Kur'an halkası...

kartalreis

Üye
Üye
Katılım
Tem 26, 2011
Mesajlar
709
Tepkime Puanı
50
Puanları
28
----

"Kur'an edebiyat değil, hayattır; dolayısıyla O'na bir düşünce tarzı değil, bir 'Yaşama' tarzı olarak bakılmalıdır. "

--------

- Alija İZETBEGOVİÇ -
 

kartalreis

Üye
Üye
Katılım
Tem 26, 2011
Mesajlar
709
Tepkime Puanı
50
Puanları
28
--------------------------------

Ey evlat herhangi bir hâle sahip olmak için Kitap ve Sünnet’e devam etmek lazımdır. Onlarla amel etmedikten sonra iş yoktur. Çıkmaza girilmiştir. Ayrıca yapılan işle ihlâs sahibi olmak da gereklidir.

İlim sahibi olarak geçinen kimselerinizi cahil görmekteyim. Zühd ve takva sahibi gözüken kimseleriniz ise dünyalık peşindedirler. İnsanlara ve fani varlıklara güvenen kimse zahit olamaz. Allah’tan gayri fani kimselere dayanmak, O’nun yüce varlığını unutmak lanet getirir. Bu durumu en güzel anlatan Peygamber (s.a.v) Efendimiz’in şu yüce kelamıdır: “Melundur, melundur, kendi gibi bir yaratığa dayanan kimse melun -Allah’ın rahmetinden uzak-tır.”

Yine buyurur: “Bir fani kişiye dayanarak azizlik satan zelil olur.”

Yazık ne kadar anlayışın kıt! Anlattığımız şeyleri yapmayı adeta kendine bir suç saymaktasın. Kulları kalbine almazsan Hak’la olursun. O nurunu sana verirse lehinde ve aleyhinde olacak şeyleri bilirsin. Sana yarayanı ve başkaları için olan şeyleri öğrenir geçersin.

Sana Hak kapısında sebat etmek gerek. Bütün sebepleri kalbinden atmalısın. Her varlığın sahibi olan Hakk’ı bilmelisin, bunları yaparsan dünyanın ve âhiretin şimdi ve sonra hayrını görürsün. Bu öyle bir iştir ki halkı ve onlara gösterişi kalbinde besledikçe bulamazsın. Zât-ı İlâhî’den gayri şeylerin zerresi kalbinde kalsa yine bu yolu ikmal etmen kabil değildir. Sonra bir şey daha var ki o da sabırdır. Sabrın yoksa bu yola girmiş sayılmazsın. Sonra iman sermayesini de yitirmiş sayılırsın. Birçok bakımdan imanın gelişmesini sabır sağlar. Peygamber (s.a.v) Efendimiz: “İman için sabır, vücut için baş gibidir.” buyururken anlatmaya çalıştığımız hâli daha güzel anlatmıştır.

Sabrın manası, hâlini kimseye kesmemek ve sebeplere bağlanıp belanın kalkmasını onlardan beklememektir. Herhangi bir darlığı kötü görmemek, sabırlı kişinin işidir. Ve onun hemen gitmesini bek*lemek sabrı olmayanın kârıdır. Sabırlı iman sahibi, ne belâyı kötü görür, ne de hemen darlığın kalkmasını ister. O her şeyin bir vakti ve zamanı olduğuna inanır.

Bir kul, düştüğü darlık ve sıkıntı hâlinde arzusu bulunmadığı için sabır yolunu tutarsa, kötü hâllere kendini itmezse, karanlık yol*lara çıra ile girerse, bu çıra ile onun darlığı genişliğe çevrilir. Hata karanlığını ibadet lambası aydınlatır; el emeği ile çalışıp yemek, rızık yollarına ışık tutar. Bu vesile ile rahmet nazarı o kula gelir. Dün*yalık ve öbür âlem için nasibi ummadığı yollardan verilir. Bu mev*zuda şu âyet-i kerimeyi zikretmek yerinde olur: “Bir kimse hatalardan sakınırsa Allah Teâlâ onu darlıktan genişliğe çıkarır. Ummadığı yerden rızkını gönderir.” (et-Talâk, 65/3)

-------------------------------------------------------------------------------------

GAVS-ÜL-A'ZAM SEYYİD ABDULKADİR GEYLANİ (38. MECLİS)
 

kartalreis

Üye
Üye
Katılım
Tem 26, 2011
Mesajlar
709
Tepkime Puanı
50
Puanları
28
---------

Kuran'a sorsaydık ne olmak istersin diye ; Bir Müslümanın hayatında davranış olmak isterdim der, İşte sünnet dediğimiz hadise budur.

--------------------

Mustafa İslamoğlu
 

kartalreis

Üye
Üye
Katılım
Tem 26, 2011
Mesajlar
709
Tepkime Puanı
50
Puanları
28
--------

Her şeyin bir hakkı vardır; ubudiyet Allah’ın, seçmek iradenin, tefekkür aklın, iman kalbin, zekât malın, teslimiyet İslam’ın, okuyup anlamak Kur’an’ın hakkıdır. Allah’tan başkasına kulluk Allah’ın hakkını, tercihte bulunmamak iradenin hakkını, tefekkür etmemek aklın hakkını, inanmamak kalbin hakkını, zekât vermemek malın hakkını, teslim olmamak İslam’ın hakkını, anlamamak Kur’an’ın hakkını ihlal etmektir. Yalnızca iman edip Salih amel işlemek kişiyi sadece “iyi” yapar. Hakkı ve sabrı tavsiye etmek ise kişiyi “aktif iyi” yapar.

Allah’ın hakkını nasıl öderiz?

-----------------------

Mustafa İslamoğlu
 

kartalreis

Üye
Üye
Katılım
Tem 26, 2011
Mesajlar
709
Tepkime Puanı
50
Puanları
28
--------

Kur’an’ı anlamak hayatı anlamaktır; zira Kur’an kelimenin tam manasıyla bir ‘hayat kitabı’dır. Vahyin gönderiliş amacı, ‘beşeri’
inşa edip ona ruh üfleyerek ‘insan’ kılmaktır. İnsan kendisine emanet edilen hayatın ustasıdır. Fakat her usta, önce çırak
olmalıdır ki, usta olabilsin. İnsan Kur’an’ın çırağı olursa, hayatın ustası olmayı hak edecektir.

Bunu yapabilmesi için Kur’an’ı anlaması şarttır.

------------------------------------

- Mustafa İslamoğlu –
 

medo35

Üye
Üye
Katılım
Mar 23, 2012
Mesajlar
29
Tepkime Puanı
0
Puanları
0
Kur'an'ı kimse anlayamaz. O'nu ancak Alimler anlar. Onlar da inandıklarından dolayı, anladıklarını zannederler.
 

kartalreis

Üye
Üye
Katılım
Tem 26, 2011
Mesajlar
709
Tepkime Puanı
50
Puanları
28
--------------

Elbise alıyorum, kimi rengini, kimi modelini beğenmiyor. Ayakkabı alıyorum, beğenen de var beğenmeyen de. Yani insanların elinde oyuncak oldum.

Düşündüm, bir şey bulmalıyım. Ona tabi olmalıyım. Ve onu buldum; İslamiyet. 18 yaşına kadar kendimi insanlara beğendirmeye çalışıyordum, 18 yaşından sonra da Allah’a beğendirmeye çalıştım.”

-----------------------------------------

- Hekimoğlu İsmail -
 

medo35

Üye
Üye
Katılım
Mar 23, 2012
Mesajlar
29
Tepkime Puanı
0
Puanları
0
Bende aynı şeyi söylüyorum. Ancak siz başkalarından alıntı yapıyorsunuz. Başkalarının ne anladığı değil. Sen ne anlıyorsun odur asıl olan.
 

kartalreis

Üye
Üye
Katılım
Tem 26, 2011
Mesajlar
709
Tepkime Puanı
50
Puanları
28
----------------------

Cemaat vardır, dünya ile âhiret arasında döner. Cemaat vardır, cennetle cehennem arasında kalır. Cemaat vardır, yaratılanla Yaratıcı arasında kendisini kaybeder.

Zâhidlik hâlinde isen dünya ile âhiret, korku sahibi isen cennetle cehennem, irfan sahibi isen yaratılanla Yaratıcı arasındasın. Bir defa Hakk'a döner, sonra kullara bakarsın.

Allah yolcularına, öbür âlemin işleri bildirilir. Onlar her şeyi sine gözleri ile görürler. Onlar yalnız haberle yetinmezler.

Allah yolcuları, bütün günlerini Hakk'a kavuşmayı düşünmekle geçirirler. Onlar ölüm korkusu geçirmezler, çünkü ölümle ebedî sevgililerine kavuşacaklarına inanmışlardır.

Sonunda ayrılman mukadder olan şeyi şimdiden bırak. Nasıl olsa sonunda veda edeceğin kimselerle şimdiden vedâlaş. Yanlarından ne zaman olsa göçmen gereken şeyleri şimdiden terk eyle; isterse bunlar ehlin veya halk olsun. Sen kabre atılınca onların sana ne yararı dokunabilir ki? Hakk'ı unutup uygunsuz arzu ile sarıldığın şeyleri bir yana at, tevbe et.

Ey cemaat! Verâ sahibi olunuz; yani kendinizi kötülükten beri alınız. Bu verâ hâli, dinin kisvesidir. Dininizi bezemek için benden kisve isteyiniz.

Bana uyunuz; çünkü ben Peygamber (s.a.v) Efendimiz’in çizdiği yoldayım. Ben daima ona uymaktayım. Onun yediği gibi yerim, içtiği gibi içer ve evlendiği gibi evlenirim. Diğer hâllerde yine ona uyarım. Her neye ki işaret etmiş, onu durmadan yaparım. Böylece Allah'ın murad ettiği şeye nail olurum.

Ben Allah'a hamd ederim; senin övmen ve kötülemen benim için bir mâna ifade etmez; vermen, ve alman bana bir iş görmez. Hayrın da şerrin de senin olsun, gelmene veya gelmemene bakmam; çünkü sen cahilsin. Cahile kimse aldırış etmez. Sen kendi kuruntunla ibadet eder, iyilik bulduğunu sanırsın; ama yarın yüzüne vururlar. Çünkü cehaletle kulluk eyledin. Cahillik hâlinde yapılan kulluk, fesattır. Peygamber (s.a.v) Efendimiz şöyle buyurur: “Bir kimse, cehaletle iş tutarsa, yıktığı yaptığından çok olur.”

Sen Kitap ve Sünnet’e uymadıktan sonra felah yolunu bulman kabil değildir.

Bazı büyükler şöyle der: “Büyük bir önderi olmayan, şeytana uyar.”

Kitap ve Sünnet’le amel eden büyük zâtlara uy. Onlara uymasan bile haklarında iyi düşün. Onları gördüğün yerde saygı göster. Onlarla iyi geçin, felah bulursun.

Kitab’a uymayan, Sünnet’i tanımayan, irfan sahiplerinin verdiği vazifeleri benimsemeyen, ebedî felah bulamaz. “Kendi görüşü ile yetinen şaşar.” Bu yüce kelâmı işitmedin mi?

Senden daha bilgili kimseleri dinleyerek özünü terbiye et. Nefsin ıslâhını tamamla, sonra başkalarına başla. Peygamber (s.a.v) Efendimiz şöyle buyurur: “Nefsini ıslâha başla; o bitince diğerlerini!” Yine buyurur: “Yakın kimseleri ihtiyaçtan inlerken yabancılara sadaka vermek yakışmaz.”

------------------------------------------------------------

GAVS-ÜL-A'ZAM SEYYİD ABDULKADİR GEYLANİ (39. MECLİS)
 

kartalreis

Üye
Üye
Katılım
Tem 26, 2011
Mesajlar
709
Tepkime Puanı
50
Puanları
28
----

“Vahiy, bir hatırlatmadır. Demek ki unutulan bir şey var.”

--------------

Mustafa İslamoğlu
 

kartalreis

Üye
Üye
Katılım
Tem 26, 2011
Mesajlar
709
Tepkime Puanı
50
Puanları
28
------

Yüce Allah'ın dostluğunu isteyenler vahyin dostluğuna sığınsınlar;

Zira Yüce Allah'ın dostluğu vahye dostlukla elde edilir.

------------------

- Mehmet Okuyan -
 

kartalreis

Üye
Üye
Katılım
Tem 26, 2011
Mesajlar
709
Tepkime Puanı
50
Puanları
28
indirmek için link: Hasenat 5 çıktı - Dünyanın en gelişmiş Kuran araştırma programı

Emek verenlerden Allah razı olsun.


Hasenat 5 sürümüne eklenenler :


%100 WORD uyumluluğu.


Yazıcıdan çıktı alma imkanı


Ses paketlerini çalma esnasında indirme.


iPhone tarzı kayar menüler.


Kelime meali.


Sözlük içinde Türkçe, Arapça arama ve kopyalama.


Sekme yerleşimi, silinen sekmeleri kurtarma.


Kaydedilen çalışmaları birleştirebilme.


İnternet tarayıcısı.


Gelişmiş bir kelime işlemci.


Yapışkan notlar.


Arayüz değişikliği.


Sekmelerde rtf (zengin metin biçimi) ve text dosyaları desteği. Rtf ve txt dosyalarını herhangi bir sekme içinde açabilme imkanı.


Sayfa üzerinde yapılan tüm değişikliklerin çalışmayı kaydetme ile birlikte eksiksiz kaydedilmesi.


Sekmede gelen sonuç sayfasında kes, kopyala, yapıştır, metin düzenleme, font stil, renk, ölçü ayarlama.


Programın altına eklenen düğmelerle sayfalar arasında kolayca gezinme. Ve istenilen sayfaya gitme imkanı.


Sanal Arapça ve Türkçe klavye.


Arama geçmişi özelliği.


Fonksiyon sekmelerinin altındaki arama alanları sayesinde kolayca ve fonksiyonel arama imkanı.


Büyüteç. Sayfaları fontla oynamadan büyütme imkanı.


Sayfa içinde Bul-Değiştir fonksiyonu.
 

kartalreis

Üye
Üye
Katılım
Tem 26, 2011
Mesajlar
709
Tepkime Puanı
50
Puanları
28
41. MECLİS


Bilesin ki, bütün eşya, ilâhî kuvvetle hareket eder ve aynı kuvvetle sükûnet bulur. Bir kula bunu anlamak nasib olursa, kullarda kuvvet bulmaktan istiğna duyar. Ve onları Hakk'ın kudretine ortak etmez. Ayrıca kullar da ondan rahat ederler. Çünkü yeryüzünde o, kimseyi ayıplamaz ve kimseden bir talepte bulunmaz.

O kullar, büyük derecelerin sahibidir. Onlar, önlerindeki plana göre hareket ederler. Dinimizin çizdiği çerçeve dahilinde yürürler. Dinimizin emri onlara yeter. Onun verdiğini almak onlara kâfi gelir. İlim yolları ile kullara yol gösterirler. Karihalarından kimseye bir şey demezler. Kullara bir şey söylerken ilimle hikmeti de birleş¬tirirler.

Allah Teâlâ, kulların yaptığını görür; buna inanmak icap eder. Hiçbir hüküm o görmeyi bozamaz. O'nun görmesi asıldır. Sonra O'nun görmesi, aklı bütün olan herkes tarafından arzu edilen şeydir. O'nun görmesi olmasa yaratılmışların hâli nice olur?

Hak Teâlâ yaptığından sorumlu değildir. Kullar hep sorumlu¬dur. Hak Teâlâ kulların yaptığını görmese, bilmese, neyi soracak? Hak Teâlâ, her şeyi bütün inceliği ile görür. Bu, her iman sahibinin mutlaka inanması gereken bir mevzudur. Tevhid ehli ve Allah'ın kudretine ikan yolu ile iman eden ve razı olan kişi, kalbi ile bunları tasdik eder. Kadere ve verilen hükme uyan kişi, kendisi ve başkası için olan her şeye boyun eğer. Sabırla karşı koyar. Kullara değil, Hak Teâlâ'ya sığınarak kurtuluş çarelerini arar.

Cenâb-ı Hak, senden de, yapacağın sabırdan da müstağnidir. O yalnız senin tutumunu gözetir. İman yolunda tuttuğun davanda doğru musun, yoksa yalancı mısın?

Sadık sevgi sahibi, herhangi bir şeye sahip olmaz. Her şeyini sevgilisine bırakır. Sevgi ve dünyalık toplamak, bunların ikisi, bir kalbe sığmaz. Hak Teâlâ'yı seven de böyle olur. Mademki yalnız O'nun sevgisini kalbinde taşıyor, o halde nefsini, malını, sonunu, O'na bırakır, ne kendisine ne de başkasına seçtiği bir şey olur. İman sahibi bilir ki, kendisinin ve başkasının sahibi Allah'tır. O hâlde ne ister? Bir şey yapılacaksa Hak Teâlâ en iyisini yapar.

* * *

Hak Teâlâ'yı yaptığı işler için itham etme. Aceleci olma. Cahil olma, cimri olma. O'nun katından çıkacak bir şey varsa, sana gelir. O'na teslim olmayı bil.

Bütün yönler kapanır. O'nun kapısı açık kalır. O'nun kapısına girersen bütün kâinata sahib olursun.

Senin sevgin gelişemez! Ancak bir şartla; o da, Hak Teâlâ'dan gayri bütün ciheti kendine kapalı tutmak. Sana yalnız O'nun cihe¬ti kalmalı. Sen O'na yönel ve yalnız O'nu sev. O sevgilin, kalbini te¬mizlemeyi iyi bilir. Arş'tan yerin derin katına kadar inen yaratılmışların hiçbiri sana tesir edemez. Hepsi sevgili kudreti ile atılır, gider.

Dünyayı sevme, âhireti isteme. Onlar kalbinden uzak dursun. Dünyada çalış, öbür âleme göç ettiğinde cennete koyarlarsa gir.

Mecnun gibi olmalısın. O, kalbinde sevgi yer ettiği zaman halk arasından çıktı. Yalnız olmayı istedi. Vahşî hayvanlarla yaşadı. Şehirleri terk etti, harabelere gitti. Halkın ne övmesini dinledi, ne de kötülemesine kulak astı. Kulların konuşması ve sorması ona farksız oldu. Övmeleri hiç olduğu gibi, kötülemeleri de sıfıra düştü.

O Mecnun öyle anlar geçirdi ki, sordular:

“Sen kimsin?” Söyledi:
“Leylâ...”
“Neredensin?”
“Leylâ...”
“Nereye?”
“Leylâ...”

Başkalarını gözü görmüyordu. Başkalarını işitmeye kulağı dayanmıyordu. Artık o bu hâlinden dönemezdi. Yüz çevirenler, onun Mecnunluk hâlinden anlamadılar.

Şu şiir ne güzel söylenmiş:

Bir ülkede ki, nefisler koşar boşa
Halkı, soğuk demiri döver daim boşa.

Bu kalp Hak Teâlâ'yı bilirse, sever. O'na tam yakınlık duyar. Yaratılmışlar onu ilgilendirmez. Ve ruhuna huzur veremez. Maddî olan her şey ona ağırlık verir. Yemek, içmek vs. şeylerle tatmin ol¬maz. Şehir hayatı onun için önem taşımaz. Kalbi huzur içinde olduktan sonra, harabeler de ona çok gelir. İlâhî emirler dışında hiçbir şey, Hak irfanına sahib olan kalbi bağlayamaz. Her hâli bir prensi¬be bağlıdır. Fiil tecellisi onu garketmiştir. Sadece kaderin gelişine bakar; başka şeyleri bilmez.

Allah'ım rahmet elini bizden çekme; dünya denizi bizi boğar. Mevhum varlığımız bizi yere serer. Ey keremi bol, reyinde isabetli ve geçmiş hükümlerin sahibi, bize yetiş.

* * *

Ey evlat! Sözlerimi iyi anla ve amel et. Dediklerimi anlamak ko¬lay değildir. Ancak bilfiil tatbikat yapmak lazımdır. Tatbikat her şeyde elzemdir. Yapılmasını sevdiğim şeyleri yapmayan, sözlerimin devamını dinleyemez ve anlayamaz. Hakkımda iyi düşünce beslemeyen, sözlerimin doğruluğuna inanamaz. Bir sözle ki, iş yapılmaz, o söz ne ile ve nasıl anlaşılır?

Ebû Hureyre (r.a), Peygamber (s.a.v) Efendimiz’den işittiği şu hadîs-i şerifi rivayet eder: “Bir kimse, Allah'tan hoşnut olarak sıtmalı bir gece geçirse, anadan doğduğu gün gibi günahtan çıkar.”
Bu günlerde sana bir şey gelmez oldu. Yola gelmen için biraz daralman lazımdır. Başka türlü olmayacak.

Ashâb-ı Kirâm'dan Muaz (r.a) bazen ince ve derin dinî mese¬lelere işaret eder, şöyle derdi: “Geliniz, bir anımızı imanlı geçirelim.” Bunun mânası: “Geliniz, bir anlık olsun zevk âlemine dalalım; geliniz, o yüce kapıdan bir anlık olsun içeri girelim.”

Bu kelâmı ile Muaz (r.a) her şeye esas nazarla bakılmasını ve yakîn gözü ile görülmesini isterdi. Zahirde her İslâm adını alan, iman sahibi olamaz. Derin, ince ve önemli meselelere akıl yorması ve an¬laması lazımdır. Benliğinde ilâhî bir yakınlık duymayan da iman sa¬hibi olmaz. Muaz (r.a) bunları iyi bilirdi. Sözlerini bilgisine göre söylerdi.

Sözü, Peygamber (s.a.v) Efendimiz’e şikâyet yollu duyuruldu: “Sanki imanımız yok mu da, bize Muaz böyle diyor?” Bunun üzerine Peygamber (s.a.v) Efendimiz şöyle buyurdu.

“Muaz'ı haline bırakınız.”

Ey nefse ve şeytana tapan, dünyaya kul olan, senin kullar yanında kıymetin yok; Hak katında da önemin kalmadı. Salih kullar yüzüne bakmaz oldular. O salih kişiler âhiretin nimetine tapanı bile sevmezler; sen dünyaya tapar oldun; bakarlar mı yüzüne?

Yazık, hâline acı; işin dil kalabalığı ile geçiyor. Onunla eline geçen şeyi alma. Sözü bırak, işe bak. Sen başkalarına göre yalancısın; ama doğruluktan dem vuruyorsun. Şirk ettiğin bilindiği hâlde, tas¬dik ettiğini vehmediyorsun.

Doğruluk, karışık işler arasında olmaz. İşlerin çürük; ama her işini cevherli sanmaktasın.

Şu anda seninleyim; senin iyiliğin için meşgul olmaktayım. Ya¬lan söylemeni yasak ediyorum. Doğru söylemeni emrediyorum. Elimde üç âlet var. Her şeyi bunlarla ölçmekteyim. O ölçüler; Kitap, Sünnet ve kalbimdir. Bunlarla bütün iyiyi, kötüyü bilirim, anlarım. Kalbimle, kalıpların durumunu sezerim. Yaptıkları işe bakarım. Bir kalbin her şeyi olduğu gibi bilmesi için, Kitap ve Sünnetle amel etmesi icap eder. İnsan, kâmil olabilmesi için, Peygamber (s.a.v) Efendimiz’e tam uymalı; Kur'an yolunu tutmalıdır. Başka kurtuluş yolu yoktur.

Bilgi ile amel etmek, ilmin süsüdür. Bilgi ile amel kalbi sağlam kılar ve temizler. Kalp sağlam olursa, bütün duygular sağlam olur. Kalp temiz olunca da bütün duygular ona uyar. Kalbe süsler açılınca, dış duygulara da verilir. O öyle bir et parçasıdır ki, sağlam olursa bünye de sağlam olur.

Kalbin sıhhati, Yaratan'la kul arasındaki muamelenin dürüstlüğüne bağlıdır. O muamele bir sırdır. Bazen bir kuş gibi uçar gider. Kalp bir kafestir, sağlam olursa kuşu tutar. Kalp de bir kuştur; onun kafesi ise bünyedir; sağlam olursa kalp orada durur. Bünye de bir kuştur; kafesi ise kabirdir. O öyle bir kafestir ki, ondan kaçıp kurtulmak imkânsızdır. Herkes oraya girer. Oranın darlığından kurtulanlar ise, iman sahipleridir.

---------------------------------------------------------------------

GAVS-ÜL-A'ZAM SEYYİD ABDULKADİR GEYLANİ (41. MECLİS)
 

kartalreis

Üye
Üye
Katılım
Tem 26, 2011
Mesajlar
709
Tepkime Puanı
50
Puanları
28
-----

Kur’an bir mucize-i bakidir; onun mucize oluşu ancak anlaşılınca tecelli eder.

--------------------

Mustafa İslamoğlu
 

kartalreis

Üye
Üye
Katılım
Tem 26, 2011
Mesajlar
709
Tepkime Puanı
50
Puanları
28
--------

- De ki: “Benim yolum budur: Ben yalnızca Allah’a çağırıyorum. Ben de, bana uyan kimseler de (ne yaptığımızın) çok iyi farkındayız; ki Allah’ın şanı pek yücedir ve ben O’na ait vasıfları başkasına yakıştıranlardan değilim. (Yusuf Sûresi.108)

---------------------------

Hayat Kitabı Kur’an Gerekçeli Meal-Tefsir - Mustafa İslamoğlu
 

kartalreis

Üye
Üye
Katılım
Tem 26, 2011
Mesajlar
709
Tepkime Puanı
50
Puanları
28
-------

Kendilerine ilâhî mesaj (verilip) de onu tilavet etmenin hakkını verenler var ya: (a) işte onlardır ona hakkıyla inananlar; (b) kim de bu mesajı inkâr ederse, işte kaybedenler de onlardır.(c) -Bakara:121 -


NOTLAR

a- Tilavet tek başına değil hakka tilavetihi kaydıyla gelmiş. Tek başına tilavette anlamak ve yaşamak şart değildir. Fakat vahyi tilavetin hakkı anlamak ve yaşamaktır. Allah Rasulü de bu ibareyi “ona gereği gibi uyanlar” şeklinde tefsir etmiştir (İbn Hanbel).

b- Cuma sûresinde “kitap yüklü eşekler” olarak nitelenenlerin tam tersi.

c- Eğer bir mesajı uygulamak ona gereği gibi inanmanın şartıysa, bir mesajı uygulamamak da ona gereği gibi inanmamanın sonucu olmalıdır. Âyette bu durum inkâr olarak adlandırılmaktadır.

------------------------------------------------

HAYAT KİTABI KUR’AN - MUSTAFA İSLAMOĞLU
 

kartalreis

Üye
Üye
Katılım
Tem 26, 2011
Mesajlar
709
Tepkime Puanı
50
Puanları
28
------

Diğergâm olunuz, hodgâm olmayınız. Eğer insanlar inandıkları bir dünyayı rahatlarından, servetlerinden, konforlarından, hayatlarından fedakârlık yapmadan kurabileceklerini düşünüyorlarsa, koskoca bir insanlık tarihi onları yalanlayacaktır. Batıl ehlinin batıl davası için yaptığı fedakârlığı, hak ehli hak davası için yapamıyorsa zaferden söz etmesi de abes olacaktır. Çünkü hayatın en değişmez yasasıdır: “İnsan için ancak çalışmasının karşılığı vardır.” Kur’an böyle buyurmaktadır. Buradaki şart “çalışmak”tır. Bir insanın hak yolda oluşu, tembelliğinin mazereti olamaz. Kazananlar, çalışanlar olacaktır.

------------------------------

TAVSİYELER - MUSTAFA İSLAMOĞLU
 

kartalreis

Üye
Üye
Katılım
Tem 26, 2011
Mesajlar
709
Tepkime Puanı
50
Puanları
28
-----

Vahyin inşa ettiği akıl sınırlı formüllerle sınırsız problem çözer.

-----------------------

Mustafa İslamoğlu
 

kartalreis

Üye
Üye
Katılım
Tem 26, 2011
Mesajlar
709
Tepkime Puanı
50
Puanları
28
--------

Allah'ı, O'na yaraşır bir sevgiyle seven, bu sevginin üzerine titrer. Yani, Allah sevgisini yitirme korkusuyla tir tir titreyenler.

''Onlar, O'nun yüceliği karşısında derin bir saygıyla titrerler'' (21:28) derken, kastettiği kimseler bunlardır.

Aslında ''Allah korkusu'' adı verilen de budur: İlahi sevgiyi yitirmekten korkmak. ''Ya Allah beni sevmezse!'' , ''Ya O'nun sevgisini yıpratırsam!''

----------------------------------

Mustafa İslamoğlu
 

kartalreis

Üye
Üye
Katılım
Tem 26, 2011
Mesajlar
709
Tepkime Puanı
50
Puanları
28
------

Kur’an; günah işlemeyenlerden değil, günahına tevbe edenlerden örnek verir.

---------------------

Mustafa İslamoğlu
 
Tekerlekli Sandalye
Üst