İzlenmesi Önerilen Filmler

dvddisney307vcd.jpg


ÇİZGİLİ PİJAMALI ÇOCUK



Yapımı : 2008 - ABD , İngiltere
Tür : Dram, Savaş, Tarih
Süre: 94 Dak.
Yönetmen : Mark Herman
Oyuncular : Vera Farmiga , David Thewlis , Asa Butterfield , Rupert Friend , David Heyman
Senaryo : Mark Herman
Yapımcı : David Heyman , Mark Herman

Film Özeti

Nazi Almanya’sı Bruno’nun babasını görevli olarak Polonya’ya gönderir. Bruno, kasabadaki toplama kampının tel örgülerinin öbür yanındaki bir çocukla arkadaş olur. Ancak iki çocuk arasında gelişen bu dostluk, özellikle oğlunun bu kampla ilgili gerçeği öğreneceğinden kuşkulanan Alman annenin (Vera Farmiga) endişelerini artıracaktır. Bruno ve ailesinin yeni evleri birbuçuk milyon Yahudinin Nazilerce öldürüldüğü Auschwitz toplama ve yoketme kampının bitişiğindedir.

Film ile ilgili yorumlar

Nefret! Geçmişte olduğu gibi günümüzde de en büyük suçlardan biri olarak addedilmektedir. Fakat düşündünüz mü bu duygu doğuştan mı gelmektedir? Yoksa çevresel faktörlerin etkisi ile sonradan mı öğrenilmektedir? Film bize bu soruların cevaplarını tokat gibi vuruyor.
Bruno, yüksek rütbeli bir Nazi generalinin oğludur. Henüz 8 yaşındadır ve onun için hayatın anlamı, çevresini keşfetmekten ve akranları ile oyun oynamaktan ibarettir. Yine kendisi gibi 8 yaşında olan Yahudi bir çocuk ile arkadaşlık kurar. Shmuel’ in Yahudi olması önemli değildir. Çünkü o nefret ile doğmamıştır. Ablası gibi nefreti de henüz öğrenmemiştir. Arkadaşının etnik kimliği ve dini ile ilgilenmemektedir. Tel örgülerin engelinde de olsa filizlenen bu arkadaşlık onları engelleyemeyecektir.

Schindler’ in Listesi, Hayat Güzeldir ve Piyanist filmlerinin bir tık aşağısında olsa dahi, vermiş olduğu anlamlı mesajlar ve öğreticiliği ile adı bu filmlerle beraber anılacaktır Çizgili Pijamalı Çocuk filminin. Öncelikle süresinin biraz az olduğu düşüncesindeyim. İkinci bir husus ise, merkeze bir çocuğu koyması (ki zayıf noktamdır) ve beklemediğim bir final sahnesi ile gereğinden fazla duygu sömürüsüne gidilmesi filmin olumsuz bir özelliği olarak öne çıkıyor. Haricinde Vera Farmiga ile David Thewlis tanıdığım ve geçmiş performanslarını beğendiğim oyunculardır. Bu filmde de etkileyici oyunculukları göz doldurmuş. Nazi generali rolündeki David Thewlis’ in Yahudiler için kullandığı “Onlar insan bile değil” repliği çok vurucuydu. Dönemin, akıl hastalığına varan nefretini göstermek adına çok etkili bir replik verilmiş.

index.php



Bu film bana Einstein'ın ünlü sözünü hatırlattı ve bende kendimi bildim bileli öyle düşünüyorum.

"Aptallara göre insanlar; ırk, cinsiyet, milliyet, yaş, statü, renk, din ve dil başta olmak üzere 8'den fazla kategoriye ayrılırlar. Halbuki olay bu kadar komplike değildir. İnsanlar sadece 2'ye ayrılırlar: İyi insanlar ve kötü insanlar."


Albert Einstein
 
10761_9030_enbuyuk.gif



YARGISIZ


Yapımı :
2011 - Fransa , Belçika
Tür : Dram
Süre: 102 Dak.
Yönetmen : Vincent Garenq
Oyuncular : Philippe Torreton , Noémie Lvovsky , Olivier Claverie , Farida Ouchani , Wladimir Yordanoff
Senaryo : Vincent Garenq , Hubert Delarue
Yapımcı : Christophe Rossignon , Patrick Quinet


Film Özeti


Bu film, zamanımızın en önemli hukuki hatası olan Outreau davasında acımasızca mahvedilen Alain Marécaux ile karısının gerçek hikâyesini anlatıyor. Aile babası Marécaux ve karısı 2001 yılında, küçük bir Fransız köyü olan Outreau’da on iki kişiyle birlikte, çocuklara karşı cinsel istismar suçlamalarıyla tutuklanırlar, fakat gerçekte böyle bir suç işlememişlerdir. Masumiyetini ispat etmeye çalışsa da kimse bu “pedofil”i dinlemez ve Marecaux son derece adaletsiz ve insanlık dışı bir hukuk sisteminin kurbanı olur.

Film ile ilgili yorumlar

Yaşanmış gerçek bir olay demek isterdim ama bir olaydan daha fazlası. Fransa da, icra memuru olan karakterimizi ve karısını 13 çocuğa cinsel tacizde bulundu diye içeriye alıyorlar. Ellerinde bir sürü kanıt.. Hangisi doğru, hangisi değil?

İzlemesi ve idrak etmesi bir o kadar zor bir filmdi. Başlangıçtan sonra önünüze bir sürü delil sunuluyor, bu adamın onları yapmış olmayacağına inanmak istiyorsunuz ama bir tarafta ''şüphe'' olgusunu hayata geçiriyor ve yapmış olabileceğini de düşünüyorsunuz. Film amacına ulaşıyor.

Fransız adalet sistemi tarihinin en rezalet olayı olarak geçiyor her kaynakta. Bir çırpıda izleniyor ve filmin sonu! BAM...

Mutlaka izlemenizi tavsiye ediyorum...

Filmin ismi yargısız olunca, bir gece ansızın evinden alınıp karakola götürülen Marécaux'un suçsuz olduğunu düşünerek filmi izliyorsunuz ama acaba suçlu da olabilir mi diye iç geçirmiyor değilsiniz. Çünkü adamın herkesten gizlediği şeyler var gibi bir hava film boyunca hem devam ediyor. Acemi savcının ön yargıları ile içine itildiği suç, davanın devam ettiği 3 yıl içinde Marécaux'un değişen duygu dünyası, başına gelenler çok güzel aktarılmış. Yalnız Marécaux'un son tahliye olduğu cezaevindeki oda arkadaşı müslüman bir adam. Odaya getirildiğinde namaz kılıyor, seccadenin başında kocaman bir Kuran. Hangi müslüman böyle namaz kılıyor acaba? Adamın İkinci defa göründüğü sahnede de ise Marécaux açlık grevinde, ama müslüman karakter açlıktan çıkmış gibi önünde yemek yiyor. Yani pis adamlar böylesi güzel bir filmin içine illaki müslüman düşmanlığını da sokuşturacaklar. Bu filmi hukuk insanlarının da izlemesi lazım. Bir manyağın yalanları ile hayatı altüst olan Marécaux'un hikayesi izlenmeye değer.. Puanım 8/10

guilty-00034.jpg


Uzun zamandır bu tarz film izlememiştim aslında hiç bana uygun olmayan hatta gerildiğimi hissettiğim bir filmdi ama oldukça sürükleyici olduğu için sonuna kadar izlemek istedim :( Yabancı filmleri her izlediğimde işte diyorum oyunculuk böyle bir şey ve gerçek oyunculukda böylesi muhteşem bir sinema keyfi veriyor insana.

Filmin gerçek yaşam hikayesi olması zaten izlenmeyi fazlasıyla hakkediyor..

Biyografi ve gerilim tarzı film izlemek isteyenlere tavsiye edilir..
 
adanin-buyusu-magic_of_belle_isle-film-izle-afis-resim-picture-movie-poster.jpg




ADANIN BÜYÜSÜ



Yapımı : 2012 - ABD
Tür : Dram , Komedi
Süre: 109 Dak.
Yönetmen : Rob Reiner
Oyuncular : Morgan Freeman , Madeline Carroll , Virginia Madsen , Kevin Pollak , Boyd Holbrook
Senaryo : Rob Reiner , Guy Thomas , Andrew Scheinman
Yapımcı : Rob Reiner , David Valdes

Film Özeti

Morgan Freeman’ın başrolünde oynadığı kaliteli bir aile filmi. Mutluluğun değerini anlatan, umudun her zaman bizimle olduğunu gösteren, paylaşımın ve ailenin hayatımızda ne kadar değerli olduğu gösteren türde bir öykü. Ünlü bir yazar rolünde oynayan Morgan Freeman, tekerlekli sandalyeye mahkum olarak yaşayan bir adamı canlandırıyor. Karısını kaybeden ünlü yazar Monte, hayata küserek yaşama kara bir pencereden bakmaya başlamış, alkol bağımlısı olmuş ve artık yazı yazmayı bırakmıştır. Kalan yıllarını başka bir şehirde geçirmek isteyen Monte, Isle’a taşınarak oraya yerleşmiştir. Komşularıyla tanıştıktan sonra tüm hayatı değişecek ve hayata yepyeni bir açıdan bakmaya başlayacaktır.


Film ile ilgili yorumlar

Umuda ve paylaşıma dair, mutluluk dolu bir öykü… Huysuz bir ihtiyar olan Monte (Morgan Freeman), tekerlekli sandalyeye mahkum, ünlü bir yazardır Ancak karısının ölümünden sonra hayatla olan bağını koparmış, alkol bağımlılığı nedeniyle yazmayı bırakmış ve altın yıllarını değerledirmek üzere Belle Isle'a taşınmıştır. Komşusu Charlotte (Virginia Madsen) ve kızları ile tanıştıktan sonra hayata karşı hissiyatı yavaş yavaş değişmeye başlar.


6179_a_2882.jpg



'' Bütün kapılar kapanmış ve üstüme kilitlenmişti. Ama bir gün, ismi F. Oneal olan küçük bir kız kapımda belirip, bacaklarımı bana geri verdi...''
 
hqdefault.jpg



PAPATYALAR


Yapımı : 2006 - Güney Kore , HongKong
Tür : Dram , Romantik
Süre: 110 Dak.
Yönetmen : Wai Keung Lau
Oyuncular : Gianna Jun , Jung Woo-sung , Lee Sung-Jae , Ho-jin Jeon , David Chiang
Senaryo : Kwak Jae-young
Yapımcı : Hoon-tak Jung , Ellen Chang


Film Özeti


Hye-Young, Amsterdam’da yaşayan genç ve güzel bir ressamdır. Şehrin en işlek meydanında insanların resimlerini yaparak ve kendi tablolarını satarak geçimini sağlamaktadır. Park Yi ise, şehirde uluslar arası uyuşturucu trafiğinde önemli rol oynayan Kore mafyasının emrindeki bir kiralık katilidir. Park Yi, bir papatya tarlasında resim yaparken gördüğü Hye-Young’a aşık olur.

Onun çalıştığı meydanı karşıdan net bir şekilde gören bir daire kiralar ve hergün onu izler. Ancak kendini gösterme cesaretini bulamaz. Bunun yerine hergün saat 4:15’de onun dükkanının önüne bir demet papatya bırakıp, “çiçekler” diye bağırıp ortadan kaybolmaktadır. Bu gizemli hayranından hergün aynı saatte çiçekler alan Hye-Young, hiç görmediği bu adama aşık olmuştur.


JeonJiHyunartisticinDaisy.jpg



Film ile ilgili yorumlar

Ne kadar güzel bir film…ne kadar samimi.. İlk kasımpatıları açarken bisiklete binmek kadar özgür.. keyifli. .Diğer taraftan içli bir şarkıyı söylemek kadar üzgün.. kırılgan.. Artık ne zaman bir Güney Kore filmi izlesem ilkokul günlerimi anımsıyorum. Önlüğüm mavi, yakam beyaz oluyor…sırt çantamla kahramanların dünyasına bir yolculuk…nasıl tarif etsem..sessizlik ve çığlık.. Sinemanın renkleri bunlar diye düşünüyorum. Mavi hüzün, mutluluk beyaz diyorum...Tıpkı hayat gibi..İç içine geçmiş..grift..Filmi iki kez izledim. Hye-Young' ın yazgısına üzülmedim değil. Ama bir ayrıntı var. Daha filmin ilk başında yağmurdan kaçıp tentenin altına sığınan insanlar arasında elinde papatyasıyla Pak-Yi yok muydu? Vardı tabi oysa Hye-Yung bunu fark edemedi. Öyle ya; bazen aşk yanı başımızdadır.. yağmurdan kaçıp sığınacak yer ararken ayak izlerini duymayız belki ama o neşeli şarkılarını mırıldanır hep kulağımıza.. papatyalar açarken..kır düşlerimizde..yalınayak..Muazzam bir incelik..sadelik ve aşk.. Nasıl desem tanımadığınız insana nehirden geçebilmesi için bir köprü inşaa edebilecek kadar..tutkulu.. biraz da melankolik..İşte Güney Kore filmlerini sevişim bundan..


vlcsnap112347ao4.png



Üzgünüm, İlk başta, bu sevgi dolu genç kıza yardım etmek istedim. Bir köprü inşa ettim. ve sen bana resmini verdin. Ben papatyalar göndermeye başladım. Ama inşa ettiğim köprü, senle ben arasındaki bir köprüye dönüştü. Daha sonra, o gittikten sonra çok üzüldüğünü gördüm. Bu yüzden ortaya çıktım. Şimdi sana kalbini geri vereceğim... Hayal ettiğim aşk bana o kadar yakın ki. Ama tek yapabileceğim…seni kelimeler olmaksızın izlemek. Bu yabanı şehirde her gün aşkı çizerek yaşadım.Gelmeni bekleyerek ve umarak papatyaları izledim. Sonunda senin farkına vardım.. ama artık çok geç. Ama belki de birbirimiz için yaratılmadık. Bu aşkın uçup gitmesini hiç istemedim. Ama üzgünüm, gitmek zorundayım sen hala burada nefes alırken...

Dünyanın en güzel aşk ve dram filmini yapan koreliler. muhteşemdiiiiiiii yine yağmur yağıyor, sonra güneş açıyor. elinde papatyalar.. ve film bitiyor. :(



'' Olur da bir gün sevgisizlikten üşürseniz işte bu filmi izlemeniz yeterli :eek: insanın içini ısıtan sevginin gücü bir anda sıcacık yapıyor yüreğinizi :eek: insan aslında en çok sevgiyle beslenir, sevgiyle tutunur yaşama...''
 
Hayat tüm hataları yapıp kendi derslerini çıkaracak kadar uzun değildir.
Hayatlarından/Hikayelerinden dersler çıkardığım Film Kahramanları var.
Bu gün size onları önereceğim.

Lester, Amerikan Güzeli’nin başkahramanı. Hayatı tam manasıyla (argo tabirimi mazur görün) b.k’a sarmış bir karakter. Filmde, onun kurtulmak için verdiği çabaya şahit olursunuz. Çok detay vermeden Polis filmine, Haluk BİLGİNER’in canlandırdığı Polis karakterine geçeyim. Polis’in hayatı daha fenadır.

Tabir yerinde olursa Lester’in durumu Polis’e göre güllük gülistanlık sayılır.

Her iki filmden de geleceğimi tasarlarken derinden etkilendiğimi de itiraftan kaçınmam.

İzlemeyenlere tavsiye olunur, izleyenlereyse bir kez daha izlemelerini öneririm.
Meraklısına Not: Eğer izlemedinizse önce Amerikan Güzeli’ni sonra Polis’i izlemenizi öneririm.


 
onur-savasi-the-hunt-jagten-film-izle-afis-resim-picture-movie-poster.jpg




ONUR SAVAŞI



Vizyon Tarihi: 18 Ekim 2013
Süre : 1s 51dk
Yönetmen: Thomas Vinterberg
Oyuncular: Mads Mikkelsen, Thomas Bo Larsen, Annika Wedderkopp
Tür: Dram
Ülke: Danimarka , İsveç

Özet & detaylar


40 yaşındaki Lucas, geçirdiği zor boşanma döneminin ardından hayatını yeniden düzene koyabilmenin peşindedir. Kreşte bir iş bulur, yeni bir kız arkadaşı vardır ve ergenlik çağındaki oğluyla arasındaki sorunlu ilişkiyi onarmaya çalışmaktadır. Artık her şey yoluna girmek üzereyken işler ters gitmeye başlar. Sadece öylesine söylenmiş küçük bir yalan, içinde yaşadığı kasabaya bir virüs gibi yayılır ve Lucas kendini hayatı ve saygınlığı için savaşırken bulur.

'Festen' filmiyle büyük bir sükse yaratan genç yönetmen Thomas Vinterberg'in son filmi olan 'Onur Savaşı' Cannes Film Festivali'nde büyük ses getirmişti. Film Altın Palmiye'ye aday gösterilip farklı kategorilerde üç ödüle layık görülürken, son dönemin parlayan yıldızı Mads Mikkelsen 'En İyi Erkek Oyuncu' ödülünü kucaklamıştı.


jagten-the-hunt-2012.png


Beyazperde eleştirisi

Mads Mikkelsen’in canlandırdığı Lucas karakteri, Danimarka’nın küçük ve sevimli bir kasabasında, bir anaokulunda öğretmen olarak çalışmakta ve kasaba tarafından sevilip sayılmakta. Yakın zamanda eşinden ayrılmış Lucas, genç bir oğlu var ama oğlu annesiyle yaşıyor ve baba-oğul çok yakın sayılmazlar. Lucas son zamanlarda aralarını düzeltme çabasında. Yeni bir sevgilisi var. Boş zamanlarında ormanda avlanmaktan hoşlanıyor. Yani işin özü, hayatını yeniden toparlamaya çalışan, sessiz, sakin, durgun bir adam Lucas. Anaokulunda kendisine aşırı yakınlık besleyen 5 yaşlarında küçük bir kız var, bu küçük kız Lucas’ın kasabada en iyi anlaştığı adamın da küçük kızı. Kendi küçük dünyasında, öğretmeni onun duygularına karşılık vermeyince, kendince gördüğü bir fotoğraftan da etkilenerek Lucas’ın onun cinsel organına baktığına ya da dokunduğuna dair net olmayan birşeyler söylüyor ailesine ve etrafındaki diğer öğretmenlerine. İşte o noktadan itibaren tüm kasabanın Lucas’a olan yaklaşımı birden değişiyor ve Lucas’ın hayatı kabusa dönüşüyor. Ortada kesin olmayan ve asla ispatlanamayacak olan bir suçlama ve tüm bu suçlamalara herşeye rağmen körü körüne inanan koca bir kasaba halkı var.

Kesin olmayan dedik ama filmde yönetmen, Lucas’ın böyle bir şey yapmadığı konusunu netleştiriyor izleyici için. Yani şüphesiz Lucas yanlış bir bilgiyle, küçücük bir yalanla suçlanıyor. Fakat kendisine inanmaya yeltenen neredeyse kimse yok. Lucas hem sosyal hem de ekonomik açıdan ciddi anlamda bir çöküş yaşıyor.

Mikkelsen, tek başına kalmışlık içinde yıkılmamak için mücadele eden bir adamı son derece başarıyla canlandırdığı bu performansıyla 2012’de Cannes’da en iyi erkek oyuncu ödülünü aldı. 95 yılında sinemada Dogma95 yapım akımını başlatan 4 Danimarkalı yönetmenden biri olan Vinterberg’in ise sekizinci uzun metrajı Onur Savaşı, ingilizce adıyla The Hunt. Bu kez klasik bir anlatım şekli var filmin aslında, alışık olduğumuz bir giriş gelişme sonuç yapısı var. Fakat şaşırtıcı ve açık uçlu sonu da hikayeyi Kafkaesk bir yere taşıyor adeta.

The Hunt’ın Danimarkalı görüntü yönetmeni Charlotte Bruus Christensen, filmin dramatik öğelerinin baskın olduğu kareleri, özellikle Lucas’ın o yalnız ve çaresiz, kapana kısılmış anlarını geniş açı lensle çektiği dar kadrajlarda, hatta gerçek algısını da hafiften bozarak vermiş. Güz mevsiminin de baskın olduğu hikayeyle filmde öyle tekinsiz bir atmosfer oluşmuş ki, gerilim-korku temalı bir yapım olarak sayamasak da, The Hunt’ı izlerken değme korku filmlerinden daha ürkütücü, daha gergin anlar yaşayabilirsiniz.

Toplumsal önyargılar...

Güven dediğimiz şeyin ne kolay sarsılacağına dair, toplumsal önyargıya, insana dair bir hikaye The Hunt. Bir tür "cadı avı" aslında ismiyle de altı çizilmek istenen. “Biz onun yerinde olsak ne yapardık” ve “biz onun etrafındakiler olsaydık ne yapardık" gibi cevabı zor soruları sordurtması da önemli The Hunt’ın…Kaçırılmaması gereken filmlerinden, ama benden söylemesi; izlemesi, sindirmesi kolay olmayacak!
 
1cb6e3b20e8c6da80015a9d3c9324ca4.jpg


CENNETİN ÇOCUKLARI

Yapım yılı: 1997
Yönetmen: Majid Majidi
Oyuncular: Mohammad Amir Naji, Amir Farrokh Hashemian, Bahare Seddiqi
Tür: Komedi , Dram
Ülke: İran

Konusu

Bu masalsı duygusal film, yoksul bir ailenin çocukları olan Ali ve Zehra isimli iki küçük kardeşin öyküsünü anlatıyor. Kızkardeşinin ayakkabılarını tamirciden getirirken kaybeden Ali, kendi ayakkabısını onunla ortak kullanmak zorundadır. Çünkü babalarının öfkesinden çekindikleri için durumu ona anlatamazlar, zaten anlatsalar da babaları yeni bir çift ayakkabı alamayacak kadar yoksuldur. Filmin tanıtım sloganında denildiği gibi onların bu küçük sırrı artık en büyük serüvenleri olacaktır.

Filmde, okula giden iki kardeş ayakkabılarını değişerek giymek zorunda kalırlar. Zehra, dersten erken çıkar. Ali ile bir sokak arasında ayakkabılarını değişirler. Ali koşarak gittiği halde hep derse geç kalır ve azar işitir. Bir gün üçüncülük ödülü spor ayakkabı olan yarışmaya girmeye karar verir. Amacı üçüncü olup kazandığı ödülü Zehra'ya vermektir. Ayarlamaya çalışsa da birinci olur ama ayakkabıyı alamadığı için çok üzgündür.

Masumiyetin, kederin ve kararlılığın öyküsünü anlatan bu dokunaklı filmi, bazı eleştirmenler Vittorio de Sica'nın 1948 tarihli Bisiklet Hırsızları (Ladri di Biciclette) filmi ile kıyaslamışlardır. Film eleştirmeni Roger Ebert ilgili yazısında, filmin çocuklar için neredeyse kusursuz bir seçim olduğunu, zira iyi niyetli bir saflıkla çekilmiş bu filmin birçok benzeri Amerikan çocuk filminde olduğu gibi ukalaca akıl vermeler, gizli alaycılık ve iğneleyici temalar içermediğini belirtmiştir.

Ödüller

Film 1998 yılında Yabancı Dilde En İyi Film Akademi Ödülü'ne aday gösterilmişti (Bu ödüle aday gösterilen ilk İran filmi olmuştur). Ancak bu ödülü Roberto Benigni'nin yönettiği İtalyan filmi Hayat Güzeldir'e (Life Is Beautiful) kaptırdı. İran dışındaki ilk gösteriminin yapıldığı Montréal Film Festivali'nde ise FIPRESCI ödülü dahil 4 ödül kazandı. Film çeşitli yarışma ve festivallerde toplam 10 ödül kazandı.


yukselen-yildiz-iran-sinemasindan-20-etkileyici-dram-filmi-(4).jpg
 
WhenHarryMetSally.jpg


HARRY, SALLY İLE TANIŞINCA

Yapımı : 1989 - ABD
Tür : Komedi , Romantik
Süre: 96 Dak.
Yönetmen : Rob Reiner
Oyuncular : Meg Ryan , Billy Crystal , Carrie Fisher , Bruno Kirby , Gretchen Palmer
Senaryo : Nora Ephron
Yapımcı : Rob Reiner , Andrew Scheinman

Film Özeti

Harry ve Sally birlikte Chicago Üniversitesi'nde okudukları halde ancak mezuniyetten sonra aynı arabayla New York'a giderken tanışır. Yolda uzun uzun sohbet ederler ve 'Kadın ile erkek sadece arkadaş olamaz' kanısına varırlar. New York'a varınca ikili kendi hayatlarını yaşar ancak arada görüşüp birbirlerine olan bitenden bahsederler. Bir gün Harry eşinden, Sally de sevgilisinden ayrılır ve karşılaştıklarında, aralarında iyi bir dostluk başlar. İkili artık birbirine aşık olmamak için büyük çabalar sarf edecektir.

when-harry-met-sally-ftr.jpg



Peki buna ne dersin! Hava 21 dereceyken üşümeni seviyorum, bir buçuk saatte sandviç sipariş etmeni seviyorum,deliymişim gibi bakarken anlamamış gibi kaşını kıvırmanı seviyorum, bütün gün seninle beraber olunca giysilerime parfümünün kokusunun sinmesini seviyorum ve gece yatmadan hemen önce en son konuştuğum insan olmanı her şeyden çok seviyorum. Yalnız olduğum için veya yılbaşı akşamı olduğu için değil!

Hayatının geri kalanını biriyle geçirmek istediğini farkettiğinde hayatının geri kalanı bir an önce başlamasını istiyorsun Sally!



when+harry+met+sally1.jpg


"Hayatının geri kalanını biriyle geçirmek istediğini fark ettiğinde, hayatının geri kalanının bir an önce başlamasını istiyorsun."

Filmde anlatılanları tam anlamıyla özetleyen cümle. Meg Ryan'ın güzelliği ve mimikleri şahane. Hayatın içinde olduğu kadar komedi var. Ayrılmış iki insanın yeni bir düzen kurmaya çalışması, gayet güzel diyaloglarla işlenmiş.

'Kadın ile erkek sadece arkadaş olamaz' gerçeğini bir kere daha sorgulatan, düşündüren ama bunu yaparken güldüren, eğlendiren hayli keyifli bir filmdi. İzlerken acaba gerçektende 'Kadın ile erkek sadece arkadaş olamaz' söyleminin doğruluğundan şüphe duyarken bir yandan da hayır neden mümkün olmasın ki dedirten..neyse izleyen olursa buraya yazabilir acaba gerçekte varolan bir tabunun dokunulmazlığı mı yoksa bahse konu olan aşkın karşı konulamaz varlığı mı kadın erkek arkadaşlığını olamaz dedirten bir varsayım mı yoksa kanıksanmış gerçeklik mi???
 
22118_3.jpg


OKUYUCU

Vizyon Tarihi: 10 Nisan 2009
Süre: 2s 3dk
Yönetmen: Stephen Daldry
Oyuncular: Kate Winslet, Ralph Fiennes, David Kross
Tür: Dram
Ülke: ABD , Almanya


Özet & detaylar

II. Dünya Savaşı ertesi, Almanya. Michael adlı genç, kendisinin yaşça iki katı büyük olan Hanna Schmitz’e aşık olmuştur. Gizli bir ilişki götüren ikilinin aşkı Hanna’nın bir gün ortadan kaybolmasıyla biter.

Aradan 8 yıl geçmiştir ve hukuk okuyan Michael savaş suçları mahkemesinde gözlemcilik yapıyordur ve bir gün sanık sandalyesinde Hanna’yı görür. Mahkeme’de Hanna’nın geçmişi ortaya dökülürken, Michael ikisinin de hayatını değiştirecek bir sırrı ortaya çıkarır.

Ödüller


The Reader, eleştirmenler ve sinema dünyasından oluşan üyelerin bulunduğu önemli birliklerden genellikle film, senaryo, yönetmen dallarında adaylıklar alabilmiş ve Kate Winslet'ın oyunculuğuyla Oscar dahil birçok ödül kazanmıştır.

Akademi Ödülleri (81'inci)


En İyi Film
En İyi Yönetmen (Stephen Daldry
En İyi Kadın Oyuncu (Kate Winslet)
En İyi Uyarlama Senaryo (David Hare)
En İyi Sinematografi

Altın Küre Ödülleri (66'ncı)


En İyi Film - Drama
En İyi Yönetmen
En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu (Kate Winslet)
En İyi Senaryo
SAG (Screen Actors Guild Awards)
En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu (Kate Winslet)

BAFTA

En İyi Film
En İyi Yönetmen
En İyi Kadın Oyuncu (Kate Winslet)
En İyi Sinematografi
En İyi Uyarlama Senaryo


the-reader_07.jpg


İzlediğim en iyi filmlerden biri. Bazı duyguların aslında ne olduğunu yada ne olmadığını mükemmel anlatan bir film. Verilen yanlış kararların nelere sebep olabileceğini ve sevginin insana neler yaptırabileceğini harikulade anlatmış bu film.

B0ZqaJVIYAEY04W.jpg:large
 
an-inspector-calls_908550.jpg


Yapım yılı:
2015
Ülke: İngiltere
Tür: Polisiye, Gerilim, Gizem
Yönetmen: Aisling Walsh
Oyuncular: Sophie Rundle, Lucy Chappell, Miranda Richardson


Filmin Konusu

BBC tarafından Televizyon filmi olarak çekilen bu yapım, gizemli bir müfettişin zengin bir ailenin akşam yemeğinde, genç bir bayanın intiharını araştırmasını anlatıyor.

an-inspector-calls-2015-turkce-altyazili-hd-izle-154.jpg



"Halk adamlarının ayrıcalıkları olduğu kadar sorumlulukları da vardır."

"Önemli olan bu hayata nerede başladığın değil, nerede bitirdiğin."


Filmle ilgili yorumlar

Bu zamana kadar yüzlerce film izleyen birisi olarak bu film kadar sürükleyici ve anlaşılabilir kısa diyalogların olduğu bir film izlemedim. Filme resmen dikkat kesildim ve nasıl geçtiğini anlamadım. Filmin özellikle ikinci kısmının 22. dakikasında müfettişin, dönemin burjuvasına ve aslında günümüz zenginlerine de vermiş olduğu bir konuşma var ki sonuna kadar haklı olduğunu düşünüyorum. Benim için tek kelimeyle harika bir filmdi.

Film bir şeyler hakkında basitçe düşünmemizi sağlıyor.iyi veya kötü olumlu veya olumsuz insanın düşünmesi kafa yorması gayet yararlı bir şey özellikle de koyunluğun popüler olduğu günümüzde. Somut şeylerden zevk almak ilerisi için kafa yormamak gibidir. Dan diye alınlara vurulmadıkça idrak edemeyenlerin olduğunuda göstermiş film.

getImage



Oldukça ilginç bir filmdi. Uzun zamandır böylesine gerilmedim ama yine de hoştu. Zekanın sınırlarını zorlamaya başlar sandım ama değil sadece biraz hayal gücüyle doğru noktalara ulaşabilirsiniz. Aslında filmin izleyiciye vermek istediği mesaj çok anlamlıydı. Müfettişin söylediği şu sözler...

'' Ama şunu aklınızda tutun. Hayatları, umutları, korkuları, acıları ve mutlu olma şansları bizim hayatlarımızla, düşüncelerimizle, söylediklerimizle ve yaptıklarımızla içiçe olan insanlar var. Dünya üzerinde yalnız yaşamıyoruz. Bütün insanlığın sorumluluğu hepimizde. İnsanoğlu, bu dersten sınıfta kalırsa çok yakında gün gelecek etrafını ateşle, kanla ve ızdırapla çevrili şekilde öğrenmek zorunda kalacak...
 
3226.jpg



Roseanna'nın Mezarı




Vizyon Tarihi:
26 Aralık 1997
Süre: 1s 38dk
Yönetmen: Paul Weiland
Oyuncular: Jean Reno, Mercedes Ruehl, Polly Walker
Tür: Komedi
Ülke: İngiltere , İtalya


Özet & detaylar

Roseanna kalp hastası bir kadındır. Hayati fonksiyonları halen normal seyretmektedir; ancak onu çok seven kocası Marcello, kalp kondisyonları nedeniyle Roseanna’nın kendisinden önce öleceğini düşünmektedir. Yaşadıkları kasabada yalnızca üç mezarlık boş yer kaldığını fark ederler. Kasabada ardı ardına yaşanacak ölümler işi bambaşka bir boyuta taşıyacaktır. Kasabadaki boş mezarları kapmak için amansız bir yarış başlayacaktır.
 
Avant-LHiver-Poster.jpg


KIŞ GELMEDEN


Yapım:
2013, Fransa, Luksemburg
Tür: Dram
Yönetmen: Philippe Claudel
Senaryo: Philippe Claudel
Görüntü Yönetmeni: Denis Lenoir
Müzik: André Dziezuk
Oyuncular: Daniel Auteuil, Kristin Scott Thomas, Leïla Bekhti


Filmin Konusu

Tıp fakültesinden mezun olur olmaz Lucie ile evlenen Paul hayatı boyunca yaptığı seçimleri sorgulamadan yaşayan saygıdeğer bir cerrahtır. Karısı Lucie ise kendi kariyerini, iyi bir beyin cerrahı olan kocasının bu temposuna uyum sağlayabilmek için bir kenara bırakır. Paul da her zaman karısına karşı çok sadık ve iş arkadaşları tarafından hep saygı gören birisidir ve iyi bir oğulları, sevimli bir yuvaları vardır.

Ama şimdi, hayatının sonbaharında, tüm bunları tehdit eden bir şey ortaya çıktı. Her şey Paul’un genç ve gizemli Lou’yla tanışmasıyla başladı. Ofisine ve evine her gün güller gönderilirken, Paul, Lou’nun kendisini gözetlediğini düşünüyordu ama yine de onunla yaşayacağı tehlikeli ve belirsiz ilişkinin cazibesine kapıldı. Lou’nun duygusal zerafetiyle, gizemiyle ve nezaketiyle büyülenen Paul sonunda, karanlık bir komplonun hedefi olabileceğini anladı…


before%2Bthe%2Bwinter%2Bchill-avant%2Blhiver-kis%2Bgelmeden%2Bonce.jpg



''Benim hiç hayallerim olmadı. Belki de sorun budur.''
 
281544.jpg


DÜŞLERİN TERZİSİ

Vizyon Tarihi : 6 Kasım 2015
Süre: 1s 58dk
Yönetmen: Jocelyn Moorhouse
Oyuncular: Kate Winslet, Liam Hemsworth, Hugo Weaving
Tür: Dram
Ülke: Avustralya

Özet & detaylar

Tilly Dunnage (Kate Winslet) güzel, yetenekli ve sıra dışı bir kadındır. Vicdanında taşıdığı büyük bir yükle, annesi Molly’yi (Judy Davis) bulmak için doğduğu kasabaya döner. Tilly artık kasabada bir yabancı sayılmakta ve katil olarak suçlanmaktadır. Geçmişin yaraları ile döndüğü bu yerde Tilly’yi kasabalıya yaklaştıran şey Tilly'nin eşsiz terzilik yetenekleri olur. Acılar yerini kahkahalara bırakırken Tilly modacı kimliğiyle kasabanın kadınlarını adeta baştan yaratır. Bu arada geçmişini haksız bir şekilde karalayanlardan tatlı tatlı intikamını almaya başlayan Tilly kasabanın yakışıklısı Teddy’ye (Liam Hemsworth) kalbini kaptırınca bu aşkın ona tahmin edemeyeceği şeyleri yaptıracağını görecektir.

Seneler önce dedikodular yüzünden Avustralya'daki küçük köyünü terk eden Myrtle 'Tilly' Dunnage'ın hasta annesine bakmak için geri dönüşünü konu alan filmin başrollerini Oscar ödüllü oyuncu Kate Winslet ve Liam Hemsworth paylaşıyor. Köyden uzakta geçirdiği yıllarda Fransız modacılardan eğitim alan genç kadın (Winslet), köye geri döndüğünde bir dikiş makinesi ve moda konusundaki yeteneğiyle tüm köyü baştan başa değiştiriyor.

duslerin-terzisi-full-izle.jpg



Filmin atmosferi gereği ufak Western sızıntıları barındırdığını söylemek mümkün. Ama çok ciddiye alınır bir tarafı yok. Film dünyaya açılmış bir kadının kasabasında yarattığı değişim rüzgarını ateşlemesi. Bazen işler yolunda gitmez ve hayata kaldığın yerden devam edersin modu hakim, tabii her şeyi yok ettikten sonra!
 
Room-2015-Full-HD-izle.jpg


GİZLİ DÜNYA

Vizyon tarihi: 19 Şubat 2016
Süre: 1s 58 dk
Yönetmen: Lenny Abrahamson
Oyuncular: Brie Larson, Jacob Tremblay, Joan Allen
Tür: Dram, Gerilim
Ülke: Kanada, İrlanda

Özet Ve Detaylar

Jack ve annesi dört duvarla çevrili kutu gibi bir odada yaşamaktadırlar. Mutfak, banyo, uyku ve televizyonun aynı metrekarede hayat bulduğu bu karanlık ve kasvetli oda, Jack'in tanıdığı tek dünyadır. Televizyon ise onun en iyi arkadaşıdır. Peki ne zamana kadar?

Emma Donghue'nun çok satan kitabından sinemaya uyarlanan Gizli Dünya'nın başrolünde Brie Larson yer alıyor. 5 yaşındaki oğlu ile küçük bir odaya hapsedilen annenin dramını anlatan Gizli Dünya, kaçış için riskli bir plan yapan anne oğlun gerilimini beyazperdeye taşıyor. Çocuk oyuncu Jack'e ise Jacob Tremblay hayat veriyor.

BEYAZPERDE ELEŞTİRİSİ

En iyi film, en iyi yönetmen, en iyi uyarlama senaryo ve en iyi kadın oyuncu olmak üzere dört dalda Oscar’a aday gösterilen Gizli Dünya, tek kelimeyle insanın aklını alan bir çalışma. Emma Donoghue’nun aynı adlı çok satan romanından beyazperdeye uyarlanan film, 17 yaşındayken ‘Old Nick’ adını taktığı bir adam tarafından kaçırılan ve adamın evinin arka bahçesinde yer alan bir kulübeye hapsedilen Joy Newsome ile kulübede doğan oğlu Jack’in hikayesini anlatıyor.

İrlandalı sinemacı Lenny Abrahamson’ın yönetmenliğini üstlendiği Gizli Dünya, Jack ve annesi Joy’un hapis tutuldukları odadaki ‘sıradan’ günlerini ve gündelik rutinlerini tasvir ederek açılıyor. Çatıdan gelen ufak bir gün ışığıyla aydınlanan küçücük bir odada uyuyan, yemek pişiren ve banyo yapan anne oğul, sadece televizyon aracılığıyla dış dünyadan haberdar oluyor. Dingin, olağan ve akıcı anlatımı sayesinde izleyenleri daha ilk dakikalarında Joy ve Jack’in dünyasının içine çeken Gizli Dünya, zamanla dışarıda farklı bir hayat olduğunu unutturuyor.

Joy ve Jack’in gündelik rutinlerini tasvir ederken hikayenin içinde barındırdığı şiddet ve trajediyi arka planda tutmayı tercih eden film, böylelikle duygu sömürüsünden ve ajitasyondan uzak bir anlatım tutturmayı başarıyor. Öykünün çoğu zaman Jack’in bakış açısıyla anlatılması ise filme neredeyse çocuksu bir saflık katıyor. Diğer yandan, Jack ve Joy’un hikayesinin şiddeti ve trajedisi hiçbir zaman açıklıkla dile getirilmese de filmin izleyenlerde uyandırdığı belli belirsiz huzursuzluk ve iç sıkıntısı anne oğlun dünyasıyla sıkı bir duygudaşlık kurulduğunun da kanıtı oluyor. Jack ve Joy’un hapis tutuldukları odadan yayılan klostrofobik atmosfer ise filmin yarattığı bu karamsar ruh halini besliyor.

Bununla beraber, dünyanın sadece etrafını çevreleyen dört duvardan ibaret olduğunu zanneden ve geri kalan her şeyin televizyon dünyasına ait olduğuna inanan Jack, Gizli Dünya’nın bu klostrofobik atmosferini dengeleyen en önemli unsur oluyor. Jack’in hayalleri ve oyunlarıyla yarattığı imgelem dünyası, filmin karamsar havasının biraz olsun dağılmasına ve duygu dünyasının zenginleşmesine katkıda bulunuyor. Filmin, Jack ve Joy hapis hayatından kurtulduktan sonra da aynı duygu durumunu ve ritmini korumayı başarması ise kendi içinde anlamlı ve tutarlı bir anlatım tutturmasına yardımcı oluyor.

Gizli Dünya’nın süresi boyunca izleyenler üzerinde yarattığı etkiyi hiç kaybetmemesinde oyuncu performanslarının da payı büyük. Filmde Joy rolünde izlediğimiz Brie Larson, canlandırdığı karakterin tüm ümitsizliğini, yitikliğini, korkularını ve yaşadığı her şeye rağmen oğlu için ‘normal’ bir gündelik ritim yaratma çabasını izleyenlere başarıyla aktarıyor. Çocuk oyuncu Jacob Tremblay ise yaşının çok üzerinde bir performans sergileyerek yeteneğine hayran bırakırken, yönetmen Lenny Abrahamson’ın oyuncu yönetimini de takdir etmemize vesile oluyor. Usta oyuncu William H. Macy’nin bir görünüp bir kaybolduğu filmde, Joy’un annesi rolünde izlediğimiz Joan Allen ise Brie Larson ve Jacob Tremblay’e başarıyla eşlik ediyor.

Sonuç olarak Gizli Dünya’nın, yarattığı etkileyici imgelem dünyası, akıcı film dilli ve başarılı oyunculuk performanslarıyla 2016’nın kaçırılmaması gereken filmlerinden biri olduğunu söyleyebiliriz. Oscar Ödül Töreni'nin ses getiren filmlerinden biri olacak gibi görünen Gizli Dünya, bütün bu sebeplerden dolayı izlenmeye değer bir çalışma.

3.%20Kadr%20z%20film%20Pok%C3%B3j.jpg


Hani bazı filmler vardır ve ben onlara muhteşem diyorum işte onlardan biri.. belki muhteşem ötesi de olabilirdi ama yine de kesinlikle izlenmeye değer. İşte yabancı film izlememin en büyük iki nedeni; farklı senaryo ve işte oyunculuk böyle bir şey!
 
Marina.jpg



MARİNA



Yapım:
2013 / Belçika
Tür: Biyografi
Yönetmen: Stijn Coninx
Oyuncular: Matteo Simoni, Cristiaan Campagna, Luigi Lo Cascio
Süre: 1 Saat 58 dk.

Filmin Konusu

Salvatore Granata eşi, oğlu ve kızıyla İtalya'nın Kalabriya bölgesinde yaşayan oldukça fakir bir adamdır. Bir gün bir göçmen işçi olarak kömür madeninde çalışmak için Belçika'ya gitmeye karar verir. Belçika'da üç yıllığına çalışacak ve 9 yaşında bir çocuk olan oğlu Rocco’ya bir demirci atölyesi almak için çok para kazanmayı istemektedir ancak her şey planlanıldığı gibi mi olacaktır? Gerçek bir hikayeden esinlenilmiş olan film bir azim ve kabul görme mücadelesini işlemektedir..


marina2.jpg
 
gett-viviane-amsalemin-bosanma-davasi-2014-altyazili-film-izle-afis-resim-movie-picture-poster.jpg


Gett: The Trial of Viviane Amsalem (Viviane’nin Boşanma Davası)


Yönetmen: Ronit Elkabetz
Yapım: 2014 /İsrail,Fransa,Almanya
Süre: 115 Dakika
Oyuncular: Ronit Elkabetz, Simon Abkarian, Gabi Amrani
Tür: Drama

Filmin Konusu

2014 İsrail Sinema Akademisi Ödülleri En İyi Film, En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu (S. Gabai) Tamamıyla mahkeme salonunda çekilen, inanılmaz derecede minimalist ve feminist bir mahkeme filmidir. Bu yıl İsrail'in Oscar adayı olan İsrail Usulü Boşanma, bir kadının bir ülkenin medeni hukukuyla olan çatışması üzerine kurulu.

Geçen yılın filmlerinden eleştirmenlerin gözdeleri arasında yer alan film Viviane Amsalem'in kocasından boşanabilmek için verdiği mücadeleyi anlatıyor. Viviane'ın yıllardır ayrı olmalarına rağmen boşanmayı reddeden kocası Elisha, bir toplumun bütün hücrelerine sinmiş ataerkilliğin en basit metaforu sanki. Bu açıdan, İsrail'in en saygın kadın oyuncularından Ronit Elkabetz ve erkek kardeşi Shlomi tarafından çekilen İsrail Usulü Boşanma'yı, hikayesi İsrail'de geçen, serbest bir A Separation (Bir Ayrılık) uyarlaması olarak yorumlamak yanlış olmaz.


g5.jpg



Viviane Amsalem, sevmediği eşinden boşanmak istemektedir. Fakat kocası buna razı olmayınca, İsrail hükümleri gereği boşanamamaktadır. 3 yıl boyunca bununla savaşacak olan genç kadın, özgürlük ve hak talebini elde etmek için mahkemeyi ikna etmek zorundadır.

14 ödül kazanmış olan bu yapımı izlerken hayli gerildiğimi hissettim ve bir kere daha bu dünyanın neresinde yaşarsa yaşasın kadın olmanın ne denli zor olduğunu...
 
Selam akanyıldız,

Sayfayı beğendiğine sevindim aslında herkesin izleyipde önermek istediği filmler vardır mutlaka ama bunun için kimsenin paylaşma konusunda çekincesi olmasın sizler filmin ismini yazın gerisini ben hallederim :)

Diren filmini izledim ve gerçekten '' Bugünlerimizi bize armağan ettiğin için binlerce teşekkürler ATAM!''
 
Suffragette-Diren-2015-T%C3%BCrk%C3%A7e-izle.jpg


Suffragette

Vizyon tarihi: 15 Ocak 2016
Süre: 1s 47dk
Yönetmen: Sarah Gavron
Oyuncular: Carey Mulligan, Helena Bonham Carter, Meryl Streep
Tür: Dram, Tarihi
Ülke: İngiltere


Özet Ve Detaylar

Sarah Gavron'ın ikinci uzun metrajlı kurmacası, tarihin ilk feminist hareketlerinden birini başlatan kadınların, gittikçe acımasızlaşan hükümete karşı yürüttükleri mücadeleye odaklanır. Gizli buluşmalarla bir araya gelen bu grubun üyeleri işçi sınıfı kadınlarıdır ve hareketin ilk safhalarında barışçıl yöntemler izlerler. Ancak hem çalışma koşulları hem de kişisel hayatları için verdikleri eşitlik savaşı, zamanla daha radikal bir boyuta taşınmak zorundadır. Film bu ekibin bir üyesi olan Maud'un hikayesini ele alıyor. Bir paketi teslim etmeye giderken eylem yapan süfrajetlerin arasında kalan Maud, eylemciler arasında kendisiyle aynı çamaşırhanede çalışan Violet’ı görür. Maud’un harekete olan ilgisini fark eden Violet, onu süfrajet hareketine ve oy haklarını savunmaya ikna etmek için çabalar. Tüm risklerin farkında olan Maud, oy hakkını kazanmadan kadınlar için iyi bir gelecek olmayacağını anladığında, ilham verici bir lider olan kimyager Edith ile tanışır ve hareketin içine daha fazla dahil olur. Bundan sonra süfrajetlerin içinde hem sözcülük yapması hem de eylemlerde ön plana çıkması nedeniyle göze batan Maud, bir gösterinden sonra tutuklanır ve bir hafta boyunca hapiste kalır. Bu travmatik deneyim boyunca tanıştığı süfrajetlerin adanmışlığı onu hem ürkütür, hem de hayran bırakır. Kendini hareketten ne kadar uzak tutmaya çalışsa da, bu adaletsizliğe karşı duyduğu öfke, onu hareketin içine daha çok çekip hareketin lideri olan Emmeline Pankhurst ile tanışmaya dek götürür.


getImage
 
236389.jpg



DENİZİN ORTASINDA


Vizyon tarihi: 1 Ocak 2016
Süre: 2s 2dk
Yönetmen: Ron Howard
Oyuncular: Chris Hemsworth, Benjamin Walker, Cillian Murphy
Tür: Macera, Fantastik
Ülke: ABD


Özet Ve Detaylar


Charles Leavitt'in imza attığı senaryo, Nathanial Phillbrick'in aynı adı taşıyan romanından beyazperdeye taşınıyor. 1820 yılında Nantucket isimli balina avlamakta olan bir geminin, dişli bir İspermeçet balinasının saldırısı sonucunda parçalanmasını konu alan film, Pasifik Okyanusu'nun kalbinde yaşanan bir hayatta kalma mücadelesini konu alıyor. Sadece 8 kişinin canlı olarak kurtulduğu bu olay, daha sonra ünlü yazar Herman Melville'in doğuracağı Moby Dick efsanesine de ilham veriyor.


denizin-ortasinda-in-the-heart-of-the-sea-turkce-altyazili-fragman_8862413-13700_1280x720.jpg
 
Geri
Üst