyu izleyin Gazoz Ağacı. Diğerlerini izlemesenizde olur.

:( ilk videoyu maalesef izledim unuttum.29 ama her ne olursa olsun çocuklar zaten o kadar saygısızlarki ben onların görüntülerine dayanamadım yoksa devamında gelen şiddet görüntülerine zaten bakamam ben bir anneyim hemde gerçek ve öz bir anne.

Bu dünyada sebebi ne olursa olsun hiçbir canlı ( insan, hayvan, saygısız öğrenci,kadın, çocuk, yaşlı, zihinsel engelli, hak aramaya çıkan işçi yada eylemci yada her kim ve ne olursa olsun) şiddeti hakketmez!!! Lütfen bana sonrasında öğretmenin tekme görüntülerini bir nedene bağlamaya çalışmayın olur mu?

Çocuklar ne kadar masumdur bebekken daha onlara günah giydirilmeden önce!!! Daha yetişkin olmadan önce ve daha günahkar yapılmadan önce!!!

Bu ülkenin bir başbakanı zamanın bir döneminde Atatürk'ün ülkeyi emanet ettiği gençlere çapulcu diye seslenmişti bilmem hatırlar mısınız?
İşte şimdi o siyasinin yaratmış olduğu yeni bir gençlik yetişiyor hani dindar olması tasarlanan ama genlerinde mutasyona uğrayan ve ne olduğu bilinmeyen bir gençlik!!!

Güzel, neşeli, umut dolu haberlerde buluşmak dileğimle,
 

unuttum.29

Moderatör
Moderatör
Katılım
Eyl 8, 2012
Mesajlar
1,068
Tepkime Puanı
98
Puanları
48
Artık daha iyi şeyler de paylaşacağım. Söz. Tüm kötü haberlerim için Herkesten özür dilerim.
11263943_10153249186875552_3729239088426698613_n.jpg
 

Gazoz Agacı

Moderatör
Moderatör
Katılım
Nis 23, 2012
Mesajlar
9,302
Tepkime Puanı
64
Puanları
48
Yaş
54
Selam unuttum.29,

:) Öncelikle gülümsememe sebep olduğun için sana çok teşekkür ederim. Ayrıca özür dilemeni gerektirecek hiçbir durum olmadığınıda belirtmek isterim. Sen zaten iyi bir insansın arkadaşım ama dünya kötü, haberlerde hep can sıkıcı olaylar, iç karartıcı yaşam haberleri varsa bunda senin ne payın olabilir ki. Biliyormusun ben uzun zamandır tv de haber izlemiyorum. Gazetelere elim değmiyor. Ülkede tüm olup biteni radyodan dinliyorum sabahları 06:45 Gazoz Ağacında ve internet çağın en büyük buluşu iyi ki var. Beynimi dinlendirmenin en kolay, en ucuz, en renkli dünyası. Bir de engelliler.gen.tr var ki o da benim huzura kaçışım :) burada dinleniyorum, eğleniyorum, öğreniyorum, anlamaya çalışıyorum kendimi ve tüm insanları.

Güzel haberlerde buluşmak isteğim hep bu yüzden yani hepimizin yeterince zor bir yaşamı olduğunu düşünüyorum ve burada keşke sadece mutluluklar paylaşılsa ama işte hayat toz pembe değil. Neyse inşallah demek istediğimi anlatabilmişimdir. İnsan yorgun olduğunda çoğu zaman kendini doğru ifade edemiyor ama senin iyiniyetinden emin olduğum için yazdıklarımı anlayacağını umuyorum.

Hayatta herşey gönlünce olsun dileklerimle...
 
Tekerlekli Sandalye
Üst