Nazım Hikmet

  • Konuyu başlatan Fırtına
  • Başlangıç tarihi

Murat.Y

Üye
Üye
Katılım
Eyl 9, 2014
Mesajlar
1,998
Tepkime Puanı
0
Puanları
0
Nazım Hikmet - Beyazıt Meydanındaki Ölü

2015-07-12_010438.jpg

Beyazıt Meydanı'ndaki Ölü

Bir ölü yatıyor
On dokuz yaşında bir delikanlı
Gündüzleri güneşte
Geceleri yıldızların altında
İstanbul'da, Beyazıt meydanı'nda.

Bir ölü yatıyor
Ders kitabı bir elinde
Bir elinde başlamadan biten rüyası
Bin dokuz yüz altmış yılı nisanında
İstanbul'da, Beyazıt meydanı'nda.

Bir ölü yatıyor
Vurdular
Kurşun yarası
Kızıl karanfil gibi açmış alnında
İstanbul'da, Beyazıt meydanı'nda.

Bir ölü yatacak
Toprağa şıp şıp damlayacak kanı
Silahlı milletimin hürriyet türküleriyle gelip
Zaptedene kadar
Büyük meydanı.


Mayıs 1960
 

Murat.Y

Üye
Üye
Katılım
Eyl 9, 2014
Mesajlar
1,998
Tepkime Puanı
0
Puanları
0
Nazım Hikmet - Bir Acayip Duygu

2015-07-12_010504.jpg

Bir Acayip Duygu

Mürdüm eriği çiçek açmıştır.
— ilkönce zerdali çiçek açar
Mürdüm en sonra —

Sevgilim,
Çimenin üzerine
Diz üstü oturalım
Karşı-be-karşı.
Hava lezzetli ve aydınlık
— fakat iyice ısınmadı daha —
Çağlanın kabuğu
Yemyeşil tüylüdür
Henüz yumuşacık...
Bahtiyarız
Yaşayabildiğimiz için.
Herhalde çoktan öldürülmüştük
Sen Londra'da olsaydın
Ben tobruk'ta olsaydım, bir İngiliz şilebinde yahut...

Sevgilim,
Ellerini koy dizlerine
— bileklerin kalın ve beyaz —
Sol avucunu çevir :
Gün ışığı avucunun içindedir
Kayısı gibi...

Dünkü hava akınında ölenlerin
Yüz kadarı beş yaşından aşağı,
Yirmi dördü emzikte...

Sevgilim,
Nar tanesinin rengine bayılırım
— nar tanesi, nur tanesi —
Kavunda ıtrı severim
Mayhoşluğu erikte

Yağmurlu bir gün
Yemişlerden ve senden uzak
— daha bir tek ağaç bahar açmadı
Kar yağması ihtimali bile var —
Bursa cezaevinde
Acayip bir duyguya kapılarak
Ve kahredici bir öfke içinde
İnadıma yazıyorum bunları,
Kendime ve sevgili insanlarıma inat.


7.2.1941
 

Murat.Y

Üye
Üye
Katılım
Eyl 9, 2014
Mesajlar
1,998
Tepkime Puanı
0
Puanları
0
Nazım Hikmet - Bir Ayrılış Hikayesi

2015-07-12_010530.jpg

Bir Ayrılış Hikayesi

Erkek kadına dedi ki:
Seni seviyorum,
Ama nasıl,
Avuçlarımda camdan bir şey gibi kalbimi sıkıp
Parmaklarımı kanatarak
Kırasıya
Çıldırasıya...
Erkek kadına dedi ki:
Seni seviyorum,
Ama nasıl,
Kilometrelerle derin, kilometrelerle dümdüz,
Yüzde yüz, yüzde bin beş yüz,
Yüzde hudutsuz kere yüz...
Kadın erkeğe dedi ki:
Baktım
Dudağımla, yüreğimle, kafamla;
Severek, korkarak, eğilerek,
Dudağına, yüreğine, kafana.
Şimdi ne söylüyorsam
Karanlıkta bir fısıltı gibi sen öğrettin bana..
Ve ben artık
Biliyorum:
Toprağın -
Yüzü güneşli bir ana gibi -
En son en güzel çocuğunu emzirdiğini..
Fakat neyleyim
Saçlarım dolanmış
Ölmekte olan parmaklarına
Başımı kurtarmam kabil
Değil!
Sen
Yürümelisin,
Yeni doğan çocuğun
Gözlerine bakarak..
Sen
Yürümelisin,
Beni bırakarak...
Kadın sustu.
Sarıldılar
Bir kitap düştü yere...
Kapandı bir pencere...
Ayrıldılar...
 

Murat.Y

Üye
Üye
Katılım
Eyl 9, 2014
Mesajlar
1,998
Tepkime Puanı
0
Puanları
0
Nazım Hikmet - Bir Cezaevinde, Tecritteki Adamın Mektupları

2015-07-12_012010.jpg

Bir Cezaevinde, Tecritteki Adamın Mektupları

1

Senin adını
Kol saatımın kayışına tırnağımla kazıdım.
Malum ya, bulunduğum yerde
Ne sapı sedefli bir çakı var,
(bizlere âlâtı-katıa verilmez),
Ne de başı bulutlarda bir çınar.
Belki avluda bir ağaç bulunur ama
Gökyüzünü başımın üstünde görmek
Bana yasak...
Burası benden başka kaç insanın evidir?
Bilmiyorum.
Ben bir başıma onlardan uzağım,
Hep birlikte onlar benden uzak.
Bana kendimden başkasıyla konuşmak
Yasak.
Ben de kendi kendimle konuşuyorum.
Fakat çok can sıkıcı bulduğumdan sohbetimi
Şarkı söylüyorum karıcığım.
Hem, ne dersin,
O berbat, ayarsız sesim
Öyle bir dokunuyor ki içime
Yüreğim parçalanıyor.
Ve tıpkı o eski
Acıklı hikâyelerdeki
Yalnayak, karlı yollara düşmüş, yetim bir çocuk gibi bu yürek,
Mavi gözleri ıslak
Kırmızı, küçücük burnunu çekerek
Senin bağrına sokulmak istiyor.
Yüzümü kızartmıyor benim
Onun bu an
Böyle zayıf
Böyle hodbin
Böyle sadece insan
Oluşu.

Belki bu hâlin
Fizyolojik, psikolojik filân izahı vardır.
Belki de sebep buna
Bana aylardır
Kendi sesimden başka insan sesi duyurmayan
Bu demirli pencere
Bu toprak testi
Bu dört duvardır...

Saat beş, karıcığım.
Dışarda susuzluğu
Acayip fısıltısı
Toprak damı
Ve sonsuzluğun ortasında kımıldanmadan duran
Bir sakat ve sıska atıyla,
Yani, kederden çıldırtmak için içerdeki adamı
Dışarda bütün ustalığı, bütün takım taklavatıyla
Ağaçsız boşluğa kıpkızıl inmekte bir bozkır akşamı.

Bugün de apansız gece olacaktır.
Bir ışık dolaşacak yanında sakat, sıska atın.
Ve şimdi karşımda haşin bir erkek ölüsü gibi yatan
Bu ümitsiz tabiatın
Ağaçsız boşluğuna bir anda yıldızlar dolacaktır.
Yine o malum sonuna erdik demektir işin,
Yani bugün de mükellef bir daüssıla için
Yine her şey yerli yerinde işte, her şey tamam.
Ben,
Ben içerdeki adam
Yine mutad hünerimi göstereceğim
Ve çocukluk günlerimin ince sazıyla
Suzinâk makamından bir şarkı ağzıyla
Yine billâhi kahredecek dil-i nâşâdımı
Seni böyle uzak,
Seni dumanlı, eğri bir aynadan seyreder gibi
Kafamın içinde duymak...

2

Dışarda bahar geldi karıcığım, bahar.
Dışarda, bozkırın üstünde birdenbire
Taze toprak kokusu, kuş sesleri ve saire...
Dışarda bahar geldi karıcığım, bahar,
Dışarda bozkırın üstünde pırıltılar...
Ve içerde artık böcekleriyle canlanan kerevet,
Suyu donmayan testi
Ve sabahları çimentonun üstünde güneş...
Güneş,
Artık o her gün öğle vaktine kadar,
Bana yakın, benden uzak,
Sönerek, ışıldayarak
Yürür...
Ve gün ikindiye döner, gölgeler düşer duvarlara,
Başlar tutuşmaya demirli pencerenin camı :
Dışarda akşam olur,
Bulutsuz bir bahar akşamı...
İşte içerde baharın en kötü saatı budur asıl.
Velhasıl
O pul pul ışıltılı derisi, ateşten gözleriyle
Bilhassa baharda ram eder kendine içerdeki adamı
Hürriyet denen ifrit...
Bu bittecrübe sabit, karıcığım,
Bittecrübe sabit...

3

Bugün pazar.
Bugün beni ilk defa güneşe çıkardılar.
Ve ben ömrümde ilk defa gökyüzünün bu kadar benden uzak
Bu kadar mavi
Bu kadar geniş olduğuna şaşarak
Kımıldanmadan durdum.
Sonra saygıyla toprağa oturdum,
Dayadım sırtımı duvara.
Bu anda ne düşmek dalgalara,
Bu anda ne kavga, ne hürriyet, ne karım.
Toprak, güneş ve ben...
Bahtiyarım...

1938
 

Murat.Y

Üye
Üye
Katılım
Eyl 9, 2014
Mesajlar
1,998
Tepkime Puanı
0
Puanları
0
Nazım Hikmet - Bir Gemici Türküsü

2015-07-12_011235.jpg

Bir Gemici Türküsü

Rüzgar,
Yıldızlar
Ve su.
Bir Afrika rüyasının uykusu
Düşmüş dalgalara.
Işıltılı, kara
Bir yelken gibi ince
Direğinde geminin.
Geçmekteyiz içinden
Bir sayısız
Bir uçsuz bucaksız yıldızlar aleminin.

Yıldızlar
Rüzgar
Ve su.
Baş üstünde bir gemici korosu
Su gibi, rüzgar gibi, yıldızlar gibi bir türkü söylüyor,
Yıldızlar gibi
Rüzgar gibi
Su gibi bir türkü.
Bu türkü diyor ki, «korkumuz yok!
İnmedi bir gün bile gözlerimize
Bir kış akşamı gibi karanlığı korkunun.»
Bu türkü
Diyor ki,
«Bir gülüşün ateşiyle yakmasını biliriz
Ölümün önünde sigaramızı.»
Bu türkü
Diyor ki,
«Çizmişiz rotamızı
Dostların alkışlarıyla değil
Gıcırtısıyla düşmanın
Dişlerinin.»
Bu türkü diyor ki, «dövüşmek..»
Bu türkü diyor ki, «ışıklı büyük
Işıklı geniş ve sınırsız bir limana
Dümen suyumuzda sürüklemek denizi..»
Bu türkü diyor ki, «yıldızlar
Rüzgar
Ve su...»

Baş üstünde bir gemici korosu
Bir türkü söylüyor;
Yıldızlar gibi
Rüzgar gibi,
Su gibi bir türkü..
 

Murat.Y

Üye
Üye
Katılım
Eyl 9, 2014
Mesajlar
1,998
Tepkime Puanı
0
Puanları
0
Nazım Hikmet - Bir Hazin Hürriyet

2015-07-12_011203.jpg

Bir Hazin Hürriyet

Satarsın gözlerinin dikkatini, ellerinin nurunu, bir lokma bile tatmadan
Yoğurursun
Bütün nimetlerin hamurunu.
Büyük hürriyetinle çalışırsın el kapısında, ananı ağlatanı
Karun etmek hürriyetiyle hürsün!

Sen doğar doğmaz dikilirler tepene,
İşler ömrün boyunca durup dinlenmeden yalan
Değirmenleri,
Büyük hürriyetinle parmağın şakağında düşünürsün vicdan
Hürriyetiyle hürsün!

Başın ensenden kesik gibi düşük,
Kolların iki yanında upuzun,
Büyük hürriyetinle dolaşıp durursun,
İşsiz kalmak hürriyetiyle hürsün!

En yakın insanınmış gibi verirsin memleketini, günün birinde, mesela,
Amerika'ya ciro ederler onu seni de büyük hürriyetinle beraber,
Hava üssü olmak hürriyetiyle hürsün!

Yapışır yakana kopası elleri Valstrit'in, günün birinde, diyelim ki,
Kore'ye gönderilebilirsin, büyük hürriyetinle bir çukura
Doldurulabilirsin, meçhul asker olmak hürriyetiyle hürsün!

Bir alet, bir sayı, bir vesile gibi değil insan gibi yaşamalıyız dersin,
Büyük hürriyetinle basarlar kelepçeyi,
Yakalanmak, hapse girmek, hatta asılmak hürriyetinle
Hürsün

Ne demir, ne tahta, ne tül perde var hayatında, hürriyeti seçmene lüzum yok
Hürsün.

Bu hürriyet hazin şey yıldızların altında.


1951
 

Murat.Y

Üye
Üye
Katılım
Eyl 9, 2014
Mesajlar
1,998
Tepkime Puanı
0
Puanları
0
Nazım Hikmet - Bir Kız Vardı Japonya'da

2015-07-12_012230.jpg

Bir Kız Vardı Japonya'da

Bir kız vardı Japonya'da
Ufacık, tefecik bir kız,
Bir bulut vardı dünyada
İşi: öldürmekti yalnız.

Bu bulut bu kızcağızın
Öldürdü nineciğini,
Külünü göğe savurdu,
Sonra, yine apansızın
Gelip babasını vurdu,
Sonra da kızın kendisini.
Ve doymadı ve doymadı
Yeni kurbanlar arıyor.
Atom ölümüdür adı,
Karanlıkta bağırıyor.

Büyük bir birlik kuralım,
Canavarı susturalım.
Savaş cengine gidelim,
Canavarı yok edelim.
 

Murat.Y

Üye
Üye
Katılım
Eyl 9, 2014
Mesajlar
1,998
Tepkime Puanı
0
Puanları
0
Nazım Hikmet - Bir Küvet Hikayesi

2015-07-12_011433.jpg

Bir Küvet Hikayesi

1

Süleyman'a karısı telefon etti :
Konuşan ben,
Ben, fahire.
Tanımadın mı sesimden?
Demek çok bağırdım birdenbire.
Çığlık mı?
Belki...
Hayır,
Çocuklar hasta değil.
Dinle beni :
İşini bırak da gel,
Çabuk ol ama.
Telefonda anlatamam,
Olmaz.
Daha kıyamet kadar vakit var akşama.
Saatlar, saatlar,
Kıyamet kadar.
Sorma.
Dinle beni...
Hemen vapur bulamazsan
Üsküdar'a kayıkla geç.
Bir taksiye atla.
Paran yoksa
Patrondan avans al.
Yolda hiçbir şey düşünme,
Mümkün mertebe yalansız gelmeye çalış.
Yalan kuvvetliye söylenir
Ben kuvvetsizim.
Alay etme kuzum.
Evet kar yağacak,
Evet
Hava güzel.
Koynuna girdiğim adam gibi
Kocam gibi değil,
Büyüğüm, akıllım,
Babam gibi gel...

2

Geldi süleyman,
Fahire, kocası süleyman'a sordu :
Doğru mu?
Evet.
Teşekkür ederim süleyman.
Bak işte rahatladım.
Bak işte ağlamıyorum artık.
Nerde buluşuyordunuz?
Bir otelde.
Beyoğlu tarafında mı?
Evet.
Kaç defa?
Ya üç, ya dört.
Üç mü, dört mü?
Bilmiyorum.
Bunu hatırlamak bu kadar mı güç süleyman?
Bilmiyorum.
Demek ki bir otel odasında.
Kim bilir çarşaflar nasıl kirliydi.
Bir ingiliz romanında okudum,
Bu işlere yarayan otellerde
Kırık küvetler varmış.
Sizinkinde de var mıydı süleyman?
Bilmiyorum.
Hele düşün,
Toz pembe çiçekli, kırık bir küvet?
Evet.
Hiç hediye verdin mi?
Hayır.
Çukulata, filân?
Bir defa.
Çok mu seviyordun?
Sevmek mi?
Hayır...
Başkaları da var mı süleyman?
Yok.
Olmadı mı?
Hayır.
Bunu sevdin demek...
Başkaları da olsaydı
Daha rahat ederdim...
Çok mu güzel yatıyordu?
Hayır.
Doğru söyle, bak ne kadar cesurum...
Doğru söylüyorum...
Zaten gösterdiler bana.
İnek gibi karı.
Belimden kalın bacakları...
Fakat zevk meselesi bu...
Bir sual daha, süleyman :
Niçin?
Bilmiyorum...

Karanlıkta pencerenin hizasında
Karlı, ağır bir çam dalı.
Bir hayli zaman oldu
Sofada asma saat on ikiyi çalalı.

3

Süleyman'ın karısı fahire
Şunları anlattı kocasına ertesi gün :
... Dayanılmaz bir acı halindeydi
Kendime karşı duyduğum merhamet,
Ölmeye karar verdimdi, süleyman...
Annem, çocuklarım ve en önde sen
Bulacaktınız karda ayak izlerimi.
Bekçi, polisler, bir tahta merdiven
Ve bir kadın ölüsü çıkaracaktınız
Arka arsada bostan kuyusundan.
Kolay mı?
Gece bostan kuyusuna doğru yürümek,
Sonra kenarına çıkıp durarak
Baş aşağı atlamak karanlığına?

Fakat bulmadınızsa eğer
Karda ayak izlerimi
Sade korktuğumdan değil.
Bekçi, merdiven, polisler,
Dedikodu, kepazelik,
Aldatılmış bir zevcenin intiharı :
Komik.
Niçin öldüğümü anlatmak müşkül.
Kime? Herkese, sana meselâ.
İnsan, ölmeye karar verirken bile
İnsanları düşünüyor...

Sen yatakta uyuyordun
Yüzün rahat,
Her zaman nasıl uyursan
Ondan evvel ve o varken.

Dışarda kar yağmaya başladı.
Bir tek gecelikle çıkmak balkona :
Zatürree ertesi gün,
Nümayişsiz ölüvermek.
Hayır,
Hiç aklıma gelmedi nezle olmak ihtimali.

Yaktım sobamızı.
İyice ısınmak lazım ilkönce.
Ciğer bir çay bardağı gibi çatlarmış.
Pencereye, kara bakıyorum :
«eşini gaip eyleyen bir kuş gibi kar geçen eyyamı nev baharı arar...»
Babam bu şiiri çok severdi.
Sen beğenmezsin.
«sağdan sola, soldan sağa lerzanı girizan...»

Lambayı söndürmeden balkona çıktım.
« ... Gibi kar
Düşer düşer ağlar...»
Oturdum balkonda iskemleye.
Havada çıt yok.
Karanlık bembeyaz.
Uykudayım sanki.
Sanki çok sevdiğim bir insan
Korkarak beni uyandırmaktan
Yumuşacık dolaşıyor etrafımda.
Üşümüyordum.
Kederim duruluyor
Berraklaşıyor.
Odanın camlı kapısından balkona vuran ışık
Sıcak bir kumaş gibiydi üstünde dizlerimin.
Ben rehavetli bir mahzunluk içinde
Acayip şeyler düşünüyordum :
Feneryolu'ndaki çınar
150 yaşındaymış.
Ömrü bir gün süren böcekler.
Gün gelecek
İnsanlar çok uzun
Çok bahtiyar yaşayacaklar.
İnsanın yüreği ve kafası var...
İnsanın elleri...
İnsan?
Ne zamanki,
Nerdeki,
Hangi sınıftan?
Onların insanları,
Bizim insanlarımız.
Ve her şeye rağmen
Yeni bir dünya için yapılan kavga.
Sonra sen
Ben
Bir kırık küvet
Ve benim
Kendime karşı duyduğum merhamet...

Kar durdu.
Sökmek üzre şafak.
Utanarak
Odaya döndüm.
O anda uyansaydın
Sarılıp boynuna...
Uyanmadın.
Evet,
Çok şükür nezle bile değilim.

Şimdi?
Zaman zaman hatırlayıp
Zaman zaman unutacağım.
Yine yan yana yaşayacağız
Beni sevdiğine emin olarak.

4

Altı ay kadar geçti aradan.
Bir gece karı koca denizden dönüyorlardı.
Gökte yıldızlar, ağaçlarda yaz meyveleri vardı.
Fahire birdenbire durdu
Baktı muhabbetle kocasının gözlerine
Ve suratına tükürür gibi bir tokat vurdu.

16.8.1940
 

Murat.Y

Üye
Üye
Katılım
Eyl 9, 2014
Mesajlar
1,998
Tepkime Puanı
0
Puanları
0
Nazım Hikmet - Anıların Yüzünden (Bor Oteli)

2015-07-12_011127.jpg


Anıların Yüzünden (Bor Oteli)

Şu Varna’da uyumanın yolu yok geceleri,
Uyumanın yolu yok:
Yıldızların bolluğundan,
Yakınlığından, parlaklığından,
Kumlukta hışırtısından ölü dalgaların,
Sedefleriyle,
Çakıllarıyla,
Tuzlu yosunlarıyla hışırtısı;
Denizde bir yürek gibi atan motor sesinden,
İstanbul’dan çıkıp
Boğaz’ı geçip
Odamı dolduran anıların yüzünden
Kimisinin gözü yeşil,
Kimisinin bilekleri kelepçeli,
Kimisinin bir mendil var elinde,
Lavanta çiçeği kokuyor mendil.
Şu Varna’da uyumanın yolu yok, gülüm,
Şu Varna’da bor otelinde.
 

Murat.Y

Üye
Üye
Katılım
Eyl 9, 2014
Mesajlar
1,998
Tepkime Puanı
0
Puanları
0
Nazım Hikmet - Bu Vatana Nasıl Kıydılar

2015-07-12_011343.jpg

Bu Vatana Nasıl Kıydılar

İnsan olan vatanını satar mı?
Suyun içip ekmeğini yediniz.
Dünyada vatandan aziz şey var mı?
Beyler bu vatana nasıl kıydınız?

Onu didik didik didiklediler,
Saçlarından tutup sürüklediler.
Götürüp kâfire : «Buyur...» dediler.
Beyler bu vatana nasıl kıydınız?

Eli kolu zincirlere vurulmuş,
Vatan çırılçıplak yere serilmiş.
Oturmuş göğsüne Teksaslı çavuş.
Beyler bu vatana nasıl kıydınız?

Günü gelir çarh düzüne çevrilir,
Günü gelir hesabınız görülür.
Günü gelir sualiniz sorulur :
Beyler bu vatana nasıl kıydınız?


1959
 

Murat.Y

Üye
Üye
Katılım
Eyl 9, 2014
Mesajlar
1,998
Tepkime Puanı
0
Puanları
0
Nazım Hikmet - Bulutlar Adam Öldürmesin

2015-07-12_011534.jpg

Bulutlar Adam Öldürmesin

Analardır adam eden adamı
Aydınlıklardır önümüzde gider.
Sizi de bir ana doğurmadı mı?
Analara kıymayın efendiler.
Bulutlar adam öldürmesin.

Koşuyor altı yaşında bir oğlan,
Uçurtması geçiyor ağaçlardan,
Siz de böyle koşmuştunuz bir zaman.
Çocuklara kıymayın efendiler.
Bulutlar adam öldürmesin.

Gelinler aynada saçını tarar,
Aynanın içinde birini arar.
Elbet böyle sizi de aradılar.
Gelinlere kıymayın efendiler.
Bulutlar adam öldürmesin.

İhtiyarlıkta aklına insanın,
Tatlı anıları gelmeli yalnız.
Yazıktır, ihtiyarlara kıymayın,
Efendiler, siz de ihtiyarsınız.
Bulutlar adam öldürmesin.


Şubat 1955
 

Murat.Y

Üye
Üye
Katılım
Eyl 9, 2014
Mesajlar
1,998
Tepkime Puanı
0
Puanları
0
Nazım Hikmet - Büyük İnsanlık

2015-07-12_010943.jpg


Büyük insanlık

Büyük insanlık gemide güverte yolcusu
Trende üçüncü mevki
Şosede yayan
Büyük insanlık.

Büyük insanlık sekizinde işe gider
Yirmisinde evlenir
Kırkında ölür
Büyük insanlık.

Ekmek büyük insanlıktan başka herkese yeter
Pirinç de öyle
Şeker de öyle
Kumaş da öyle
Kitap da öyle
Büyük insanlıktan başka herkese yeter.

Büyük insanlığın toprağında gölge yok
Sokağında fener
Penceresinde cam
Ama umudu var büyük insanlığın
Umutsuz yaşanmıyor.


7 Ekim, Taşkent, 1958
 

Murat.Y

Üye
Üye
Katılım
Eyl 9, 2014
Mesajlar
1,998
Tepkime Puanı
0
Puanları
0
Nazım Hikmet - Büyük Taarruz

2015-07-12_011038.jpg

Büyük Taarruz- 1


Büyük Taarruz- 2


Büyük Taarruz- 3

 

Murat.Y

Üye
Üye
Katılım
Eyl 9, 2014
Mesajlar
1,998
Tepkime Puanı
0
Puanları
0
Nazım Hikmet - Cevap Numara Dört

2015-07-12_011038.jpg

Cevap Numara Dört

Bu yazı gizli bir din halinde bir nevi neo-faşist bir ideoloji yaptıkları halde bunu ikrardan sakınanlara aittir. Böyle bir halt karıştırmıyoruz, diyenler üzerlerine alınmayabilirler.

Onlar istiyorlar ki
Çift ağızlı baltalarıyla
Yuvarlansın kafalarımız önüne yarın
O kara gömlekleri beyaz kordonlu
Golf pantolonlu
Kadroların..
Kardeşler!
Onlara sokakta rastlarsanız eğer
Ölümü görmüş gibi çevirin başınızı.
Kirpiksiz sarı gözler gözünüze bakarken
Arkadan sırtınıza bir
Bıçak girebilir...
Onlar istiyorlar ki
Kara toprağın kalbi durana kadar
Biz pazarda kelepir bir mal gibi satalım
Kafamızın ışığını, gücünü kolumuzun..
Kadınlarımızı karşılarında oynatalım.
Ve dumanlanmağa başlayınca
Gözümüzün bakışı,
Yavaşlayınca
Damarlarımızda kanın akışı
Karaya vurmuş balıklar gibi
Köprü altlarında yatalım..
Kardeşler!
Onlara elleriniz dokunmuşsa eğer
Yedi tas su dökün ellerinize.
Yırtarak bayramlık gömleğimi ben
Peşkir yaparım size...
Biz
Ayrı dillerde aynı şarkıyı okuyanlar,
Biz
Aynı yastıkta yatar gibi
Toprağa başlarını yan yana koyanlar,
Biz,
Yüzümüzün derisi koyu açık yanmış diye,
Saçlarımız ayrı ayrı boyanmış diye
Barsaklarımızı birbirimizin avucuna dökerek
Birbirimizin gırtlağını dişimizle sökerek
Gebereceğiz...
Ve kadrolar
Parlatarak
Kara gömleklerinin beyaz kordonlarını
Gömecekler kadife koltuklara
Golf pantolonlarını...
Kardeşler!
Onların adına benziyorsa adınız eğer
Adınızı değiştirin.
Vebanın girdiği kapıdan girin
Onların evine atmayın ayak....
Onlar istiyorlar ki
Çift ağızlı baltalarıyla
Yuvarlansın kafalarımız önüne yarın -
O kara gömlekleri beyaz kordonlu
Golf pantolonlu
Kadroların......
 

Murat.Y

Üye
Üye
Katılım
Eyl 9, 2014
Mesajlar
1,998
Tepkime Puanı
0
Puanları
0
Nazım Hikmet - Ceviz Ağacı

2015-07-12_012029.jpg


Ceviz Ağacı

Başım köpük köpük bulut, içim dışım deniz,
Ben bir ceviz ağacıyım gülhane parkında,
Budak budak, şerham şerham ihtiyar bir ceviz.
Ne sen bunun farkındasın, ne polis farkında.

Ben bir ceviz ağacıyım gülhane parkında.
Yapraklarım suda balık gibi kıvıl kıvıl.
Yapraklarım ipek mendil gibi tiril tiril,
Koparıver, gözlerinin, gülüm, yaşını sil.
Yapraklarım ellerimdir, tam yüz bin elim var.
Yüz bin elle dokunurum sana, İstanbul'a.
Yapraklarım gözlerimdir, şaşarak bakarım.
Yüz bin gözle seyrederim seni, istanbul'u.
Yüz bin yürek gibi çarpar, çarpar yapraklarım.

Ben bir ceviz ağacıyım gülhane parkında.
Ne sen bunun farkındasın, ne polis farkında.
 

Murat.Y

Üye
Üye
Katılım
Eyl 9, 2014
Mesajlar
1,998
Tepkime Puanı
0
Puanları
0
Nazım Hikmet - Çankırı Hapisanesinden Mektuplar

2015-07-12_011628.jpg

Çankırı Hapisanesinden Mektuplar


1


Saat dört, yoksun.
Saat beş, yok.
Altı, yedi,
Ertesi gün,
Daha ertesi
Ve belki
Kim bilir...

Hapisane avlusunda
Bir bahçemiz vardı.
Sıcak bir duvar dibinde
On beş adım kadardı.
Gelirdin,
Yan yana otururduk,
Kırmızı ve kocaman
Muşamba torban
Dizlerinde...

Kelleci Memed'i hatırlıyor musun?
Sübyan koğuşundan.
Başı dört köşe,
Bacakları kısa ve kalın
Ve elleri ayaklarından büyük.
Kovanından bal çaldığı adamın
Taşla ezmiş kafasını.
«hanım abla» derdi sana.
Bizim bahçemizden küçük bir bahçesi vardı,
Tepemizde, yukarda,
Güneşe yakın,
Bir konserve kutusunun içinde...

Bir cumartesi gününü,
Hapisane çeşmesiyle ıslanan
Bir ikindi vaktini hatırlıyor musun?
Bir türkü söylediydi kalaycı şaban usta,
Aklında mı :
«Beypazarı meskenimiz, ilimiz, kim bilir nerde kalır ölümüz...?»

O kadar resmini yaptım senin
Bana birini bırakmadın.
Bende yalnız bir fotoğrafın var :
Bir başka bahçede
Çok rahat
Çok bahtiyar
Yem verip tavuklara
Gülüyorsun.

Hapisane bahçesinde tavuklar yoktu,
Fakat pek alâ gülebildik
Ve bahtiyar olmadık değil.
Nasıl haberler aldık
En güzel hürriyete dair,
Nasıl dinledik ayak seslerini
Yaklaşan müjdelerin,
Ne güzel şeyler konuştuk
Hapisane bahçesinde...


2


Bir akşamüstü
Oturup
Hapisane kapısında
Rubailer okuduk gazalî'den :
Gece :
Büyük lâciverdî bahçe.
Altın pırıltılarla devranı rakkaselerin.
Ve tahta kutularda upuzun yatan ölüler.

Bir gün eğer,
Benden uzak,
Karanlık bir yağmur gibi,
Canını sıkarsa yaşamak
Tekrar gazalî'yi oku.
Ve Pîrâyende'm benim,
Ben eminim
Sen sadece merhamet duyacaksın
Ölümün karşısında onun
Ümitsiz yalnızlığı
Ve muhteşem korkusuna.

Bir akar su getirsin gazalî'yi sana :
«— Toprak bir kâsedir
Çömlekçinin rafında tâcidar,
Ve zafer yazıları
Yıkılmış duvarlarında keyhüsrevin...»

Birikip sıçramalar.
Soğuk
Sıcak
Serin.

Ve büyük laciverdi bahçede
Başsız ve sonsuz
Ve durup dinlenmeden
Devranı rakkaselerin...

Bilmiyorum, neden
Aklımda hep
İlkönce senden duyduğum
Çankırılı bir cümle var :
«Pamukladı mıydı kavaklar kiraz gelir ardından.»
Kavaklar pamukluyor gazalî'de,
Fakat
Görmüyor, üstat,
Kirazın geldiğini.
Ölüme ibadeti bundandır.

Şeker Ali yukarda, koğuşta bağlama çalıyor.
Akşam.
Dışarda çocuklar bağrışıyorlar.
Çeşmeden akıyor su.
Ve jandarma karakolunun ışığında
Akasyalara bağlı üç kurt yavrusu.
Açıldı demirlerin dışında
Büyük, laciverdî bahçem.
A s l o l a n h a y a t t ı r ...

Beni unutma Hatçem...


3


Bugün Çarşamba :
— biliyorsun —
Çankırı'nın pazarı.
Demir kapımızdan geçip
Kamış sepetimizde bize kadar gelecek
Yumurtası, bulguru,
Yaldızlı, mor patlıcanları...

Dün köylerden inenleri seyrettim :
Yorgundular,
Kurnaz
Ve şüpheli,
Ve kaşlarının altında keder.
Erkekler eşeklerde,
Kadınlar çıplak ayaklarının üstünde geçtiler.
Herhalde içlerinde senin bildiklerin vardır.
Herhalde iki çarşambadır pazarda :
Kırmızı başörtülü
«kibirsiz» istanbul' luyu aramışlardır...


20.7.1940


4


Sıcaklar bildiğin gibi değil
Ve ben ki yalı uşağıyım,
Deniz ne kadar uzak...

İkiyle beş arası
Cibinliğin altına uzanarak
Ter içinde
Kımıldanmadan
Gözlerim açık
Dinliyorum sineklerin uğultusunu.
Biliyorum :
Şimdi avluda
Duvarlara çarpıyorlardır suyu,
Kızgın, kırmızı taşlar tütüyordur.
Ve dışarda, otları yanmış kalenin eteğinde
Bir kezzap aydınlığı içindedir
Simsiyah kiremitleriyle şehir...

Geceleri birdenbire rüzgâr çıkıyor.
Sonra kayboluyor birdenbire.
Ve karanlıkta canlı bir mahluk gibi soluyup,
Yumuşak, tüylü ayaklarıyla dolaşarak
Bizi bir şeylerle tehdit ediyor sıcak.
Ve zaman zaman
Ürpermelerle duyuyoruz derimizin üstünde
Bir korku halinde tabiatı...

Bir zelzele olabilir.
Zaten üç günlük yere geldi,
Salladı çapanoğlu yozgad'ı.
Ve yerlilerin kavlince :
Altı tekmil tuz madeni olduğundan
Yıkılacak çankırı şehri
Kıyametten kırk gün önce.
Yatıp bir gece
Başın bir kalasla ezilmiş,
Çıkmamak sabaha...
Ölümün bu kadar körü ve mendeburu...
Ben yaşamak istiyorum biraz daha,
Daha bir hayli yaşamak.
Bunu birçok şey için istiyorum,
Birçok
Çok mühim şeyler.


12.8.1940


5


Saat beşte akşam oluyor :
İnsanın üstüne doğru yürüyen bulutlarla.
Yağmur taşıdıkları belli.
Birçoğu
Elle tutulacak kadar alçaktan geçiyorlar...
Bizim odanın yüz mumluğu,
Terzilerin gaz lambası yandı.
Terziler ıhlamur içiyorlar...
Kış geldi demektir...
Üşüyorum.
Fakat kederli değilim.
Yalnız bize mahsus bir imtiyazdır :
Kış günleri hapisanede,
Sade hapisanede değil,
Bu kocaman
Bu ısınası
Bu ısınacak dünyada
Üşüyüp
Kederli olmamak...

26.10.1940
 

Murat.Y

Üye
Üye
Katılım
Eyl 9, 2014
Mesajlar
1,998
Tepkime Puanı
0
Puanları
0
Nazım Hikmet - Çarlık Rusya'sının Ölümü

2015-07-12_011832.jpg

Çarlık Rusya'sının Ölümü

Bu yazı uzun seneler dünya emperyalizminin şarkta kanlı bekçiliğini yapan çarlık Rusya'sının ne suretle öldüğüne dairdir

Bin dokuz yüz on yedi
İkinciteşrin yedi...
Yumuşak ve derin
Sesiyle lenin:
"dün erkendi, yarın geç
Zaman tamam bugün," dedi..
Yağlı çarklılarla yağlı işçiler:
"bugün!" dedi.
Ölümü açlıktan öldüren siper:
"bugün!" dedi.
Ağır
Çelik
Kara
Toplarıyla avrora:
"bugün!" dedi,
"bugün!" dedi..


Artık
Ne kışlık sarayda
Sarhoş eteklerin ipekli sesi,
Ne paskalya çanlarında deli duası çarın,
Ne sibirya yollarında zincir iniltisi...
Artık
Votka kadehlerinde ıslanmıyacak
Sarı sarkık bıyıkları pameşçiklerin.
Kara toprağın üstünde bir avuç kan gibi
Yanmıyacak,
Bakır sakalları
Açlıktan ölen mujiklerin.
Artık
Kararmıyacaktır karlı sokaklar
Kara bir rüzgar gibi geçen
Çarın kazaklarından.
Sarkmıyacaktır işçi kadınların
Kanlı saçları:
Kara kalpaklı kazakların mızraklarından.
Yandı kanatları iki başlı kara kartalın,
Düştü yere,
Öldü.
Buzlu baltık denizinin kıyısında
Bir pencere örtüldü.
Açıldı bir pencere....
Bin dokuz yüz on yedi
İkinci teşrin yedi...
 

Murat.Y

Üye
Üye
Katılım
Eyl 9, 2014
Mesajlar
1,998
Tepkime Puanı
0
Puanları
0
Nazım Hikmet - Çınarı Yıkmak İçin Baltayı Köküne Vururlar

2015-07-12_011858.jpg

Çınarı Yıkmak İçin Baltayı Köküne Vururlar

Çınarı yıkmak için
Baltayı köküne vururlar.
Evi yıkmak için
Sokarlar kundağı temele.
Kartal uçmaz olur
Kanadı kırılınca.
Düşünebilir miyiz
Başımız vurulunca?

Onlar köküdür memleketin,
Dallara yürüyen su
Bu kökte saklıdır.
Onlar umudun temeli,
Onlar kanadı hürriyetin,
Halkın aklıdır.

Kaç kere kaç yerde baltalandı kök
Yürümez oldu su
Dallar kurudu.
Kırıldı kanat
Öldürdüler aklı;
Ve sonra yolladılar insanları salhaneye.
Çünkü böyledir
Asrımızın gerçeklerinden biri.
 

Murat.Y

Üye
Üye
Katılım
Eyl 9, 2014
Mesajlar
1,998
Tepkime Puanı
0
Puanları
0
Nazım Hikmet - Çocuklar Ölebilir Yarın

2015-07-12_010833.jpg

Çocuklar Ölebilir Yarın

Çocuklar ölebilir yarın,
Hem de ne sıtmadan ne kuşpalazından
Düşerek te değil kuyulara filân;
Çocuklar ölebilir yarın,
Çocuklar sakallı askerler gibi ölebilir yarın,
Çocuklar ölebilir yarın atom bulutlarının ışığında,
Ne bir santim kemik,
ne bir damla kan,
Çocuklar ölebilir yarın
Atom bulutlarının ışığında
Arkalarında bir avuç kül bile değil
Arkalarında gölgelerinden başka bir şey bırakmadan.
 

Murat.Y

Üye
Üye
Katılım
Eyl 9, 2014
Mesajlar
1,998
Tepkime Puanı
0
Puanları
0
Nazım Hikmet - Çocuklarımıza Nasihat

2015-07-12_010833.jpg

Çocuklarımıza Nasihat

Hakkındır yaramazlık.
Dik duvarlara tırman
Yüksek ağaçlara çık.
Usta bir kaplan
Gibi kullansın elin
Yerde yıldırım gibi giden bisikletini..
Ve din dersleri hocasının resmini yapan
Kurşun kaleminle yık
Mızraklı ilmihalin
Yeşil sarıklı iskeletini..
Sen kendi cennetini
Kara toprağın üstünde kur.
Coğrafya kitabıyla sustur,
Seni «hilkati Adem»le aldatanı..
Sen sade toprağı tanı
Toprağa inan.
Ayırt etme öz anandan
Toprak ananı.
Toprağı sev
Anan kadar...


1928
 
Tekerlekli Sandalye
Üst